gülgüzeli
|
Cevap : =>İslami Sözlük
Kerâhet Vakitleri:
Namaz kılmak tahrîmen mekruh yâni haram olan vakitler Güneş doğarken, batarken, gündüz ortasında iken
Kerâhet vakti olan üç vakitte başlanan farzlar sahih olmaz Bu üç vakitte başlanan nâfileleri bozmalı Başka zamanlarda kazâ etmelidir Bu üç vakit: Güneş doğarken, batarken ve Nısf-ün-nehâr dâiresi üzerinde, yâni gündüz ortasında ikendir Burada gün eşin doğması, üst kenarının ufkundan görünmeye başlayıp, bakılamayacak kadar parlamasına (İşrak vaktine) kadar olan zamandır Güneşin batması da, tozsuz, dumansız, berrak bir havada, ziyânın geldiği yerlerin veya kendisinin bakacak kadar sararmağa ba şladığı vakitten batıncaya kadar olan zaman demektir Güneş batarken yalnız o günün ikindi namazı kılınır (M Sıddîk Gümüş)
Kerâhet-i Tahrîmiyye:
Kur'ân-ı kerîm ve hadîs-i şerîfteki delilinden zan ile anlaşılan yasak Harama yakın mekruh (Bkz Tahrimen Mekrûh)
Kerâhet-i Tenzîhiyye:
Yasak olmasına kuvvetli ve açık bir delil bulunmayan ancak yapılması iyi olmayan şeyler Helâle yakın mekrûh (Bkz Tenzîhen, Tenzîhî Mekruh)
KERÂMET:
İkrâm, üstünlük Hangi peygamberin ümmetinden olursa olsun, velîlerden âdet dışı, yâni fizik, kimyâ ve fizyoloji kânunları dışında meydana gelen şeyler, hâdiseler
Velîden meydana gelen kerâmet, tâbi olduğu peygamberin mûcizesidir Kerâmet ya kâinât içindeki maddî şeylerle yâhut rabbânî ilim ve mârifetlerle ilgili olur İkinci kısım kerâmetler daha yüksektir (Abdülhakîm Arvâsî)
Kerâmet, evliyâlık için şart değildir Yâni kerâmetin velîlerde mutlaka bulunması şartı yoktur Hârikulâde haller, bâzan hâli dîne uygun olmayan kimsede de görülebilir ki bu istidrac veya sihir (büyü) yoluyla olur Buna kerâmet denmez Çünkü kerâmet dînin emirlerine uyup, yasaklarından sakınan kimseden meydana gelir İstidrac, nîmet gibi görünen, aslında sâhibi için, felâket olan hârikulâde hallerdir (Abdülhakîm Arvâsî)
Bütün hârikulâde haller ya istiyerek meydana gelir veya istemeyerek İstemeyerek meydana gelenlerde kerâmet sâhibi çok mahcûb olur ve kendini gizlemeye çalışır İstiyerek meydana gelen kerâmet eğer din için faydalı olacaksa, izhârı gösterilmesi câizd ir Din için faydalı değilse, kerâmet sâhibi onu göstermeye aslâ teşebbüs etmez (Muhyiddîn İbn-ül-Arabî)
KEREM:
Cömertlik, severek verme
Her kim ihtiyâcından fazla bir suyu, muhtaç olanlardan esirgerse, Kıyâmet gününde Allahü teâlânın kerem ve ihsânına kavuşamaz (Hadîs-i şerîf-Müsned-i Ahmed bin Hanbel)
Allahü teâlâ öyle bir ihsân sâhibidir ki, kerem ve ihsânlarını dost ve düşman herkese saçmaktadır (İmâm-ı Rabbânî)
KERÎM (El-Kerîm):
1 Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden) Kudreti (gücü) var iken affeden, vâd ettiğini yapan, vermesi ve ihsânı (lütfu) bol olan, ümîd edilenin üstünde olan, ne kadar verdiğini ve kime verdiğini hesâb etmeyen, kendisine sığınanı ko ruyan ve isteyeni zenginleştiren
