Yalnız Mesajı Göster

Cevap : =>İslami Sözlük

Eski 01-03-2008   #148
gülgüzeli
Varsayılan

Cevap : =>İslami Sözlük




IRK:
Ayrı soyda olan, ayrı dilde konuşan değişik kültüre sâhip, şeklî özellikleri bulunan insan topluluğu, millet
Irkçılık yapan da, ırkçılık için savaşan da ve ırkçılık uğrunda ölen de, bizden değildir (Hadîs-i şerîf-Ebû Dâvûd)
Hiç bozulmamış, değiştirilmemiş biricik din olan İslâm dîninin güzel ahlâkı ile bezenmiş, birbirlerini seven, yardımlaşan, çeşitli ırklardan, büyük insan topluluklarının, birleştiklerini biliyoruz Bu topluluğu ayakta tutan temel, Hak teâlânın emrett iği çalışkanlık, adâlet, iyilik, saygı gibi din esasları idi Osmanlı
Türklerini de, Sakarya kenarından, kısa bir zamanda, Viyana kapılarına götüren kuvvet, Sultan Osman'ın ve çocuklarının sımsıkı sarıldıkları İslâm dîninin rûhu ve bedeni tekâmül ettirerek geliştiren ışıklı yolu idi Çünkü İslâmiyet'te ırkçılık yoktur Her müslüman kardeştir (M Sıddîk bin Saîd)



ISLÂH:
1 Terbiye etmek, iyi hâle getirmek
Herhangi bir kimseyi ıslâh etmeye çalışmak, ona İslâmiyet'i bildirmekle olur (İmâm-ı Rabbânî)
Kulun ıslâhı kalbinin ıslâhına, bozukluğu da kalbinin bozukluğuna bağlıdır ( Muhammed Ma'sûm-ı Fârûkî)
Kim kalbini ıslâh edip düzeltirse, Allahü teâlâ da onun zâhirini (dışını) düzeltir (Avn bin Abdullah)
Allahü teâlâ âhiret için çalışanın dünyâ işlerine kâfi gelir, dünyâsı husûsunda ona yardımcı olur Kim Allahü teâlâya karşı hâlini ıslâh ederse, Allahü teâlâ da onunla insanlar arasını ıslâh eder, güzel yapar İçini ıslâh edenin, Allahü teâlâ dışını ıslâh eder, güzel yapar (Avn bin Abdullah)
2
Bozulan bir şeyi eski hâline getirme
İslâm dîni garîb olarak başladı Son zamanlarda da garîb olacaktır Bu garîb insanlara müjdeler olsun! Bunlar, insanların bozduğu sünnetimi ıslâh ederler (Hadîs-i şerîf-Tirmizî)
3 İnsanların aralarını düzeltmek, barıştırmak
Âdemoğlunun her konuştuğu yalan, kendi aleyhine yazılır Ancak iki müslümanın arasını ıslâh için konuştuğu yalan, yazılmaz (Hadîs-i şerîf-Müsned-i Ahmed)
İki kimsenin arasını ıslâh eden veya hayrı söyleyip, hayrı yükselten kimse yalancı değildir (Hadîs-i şerîf-Müslim)

Islâh-ı Nefs:
Kötü huyları, fenâ alışkanlıkları ve yaramaz işleri bırakıp, iyi huyları, güzel işleri, kulluğa yakışan tâat ve ibâdetleri yapma




ISLÂHÂT:
İyi hâle, işe yarar hâle getirmek için yapılan çalışmalar, düzenlemeler
Endülüs müslümanlarının Avrupalılara tuttukları ışık ile, Avrupa'da bir rönesans, ıslâhât hareketi başlamıştı Aklî ilimleri öğrenen birçok ilim adamı, akıl ve mantık dışı olan hıristiyanlığa karşı isyân ettiler Hıristiyanlığa karşı yapılmış olan hü cumlar, İslâmiyet'e karşı yapılamadı Çünkü İslâm dîni, tebliğ edildiği, bildirildiği günden beri, bütün temizliği ve sâfiyeti ile durmaktadır İçinde akla mantığa ve ilme ters düşecek hiçbir bilgi yoktur Kur'ân-ı kerîm indirildiğinden beri, bir noktası bile değiştirilmeden aynen muhâfaza edilmiştir, korunmuştur (Harputlu İshak Efendi)



ISMARLAMA:
Bir san'at sâhibine bir şeyi târif ederek istediği şekilde yaptırmak (Bkz İstisnâ')


ITÂK:
Köle âzâd etmek, serbest bırakmak (Bkz Âzâd)
Üç şey vardır ki, ciddîsi de ciddîdir, şakası da ciddîdir: Nikâh etmek (evlenmek) , talâk (boşamak) ve ıtâktır (Hadîs-i şerîf-Taberânî ve Keşf-ül-Hafâ)



