Yalnız Mesajı Göster

Cevap : =>İslami Sözlük

Eski 01-03-2008   #145
gülgüzeli
Varsayılan

Cevap : =>İslami Sözlük




İKÂB:
Cezâ, azâb Günâhın cezâsını vermek
Allahü teâlâ âyet-i kerîmede meâlen buyurdu ki:
Biliniz ki, muhakkak Allahü teâlânın (haram işleyenler için) ikâbı pek çetindir Allahü teâlânın, (haramları terk edenlere) mağfireti (bağışlaması bol) ve merhâmeti çoktur (Mâide sûresi: 98)
Mü'min ve kâfir herkes kıyâmette, dünyâda yapmış olduklarının karşılığını görür Ehl-i sünnet (Resûlullah efendimiz ve Eshâbının, arkadaşlarının yolunda) olan mü'minin, dünyâda iken tövbe etmiş olduğu günâhları affolunup, hayırlarına (iyiliklerine) s evâb verilir Kâfirlerin ve bid'at sâhibi olanların yâni îtikâdı (inancı) bozuk olan mü'minlerin hayırları (iyilikleri) red olunup (geri çevrilip), kötülükleri, günahları için de cezâ görürler En büyük ve ebedî ikâb küfürden (kâfirlikten, inanmamaktan) dolayı olur (Kâdızâde, İmâm-ı Birgivî)
Melek-ül-mevt, ma'sûm olanların canını aldıktan sonra, o can alınıp, gökler seyrettirilir Cennet'e götürülürler Orada yeşil zebercedden bir sahrâ vardır Ma'sûm oraya geldikte; "Beni buraya neden getirdiniz?" der Melekler; "Yâ ma'sûm! Kıyâmet yeri vardır Çok sıcaktır İşbu sahrâda, yetmiş bin rahmet pınarı vardır Hazret-i Resûl-i ekremin havzının başında durup, nûrdan bardakları görünüz! Atanız ve ananız kıyâmet yerine geldiklerinde, bu bardakları su ile doldurup, onlara verirsiniz ve onları tutup salıvermeyesiniz ki, Cehennem yoluna gitmeyeler azâb ve ikâb görmeyeler" derler (Kutbuddîn İznikî)
Farzı (Allahü teâlânın yapınız diye buyurduğu kesin emirleri) terk eden veyâ haram (Allahü teâlânın kesin olarak yasakladığı şeyleri) işleyen, tövbesiz ölür ve şefâate (Allahü teâlânın sevdiklerinin yardımına), affa kavuşmazsa, ikâb olunur (Muhammed Es'ad)



İKÂLE:
Bozma, yürürlükten kaldırma, feshetme; iki kişinin, aralarında yaptıkları herhangi bir akdi, anlaşmayı bozmaları
Ticârette ihsânın (iyiliğin) bir şekli de alışveriş ettiği kimse pişman olursa, ikâle etmek, alış-verişi geri çevirmektir (İmâm-ı Gazâlî)



İKÂMET:
1 Kâmet Erkeklerin farz namaza başlamadan önce okuması sünnet olan ezâna benzer sözlerin ismi Ezândan farkı fazla olarak "Hayyealelfelâh"dan sonra iki defâ "Namaz başladı" mânâsına olan "kad kâmet-issalâtü denir
İmâm olmak, müezzinlik yapmaktan ve ikâmet okumak, ezân okumaktan efdaldir (üstündür, kıymetlidir) (İbn-i Âbidîn)
Kadınların ezân ve ikâmet okuması mekruhtur
Vakit girmeden önce okunan ezân ve ikâmet, vakit girince tekrar okunur (İbn-i Âbidîn)
2 Oturmak, bir yerde kalmak (Bkz Vatan-ı İkâmet)



ÎKÂZ:
Uyarma Tenbih etme
Bir kimse bir müslümanı İslâmiyet'e muhâlif (uymayan) işten, doğru yola teşvîk ederek îkâz ederse, kıyâmet gününde Hak teâlâ hazretleri, o kimseyi peygamberlerle berâber haşreder (toplar) (Hadîs-i şerîf-Ey Oğul İlmihâli)
Ehl-i sünnet denilen hakîkî müslümanların birbirlerini sevmeleri, zarar vermemeleri, yardımlaşmaları, tatlı dil ve yazılar ile birbirlerini îkâz etmeleri lâzımdır (S Abdülhakîm Arvâsî)


