Yalnız Mesajı Göster

Cevap : =>İslami Sözlük

Eski 01-03-2008   #86
gülgüzeli
Varsayılan

Cevap : =>İslami Sözlük



KURBET:
Yakınlık Tâatı, Allahü teâlâ için yapmak
Sevâbı ölüye olmak üzere kurban kesmek kurbettir (Muhammed bin Kutbüddîn İznikî)
Sevâb kazanmak niyyeti ile yapılan mübahlar kurbet olur (İbn-i Abidîn)
Niyetsiz alınan abdest ibâdet olmaz, kurbet olur Bununla hadesten tahâret hâsıl olup namaz kılınır Görülüyor ki, her ibâdet kurbettir ve tâattır Kur'ân-ı kerîm okumak, vakıf, köle azâd etmek ve sadaka, Hanefî mezhebinde abdest almak ve benzerleri yapılırken, sevâb hâsıl olması için niyet lâzım olmadığından kurbettirler ve tâattirler Fakat ibâdet değildirler Tâat veya kurbet olan bir iş yapılırken, Allah için niyet edilirse, ibâdet yapılmış olur Fakat bunlar ibâdet olarak emr olunmadı (Abdülhakîm Efendi)

KUREYŞ:
Peygamber efendimizin mensub olduğu kabîlenin adı Peygamber efendimizin on birinci babası olan Kureyş'in (Fihr ibni Mâlik'in) çocukları ve torunları
Allahü teâlâ, İbrâhim aleyhisselâmın oğullarından İsmâil'i seçti İsmâiloğullarından Kinâneoğullarını seçti Kinâneoğullarından Kureyş'i seçti Kureyş'ten Hâşimoğullarını seçti Hâşimoğullarından Abdülmuttaliboğullarını seçti Abdülmuttaliboğullarından da beni seçti (Hadîs-i şerîf-Sahîh-i Müslim)
İsmâil aleyhisselâmın torunlarından olan Adnân'ın oğulları arasında Mudar ve Rebîa meşhûr oldu Mudar oğullarından; Kinâne, Kureyş, Hevâzin, Sakîf, Temim, Müzeyne kabîleleri meydana geldi Bunlardan Kureyş, Mekke'de yerleşmekle ayrıca şeref kazandı (Seyyid Abdülhakîm Arvâsî)
Peygamber efendimizin babası Abdullah, Kureyş kabîlesinin Hâşimoğulları kolundan, annesi Âmine Hâtun ise, Kureyş kabîlesinin Zühreoğulları kolundandır Yâni baba ve anne tarafından Kureyşîdir (Zerkânî, Abdülhak-ı Dehlevî)
Arablar arasında cömertlik üstün bir vasıf olarak kabûl edilirdi Hac mevsiminde Mekke'ye gelen misafirlerin ağırlanması ile Kâbe hizmetlerine önem verilirdi Özellikle Kureyş kabîlesi bu hizmetlerin kendisine âit olduğunu kabûl eder ve bunu şeref sa yardı Kureyş kabîlesi bu hizmetleri şerefle ve severek yürütürdü (Nişâncızâde)

