gülgüzeli
|
Cevap : =>İslami Sözlük
HASEB:
Şeref, asâlet, ahlâk ve soy temizliği
Kişinin hasebi ahlâkıdır, keremi dînidir (Hadîs-i şerîf-Nihâye)
Baktım ki, insanlardan her biri mal, haseb, şeref ve neseb aramaktadır Anladım ki bunlar bir şey değil "Allah katında en üstününüz en çok korkanınızdır " (Hucurât sûresi: 13) meâlindeki âyet-i kerîme'ye baktım Allah katında üstün olmak için malı, h asebi, makâmı değil, takvâyı (Allahü teâlâdan korkarak harâmlardan sakınmayı) seçtim (Hâtim-i Esam)
HASED:
Kıskanmak, çekememek Allahü teâlânın bir kimseye ihsân ettiği nîmetin, onun elinden çıkmasını istemek Zararlı bir şeyin ondan ayrılmasını istemek, hased olmaz, gayret olur
Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki:
Hased ettiği zaman hasedcinin şerrinden karanlığı yırtan nûrun Rabbine sığınırım (Felâk sûresi: 5)
Hased etmekten sakınınız Biliniz ki, ateşin odunu yok etmesi gibi hased de iyilikleri yok eder (Hadîs-i şerîf-Mişkat)
Geçmiş ümmetlerden iki kötülük sizlere bulaştı Hased ve kazımak Bu sözümle onların başlarını kazıdıklarını anlatmak istemiyorum Dinlerinin kökünü kazıyıp yok ettiklerini söylüyorum Yemîn ederim ki, îmânı olmayan, Cennet'e girmeyecektir Birbiriniz ile sevişmedikçe, îmâna kavuşamazsınız Sevişmek için, çok selâmlaşın (Hadîs-i şerîf-Berîka)
Hasedden daha kötü bir şey yoktur Çünkü hased eden kimse, şu beş kötülüğün içine düşer: 1) Bitmeyen gam ve kedere tutulur 2) Hased etmesi, onun için sevâbı olmayan bir musîbet olur Onun günâha girmesine yol açar, 3) Hasedinden dolayı kınanır, ayıp lanır, 4) Allahü teâlâ ona gazab eder 5) Allahü teâlânın yardım ve ihsân kapıları kendisine kapanır (Ebü'l-Leys Semerkandî)
Hased eden insan, Allahü teâlânın kendisine verdiği şeylere râzı olmaz Böyle kimseden Allahü teâlâ râzı olmaz Allahü teâlânın bir insandan râzı olmaması ise, felâketlerin en büyüğüdür Artık o insan, dünyâ ve âhirette de hüsran içindedir, yâni zara rdadır (Muhammed Akkermânî)
Bütün kötülüklerin başı, kaynağı üçtür: Hased, riyâ (gösteriş) ve ucb (kendini ve yaptığı işleri beğenme) Kalbini bunlardan temizlemeğe çalış (İmâm-ı Gazâlî)
Hased edenin ömrü üzüntü ile geçer Hased ettiği kimsede nîmetin azalmadığını, hattâ arttığını görerek sinir buhranları geçirir Hasedden kurtulmak için ona hediye göndermeli, onu medhetmeli, ona karşı tevâzu göstermeli, onun nîmetinin artmasına duâ etmelidir (M Hâdimî)
Bütün sebeblerden doğan düşmanlığın giderilmesi mümkünse de hased sebebiyle olan düşmanlığın yok olması mümkün değildir O; dehşetli, korkunç, müzmin bir hastalıktır Hasedin ilâcı, hased edilen kimsenin gıyâbında (arkasından) nîmetinin artmasına duâ etmek, yüzüne karşı sevgi ve dostluk göstermektir (Abdülhakîm Arvâsî)
HASEN HADÎS:
Bildirenler sâdık (doğru) ve emîn (güvenilir) olup, fakat hâfızası (anlayışı) sahîh hadîsleri bildirenler kadar kuvvetli olmayan râvîlerin, kimselerin bildirdiği hadîs-i şerîf (Bkz Hadîs)
HASENÂT:
Allahü teâlânın beğendiği işler, iyilikler Hasenenin çokluk şekli