IYÂL:
Bir kimsenin bakmak (geçindirmek) zorunda olduğu kimseler: Zevce (hanım), çocuklar (erkek ve kız), ana-baba, hizmetçi (Bkz Nafaka)
Iyâl için yapılacak masraflar, yiyecek, giyecek ve ev olup, şehrin âdetine, piyasaya, akrabâ ve arkadaşlara göre ayarlanır Zamâna ve hâle göre değişir Her memlekette başkadır (İbn-i Âbidîn)
Ehl-ü ıyâlin rızâ ve gönüllerini almak için, haram işliyerek âhiret azâbını ihtiyâr eden (tercîh eden) kimsenin bu yaptığı akla uygun değildir (İmâm-ı Rabbânî)


IYD:
Bayram Müslümanların sevinç ve neş'e günleri olan Ramazan ve Kurban bayramları (Bkz Bayram)
Iyd günlerinde, dargın olanları barıştırmak, akrabâyı, din kardeşlerini ziyâret etmek, onlara hediye götürmek Peygamber efendimizin âdetleri olduğundan sünnettir (Muhammed Rebhâmî)



Iyd-ı Edhâ:
Kurban bayramı Kamerî seneye göre Zilhicce ayının onuncu, on birinci, on ikinci ve on üçüncü günleri
Iyd-ı edhâda bayram namazına giderken "Allahü ekber Allahü ekber, lâ ilâhe illallahü vallahü ekber Allahü ekber ve lillâhi'l-hamd" diye yüksek sesle Tekbîr-i teşrik getirmek namazdan önce bir şey yimemek, namazdan sonra önce kurban eti yemek sünnett ir (Halebî)

Iyd-ı Fıtr:
Ramazan bayramı Kamerî seneye göre Şevvâl ayının birinci günü
Sabahleyin câmi'e giderken bayram tekbirlerini Iyd-ı fıtrda sessiz, ıyd-ı edhâda (kurban bayramında) açıktan yüksek sesle söylemek sünnettir (Halebî)



İBÂDET:
Kulluk, kulluk vazîfelerini İslâmiyetin bildirdiği şekilde yerine getirmek Allahü teâlânın emir ve yasaklarına uymak
Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyuruyor ki:
Cinleri ve insanları, beni tanımaları, bana ibâdet etmeleri için yarattım (Zâriyât sûresi: 56)
Allahü teâlâyı, görür gibi ibâdet et! Sen O'nu görmüyorsan da, O seni görüyor" (Hadîs-i şerîf-Buhârî ve Müslim)
Âlimin uykusu câhilin ibâdetinden hayırlıdır (Hadîs-i şerîf-Berîka)
Eğer ibâdet bir kuş olsaydı, şüphesiz onun kanatları oruç ile namaz olurdu (Yahyâ bin Muâz)
İnsanlar ibâdet yapmak için yaratıldı İbâdetin özü de; kalbin her zaman Allahü teâlâdan gâfil olmamasıdır, unutmamasıdır (Ubeydullah-ı Ahrâr)
İbâdet etmek bakımından dünyânın bir sâati, kıyâmetin bin senesinden daha iyidir Zîrâ bu bir sâatte; sâlih, faydalı amel işlenebilir Hâlbuki kıyâmetin o bin senesinde bir şey yapılamaz O hâlde, ey mü'min kardeşim! Vaktini boş şeylerle geçirme! Zam ânının kıymetini bil ve en iyi şeyler için kullan! Namazlarını vaktinde kıl ki, kıyâmet günü pişman olmayasın!Çok büyük sevâba kavuşasın! (Cüneyd-i Bağdâdî)

İbâdet-i Bedeniyye:
Beden ile yapılan ibâdetler
Namaz, ibâdet-i bedeniyye olduğundan başkası yerine kılınamaz Herkesin kendisi kılması lâzımdır Ağır hasta ve çok ihtiyâr kimse, namaz yerine fakire fidye (bedel, belli miktarda mal veya para) veremez Hâlbuki, oruc yerine fidye vermesi lâzımdır (İbn-i Âbidîn)

İbâdet-i Mâliyye:
Zekat, sadaka-i fıtr gibi mal ile yapılan ibâdetler
Bir kimse birkaç yemini bozarsa, hepsi için ayrı ayrı keffâret yapması lâzımdır Keffâretler, zekat gibi ibâdet-i mâliyyedir Malını fakirlere bir vekil vâsıtası ile vermesi câiz olur Fakat kendisinin malı ayırırken veya fakire verilinceye kadar niy et etmesi lâzımdır (İbn-i Âbidîn)