İKBÂL:
1 Yönelme
Tasavvuf bilgilerinden maksad, kendini zorlamadan, uğraşmadan, her an Allahü teâlâya ikbâldir Her an O'nu hatırlamaktır (Ubeydullah-ı Ahrâr)
2 Kıymet verme, iyi karşılama, hürmet gösterme
Evlâdım! Orhan'ım! Allahü teâlânın emirlerine uymayan bir iş işlemeyesin! Bilmediğini din âlimlerinden sorup anlayasın! İyice bilmeyince bir işe başlamayasın! Sana itâat edenleri hoş tutasın! Askerine in'âmı, ihsânı (iyiliği), eksik etmeyesin ki, ins an ihsânın kulcağızıdır Zâlim olma! Âlemi adâletle şenlendir Ve Allah için cihâdı terk etmeyerek beni şâd (mutlu) et! Âlimlere riâyet eyle (danışıp sözlerini dinleyerek saygı göster, haklarını gözet) ki, din işleri nizâm bulsun! Nerede bir ilim ehli duyarsan, ona rağbet, ikbâl ve hilm (yumuşaklık) göster! Askerine ve malına gurûr getirip (böbürlenip), İslâm âlimlerinden uzaklaşma! Bizim mesleğimiz Allah yoludur ve maksâdımız Allah'ın dînini yaymaktır Yoksa, kuru kavga ve cihângirlik dâvâsı değildir Sana da bunlar yaraşır Dâimâ herkese ihsânda bulun! Memleket işlerini noksansız gör! Hepinizi Allahü teâlâya emânet ediyorum (Osman Gâzî)
3 Baht açıklığı Gerçek bana oldu hayâl Korkutuyor beni bu hâl Kararmakta her gün ikbâl Nefs elinden kurtar Rabbim
(M Sıddîk bin Saîd)



İKİNDİ NAMAZI:
İslâm'ın şartlarından biri olan beş vakit namazın üçüncüsü, öğle vakti ile akşam vakti arasında kılınan namaz (Bkz Asr) Gökten yere iner kamû (bütün) melekler, Meleklere müştâk olur (can atar) felekler, Kabûl olur anda bütün dilekler, İkindi namâzın kıldığın zaman
(Yûnus Emre)





İKRÂH:
Bir insanı istemediği bir şeyi yapması için, haksız olarak zorlamak
Allahü teâlâ âyet-i kerîmede meâlen buyurdu ki:
Cizye (vergi) vermeyi kabûl eden kitap ehlini (kitaplı kâfirleri) İslâm dînine girmek için ikrâh etmek ve cebretmek yoktur ( Bekara sûresi: 256)
Mü'mini ve zımmîyi (İslâm idâresi altında yaşayan müslüman olmayan vatandaşı) ikrâh etmek, korkutmak büyük günâhtır (İbn-i Âbidîn)
Çocuğun ehl-i sünnet îtikâdını (doğru îmânı) Kur'ân-ı kerîmi, edebleri ve farzları, haramları, öğrenmesi için babası ikrâh eder (S Alizâde)

İkrâh-ı Mülcî:
Mülcî ikrâh Bir kimseyi ölümle veya bir uzvunu (organını) yok etmekle, şiddetli dövmekle veya bütün malını telef etmekle (zarar vermekle) korkutarak rızâsı dışında bir işi zorla yaptırmak
Mülcî İkrâh ile, şarap, kan içmek, leş, domuz yimek halâl olur Yimeyip ölmesi günâh olur Çünkü ikrâh-ı mülcî ile bunları yimek, zarûret (çâresizlik, başka çıkar yol bulamamak) olur (İbn-i Âbidîn)
İkrâh-ı mülcî ile başkasının malı telef edilince, ikrâh eden öder (Ali Haydar Efendi)