Allahü teâlâ âyet-i kerîmede meâlen buyurdu ki:
Hasenât, günahları yok eder (Hûd sûresi: 115)
Sıcak su, buzu erittiği gibi, iyi huy da hatâları eritir Sirke balı bozduğu gibi, kötü huy, hayrâtı hasenâtı yok eder (Hadîs-i şerîf-Berîka)
Hased etmekten sakınınız Biliniz ki, ateşin odunu yok ettiği gibi, hased de hasenâtı yok eder (Hadîs-i şerîf-Berîka)
Allah için yapılmayan hayrât ve hasenât ve ibâdetler kabûl edilmez (Muhammed Hâdimî)
Harâm para ile hayrât, hasenât yapmak, pisliği idrar ile yıkayıp temizlemek gibidir (Süfyân-ı Sevrî)
HASENE:
1 İyilik, sevâb
Allahü teâlânın korkusundan kötülüğü terkeden kimseye bir hasene yazılır Fakat başka bir sebeple terkederse hasene yazılmaz (İmâm-ı Gazâlî)
2 İlim, ibâdet, Cennet
Allahü teâlâ âyet-i kerîmede meâlen buyurdu ki:
Ey Rabbimiz bize dünyâda hasene ver Âhirette de hasene ver (Bekara sûresi: 201)
HASENEYN:
Peygamber efendimizin mübârek iki torunu hazret-i Hasen ve hazret-i Hüseyn
Allah'ım ben bu ikisini (Haseneyni) seviyorum, sen de sev Onları sevmeyeni sen de sevme (Hadîs-i şerîf-Müsned-i Ahmed ibni Hanbel)
Bir gün Resûlullah'ın yanına gitmiştim Haseneyn önünde oynuyorlardı Yâ Resûlallah!Bunları çok mu seviyorsun?" dedim "Nasıl sevmem? Bunlar benim dünyâda öpüp kokladığım iki Reyhânımdır" buyurdu (Ebû Eyyûb-i Ensârî)
HASÎB (El-Hasîb):
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden) Her mahlûkun (yaratılmışın) varlığına, varlığının devâmına, âhirette hesâbını görmeğe kâfi olan
Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki:
O peygamberler ki, Allah'ın emir ve yasaklarını insanlara tebliğ ederler ve O'ndan korkarlar Hasîb olarak Allahü teâlâ kâfidir (Ahzâb sûresi: 39)
Şânı yüce olan Allahü teâlâ, her şeyi hasîbdir Bu öyle bir vasıftır ki, O'nun hakîkati Allahü teâlâdan başkası için düşünülemez Allahü teâlâdan başka hiçbir varlık tam ve hakîkî mânâsıyla hasîb olamaz Allahü teâlâ sâdece eşyânın bir kısmını değil, tek başına her şeyi hasîbdir (Seyyid Abdülhakîm Arvâsî)
HASÎS:
Parasını ve malını harcamamak için her türlü sıkıntıya, eziyete katlanan, paraya, mala aşırı düşkün olan; dînen verilmesi îcâb edeni, zekâtı ve sadakayı vermeyen, pinti, eli sıkı olan, bahîl, malda ve ilimde cimrilik eden (Bkz Cimri)
Hasîs olanlar, her ne kadar zâhid (dünyâyı istemiyor) olsalar da Cennet'e giremezler (Hadîs-i şerîf-Zevâcir)
Ahlâk-ı zemîme (kötü ahlâk) olan dört şeyden vazgeç, onlardan çok sakın Bunlar: Çok mal toplayıp yememek, hiç ölmeyecekmiş gibi dünyâya sarılmak, hasîs olmak, harîs (dünyâya düşkün) olmak (Hadîs-i şerîf-Ey Oğul İlmihâli)
Hasîslerin en fenâsı, müslümanlara emr-i ma'rûf ve nehy-i münker yapmayanlar, Allahü teâlânın emir ve yasaklarını bildirmeyenler, onlara dinlerini öğretmeyenler veya yanlış öğretenlerdir (Ahmed Rıfat)
Günahların büyüğü üçtür: Hasîslik, hased (çekememezlik) ve riyâ (gösteriş) (İmâm-ı Gazâlî)
HASLET:
İnsanın yaratılışındaki huy, mîzâc, tabîat, karakter