Kureyş Lehçesi:
Arab dilinin Kureyş kabîlesince konuşulan lehçesi Kur'an-ı kerîm bu lehçe üzerine inmiş ve bu lehçe üzerine yazılmıştır
Kur'ân-ı kerîm hazret-i Ebû Bekr'in halîfeliği sırasında toplanarak mushaf yâni kitab haline getirildi Hazret-i Osman; Zeyd bin Sâbit, Abdullah bin Zübeyr, Saîd bin As, Abdurrahmân bin Hâris bin Hişâm'dan (ranhüm) ibâret bir hey'eti (komisyonu) vaz îfelendirerek Kur'ân-ı kerîmi çoğaltmalarını emr etti Onlara "Zeyd bin Sâbit'ten başka Kureyş'e mensûb üç kişiye Zeyd ile Kur'ân-ı kerîm hakkında bir şey üzerinde ihtilâf ettiğiniz zaman Kureyş lehçesiyle yazınız Çünkü o, Kureyş lehçesiyle nâzil olmuştur (indirilmiştir)" buyurdu (Zehebî, İbn-i Hacer Askalânî, Süyûtî)
Kur'ân-ı kerîmin kelimeleri, Allahü teâlâ tarafından dizilmiş olarak âyetler hâlinde gelmiştir Cebrâil aleyhisselâm bu âyetleri bu kelimelerle ve bu harflerle okumuş, Muhammed aleyhisselâm da mübârek kulaklarıyla işiterek ezberlemiş ve hemen Eshâbın a (mübârek arkadaşlarına) okumuştur Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmi, Kureyş kabîlesinin dili, lehçesi ile gönderdi (Seyyid Abdülhakîm Arvâsî)
Kur'ân-ı kerîmi anlamak için şimdiki Arabçayı değil, Kureyş dilini (lehçesini) bilmek lâzımdır (Taşköprüzâde)
Bir mâni, bir sıkıntı olmadıkça âyet-i kerîmelere ve hadîs-i şerîflere açıkça anlaşılan mânâları vermelidir Bunlara benzeyen başka mânâ vermek câiz değildir Kur'ân-ı kerîm ve hadîs-i şerîfler, Kureyş lügatı ve lehçesi iledir Kelimelere Peygamber e fendimiz zamânında Hicâz'da kullanılan mânâları vermek lâzımdır Zamanla değişip bugün kullanılan mânâları vererek tercüme yapmak doğru değildir (Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî)

Kureyş Sûresi:
Kur'ân-ı kerîmin yüz altıncı sûresi
Kureyş sûresi, Mekke'de nâzil oldu (indi) Dört âyet-i kerîmedir Kureyş kavmine câhiliyet devrinde verilen bâzı imtiyâzlardan (haklardan) bahsettiği için sûreye, Kureyş sûresi denilmiştir (İbn-i Abbâs, Taberî, Râzî)
Allahü teâlâ Kureyş sûresinde meâlen buyuruyor ki:
Kureyş'i emniyet ve selâmete, kış ve yaz onları (Kureyşlileri) gidiş ve gelişlerde râhatlığa kavuşturduğundan dolayı (hiç olmazsa) şu Beyt'in (Kâbe'nin) Rabbine ibâdet etsinler O, (Allah ki) onları açlıktan (kurtarıp) doyuran, kendilerine korkudan eminlik verendir (Âyet: 1-4)
Kim, Kureyş sûresini okursa, Allahü teâlâ ona, Kâbe'yi tavâf edenlerin ve orada îtikâfta bulunanların adedinin on katı hasene (iyilik) verir (Hadîs-i şerîf-Kâdı Beydâvî Tefsîri)
Korkulu yerlerde ve düşman karşısında, emin ve rahat olmak için Kureyş (Liîlâfi) sûresini okumalıdır Tecrübe edilmiştir Her gün ve her gece hiç olmazsa on birer defâ okumalıdır (İmâm-ı Rabbânî)

KURRÂ:
Kârîler, kırâat âlimleri, Kur'ân-ı kerîm okuyucuları (Bkz Kârî)

Kurrâ-i Seb'a:
Allahü teâlânın kelâmı olan Kur'ân-ı kerîmin kırâatini (okunuşunu) Peygamberimizin okuduğu gibi bildiren yedi büyük kırâat âlimi
Kurrâ olan büyük hâfızlar, yedi tânedir Birincisi, Nâfi bin Abdurrahmân bin Ebû Nuaym, ikincisi, Abdullah bin Kesir bin Muttalib, üçüncüsü, Ebû Amr bin Alâ, dördüncüsü, İbn-i Âmir, beşincisi, Âsım bin Behdele Ebû Bekr-i Esed, altıncısı, Hamzâ bin Ha bib bin Ammâret ibni İsmâil, yedincisi, Kisâî'dir (Taşköprüzâde)

