Yalnız Mesajı Göster

Cevap : =>İslami Sözlük

Eski 01-03-2008   #80
gülgüzeli
Varsayılan

Cevap : =>İslami Sözlük



MA'İYYET:
Berâberlik Her an Allahü teâlâ ile berâber olma Huzur, cem'iyyet, vilâyet-i Hâssa-i Muhammedî de denir
Ma'iyyet yolu, cezbe (Allahü teâlânın çekmesi) yollarından biridir Ma'iyyet yolundan Allahü teâlâya kavuşmak nasîb olursa, aracı, vâsıta olmaksızın kavuşulur "Kişi sevdiği ile berâberdir" hadîs-i şerîfi, bu sözümüzü kuvvetlendirmektedir (Muhammed Bâkî-billah)
Nakşibendiyye yolunda ma'iyyeti ilk koyan Behâeddîn Buhârî hazretleri; onu herkese yayan ise, Alâeddîn-i Attâr'dır (Muhammed Ma'sûm-ı Fârûkî)
Yüksek hocamın, lütf ederek, acıyarak mübârek gönlünü bu fakîre çevirmesi ile, tasavvufçuların tevhîd (bir bilmek), kurb (yakınlık), ma'iyyet, ihâta (kuşatmak), sereyân (her zerrede bulunmak) gibi sözlerle anlatmak istedikleri mâ'rifetlerden, ince bi lgilerden ele geçmeyen hemen hemen hiç kalmadı (İmâm-ı Rabbânî)

MAKÂM:
1 Yüksek dereceli me'mûriyet, me'mûrluk yeri, mevkî, mansıb
Bir kimse şu on şeyi, kendine farz bilmedikçe, tam verâ ehli (dînimizde şüpheli olan şeylerden sakınan) olamaz: Başkalarını çekiştirmemeli Mü'minlere sû-i zan (kötü zan) etmemeli, kötü bilmemeli Kimse ile alay etmemeli Yabancı kadınlara, kızlara b akmamalı Doğru söylemeli Kendini beğenmemek için, Allahü teâlânın kendisine yaptığı ihsânları (iyilikleri), nîmetleri düşünmeli Malını helâl yerlere harcayıp, haramlara vermemeli Nefsi, keyfi için, mevki makâm istemeyip, bunları insanlara hizmet yeri bilmeli Beş vakit namazı vaktinde kılmağı birinci vazîfe bilmeli Ehl-i sünnet (Resûlullah efendimiz ve arkadaşlarının bildirdiği doğru yolda giden İslâm) âlimlerinin bildirdiği îmânı ve işleri iyi öğrenip, kendini bunlara uydurmalı (Ahmed Fârûkî)
Emeli, arzû ve istekleri kısa yapmak lâzımdır Makâm, mevkî kapmak için yarış etmek gibi hırs yoktur (Ahmed bin Âsım Antâkî)
Makam ne kadar mühim olsa da, şahsiyetinizi vermeyin Kendinizi küçültmeyin (Ferîdüddîn Şeker Genç) Mal için makam için hep uğraştım, Sonsuz nîmetlerden oldum, âh yazık! Yol bozuk ve karanlık, önde şeytan, Günâh ağır, ağlarım hep, âh yazık!
(Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî)
2 Tasavvuf yolunda bulunan kimsenin bu yolda ilerlerken kazandığı mânevî derecelerden her biri
Makâmı kazanmakta kulun gayreti lâzımdır Bu bakımdan makâm ile hâl arasında fark vardır Çünkü hâl, kulun gayreti olmadan kalbde meydana gelir (Ali bin Hüseyin)
Tasavvuf yolunda bulunan kimsenin kazandığı makâmın hükümlerini, îcâblarını yerine getirmeden, tamamlamadan, başka makâma geçmekte acelecilik yapmaması, sabırsızlık göstermemesi lâzımdır Zîrâ, kanâati olmayan hırslı kimsenin tevekkülü, sıhhatli olma z Tevekkülü tam olmayanın teslimiyetinde sıhhat bulunmaz ( Seyyid Abdülhakîm Arvâsî)

Makâm-ı İbrâhim:
Kâbe'de İbrâhim aleyhisselâmın, Kâbe'yi inşâ ederken veya insanları hacca dâvet ederken üstüne çıktığı taşın bulunduğu yer
Haccın farzlarından üçüncüsü, Kâbe-i muazzamayı tavaf etmektir Tavaf, Mescid-i harâm içinde, Kâbe-i muazzama etrâfında dönmek demektir Dördü farz, üçü vâcib olmak üzere yedi kerre dönülür Zemzem kuyusunun ve makâm-ı İbrâhim'in dışından dolaşarak d a tavâf etmek câizdir (İbn-i Âbidîn)
Yeryüzünde Cennet'e âit varlıklardan yalnız Hacer-ül-esved (Cennet'ten getirilen, Kâbe'nin duvarına konan kıymetli siyah taş) ile Makâm-ı İbrâhim bulunmaktadır Eğer bunlara müşriklerin (Allah'a ortak, eş koşanların) elleri dokunmamış olsaydı, onlara dokunan derd sâhiblerine mutlaka cenâb-ı Allah şifâ verirdi (İbn-i Abbâs)