Şu dört haslet kimde varsa o hâlis münâfıktır Bunlardan bir tânesi kendisinde bulunan kimse, onu terk etmedikçe, kendisinde münâfıklıktan bir haslet bulunur Birincisi emânete hıyânet etmek, ikincisi konuşunca yalan söylemek, üçüncüsü sözünde durmamak, dördüncüsü başkalarına devâmlı kötülük yapmak (Hadîs-i şerîf-Tebyîn)
Kimde şu dört haslet bulunursa, bu hasletler o kimseyi yüksek derecelere kavuşturur Hem Allah katında, hem de insanlar yanında kıymeti çok olur Birincisi hilm (yumuşaklık), ikincisi ilim, üçüncüsü cömertlik, dördüncüsü güzel ahlâk sâhibi olmak (Cüneyd-i Bağdâdî)
Türkleri maddeten yıkmak ve ezmek mümkün değildir Çünkü Türkler, müslüman oldukları için çok sabırlı ve mukâvemetli (dayanıklı) insanlardır Kuvvetli îmân sâhibidirler Çok çalışkan ve zekîdirler Bu hasletleri; dinlerine bağlılıklarından, kadere rı zâ göstermelerinden, devlet adamlarına itâat duygularından gelmektedir Türkleri parçalamanın ve yenmenin tek yolu; evvelâ itâat duygusunu kırmak ve mânevî bağlarını parçalamak, dînî metânetlerini (sağlamlığını) zaafa uğratmak (zayıflatmak)tır Bunun da en kısa yolu, millî geleneklerine ve mânevî duygularına uymayan hâricî (yabancı) fikirler ve hareketlere alıştırmaktır  (Patrik Gregoryus-Rus sefîri İgnatiyef'in hâtıralarından)
HÂSS:
1 Tek başına bir mânâ karşılığında konmuş lafız (söz)
Hâss, kat'î (kesin) mânâ ifâde eder Sözden maksat, tek şeydir Ahmed, Yûsuf gibi özel isimler; insan, ağaç, meyve gibi cins isimler; bir, iki, üç gibi sayı isimleri hep hâss lafızlardır "Her kırk koyunda bir koyun zekât olarak verilir" hadîs-i şerîfinde; kırk, hâss lafızdır Bu sebeple koyunun zekât nisâbı (ölçüsü) kırktır Ondan az veya çok olması ihtimâli yoktur (Serahsî)
2 Geliri yüz bin akçeden fazla olan dirlikler General toprağı
HAŞEVİYYE:
Allahü teâlâyı mahlûklara,yaratıklarına benzeten, madde, cism diyen bozuk fırka, topluluk
Haşeviyye, "Rabbinin vechi bâkî kalır" meâlindeki Rahmân sûresi yirmi yedinci âyetinin ve "Allah'ın yedi onların ellerinin üstündedir" meâlindeki Tâhâ sûresi onuncu âyetinin zâhir (görünen) mânâsını kabûl ederek, Allahü teâlâya cism demişlerdir (İmâm-ı Gazâlî)
Allahü teâlâyı mahlûklara, cisimlere benzetme fikri ilk olarak Haşeviyye tarafından ortaya atılmış, sonra bu bozuk inanış şîa ve diğer bozuk fırkalara geçmiştir (Şehristânî)
Ehl-i sünnet âlimlerine göre; peygamberler günâh işlemekten mâsumdurlar (korunmuşlardır) Fakat bu konuda Haşeviyye aksi kanâattedir Onlara göre peygamberler günâh işlerler (Teftâzânî)
HÂŞİMÎ:
Peygamber efendimizin dedesi Hâşim bin Abdi Menâf'ın soyundan gelen (Bkz Benî Hâşim)
HAŞR:
Toplanma, bir araya gelme Allahü teâlânın bütün insanları, melekleri, cinleri, şeytanları ve diğer hayvan ve kuşları, gökte, yerde, denizde ne kadar büyük ve küçük canlı var ise, hepsini kıyâmet kopmasından (dünyânın son bulmasından) sonra diriltip, dünyâda yaptıklarının hesâbını vermek üzere Arasât denilen meydanda toplaması
Allahü teâlâ âyet-i kerîmede meâlen buyurdu ki:
Allah'tan korkun ve bilin ki muhakkak hepiniz haşr olunacaksınız (Bekara sûresi: 203)
Doğru tüccâr, kıyâmette sıddîklar ve şehîdler ile haşr olur (Hadîs-i şerîf-Zevâcir)
Ey ümmetim ve Eshâbım! Siz ölülerinizin kefenini bol tutunuz Zîrâ benim ümmetim kefenleriyle haşr olunurlar Hâlbuki başka ümmetler çıplaktırlar (Hadîs-i şerîf-Tezkire-i Kurtubî)
Allah yolunda öldürülüp, şehîd olanlar, kıyâmet gününde, yaralarının kanı akarak gelirler Rengi kana ve kokusu miske benzer Allahü teâlânın huzûrunda haşr oluncaya kadar, bu hâl üzere bulunurlar (Hadîs-i şerîf-Dürret-ül-Fâhire)
HAŞR:
Toplanma, bir araya gelme Allahü teâlânın bütün insanları, melekleri, cinleri, şeytanları ve diğer hayvan ve kuşları, gökte, yerde, denizde ne kadar büyük ve küçük canlı var ise, hepsini kıyâmet kopmasından (dünyânın son bulmasından) sonra diriltip, dünyâda yaptıklarının hesâbını vermek üzere Arasât denilen meydanda toplaması
Allahü teâlâ âyet-i kerîmede meâlen buyurdu ki:
Allah'tan korkun ve bilin ki muhakkak hepiniz haşr olunacaksınız (Bekara sûresi: 203)
Doğru tüccâr, kıyâmette sıddîklar ve şehîdler ile haşr olur (Hadîs-i şerîf-Zevâcir)
Ey ümmetim ve Eshâbım! Siz ölülerinizin kefenini bol tutunuz Zîrâ benim ümmetim kefenleriyle haşr olunurlar Hâlbuki başka ümmetler çıplaktırlar (Hadîs-i şerîf-Tezkire-i Kurtubî)
Allah yolunda öldürülüp, şehîd olanlar, kıyâmet gününde, yaralarının kanı akarak gelirler Rengi kana ve kokusu miske benzer Allahü teâlânın huzûrunda haşr oluncaya kadar, bu hâl üzere bulunurlar (Hadîs-i şerîf-Dürret-ül-Fâhire)
Haşr Günü:
Mahlukların kabirlerinden kalkıp Arasat meydanında toplandıkları kıyâmet günü
Haşr Sûresi:
Kur'ân-ı kerîmin elli dokuzuncu sûresi
Yirmi dört âyet-i kerîme olan Haşr sûresi, Medîne-i münevverede nâzil oldu (indi) Bu sûrede yahûdîlerin ihânetleri ve münâfıkların (inanmadıkları hâlde müslüman görünenlerin) hâlleri, sonunda da Allahü teâlânın büyüklüğü ve Esmâ-i hüsnâsı(güzel isim leri) bildirilmektedir (Beydâvî)
Kim haşr sûresini okursa, Allahü teâlâ onun, geçmiş ve gelecek günâhlarını affeder (Hadîs-i şerîf-Beydâvî)
Kim sabahleyin (sabah namazından sonra) üç defâ "E'ûzübillâhissemî'il alîmi mineşşeytânirracîm" der sonra Haşr sûresinin sonundaki üç âyeti okursa, Allahü teâlâ kendisine yetmiş bin melek gönderir Bunlar akşama kadar o kişiye duâ ve istiğfâr ederler Eğer o gün vefât ederse, şehîd olarak ölür Akşamleyin (akşam namazından sonra) okuyan kimse de aynı şekildedir (Hadîs-i şerîf-Tirmizî)
HAŞŞÂŞİYYE:
Otçular İnsanın ot gibi olduğunu ve öldükten sonra yok olacağını iddiâ edenler
İnsan ölünce, cesed çürüyünce rûh yok olmaz Ölmek, rûhun bedenden ayrılması demektir Rûh bedenden ayrılınca, maddî olmayan âleme karışır Kıyâmete kadar yok olmaz Din âlimleri ve fen adamları böyle söylemiştir Tabiatçılardan az bir kısmı bu sözbi rliğinden ayrılmış, doğru yoldan kaymıştır Bunlar insanı çöldeki otlara benzetirler İnsan ot gibi biter, büyür, yok olur, rûhu kalmaz derler Böyle söyledikleri için Haşşâşîler adı ile anıldılar İslâm âlimleri, Haşşâşîlerin düşüncelerini çeşitli delîllerle çürüttüler (Ali bin Emrullah)
