Yalnız Mesajı Göster

Cevap : =>İslami Sözlük

Eski 01-04-2008   #152
gülgüzeli
Varsayılan

Cevap : =>İslami Sözlük




HUY:
Mîzâc, tabiat, ahlâk
İbâdetleri az olan bir kul, iyi huyu ile kıyâmette yüksek derecelere kavuşur Bir kulun ibâdetleri çok olsa da, kötü huyu, onu Cehennem'in dibine götürür; bâzen küfre götürür (Hadîs-i şerîf-Berîka)
İy huyları tamamlamak, yerleştirmek için gönderildim (Hadîs-i şerîf-Berîka)
Sıcak su buzu erittiği gibi, iyi huy da hatâları eritir Sirke balı bozduğu gibi, kötü huy, hayrâtı ve hasenâtı (iyilikleri) yok eder (Hadîs-i şerîf-Berîka)
Ey oğlum! Kötü huydan, gönül dağınıklığından sakın, sabırsız olma Yoksa arkadaş bulamazsın İşini severek yap, sıkıntılara katlan Bütün insanlara karşı iyi huylu ol Çünkü insanlara karşı iyi huylu olan ve onlara güler yüz göstereni herkes sever (Lokman Hakîm)
Muhammed aleyhisselâm, gâyet güzel huylu, güzel yüzlü, kibâr tavırlı ve çok dürüst bir zât idi Dâimâ hiddet ve şiddetten kaçmış, hiçbir zaman zulüm yapmamıştır Müslümanların dâimâ iyi huylu, güler yüzlü olmasını istemiş, Cennet'e iyi huy ve sabır i le gidileceğini bildirmiştir (Muhammed Rebhâmî)




HUYELÂ:
Harbde düşmana karşı tekebbür etmek (büyüklenmek, üstün görünmek), kibirlenmek



HUZÛR:
1 Allahü teâlâdan başka hiçbir şeyin kalbde bulunmaması
Peygamber efendimizin bildirdiği âyet-i kerîmeleri ve duâları, belli vakitlerinde okumalıdır Bunlar ve nâfile namazlar, ihlâs ile, kalb huzûru ile okunmazsa, sahîh olmazlar, faydaları dokunmazlar (Abdullah-ı Dehlevî)
2 Nezd, yan
Bir mü'minin kabrini ziyâret eyleyen, Hak teâlâ huzûrunda nâfile bir hacdan ziyâde (fazla) sevâba nâil olur (kavuşur) (Hadîs-i şerîf-Ey Oğul İlmihâli)
Büyüklerin huzûru, sohbeti ile şereflenmeyen zavallıların hâli harâbdır (İmâm-ı Rabbânî) Yüzüm yok huzûra çıkam yâ Rabî! Neler etti bana bu nefs-i denî
(M Sıddîk Gümüş)
3 Rahat, gönül ferahlığı seâdet
Şeytanın hîlelerinden dördüncüsü, şimdi dünyâyı kazanmak için çalış da, râhata kavuş, o zaman rahat rahat, huzûr içinde ibâdet edersin diyerek ibâdete mâni olur Buna cevâb olarak, ecel benim elimde değildir Herkesin ömrünü Allahü teâlâ ezelde takti r etmiştirBelki yakında ölürüm İbâdet vazîfelerini vaktinde yapmalıyım, demelidir (Hâdimî)
Allah korkusu ve Allah sevgisi insanları seâdet ve huzûra kavuşturan iki kanat gibidir (Mustafa Sabri Efendi)

Huzûr-ı İlâhî:
Allahü teâlânın nezdi
Huzûr-ı ilâhîde bulunan meleklere Mukarrebîn denir (Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî)



HÜCRE-İ SEÂDET:
Medîne-i münevverede Mescid-i Nebevî içinde Peygamber efendimizin mübârek kabirlerinin bulunduğu oda Peygamber efendimizin sağlığında burası, hanımlarından hazret-i Âişe vâlidemizin odasıydı Peygamberimiz burada vefât etti "Peygamberler vefât ettikleri yere defnolunurlar" hadîs-i şerîfi gereğince, buraya defnedildi
İslâm târihindeki ilk türbe olan Hücre-i Seâdet'in üzeri yeşil bir kubbeyle örtülüdür Hücre-i seâdet, Peygamber efendimizin Medîne'deki mescidinin kıble duvarının doğu köşesine yakın olup, mihrâbda kıbleye dönen kimsenin sol tarafına düşer Minber i se, sağ taraftadır Hücre-i Seâdet ile minber arasına Ravda-i mütahhera (Cennet bahçesi) denir (Eyyûb Sabri Paşa)