İkrâh-ı Gayr-i Mülcî:
Mülcî olmayan ikrâh Bir kimseyi istemediği bir sözü veya işi yapmaya zorlarken tam şiddet kullanmama
İkrâh-ı gayr-i mülcî ile kan, domuz yinmez, şarap içilmez ve müslümanın malı telef edilmez (zarar verilmez) (Ali Haydar Efendi)
İkrâh-ı gayrî mülcî ile yapılan nikâh, talâk (boşama), nezr (adak), yemîn, ric'at yâni boşadığı kadını tekrar alması sahîh olur (Ali Haydar Efendi)




İKRÂM:
Hürmet ve saygı gösterme veya yiyecek, içecek, hediye yâhut başka bir şey sunma
Kim mü'min kardeşine ikrâm ederse, Allahü teâlâ da ona ikrâm eder (Hadîs-i şerîf-Firdevs-ül-Ahyâr)
Kim Allah'a ve âhiret gününe îmân ediyorsa, komşusuna ezâ (eziyet) etmesin; kim Allah'a ve âhiret gününe inanıyorsa, misâfirine ikrâm etsin; kim Allah'a ve âhiret gününe inanıyorsa, ya hayır (faydası bulunan şeyi) söylesin yâhut sussun (Hadîs-i şerîf-Riyâzü's-Sâlihîn)
Misâfire ikrâm sevâbdır Hayvan, yalnız Allah için kesilir Bir kimse gelince, kesilen hayvan etinden, ona da ikrâm edilince, hayvanı Allah rızâsı için kesmiş, faydası misâfire olmuş olur (Ahmed Fârûkî)
Tanıdığın bir müslüman sana gelince, elinden geldiği kadar iyi ve tatlı karşıla, yemek ikrâm eyle Kapıya çık kendisini karşıla Selâm verince selâmını al Sohbetten sonra giderken, onu uğurla ve duâ eyle (Süleymân bin Cezâ)
Kim saçı sakalı ağarmış müslüman bir kimseye ikrâm ederse, Allah da ona ihtiyarladığında hürmet ve ikrâmda bulunacak kimseleri vazîfelendirir, ona da ikrâm ederler (Ahmed Rıfâî)


İKRÂR:
1 Îmânını açıkça, dil ile söylemek
Îmân etmek için kelime-i şehâdeti dil ile ikrar edip, mânâsına kalb ile inanmak lâzımdır Kelime-i şehâdet ve mânâsı şöyledir: (Eşhedü enlâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve Resûlüh= Yerde ve gökte, Allahü teâlâdan başka ibâdet edilm eye hakkı olan ve tapılmaya lâyık olan hiçbir şey ve hiçbir kimse yoktur Hakîki mâbûd ancak Allahü teâlâdır Muhammed aleyhisselâm adındaki yüce zât, Allahü teâlânın kulu ve Resûlüdür, yâni peygamberidir) (İmâm-ı Gazâlî)
Ey oğul! Akşam, sabah Âmentüyü okuyarak îmânını tâzele!Âmentü, îmânın altı şartını bildirmektedir Âmentü'nün manâsını da ezberle ve çoluk-çocuğuna da ezberlet! Çünkü, ne zaman öleceğiniz belli değildir Dâimâ kelime-i tevhîd (lâ ilâhe illallâh sözün ü) oku ve inanılması lâzım olan altı şeyi iyi öğren, tasdîk (kalb ile inan) ve ikrâr eyle ve onlara da öğret! Bunları bilmeyenlerin îmânı olmaz (Süleymân bin Cezâ)
2 Bir kimsenin kendisiyle alâkalı olup, başkasına âit bulunan bir şeyi haber vermesi, îtirâf etmesi
Süt emmek, mal ikrâr etmek gibi, evlenecek veya evli erkeğin söylemesi ve sözünde ısrar etmesi ile veya âdil iki erkeğin ve bir erkekle iki kadının şâhid olması ile belli olur ( İbn-i Nüceym)



İKRÂZ:
Borç verme, ödünç verme Bir kimsenin nakid para, hacim ölçüsü ile alınıp satılan malını, daha sonra mislini (benzerini) almak üzere bir şahsa vermesi (Bkz Borç ve Karz-ı Hasen)



