gülgüzeli
|
Cevap : =>İslami Sözlük
KIBLE:
Müslümanların namaz kılarken yöneldikleri taraf; Kâbe tarafı Mekke-i mükerreme şehrindeki Kâbe-i muazzama
Şimdi seni herhâlde hoşnud olacağın bir kıbleye döndürüyoruz (Namazda) yüzünü artık Mescid-i harâm tarafına (Kâbe semtine) çevir (Ey mü'minler) siz de nerede bulunursanız (namazda) yüzlerinizi o yana döndürün (Bekara sûresi: 144)
Namazda, her uzvunu, gücün yettiği kadar, kıbleye karşı bulundur! (Hadîs-i şerif-Mektûbât-ı Rabbânî)
Sizden biriniz abdest bozarken kıbleyi karşısına veya arkasına almasın (Hadîs-i şerîf-Müslim)
Namazın şartlarından biri de kıble cihetine dönmektir Kıble, Mekke şehrinde bulunan Kâbe'dir Namazda Kâbe'ye karşı secde edilir Kâbe için secde edilmez Allahü teâlâ için secde edilir (Muhammed İznikî)
Kıble, Kâbe'nin binâsı değildir, arsasıdır Yâni yerden Arş'a kadar, o boşluk kıbledir Bunun için kuyu ve deniz dibinde, yüksek dağların tepesinde, (uçakta) bu cihete doğru kılınabilir Hacı olmak için de, Kâbe'nin binâsına değil, o arsaya gidilir Başka yerlere giden hacı olmaz (İbn-i Âbidîn)
Kıble Açısı:
Bir beldeden güney veya kuzeyden kıble istikâmetine çıkan iki doğru arasındaki açı
Namazı kıbleye karşı kılmak farzdır Göz sinirlerinin çapraz istikâmeti arasındaki açıklık, Kâbe'ye rastlarsa, Hanefî ve Mâlikî mezheblerinde namaz sahîh olur Kıble açısını bulmak istediğimiz yerin ve Mekke-i mükerremenin enlem ve boylam dereceleri bilinirse husûsî formülü ile kıble açısı hesâp edilir (Mekke-i mükerremenin enlemi 21 43°, boylamı 39 83° dir) İstanbul'un kıble istikâmeti, güneyden yaklaşık otuz derecelik bir açı kadar doğudadır Bu açıya kıble açısı denir (M Sıddîk Gümüş)
Kıble Saati:
Herhangi bir yerde, güneşin kıble hizâsında bulunduğu andaki vakit Güneşin hangi saatte kıble hizâsında bulunduğu hesâb edilir ve takvimlere yazılır Bu saatler hergün değişmektedir
Güneş, senede iki defâ 28 Mayıs (Türkiye yaz saatiyle 12 18'de) ve 16 Temmuz'da (Türkiye yaz saatiyle 12 27'de) yâni zeval vaktinde tam Kâbe'nin üstüne gelir Bütün dünyâda bu günlerde ve bu vakitlerde güneşe dönen, kıbleye dönmüş olur (M Sıddîk Gümüş)
KIBTÎ:
Mısır'a ilk yerleşen insanlar Mısır'ın yerli halkına verilen ad
Mısır'da hüküm süren Fir'avn, kıbtîleri yıldızlara ve putlara taptırdı Kıbtîler, Yâkûb aleyhisselâmın oğullarının neslinden gelen İsrâiloğullarını hakîr ve hor gördüler, en ağır işlerde çalıştırdılar Kıbtîlerin bu kötü muâmelelerinden bıkan İsrâilo ğulları, Mûsâ aleyhisselâma gelerek Fir'avn'ın zulmünden ve Kıbtîlerin baskılarından kurtulmak istediklerini bildirdiler Mûsâ aleyhisselâm İsrâiloğullarına serbestlik verilmesini istedi Fir'avn kabûl etmedi Mûsâ aleyhisselâm mûcizeler gösterdiği hâlde, Fir'avn ve Kıbtîler onun peygamberliğini kabûl etmediler Kıbtîlerin suları kan oldu Kurbağa yağdı Cilt hastalıkları ve üç gün karanlık oldu Fir'avn bu mûcizeleri görünce korktu ve izin verdi Mûsâ aleyhisselâm İsrâiloğullarıyla Mısır'dan çıkıp Kudüs'e doğru giderken Fir'avn onlara izin vermesine pişman olup, Kıbtîlerden olan askerleri ile onların arkalarına düştü Kızıldeniz'den mûcize olarak on iki yol açılıp mü'minler karşıya geçti Fir'avn ve askerleri geçerken deniz kapandı Fir'av n ve Kıbtîler boğuldu (İbn-ül-Esîr, Taberî, Nişancızâde)