HÜKM (Hüküm):
Bir dâvâ, bir mes'ele, bir kişi hakkında verilen karar, emir
Allahü teâlânın mü'minler hakkındaki hükmüne hayret ettim Ona genişlik taktîr eder ve kulu buna râzı olursa, kulun hakkında hayırlı olur Şâyet darlık ile hükmeder de yine kulu buna râzı olursa, bu da hakkında hayırlıdır (H adîs- i şerîf-Sahîh-i Müslim)

Hükm-i Küllî:
Allahü teâlâya âit hüküm, emir
Allahü teâlâ bir kul için bir şeye hüküm verdi mi, artık hükm-i küllîyi hiç kimse önleyemez (Hadîs-i şerîf-Râmûz-ul-Ehâdîs)

Hükm-i Müleffak:
Helâl ve haram, emir ve yasak, ibâdet ve tâatte, belli bir mezhebin hükümlerine uymayıp, birkaç mezhebin hükümlerini karıştırarak kolayına geleni seçtiği hüküm (Bkz Telfîk)
Dört mezheb âlimleri, hükm-i müleffak bâtıldır geçersizdir, buyurdular (İbn-i Âbidîn)

Hükmî Temizlik:
Kadının âdet bitiminden îtibâren on beş gün içinde kan gördüğü halde temiz kabûl edilmesi Bu on beş gün içinde kan görülen bu kan fâsid kan yâni istihâza kanıdır (Bkz Tam Temizlik)



HÜMEYRÂ:
Peygamber efendimizin, hazret-i Âişe vâlidemize verdiği lakab
Dîninizin üçte birini Hümeyrâ'dan öğreniniz (Hadîs-i şerîf-Medâric-ün-Nübüvve)
Âişe Sıddîka'nın radıyallahü anhâ fazîletleri, üstünlükleri sayılamıyacak kadar çoktur Eshâb-ı kirâmın (Peygamberimizin sohbetinde bulunan müslümanların) fıkıh âlimlerindendi Çok fasîh ve belîğ (güzel) konuşurdu Eshâb-ı kirâma fetvâ verirdi Âliml erin çoğuna göre, fıkıh bilgilerinin dörtte birini hazret-i Âişe haber vermiştir Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem, hazret-i Âişe'ye Hümeyrâ derdi (Abdülhak-ı Dehlevî)



HÜMEZE SÛRESİ:
Kur'ân-ı kerîmin yüz dördüncü sûresi
Hümeze sûresi, Mekke'de nâzil oldu (indi) Dokuz âyet-i kerîmedir Birinci âyet-i kerîmede geçen hümeze kelimesinden dolayı sûreye bu isim verilmiştir Sûrede; mü'minlerin birbirlerini gıybet etmemeleri (arkalarından çekiştirmemeleri), başkalarına iy i davranmayanların Cehennem'e atılacağı bildirilmektedir (İbn-i Abbâs, Taberî)
Allahü teâlâ Hümeze sûresinde meâlen buyuruyor ki:
Arkadan çekiştirmeyi, yüze karşı eğlenmeyi ve başkalarını ayıplamayı ve servet biriktirip onu saymayı âdet edinenlere yazıklar olsun (Âyet: 1, 2)



HÜNSÂ:
Erkek ve kadın olduğu belli olmayan, hem erkeklik hem kadınlık uzvu bulunan kimse
Cemâatle namazda, erkekler, imâmın ardında saf olurlar Erkeklerin ardında erkek çocuklar, onların ardında ise, hünsâlar saf olur Hünsâların ardında da kadınlar saf olur (Molla Hüsrev)



HÜR:
Köle olmayan erkek
Cumâ namazının bir kimseye farz olması için lâzım olan dokuz şarttan biri de hür olmaktır (İbn-i Âbidîn)