İKTİDÂ:
Tâbi olmak, uymak Taklid etmek
Allahü teâlâ âyet-i kerîmede meâlen buyurdu ki:
İşte o peygamberler Allahü teâlânın hidâyet ettiği kimselerdir Sen de onlara iktidâ et De ki: "Ben buna (peygamberlik vazîfemin îfâsına) karşılık sizden bir ücret istemiyorum O Kur'ân-ı kerîm âlemler için öğütten başka bir şey değildir (En'âm sûresi: 90)
Benden sonra, Ebû Bekr'e ve Ömer'e iktidâ ediniz (Hadîs-i şerîf-Tirmizî, Hâkim)
Benden önce Allahü teâlânın bir ümmete gönderdiği bir peygamber yoktur ki, o peygamberin ümmetinden Havârîleri ve sünnetine tâbi olan, emrine iktidâ eden eshâbı, arkadaşları olmasın (Hadîs-i şerîf-Müslim)
Bizim büyüklerimizin yolunun esâsı ikidir: Birincisi; Resûl-i ekremin sallallahü aleyhi ve sellem sünnetine yâni bildirdiği İslâm dîninin îmân ve amel ile ilgili hükümlerine iktidâ, ikincisi tâbi olduğu âlim ve velîyi çok sevmek (İmâm-ı Rabbânî)
Kendisinde imâmlık şartları bulunmadığı hâlde imâmlık yapan kimseye iktidâ etmemelidir (İbn-i Âbidîn)



İKTİSÂD:
1 Orta yol, orta hâl Tutumlu olma, gereği kadar ölçülü harcama
Dağlar gibi dalgalar onları kuşattığı zaman, dîni tamâmen Allahü teâlâya hâs kılarak (ihlâsla) O'na yalvarırlar Allahü teâlâ onları karaya çıkararak kurtardığı vakit içlerinden bir kısmı iktisâd yolunu tutar (Lokman sûresi: 32)
İktisâd eden kimse, fakir ve muhtâç olmaz (Hadîs-i şerîf-Mir'ât-ül-Mürüvvet)
İktisâd geçimin, güzel ahlâk da dînin yarısıdır (Hadîs-i şerîf-Râmûz-ül-Ehâdîs)
Lokman Hakîm, oğluna şöyle nasîhat etti:
Oğlum! Masrafları gelirine göre ayarla! Îktisâd et! Aşırı gitme Her şeyde îtidâl sâhibi ol, yâni orta yolu tut! Cömertliği âdet edin!
2 Üretim ve tüketim faâliyetlerinin nasıl düzenlendiğini inceleyen ilim dalı
İslâmiyet, ferdin iktisâdî hürriyetine saygı gösterir Husûsî (özel) teşebbüslere ve sermâyeye izin verir Kısaca İslâmiyet, ferdî hürriyete elverişli bir iktisâd sistemini emr etmektedir (Seâdet-i Ebediyye)


İKTİZÂ-İ NASS:
Âyet ve hadîslerin gerektirdiği şey; nassın (âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîfin) hükmünün anlaşılabilmesi ve istenilen mânânın ortaya çıkması için sözün tamâmına bakılarak gerekli hükmün taktir edilmesi
"Ümmetimden hatâ (yanılma), nisyân (unutma) ve zor karşısında yaptıkları şeyler kaldırıldı" hadîs-i şerîfinin lafzında yalnız hatâ ve nisyânın kaldırıldığı bildirilmektedir Hâlbuki bu haller insandan ayrılmaz İnsanda her zaman görülebilmektedir B u sebeble iktizâ-i nass, insandan kaldırılanın hatâ, nisyân olmayıp, hatâ ve nisyân ile yapılan işten doğan günâh ve mes'ûliyet, sorumluluk olduğunu ifâde etmektedir Yâni hadîs-i şerîfte mes'ûliyet gibi bir kelimenin taktir edilmesini gerektirmektedir (Serahsî)