HAŞYET:
Hürmetle karışık korku
Âyet-i kerîmede meâlen buyruldu ki:
Allahü teâlâdan (en çok) haşyet edenler âlimlerdir (Fâtır sûresi: 28)
İlim olarak Allahü teâlâdan haşyet, cehâlet olarak gurur yeter (Mesrûk bin Ecda')
HÂTEM-ÜL-ENBİYÂ:
Peygamberlerin sonuncusu Muhammed aleyhisselâm
Allahü teâlâ âyet-i kerîmede meâlen buyurdu ki:
Muhammed (aleyhisselâm) sizin yetişkin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir Fakat O, Allah'ın Resûlü (peygamberi) ve Hâtem-ül-enbiyâdır (son Peygamberdir) Allah her şeyi hakkıyla bilendir (Ahzâb sûresi: 40)
Ben, Hâtem-ül-enbiyâyım (peygamberlerin sonuncusuyum) Benden sonra peygamber gelmeyecektir Eğer benden sonra peygamber gelseydi, Ömer peygamber olurdu (Hadîs-i şerîf-Savâık-ul-Muhrika)
Peygamber efendimizin nûru, Âdem aleyhisselâmdan beri temiz ana ve babalardan (evlâddan evlâda) geçerek asıl sâhibi olan Hâtem-ül-enbiyâya gelmiştir (Kastalânî, Senâullah Dehlevî)
Peygamberlik makâmı da dört derecedir Birincisi Nebîler, ikincisi Resûller, üçüncüsü Ülü'l-azm peygamberler (Âdem, Nûh, İbrâhim, Mûsâ, Îsâ ve Muhammed aleyhimüsselâm) Dördüncü derece Hâtem-ül-enbiyâlık derecesi olup, Muhammed aleyhisselâma mahsustu r (M Hâdimî)
HATENEYN:
İki dâmât; Resûlullah efendimizin iki mübârek dâmâdı olan hazret-i Osman ile hazret-i Ali
Ehl-i sünnet ve cemâat (doğru yolun) âlimleri, Hateneyn'i sevmek lâzım geldiğini bildirmişlerdir Böylece, bir câhilin çıkıp da Resûlullah'ın Eshâb-ı kirâmına (arkadaşlarına) dil uzatmasını önlemişlerdir Resûlullah'ın halîfelerinden, vekîllerinden b irine düşmanlık edilmesine fırsat bırakmamışlardır (İmâm-ı Rabbânî)
Ben Şeyhayn'i (hazret-i Ebû Bekr ve hazret-i Ömer'i) üstün tutarım Hateneyn'i severim (İmâm-ı a'zam Ebû Hanîfe)
Şeyhayn ve Hateneyn'i sevmek, Ehl-i sünnet'in şiârı, alâmetidir ( Ö mer Nesefî)
HÂTIR:
Kalbe gelip bir müddet kalan düşünce (Bkz Havâtır)
Kalbe gelen düşüncelerden; birincisi kalpte durmaz giderilir Buna hâcis denir İkincisi, hâtırlardır Üçüncüsü, yapmak ile yapmamak arasında tereddüt olunur Buna hadîs-ün-nefs denir Bunları melekler yazmaz (Abdülganî Nablüsî)
İslâmiyet'e uymayan hâtırlar bâtıldır, bozuktur Şeytan tarafından gelen hâtırların hepsi günâha dâvettir (S Abdülhakîm)
Hâtırların zararlısı Allahü teâlâyı unutturanlardır (İmâm-ı Rabbânî)
Hâtır-ı Melekânî:
İbâdete, tâate rağbet etmeye dâir insanın kalbine melek tarafından getirilen düşünce Buna ilhâm da denir (Bkz İlham)
Hâtır-ı Nefsânî:
Kötülükleri istiyen nefs tarafından kalbe getirilen düşünce Buna hâcis denir (Bkz Hâcis)
Hâtır-ı Rahmânî:
Gafletten uyanmak, kötü yoldan doğru yola kavuşmaya dâir Allahü teâlâ tarafından kalbe gelen düşünce Buna hak hâtır (doğru düşünce) denir
Hâtır-ı Şeytânî:
Günâhı beğenmeye, süslemeye, güzel göstermeye dâir kalbe şeytan tarafından getirilen düşünce Buna vesvese denir (Bkz Vesvese)
HATÎB:
Câmide müslümanlara dînî nasîhat eden ve hutbe okuyan