İbâdethâne:
İbâdet yapmak için toplanılan yer (Bkz Ma'bed)

İbâdette Bid'at:
Peygamber efendimiz ve Eshâbı zamânında bulunmayıp da dîne sonradan katılan reformlar, değişiklikler (Bkz Bid'at)



İBÂDİYYE:
Bozuk fırkalardan olan Hâriciyyenin kollarından biri (Bkz Hâricîlik)
Hâricîler yedi fırkadır Bunlardan İbâdiyye fırkası, Abdullah bin İbâd adındaki kimseye tâbi olanlardır Bu şahıs, hazret-i Ali, hazret-i Muâviye ile hakem yapmak sûretiyle uyuştuğu için hazret-i Ali'den ayrıldı Trablusgarb'a gitti Orada İbâdiyye f ırkasını kurdu Bundan sonra adamları hicrî 153 yılında halîfeye isyân edip, Trablusgarb'ı ele geçirdiler Kendilerinden başka müslümanlara kâfir deyip, harb zamanlarında mallarını almak câizdir, büyük günâh işleyen mü'min değildir dediler Hazret-i Ali'yi ve Eshâb-ı kirâmdan çoğunu kâfir bildiler (Seyyid Şerîf Cürcânî-Şehristânî)
Kur'ân-ı kerîmin lafzına (zâhirî mânâsına) bağlanan İbâdîlere göre; îmân ve İslâm bir bütündür Amel îmândan bir parçadır Bu sebeple günah işleyen kimse, îmândan çıkar, Kur'ân-ı kerîm mahlûktur, yaratılmıştır İbâdîler peygamberlere îmân ederler fak at şefâati inkâr ederler Allahü teâlânın âhirette görülmeyeceğini söylerler (Abdülkâdir Bağdâdî)



İBÂHİYYE:
İslâmiyet'in haram ve yasak kıldığı şeyleri helâl ve mübâh sayan bozuk bir fırka Bâtiniyye, İsmâiliyye Karâmita da denir
İbâhiyye, haramlara helâl deyip, yetmiş-seksen sene hacıları soydular Müslümanları öldürdüler Hükûmet kurdular Hükûmetleri 983 (H 372) senesinde yıkılınca dağıldıkları yerlerde gizlendiler Bunlardan Hasan Sabbâh'ın kurduğu İsmâiliyye devleti de 1256 (H 654)'de yıkıldı (M Sıddîk bin Saîd)
Eshâb-ı kirâmın hepsini severiz deyip de onların yolunda bulunmayan, kendi bozuk düşüncelerine Eshâbın yoludur diyen, Ehl-i sünnet âlimlerini ve tasavvuf büyüklerini beğenmeyip kötüleyen kimseler kendileri gibi olmıyanlara müşrik (şirk koşan) diyorla r Bunların malı, canı kendilerine helâldir diyorlar Böylece İbâhiyyeden oluyorlar Kur'ân-ı kerîmden ve hadîs-i şerîflerden kendi görüşleriyle çıkardıkları bozuk mânâları müslümanlık sanıyorlar Edille-i şer'iyyeyi (dînî delilleri) ve hadîs-i şerîf lerin çoğunu inkâr ediyorlar (Dâvûd bin Süleymân)



İBÂHA:
1 Bir şeyin kullanılıp kullanılmaması, serbest olma hâli
Bir kimseyi yemeğe çağırınca, önüne konan şey ibâha olur Ancak yediği mülk olur Başkalarına veremez (İbn-i Âbidîn)
2 Yedirme, doyurma
Devamlı hasta veya çok yaşlı olan kimse, altmış gün keffâret orucunu tutamaz ise, altmış fakire bir gün taam (yemek) ibâha eder (İbn-i Âbidîn




İBÂHÎ:
Haramları mübah (serbest) sayan sapık İbâhiyye fırkasına mensûb olan kimse (Bkz İbâhiyye)



İBÂRET-İNASS:
Mânâya delâleti bakımından lafzın dört kısmından biri Nassın (âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîfin) yalnız ibâresinden anlaşılan mânâya delâlet etmesi
Nûr sûresi yüz yirmi dördüncü âyet-i kerîmesinde meâlen; "Namaz kılın, zekât verin" buyrulmaktadır Burada ibâret-i nass, yalnız namaz ve zekâtın farz olduğunu ifâde etmekte, başka bir mânâ bildirmemektedir (Serahsî, Senâullah Dehlevî)