ÎLÂ:
Kocanın karısına dört ay veya daha çok zaman veya zaman söylemeyerek "Sana yaklaşmayacağım" diye yemîn etmesi
Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki:
Kadınlarına yaklaşmamaya îlâ edenler için dört ay beklemek vardır Eğer erkekler (o müddet içinde keffâret yaparak zevcelerine) dönerlerse şüphe yok ki, Allahü teâlâ hakîkaten bağışlayıcı ve çok merhametlidir (Bekara sûresi: 226)
Yemîn eden kimse dört ay içinde hanımına yaklaşmazsa bir talâk-ı bâîn (tam boşanma) ile boşanırlar Dört aydan az zaman için yemîn ederse îlâ olmaz Dört ay içinde îlâyı bozarsa zevcesi (hanımı) boş olmaz Yemîn keffâreti verir (İbn-i Âbidîn)
Îlâda söz, açık ve açık olmayan olabildiği gibi, müddet de belirtilmemiş olabilir Helâli kendisine haram etmek yemîn olup, hanımına; "Sen bana haramsın" yâhut; "Sen bana haram ol!" diyen kimse kendisine haram kılmayı kasd etmişse, îlâ etmiş olur Îl â etmek istememiş ise hanımını bâîn (tam boşama) ile boşamış olur (Mehmed Zihni Efendi)
Eğer kocası, karısına; "Ben sana yakınlıkta bulunursam hac etmek yâhut oruç tutmak, sadaka vermek üzerime lâzım olsun" dese îlâ olur Dört ay içinde karısına yakınlıkta bulunursa yemîni bozulur; ne üzerine yemîn etmiş ise o şey lâzım olur ve îlâ düşe r (Mevkûfâtî)



İLÂH:
Mâbud, tanrı
Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyuruyor ki:
Onlar, (kâfirler, müşrikler) o kimselerdir ki, Allah ile berâber başka bir ilâh tanırlar Onlar, yakında (başlarına gelecek âkıbeti) bileceklerdir (Hicr sûresi: 96)
Onlar, âlimlerini ve râhiplerini Allah'tan başka ilâhlar edindiler Meryem'in oğlu Mesîh'i de (ilâh edindiler) Hâlbuki onlar da ancak bir olan Allah'a ibâdet etmekle emrolunmuşlardı Allahü teâlâdan başka hiçbir ilâh yoktur O, müşriklerin ortak koştuğu şeylerden tamâmen münezzehtir (Tevbe sûresi: 31)
Kim Allahü teâlâdan başka ilâh olmadığına, Muhammed aleyhisselâmın Allahü teâlânın Resûlü olduğuna (gözüyle görmüş gibi) şehâdet ederse, Allahü teâlâ ona Cehennem'i haram kılar (Hadîs-i şerîf-Mektûbât-ı İmâm-ı Rabbânî)
Îmânın altı şartından birincisi, Allahü teâlânın vâcib-ül-vücûd ve hakîkî ilâh ve bütün varlıkların yaratıcısı olduğuna inanmaktır (Kemahlı Feyzullah)



İLÂHÎ:
1 "Ey Allah'ım" mânâsına hitâb
İlâhî! Dostlarını şöyle kıldın ki onları bilen seni buldu Seni bulmayan onları bilmedi (Abdullah-ı Ensârî)
İlâhî! Herkesi sıkıntıdan kurtaran yalnız sensin Bizi dünyâda ve âhirette sıkıntıda bırakma Muhtâçlara her şeyi gönderen yalnız sensin Dünyâda ve âhirette hayırlı, faydalı olan şeyleri bize gönder Dünyâda ve âhirette kimseye muhtâc bırakma Âmîn (Muhammed Rebhâmî) Yüzüm dergâhına döndüm ilâhî, Kapından etme red bu pür günâhı (günâhı çok olanı) Ümîdim kesmem hiç senden ilâhî, Ki sensin cümle mahlûkun penâhı (sığınağı) Yüzüm karasına bakma ilâhî Cehennem nârında (ateşinde) yakma ilâhî
(Beykozlu Muhammed bin Receb)
2 Allahü teâlâ ile alâkalı, O'na âit, O'ndan gelen, O'nun gönderdiği, indirdiği
Tasavvuf, insanlık sıfatlarından çıkarak, melek sıfatları ile bezenmek ve ilâhî ahlâkı huy edinmektir (S Abdülhakîm Arvâsî)
Allahü teâlânın son ilâhî kitabı Kur'ân-ı kerîmdir Kur'ân-ı kerîmden Allahü teâlânın murâd ettiği mânâyı ve hadîs-i şerîflerden Peygamber efendimizin maksâdını en iyi anlayabilenler, müctehîd denilen büyük İslâm âlimleridir (Seyyid Abdülhakîm-i Arvâsî