Allahü teâlâ, âyet-i kerîmede meâlen buyurdu ki:
Ey (öldükten sonra dirilmeyi inkâr eden kâfir) insan! Kerîm olan Rabbine karşı seni aldatan ne? ("Dilediğini yap; çünkü Rabbin kerîmdir Kimseyi azâba uğratmaz, cezâda acele de etmez" diyen şeytan mıdır?) (İnfitar sûresi: 6)
Ey Allah'ım! Sen affedicisin, Kerîmsin, affı seversin, beni affeyle (Hadîs-i şerîf-Tergîb vet-Terhîb)
Allahü teâlâdan yüksek dereceler isteyin Zîrâ O, kerîmdir (Hadîs-i şerîf-İhyâ-ül-Ulûm)
2 Muhterem, cömert, büyük zât Herkese faydalı işleri yapmak
Kerîmler ile yapılacak her iş kolay olur (İmâm-ı Rabbânî)
Kerîmler sofrasında ehil ile nâ-ehil aynıdır Yâni kâbiliyetli olanlarla kâbiliyetsizler aynıdır (Mevlânâ Hâlid)
KERÛBİYÂN:
Azâb meleklerinin büyükleri Kerûb kelimesinin Farsça çoğul şeklidir Arabî çoğul şekli ise Kerûbiyyûn'dur
Kerûbiyân, meleklerin havâssı, yâni üstünlerindendir Bu ve Cebrâil, İsrâfil, Mikâil, Azrâil gibi büyük melekler, peygamberlerden başka, bütün insanlardan daha üstündür Müslümanların sâlihleri (iyileri) ve velîleri (sevdiği kullar), meleklerin avâmı ndan yâni aşağılarından daha üstündür Meleklerin avâmı (aşağı derecede olanları), insanların fâsıklarından yâni açıktan günâh işliyenlerinden daha üstündür (Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî)
KESB:
1 İnsandaki seçme hareketi, istek, ihtiyâr İsteğin uygulama safhasına sokularak ortaya konulması
İnsanın işinde, kendine düşen pay, kendi kesbidir Yâni o iş kendi kudreti ve irâdesiyle olmuştur Fakat o işi yaratan, yapan, Allahü teâlâdır Kesbeden kuldur O halde İnsanların ihtiyârî işleri, isteyerek yaptıkları şeyler insanın kesbi ile Allahü teâlânın yaratmasından meydana gelmektedir İnsanın yaptığı işte, kendi kesbi, ihtiyârı (yâni beğenmesi) olmasa, o iş, titreme şeklini alır (Mîdenin, kalbin hareketi gibi olur ) Hâlbuki, ihtiyârî hareketlerin, bunlar gibi olmadığı meydandadır Her ikisini de, Allahü teâlâ yarattığı hâlde, ihtiyârî hareketlerle, titreme hareketi arasında görülen bu fark, kesbden ileri gelmektedir Allahü teâlâ kullarına merhâmet ederek, onların işlerinin yaratılmasını, onların kastlarına, arzularına tâbi kılmışt ır Kul isteyince, kulun işini Allahü teâlâ dilerse yaratmaktadır Bunun için de kul mes'ûldur İşin sevâbı ve cezâsı kula olur (Bkz İrâde) (İmâm-ı Rabbânî)
2 Kazanmak, kazanç
Kesb, malı arttırır Fakat rızkı arttırmaz Rızık mukadderdir Kendine, evlâdına ve ıyâline ve borçlarını ödemeğe lâzım olanları kesbetmek farzdır Kendinin ve çoluk çocuğunun ihtiyâçlarını helâlinden kesbetmek, kimseye muhtaç olmamak cihâd etmektir (İmâm-ı Gazâlî)
__________________
|