HÜRRE:
Hür kadın Câriye olmayan kadın
Hürre olan hanımlar, namaz kılarken, yüz ve elden başka bütün bedenlerini örter, göstermezler Câriyeler (hür olmayan kadınlar) ise, sırt ve göbekten diz altına kadar örterler (Muhammed bin Kutbüddîn İznikî)
Hürre olan kadının zevci veya ebedî mahrem (hiç nikâh düşmeyen) akrabâsından biri yanında bulunmadan, yalnız veya başka kadınlarla yâhut, âkıl, bâliğ ve sâlih olmayan mahremi, yakını, akrabâsı ile üç günlük (yaklaşık 104 kilometre) yola gitmesi haram dır (İbn-i Âbidîn)




HÜRRİYET:
Hürlük, serbestlik
1 Allahü teâlânın emir ve yasaklarına uyup, herkesin hakkını gözetmek
Hürriyet, başıboş kalıp, her istediğini yapmak demek değildir (Ali bin Emrullah)
2 Maddî ve mânevî her türlü şeyin sevgisinden gönlünü kurtararak yalnız Allahü teâlâya kul olmak
Kim hürriyet isterse, Allahü teâlâya kulluğa sarılsın (Hallâc-ı Mensûr)
Hakîki hürriyet, kullukta kemâl derecesine varmakla mümkündür Allahü teâlâya karşı kullukta sâdık olan, başkalarına köle olma boyunduruğundan kurtulup, gerçek hürriyete kavuşur (İmâm-ı Kuşeyrî)


HÜSN-İ HÂTİME:
Son nefeste, rûhunu îmân ile teslim etme, îmân ile âhirete gitme
Bir insanın hüsn-i hâtime ile mi yâhut sû-i hâtime (îmânsız gitme) ile mi öleceği, son nefeste belli olur Bütün ömrü boyunca, kâfir olarak yaşayıp sonunda îmâna kavuşan olduğu gibi, ömrü îmânla geçip, Allahü teâlâ korusun sonunda îmânsız giden de ol ur Kıyâmette son nefesteki hâle bakılır (Ahmed Fârûkî)
Her müslümanın, ölümü düşünüp, hüsn-i hâtime sebeplerini elde etmek için çalışması ve sû-i hâtime ile bu dünyâdan ayrılmaktan çok sakınması lâzımdır (Senâullah-i Dehlevî)
Rabbimiz! Sonumuzu sevdiklerinin sonu gibi eyle Hüsn-i hâtime ile sona erdir (Muhyiddîn-i ibni Arabî)



HÜSN-İ HULUK:
Güzel huy, iyi ahlâk (Bkz Ahlâk)




HÜSN-İ ZAN:
1 Kulların Allahü teâlâdan rahmetini ummaları
Kendisinden başka ilâh olmayan Allahü teâlâya yemîn ederim ki, Allahü teâlâ kendisine hüsn-i zan ederek yapılan duâyı elbette kabûl eder (Hadîs-i şerîf-Berîka)
Kıyâmet günü, Allahü teâlâ bir kulunun Cehennem'e atılmasını emreder Cehennem'e götürülürken, arkasına dönerek yâ Rabbî! Dünyâda iken (Cennetine kor diye) sana hep hüsn-i zan ettim deyince, onu Cehennem'e götürmeyiniz! Kulumu, bana olan zannı gibi karşılarım buyurur (Hadîs-i şerîf-İhyâ)
2 Bir kimse veya bir hâdise hakkında iyi kanâat sâhibi olmak
Bütün müslümanlara hüsn-i zan etmek, iyi nazarla bakmak, iyi karşılamak lâzımdır Sözleri, mümkün olduğu kadar iyiye yormalıdır Müslümanın hayırlı ve sâlih olduğuna inanmak, ibâdet olur (Muhammed Hâdimî)



HÜZN (Hüzün):
Üzüntü, keder Sevincin zıddı Bu, halk arasında kastedilen dünyevî hüzünden başkadır Tasavvuf yolunda bulunanlara âit bir hâl
Hüzn, insanın kalbini gafletten (Allahü teâlâyı unutmaktan) korur Hüznü olmayan sâlikin (tasavvuf yoluna girmiş olanın) senelerce kavuşamadığı mânevî derecelere, hüzün sâhibi olan, kısa zamanda kavuşur Allahü teâlâ kalbi hüzünlü, kırık olanları sev er Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem, dâimâ hüzünlü ve Allahü teâlânın büyüklüğünü düşünme hâli üzere idiler Râbia-i Adviyye, vâ hüznâ (Vah hüzün) demekle bu mertebeye kavuşmayı arzû etmiştir (Abdülhakîm Arvâsî)



__________________
Alıntı Yaparak Cevapla