İlâhî Dinler:
Asılları Allahü teâlâ tarafından bildirilmiş olan dinler Hak dinler ve semâvî dinler de denir
Bugün yeryüzünde mensûbu bulunan üç tâne ilâhî din vardır Bunlardan yahûdîlik ve hıristiyanlık aslı bozulmuş, din adamları tarafından değiştirilmiştir Aslı bozulmamış, kıyâmete kadar da bozulmayacak olan tek ilâhî din İslâmiyet'tir (M Sıddîk Gümüş)
Allahü teâlânın var ve bir olduğunu bildiren ilâhî dinlerin hepsi, insanlar tarafından bozulmadan önce, inanılacak şeyler bakımından birbirinin aynı idi (S Abdülhakîm Arvâsî)



iLÂHİYYÂT:
İnanılacak şeylerden bahseden kelâm ilminin; Allahü teâlânın varlığı, zâtı, sıfatları ve fiillerinden (işlerinden) bahseden bölümü
Kelâm kitaplarının ilâhiyyât bahislerinde Allahü teâlânın varlığını isbat için bildirilen delillerden birisi şöyledir:
Şu âleme gözünü çevirip, üstünde, direksiz duran yıldızları, bilhassa belli bir yörüngede ışık saçan, ziyâsıyla yıldızlarda gece ve gündüzün meydana gelmesine sebeb olan güneşe, gökteki bulutlara ve yağan yağmurlara, altındaki yere ve üzerindeki nehi rlere, denizlere, karalardaki ağaçlara ve meyvalara, çeşitli özelliklere sâhip memleketlere ve şehirlere, mâdenlere, bitkilere ve hayvanlara bilhassa âlem-i sagîr (küçük âlem) denilen insana ve kâinattaki eşyânın eşsiz bir sûrette yaratılışına bakan bunlardaki çok ince olan nizam (düzen) ve intizamı, âhengi (uyumu) gören, bunlardaki fâide ve hikmetleri iyi düşünen bir kimse, âlemi yoktan var eden, hep var olan bir yaratıcının var olduğuna inanmak zorunda kalır (Abdüllatîf Harpûtî)
Bütün nutuklarımda, atomdaki enerjiden nasıl istifâde edileceğini anlattım Şimdi aklımıza, haklı olarak şu soru gelmektedir: "Bu muazzam kudreti, küçücük yere kim ve nasıl koydu?" Buna ancak İslâm ilâhiyyâtı cevap verecektir (W Heisenberg)



İ'LÂ-YIKELİMETULLAH:
Allahü teâlânın ismini yüceltmek, İslâm dînini yaymak
Kim i'lâ-yı kelimetullah için harbederse, o, Allah yolunda savaşmış olur (Hadîs-i şerîf-Müslim)
Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellemin vefâtında, Eshâb-ı kirâmın hepsi, sonra da evlâdları, cihâd için, i'lâ-yı kelimetullah için Arabistan'dan çıktı İslâm ordusu, Asya'nın ötelerine, Afrika'ya, Kıbrıs'a, İstanbul'a hâsılı her yere dağıldı Al lah'ın dînini, O'nun kullarına tanıtmak için savaştılar ve canlarını fedâ ettiler Ecdâdımız keyf için, tama' için cihâd yapmadı İ'lâ-yı kelimetullah için yaptı (A bdülhakîm bin Mustafâ)
Muhârebeye gitmekten maksad, i'lâ-yı kelimetullah ve din düşmanlarını zayıflatmak ve bozguna uğratmak olmalıdır (İmâm-ı Rabbânî)