KIDEM:
Allahü teâlânın zâtî sıfatlarından Allahü teâlânın ezelî olması, varlığının başlangıcı bulunmaması
Eğer Allahü teâlâ kıdem sâhibi, kadîm ve ezelî olmayıp hâdis (sonradan yaratılmış) olsaydı, var olmak için kendinden başka bir yaratıcıya muhtâc olurdu Halbuki muhtâc olmak âciz olmayı berâberinde getirir Âcizlik ise, Allahü teâlâ için aslâ düşünül emez Kıdem sıfatının zıddı hudûstur, sonradan olmaktır Kıdem, Allahü teâlânın zâtı hakkında vâcib oduğundan, zıddı olan hudûs aklen mümkün değildir (Teftâzânî)
KILLET:
Azlık, fakirlik
Mü'minlerde üç şeyden biri bulunur Kıllet, hastalık, zillet yâni îtibârsızlık (Hadîs-i şerîf-İhyâ-u Ulûm)
KIRÂET:
1 Ağız ile okumak Kendi kulakları işitecek kadar sesli okumağa hafif kırâet, yanındakilerin işiteceği kadar sesli okumağa cehrî (sesli) kırâet denir
Ümmetimin ibâdetinin en fazîletlisi Kur'ân-ı kerîm kırâetidir (Hadîs-i şerîf-el-İtkân)
Evlerinizi namaz ve Kur'ân-ı kerîm kırâetiyle süsleyiniz (Hadîs-i şerîf-Câmi-us-Sagîr)
Kur'ân'dan size kolay geleni okuyunuz" meâlindeki Müzemmil sûresinin yirminci âyet-i kerîmesi, kırâetin namazda farz olduğunu bildirmektedir (Kurtubî, Cessâs)
Peygamber efendimiz: "Kalbler demirin paslandığı gibi paslanır" buyurduğunda Ashâb-ı kirâm; "Onun cilâsı nedir?" dediler Peygamber efendimiz buyurdu ki: "Onun cilâsı, Kur'ân-ı kerîm kırâeti ve ölümü hatırlamaktır  " (Hadîs-i şerîf-Kavlül Müfîd)
2 Namazın içindeki farzlardan biri
Namazda; sünnetlerin ve vitrin her rek'atinde ve yalnız kılarken farzların ilk iki rek'atinde ayakta Kur'ân-ı kerîmden bir âyet kırâet etmek farzdır Kısa sûre okumak daha sevâbdır Kırâet olarak buralarda Fâtiha sûresini okumak ve sünnetlerin ve vit ir namazının her rek'atinde ve farzların ilk iki rek'atinde Fâtiha'dan başka bir de sûre veya üç âyet kırâeti vâcibdir (İbn-i Âbidîn)
Namazda, Kur'ân-ı kerîmin tercümesini kırâet câiz değildir (İbn-i Âbidîn)
Kırâet İlmi:
Kur'ân-ı kerîmin kelimelerinin okunuş şekillerini râvileriyle berâber bildiren ilim
Kırâet ilminin faydası; Kur'ân-ı kerîmin kelimelerini hatâlı, yanlış okumaktan korumaktır (Taşköprüzâde)
Eshâb-ı kirâm, Tâbiîn ve ondan sonra gelen Tebe-i tâbiîn nesli, kırâet ilmini muhâfaza ederek, sonraki nesillere ulaştırdılar Kur'ân-ı kerîmin kırâetinin bugüne kadar değişmeden okunmasını sağlayan yedi veya on kırâet âlimi ve herbirinin yetiştirdiğ i ikişer râvisi (talebesi) oldu (Taşköprüzâde)
__________________
|