İBDÂD:
Ezân-ı Muhammedî okunduğu zaman, her işi terk edip, cemâatle namaz kılmağa gitmek
Namazın kemâl mertebesinde (en güzel ve tam şekliyle) kabûl olmasının şartları; haramlardan sakınmak, huşû (Allahü teâlâdan korkmak), takvâ (Allahü teâlâdan korkup haramlardan sakınmak), mâlâyânîyi (dünyâ ve âhirete faydası olmayan şeyleri) terk etme k ve namazı usûlüne, şartlarına uygun olarak kılmak husûsunda, üşenmekliği, gevşekliği terketmek ve bir de ibdâddır (Kutbüddîn İznikî)



İBLÎS:
Şeytanın isimlerinden biri veya şeytanların reisi
Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki:
Onu hâtırla ki meleklere, Âdem'e secde edin demiştik de, iblîsten başka bütün melekler hemen secde etmişlerdi Ancak iblîs yüz çevirip, kibirlendi ve kâfirlerden oldu (Bekara sûresi: 34)
Allahü teâlâ, iblîse; "Ben sana secde ile emr etmiş iken, seni secde etmekten alıkoyan neydi?" buyurdu İblîs şöyle dedi: "Ben Âdem'den hayırlıyım, çünkü beni ateşten, onu çamurdan yarattın" (A'râf sûresi: 12)
Üç kimse iblîs ve iblîsin tâifesinin şerrinden korunurlar Allahü teâlâyı gece gündüz zikr eden (hatırlayan), seherde istigfâr eden (günahlarının bağışlanmasını isteyen) , Allah korkusundan dolayı ağlayan kimse (Hadîs-i şerîf-Telbîs-ül-İblîs)
İblîs ve yardımcıları insanlara hep kötülükleri yaptırmağa çalışırlar Bâzan iyi şeyleri yapmağı da hatırlatırlar Fakat bunları yaparken nefiste ucb (kendini ve işlerini beğenme), riyâ (gösteriş) yaptırarak veya farzın kaçırılmasına sebeb olarak ins anın günâha girmesine sebeb olur (Abdülgafûr-i Lârî)
Tekebbür yâni kendini büyük görmek kötü huylardandır Vaktiyle iblîs de öyle tekebbür etti Meleklere Âdem aleyhisselâma karşı secde etmeleri emrolununca, toprağa karşı niçin secde edeyim? Ben ondan daha üstünüm Beni ateşten, onu çamurdan yarattın d iyerek Rabbine karşı geldi İblîs ateşin alevini, latîfliğini ve ışık yaydığını görünce onu sudan ve topraktan üstün sandı Halbuki üstünlük, kendini üstün görmekte değil tevâzû göstermektedir (M Hâdimî)
İblisin rahat, sevinçli oturduğunu, kimseyi aldatmakla uğraşmadığını gören bir zât; "Niçin insanları aldatmıyorsun, boş oturuyorsun?" dedikte, İblis; "Bu zamânın kötü din adamları, benim işimi çok güzel yapıyorlar, insanları aldatmak için bana iş bır akmıyorlar" demiştir (İmâm-ı Rabbânî)



İBN-ÜL-VAKT:
Kalbi halden hâle değişen velî Tasavvuf yolunda ilerlerken halleri değişen, her zaman başka türlü olan, bâzan şuurlu, bâzan şuursuz (kendilerinden geçen, kendilerini unutan) kimseler Bunlara erbâb-ı kulûb da denir (Bkz Erbâb-ı Kulûb) :



İBN-ÜS-SEBÎL:
Kendi memleketinde zengin ise de, bulunduğu yerde yanında malı, parası kalmamış olan ve çok alacağı varsa da, alamayıp, muhtâç kalan
Sadakalar (zekâtlar) Allah'tan bir farz olarak; fakîrlere, miskinlere (bir günlük nafakası olmayanlara), zekât me'murlarına, müellefet-ül-kulûba (kalbleri İslâm'a ısındırılmak istenenlere) , mükâteb (efendisinden kendisini satın alıp, borcunu ödeyince , âzâd, serbest olacak) kölelere, borçlulara, Allah yolunda olanlara ve ibn-üs-sebîle verilir Allahü teâlâ bilendir, hikmet sâhibidir (Tevbe sûresi: 60)
Ganîmetlerin beşte biri yetimlere, miskinlere ve ibn-üs-sebîl'e verilir Bunlardan herbirine ayrı ayrı verilebildiği gibi tek bir sınıfa da verilebilir (İbn-i Hümâm)



İBRÂ:
Alacağından vaz geçmek
Bir kimse alacağını borçluya hibe etse veya borçluyu ibrâ etse borçlu borçtan kurtulur (Ali Haydar Efendi)



__________________
Alıntı Yaparak Cevapla