İLHÂD:
Kur'ân-ı kerîmde ve hadîs-i şerîflerde açıkça bildirilmiş olan, müctehid âlimlerin söz birliği ile bildirdikleri ve müslümanlar arasında yayılan îmân bilgilerine uymamak, doğru yoldan ayrılmak küfre (îmânsızlığa) sebeb olan inanış
Allahü teâlâ âyet-i kerîmede meâlen buyurdu ki:
Kim Mescid-i Harâm'da zulm ile ilhâda yeltenirse, biz ona pek acıklı bir azâb tattırırız (Hac sûresi: 25)
Amellerin, ibâdetlerin, kabûl edilmesi için, yâni sevâb verilmesi için hem şartlarına uygun olması, hem de ihlâs ile niyet edilmesi lâzımdır "İbâdet, sahîh olursa kabûl edilir Niyete bakılmaz" demek, ilhâd olur (Muhammed Hâdimî)
Din bilgilerinin doğrusu, Ehl-i sünnet vel cemâat âlimlerinin bildirdikleri bilgilerdir Bunlara uymamak, zındıklık ve ilhâddır (İmâm-ı Rabbânî)



İLHÂM:
1 Peygamberlerin kalblerine, uyanık iken, melek görünmeden ilâhî vahyin bırakılması
İlhâm, peygamberlerin aleyhimüsselâm ve sâlih (iyi) müslümanların kalblerine gelir
Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellemin mübârek kalbine gelen ilhâm, her müslüman için seneddir Herkesin bunlara uyması lâzımdır (Abdülganî Nablüsî)
2 Sâlihlerin, iyi kimselerin kalbine gelen İslâmiyet'e uygun mânâlar
Melekten gelen ilhâm, İslâmiyet'e uygundur Şeytandan gelen vesvese İslâmiyet'ten ayrılmaya sebeb olur (Hadîs-i şerîf-Berîka)
İslâmiyet'in hükümleri ilhâm ile anlaşılmaz Evliyânın ilhâmı, başkalarına huccet, sened olamaz Evet, Ehlullahın (velîlerin) ilhâmları doğruluğu, İslâmiyet bilgilerine uygun olmalarından anlaşılır Fakat, Ehlullah, yâni velî olmak için, İslâmiyet bi lgilerini öğrenmek ve bunlara uymak şarttır "Takvâ sâhiblerine (haramdan kaçınanlara) Allahü teâlâ ilim ihsân eder" meâlindeki âyet-i kerîme bu husûsu bildirmektedir Sünnete yâni İslâmiyet'e sarılmayan, bid'atten sakınmayan kimsenin kalbine ilhâm gelmez Böyle kimselerin söyledikleri nefsten ve şeytandan gelen bozuk şeylerdir (Abdülganî Nablüsî)
Mânevî bilgiler, keşif ve ilhâm ile hâsıl olur Hocadan öğrenilmez İbâdetlerin yapılması ve bütün İslâm bilgileri ise, üstâddan öğrenmekle elde edilir İslâm bilgileri, ilhâm ile hâsıl olsaydı, Allahü teâlânın peygamberler ve kitaplar göndermesine l üzûm olmazdı (Abdülganî Nablüsî)
İnsan, ilhâm olunan şeyleri yapmalı, vesveseyi yapmamak için gayret etmelidir Nefse uyan kimse vesveselere uyar Nefsin hevâsına uymayanın, ilhâma uyması kolay olur ( Muhammed Hâdimî)
3 Allahü teâlânın bildirmesi Sevk-i tabîî Bugün buna içgüdü denilmektedir
Her sınıf hayvanın şahsının ve türünün korunması sağlanmıştır Yaşamaları için, insan aklını şaşırtan şeyler onlara ilhâm olunmuştur Bal arısı mühendis gibi, altı köşe petek yapar Silindir yapsaydı aralarında boşluk kalırdı Altıgen prizmalar arası nda yer kaybı olmuyor Dörtgen olsaydı, hacimleri daha az olurdu Bunu insanlar okumakla, öğrenmekle anlar Öğrenmeyen anlamaz Arıya bunu bildiren kimdir? Allahü teâlâ ilhâm etmektedir (Ali bin Emrullah)


__________________
Alıntı Yaparak Cevapla