Bir kimse gusl abdesti alır, sonra Cumâ'ya gelir, kendisine mukadder (farz) olan namazı kılar, sonra hatîb hutbesini bitirinceye kadar susar, sonra imâmla berâber namaz kılarsa, onunla diğer Cumâ arasındaki günahları ile berâber, üç günlük fazlasının günâhları da afv ve mağfiret olunur (Hadîs-i şerîf-Meşârık)
Hutbe ile namaz arasında hatîb efendinin, dünyâ işlerinden söylemesi tahrîmen mekrûhtur (harâma yakın günahtır) (İbn-i Âbidîn)
HATÎM:
Kâbe'nin şimâl (kuzey) duvarı hizâsında yarım dâire şeklindeki duvarcık ile Kâbe-i muazzama arasında kalan yer
İsmâil aleyhisselâmın ve annesi hazret-i Hacer'in kabri, Hatîm'dedir (Alâüddîn-i Haskefî)
Tavâf ederken (Kâbe'nin etrâfında dolaşırken) Hatîm duvarının dışından dolaşılır Mescid-i Harâm'da (Kâbe avlusunda) kılınan namazların en kıymetlisi (sevâbı en çok olanı), Hatîm'de kılınan namazdır (İbn-i Âbidîn)
HÂTİME:
Bir şeyin son durumu (Bkz Hüsnü Hâtime ve Sû'i Hâtime)
HATM:
Kur'ân-ı kerîmi başından (Fâtiha sûresinden başlıyarak) sonuna (Nâs sûresine) kadar okumak
İnsanların en iyisi hatmi bitirince, yeniden başlayandır (Hadîs-i şerîf-Şir'at-ül-İslâm)
Kur'ân-ı kerîmi hatm edenin duâsı kabûl olunur (Hadîs-i şerîf-İbn-i Hibbân)
Kur'ân-ı kerîmi hatmeden kimseye altmış bin melek hayr duâ eder (Hadîs-i şerîf-Hazînet-ül-Esrâr)
Hatm duâsı yapılan yerde bulunan, ganîmet dağıtılırken bulunan kimse gibidir Hatme başlanan yerde bulunan, cihâd eden (Allah yolunda harbeden) kimse gibidir İkisinde de bulunan her iki sevâba da kavuşur ve şeytanı rezîl eder (Hadîs-i şerîf-Hazînet-ül-Esrâr)
Ramazân ayında hatm okumak mühim sünnettir (Ahmed Fârûkî)
Hatm sonunda yapılan duâ kabûl olunur ( Seyyid Alizâde)
Resûlullah efendimiz Mekke'de bulunduğu sırada rivâyete göre bir müddet vahy gelmemişti Bu sebeple müşrikler; "Rabbi, Muhammed'i terk etti, O'na darıldı" diyerek, Peygamber efendimizi üzmeye, müslümanlar arasında fitne çıkarmaya çalışıyorlardı O za man Duhâ sûresi nâzil oldu Bu sûre nâzil olunca, Resûlullah efendimiz sevincinden; "Allahü ekber" buyurdu Bu sebeple Mekke halkı, Kur'ân-ı kerîmi hatmederken, Duhâ sûresinden îtibâren Nâs sûresine kadar her sûrenin sonunda "Allahü ekber" demeyi âde t edinmişlerdir (İbn-i Abbâs, Kurtubî, Süyûtî, Hâzin, Celâleyn)
Hatm-ı Hâcegân:
Nakşibendiyye yolunda fâidesi, feyz ve bereketi çok olan bir vazîfe Bu yolun veya ona bağlı kolun büyüğünün koyduğu evrâdın (Belli zikr ve duâların okunmasının) toplu veya yalnız olarak yerine getirilmesi
Hatm-i Tehlîl:
Yetmiş bin adet kelime-i tevhîd yâni "Lâ ilâhe illallah" okumak Kelime-i tevhîde, kelime-i tayyibe de denir
Bir kimse, kendisi veya başkası için yetmiş bin adet kelime-i tevhîd (kelime-i tayyibe) okursa, günâhları affolur (Hadîs-i şerîf-Makâmât-ı Mazhariyye)
Hatm-i tehlîl yapıp, sevâbını ölülerin rûhlarına hediye etmek çok faydalıdır (Ahmed Fârûkî)