Makâm-ı İlliyyîn:
Cennet
Bir ma'sûm (günâhsız, suçsuz) çocuk hasta olup, ölüm döşeğine girdiğinde, makâm-ı İlliyyîn, onun makâmı olur Oradan üç yüz altmış melek gelip, saf saf olup o çocuğun karşısında dururlar ve; "Yâ ma'sûm çocuk! Müjdeler olsun sana, bugün öyle bir gündü r ki, geçmiş olan, anaların ve dedelerinin ve cümle komşularının günâhlarının affı için Hak teâlâdan dile (iste)" derler (İmâm-ı Gazâlî)

Makâm-ı Mahmûd:
Mahşer (kıyâmet) günü büyük bir sıkıntı ve ızdırab içerisinde bulunan mahlûkâtın hesaplarının bir an evvel görülmesi için Allahü teâlâ tarafından Muhammed aleyhisselâma verilen şefâat izni Buna Şefâat-i Kübrâ da denir
Allahü teâlâ âyet-i kerîmede meâlen buyurdu ki:
(Ey Resûlüm!) Sana mahsus fazla bir namaz (ibâdet) olmak üzere, gece uykudan kalk da, onunla (Kur'ân-ı kerîm ile) , teheccüd (gece namazı) kıl Umulur ki, Rabbin seni, bir makâm-ı Mahmûd'a gönderecektir (İsrâ sûresi: 79)
Bu (makâm-ı Mahmûd) o makamdır ki, onda ümmetime şefâat edeceğim (Hadîs-i şerîf-Sahîh-i Buhârî)
Allahü teâlâ insanları diriltecek Bana da yeşil bir hulle (elbise) giydirecek Ondan sonra Allahü teâlâ, neler söylemekliğimi dilerse söyleyeceğim; işte makâm-ı Mahmûd bu makamdır (Hadîs-i şerîf-Sahîh-i Buhârî)

MAKÂMÂT-I AŞERE:
Fenâ (Allahü teâlâdan başka her şeyi unutmak) makâmının başlangıcında olan ve fenâ makâmına kavuşmak için lâzım olan on şey
Makâmât-ı aşere şunlardır: Tövbe; haram işledikten sonra pişman olup, Allahü teâlâdan korkmak ve bir daha yapmamaya azmedip, karar vermektir Zühd; şüpheli olmak korkusu ile mübâhların çoğunu terk etmektir Tevekkül; meşrû sebeblere yapışarak, bütün işleri Hakk'a ısmarlamaktır Kanâat; nafakada yâni yeme-içme, giyinme, barınacak yerde zarûret miktârından çok istememektir Uzlet; dîni, ahlâkı bozan kimselerden, kitablardan sakınmak, uzak durmak Zikr; kendini gafletten kurtarmak yâni Allahü teâlâ yı anmak, hatırlamaktır Teveccüh; bütün arzû ve isteklerinden sıyrılarak Allahü teâlâya yönelmektir Sabır; haramdan sakınıp nefsin kötü arzularını yapmamaktır Murâkabe; kendini hesâba çekmek ve rızâ ise, Allahü teâlâdan gelen her şeyden hoşnud olmak, boyun eğmektir (Ahmed Fârûkî)

MAKÂMÂT-I SÜLÛK:
Tasavvuf yolunda ilerlerken geçilmesi gereken dereceler
İslâm-ı hakîkî (hakîkî İslâm); makâmât-ı sülûkun geçilmesinden ve nefsin itmînânından (şüphe ve tereddüdlerden kurtulmasından) sonra hâsıl olur (meydana gelir) (Muhammed Ma'sûm)

MAKSAD (Maksûd):
Niyet, kasd
Allahü teâlâ yersiz güleni, bir ideâli, maksâdı olmadan yola çıkanı sevmez (Kâ'bü'l-Ahbâr)
Bid'atler (Peygamber efendimiz ve dört halîfe devrinde olmayıp, dinde sonradan çıkarılan şeyler) yayılıp, sünnetler terkedildiği zulmetli, karanlık zamanda, İslâm ilimlerinin öğrenilmesi ve yayılması en mühim işlerdendir Muhammed aleyhisselâmın sünn etini (İslâm dînini) yaymak ise en büyük maksaddandır (MuhammedMa'sûm Fârûkî)
İnsanın yaratılmasından maksad, kulluk vazîfelerini yerine getirmektir (Ubeydullah-ı Ahrâr)
Maksadı hayr olanın, âkibeti (sonu) hayr olur (Abdülhakîm Arvâsî)
Dünyâyı maksad edinmemeli Dünyâ, nefsin arzularına yardımcıdır Dünyâ ve âhiret bir arada olmaz (Abdülhakîm Arvâsî)
Akıllı kimsenin ilimle uğraşmasından maksadı, onunla amel etmektir Çünkü bundan başka bir gâye için ilim öğrenen kişi, şöhretini ve kibrini artırmış olur (İbn-i Hibbân)

MAKTÛL:
Kâtil tarafından öldürülen
İki müslüman, kılıçları ile karşılaştıkları zaman, kâtil de, maktûl de, Cehennem'dedir Zîrâ maktûl de karşısındaki adamı öldürmeyi murâd etmişti (Hadîs-i şerîf-Müslim)
Maktûlün velîlerinden biri affederse veya velî ile kâtil belli bir mal, para ile uyuşursa, kısas yapılmaz, uyuşulan mal alınır (İbn-i Âbidîn)

__________________
Alıntı Yaparak Cevapla