KUSVÂ:
Peygamber efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem devesinin adı
Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem, Mekke-i mükerremeden Medîne-i münevvereye hicret etmek istediği sırada Kusvâ adlı devesine bindi Allahü teâlânın medhettiği beldelerin en kıymetlisi olan Mekke-i mükerremeden ayrılırken, Kusvâ'yı, har em-i şerîfe (Kâbe-i muazzamanın etrafındaki mescid) doğru döndürüp, mahzûn bir hâlde; "Vallâhi! Sen Allahü teâlânın yarattığı yerlerin en hayırlısı, Rabbim katında en sevgili olanısın Senden çıkarılmamış olsaydım, çıkmazdım Bana senden daha güzel daha sevgili yurt yoktur Kavmim beni senden çıkarmamış olsalardı, çıkmaz, senden başka bir yerde yurt yuva tutmazdım" buyurdu (Hadîs-i şerîf-Halebî)
Peygamber efendimiz Medîne-i münevvereye hicret edip gelince, Medîne'nin ileri gelenleri Kusvâ'nın yularını tutup, Peygamber efendimizin kendi evlerine misâfir olmasını istediler Onlara; "Devemin (Kusvânın) yularını bırakınız O me'mûrdur Kimin evinin önünde çökerse, orada misâfir olurum" buyurdular Kusvâ Medîne sokaklarından geçerek ilerledi ve bugünkü Mescid-i Nebî'nin (Peygamber efendimizin mescidi) kapısının bulunduğu yere çöktü Resûlullah efendimiz Kusvâ'nın üzerinden inmedi Hayvan tek rar ayağa kalktı ve yürümeye başladı Eski yere dönüp çöktü ve bir daha kalkmadı Bunun üzerine Efendimiz, Kusvâ'nın üzerinden inip; "İnşâallah menzilimiz (ineceğimiz yer) burasıdır?" buyurdu (Hadîs-i şerîf-Abdülhak-ı Dehlevî)

KUŞLUK VAKTİ:
Orucun başlaması (imsak) ile güneşin batması arasındaki zamânın ilk dörtte biri geçince başlayan ve güneşin zeval (tepe) noktasına ulaşmasından, bir müddet öncesine kadar devâm eden vakit, duhâ vakti (Bkz Duhâ Vakti)

KUŞLUK NAMAZI:
Kuşluk vaktinde kılınan namaz (Bkz Duhâ Namazı)

KUTB:
İşlerin görülmesine veya insanların doğru yolu bulmasına vâsıta kılınan büyük zât Dünyâ işleri ve madde âlemindeki olaylarla alâkalı olana medâr kutbu (kutb-ül-aktâb), din ve irşâd işi ile vazîfeli kılınana irşâd kutbu denir (Bkz Kutb-i Medâr ve Kutb-i İrşâd)

Kutb-ı Ârifîn:
Ârif denilen evliyânın başı, en büyüğü, yüksek ilimler sâhibi
Kutb-ı ârifin Zünnûn-i Mısrî rahmetullahi aleyh şöyle buyurdu: "Her âzânın bir tövbesi vardır: Kalbin tövbesi, mâsiyeti (günâhı) terk etme husûsunda uyanık olmasıdır Gözün tövbesi, haramlara bakmamasıdır; elin tövbesi, kendisinin olmayan şeyi almama sı; kulağın tövbesi, bâtıl (boş, yanlış ve bozuk, kötü) şeyleri dinlememesi; karnın tövbesi, helal yemesi; avret mahallinin tövbesi, kötü işlerden, zinâdan uzak durmadır

Kutb-i Ebdâl:
Kutb-i aktâb, Kutb-i medâr

__________________
Alıntı Yaparak Cevapla