Mazhâr-ı Cân-ı Cânân hazretleri, bir kadının kabri yanına oturmuştu Kabre yüzünü dönüp, hâtırına başka bir şey getirmeyip; yalnız onu düşündü "Bu mezârda Cehennem ateşi var Kadının îmânlı olmasında şüphe ediyorum Rûhuna, hatm-i tehlîl sevâbı bağı şlayacağım Îmânı varsa, affolur" buyurdu Hatm-i tehlîlin sevâbını bağışladıktan sonra; "Elhamdülillah îmânı varmış, kelime-i tayyibe te'sirini gösterip azâbdan kurtuldu" buyurdu (Abdullah-ı Dehlevî)
HAVÂLE:
Borçlunun, alacaklıya, borcumu falan kimseden al deyip, alacaklının, bu teklife, sözleşme yerinde râzı olması Ciro etme
Havâle, havâleyi yapan ile kabûl eden arasında yapılabilir Bir kimse birine benim falanda olan şu kadar kuruş alacağımı havâle yoluyla sen üzerine al dese, o kimse de bu havâleyi kabûl etse, bu havâle sahîh (doğru) olur Veyâ filândan şu kadar alaca ğı benim üzerime havâle et dese, o kimse de kabûl etse, havâle sahîh olur; kendisine havâle olunan kimse pişman dahî olsa fayda vermez (Ali Haydar Efendi)
HAVÂRÎ:
Yardımcı Îsâ aleyhisselâma îmân eden on iki kişiden her biri
Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki:
Hani havârîlere; "Bana ve Resûlüme îmân edin" diye ilhâm etmiştim "Îmân ettik, hakîki müslümanlar olduğumuza sen de şâhid ol" demişlerdi O vakit havârîler; "Ey Meryem oğlu Îsâ! Rabbin bizim üstümüze gökten bir sofra indirebilir mi?" demişlerdi O (da) Eğer inanmış (adam) larsanız Allah (ın kudretinden ve peygamberliğimden şüpheye sapmak) tan korkun" demişti (Mâide sûresi: 111-112)
Ey îmân edenler! Allah'ın yardımcıları olun Nitekim Meryem oğlu Îsâ (da) havârîlerine; "Allah'a (yönelmiş olarak) benim yardımcılarım kim (olacak) demiş, havârîler de; "Allah'ın yardımcı (kul) ları biziz (diye) söylemişlerdi İşte İsrâiloğullarından bir zümre (ona) îmân etmiş, bir zümre de küfürde kalmıştı Nihâyet biz îmân edenleri düşmanlarına karşı destekledik de bu sûretle gâlib (olarak) çıktılar (Sâf sûresi: 14)
Îsâ aleyhisselâm otuz yaşında peygamber oldu Otuz üç yaşında diri olarak göğe kaldırılınca, havârîler dağılıp bu yeni dîni yaymaya çalıştılar Sonra İncîl diye çeşitli kitaplar yazıldı Bunlar Îsâ aleyhisselâmı anlatan târih kitaplarına benzer idi Asıl İncîl, ele geçmemiştir Îsâ aleyhisselâmdan sonra dînini yayan ve Havârî adı verilen bu kimseler; Şem'un (Petrus), Yuhanna(Jahannes), Büyük Yâkûb, Petrus'un kardeşi olan Andreas, Filip (Philippus), Toma(Thomas), Bartalomi (Bartalomaus), Metiyya (Matthaus), Küçük Yâkûb, Barnabas, Yehûda (Judas) idi (Yehûda mürted oldu (dinden çıktı) Yerine Matyes seçildi) Havârîlerin reisleri Petrus idi (Nişâncızâde, Harputlu İshâk Efendi, Abdullah Dağıstânî)
Bolüs adında bir yahûdî, hazret-i Îsâ'ya inandığını söyleyerek ve Îsevîliği yaymaya çalışıyor görünerek gökten inen İncîl'i yok etti Dört kişi ortaya çıkıp, on iki havârîden işittiklerini yazarak İncîl adında dört kitab meydana geldi ise de Bolüs'ün yalanları bunlara da karıştı Barnabas adındaki havârî, Îsâ aleyhisselâmdan görüp işittiklerini en doğru şekilde yazdı ise de, Barnabas İncîli de yok edildi (Harputlu İshak Efendi, Nişâncızâde)
__________________
|