gülgüzeli
|
Cevap : =>İslami Sözlük
MENÎ:
Yerinden şehvetli (lezzetli) veya şehvetsiz olarak kopup, ayrılıp, erkekten koyu beyaz, kadından akıcı sarı olarak gelen sıvı
Erkek olsun kadın olsun menî şehvetle çıkınca veya ihtilâm ile yâni rüyâda şehvetlenip uyandığı zaman menî veya mezy akmış olduğunu gören kimse, cünüp olur yâni gusül (boy) abdesti alması lâzım gelir (İbn-i Âbidîn)
Dayak yemek, ağır bir şey kaldırmak veya bir yerden düşmek gibi sebeplerle (şehvetsiz) menî çıkınca, Hanefî ve Mâlikî mezheblerinde gusül abdesti almak lâzım olmaz Şâfiî mezhebinde ise, lâzım olur Şâfiî mezhebini taklid eden Hanefî'nin, buna da dik kat etmesi lâzımdır (İbn-i Âbidîn)
Hanefî mezhebinde menî, mezy ve idrârdan sonra çıkan vedî ismindeki beyaz, bulanık, koyu sıvı, kaba necâsettir (İbn-i Âbidîn)
MENKIBE (Menkabe):
Bir zâtın güzel iş, söz ve hallerini, hayâtını konu edinen hikâye ve hâtıralar Çoğulu menâkıbdır (Bkz Menâkıb)
Ebû Bekr'in radıyallahü anh bir menkıbesinde şöyle anlatılır: Hazret-i Ebû Bekr bir defâsında şüpheli bir şey yemişti Bunu anlayınca, hemen zorla istifrâ edip (kusup), mîdesini boşalttı ve sonra şöyle duâ etti: "Allah'ım! Bilmeden yaptım Çıkarabild iğim kadarını çıkardım Beni bundan ve damarlarımda kalanlardan hesâba, sorguya çekme" diye yalvardı (A Şa'rânî)
Osman radıyallahü anh hakkında bir menkıbe de şöyledir: Bir gün hazret-i Osman, kölesinin kulağını biraz şiddetli çekmişti Sonra bu yaptığına pişmân oldu Kölesine; "Ben senin kulağını nasıl çekmişsem, sen de benim kulağımı öyle çek" buyurdu Köleni n edebinden yapmak istemediğini görünce ısrâr etti Aynısını yaptırıp, onunla helâllaştı (Yûsuf Nebhânî)
Hazret-i Ebû Bekr'in menkıbeleri, tevâzuu ve cömertliği dillerde destan olmuştur 142 hadîs-i şerîf bildirmiştir Kur'ân-ı kerîmi toplayarak İslâmiyete en büyük hizmeti yapmıştır Ensâb ilminde çok ileri olup eşi yok idi (M Sıddîk Gümüş)
MENKÛL:
1 Nakledilebilen, taşınabilen
Menkûl malların kabz edilmeden önce satılması câiz değildir (Mecelle)
Vakıf veya mîrî yer üzerindeki ağaçlar ve binâlar menkûl kabûl edilir (Mecelle)
2 Başkasından bildirilen, ulaşan haber, söz (Bkz Nakil)
MENNÂN (El-Mennân):
"Çok ihsân eden" mânâsına Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden)
MENSÛH:
Hükmü yürürlükten kaldırılmış Sonraki hükümle değiştirilmiş dînî hüküm (Bkz Nesh)
Dört mezheb imâmının ve bunların yetiştirdiği büyük âlimlerin bir hadîs-i şerîfi görmemelerine imkân ve ihtimâl yoktur Onlardan hiçbirinin bir hadîs-i şerîfe uymaması bu hadîsin mensûh veya tevili, îzâhı olduğuna icmâ hâsıl olur (Senâullah Dehlevî)
Mezheb imâmının bildirdiği bir meseleye muhâlif bir hadîs-i şerîf görülürse, bunu mezheb imâmı veya talebesi olan müctehidler görmüş olup, mesûh olduğu veya delîli noksan olup, sıhhati (doğruluğu) sâbit olmadığı bilinmeli Bu meselenin başka sahîh ha dîsten alınmış olduğu düşünülmelidir (Dâvûd bin Süleyman)
Ehl-i sünnet âlimleri, Kur'ân-ı kerîmdeki muhkem (hüküm bildiren), müteşâbih (mânâsı kapalı), nâsih (hükmü kaldıran) ve mensûh âyet-i kerîmeleri ayırmışlardır Mukallid olanların bu hususta müctehid imâmlara tâbi olmaları lâzımdır (İbn-i Hümâm)
MERDÛD:
1 Reddedilen, kabûl edilmeyen
Bir kimse, dinde olmıyan bir şey, bir yenilik meydana çıkarırsa, bu şey merdûddur (Hadîs-i şerîf-Hadîka)
Allahü teâlânın düşmanlarını sevmek, insanı Allahü teâlâdan uzaklaştırır Teberrî etmedikçe, tevellî olmaz; yâni düşmandan uzaklaşmadıkça, dosta dostluk olmaz Düşmanlık, düşmanlara yapılmalıdır Dostlara düşmanlık merdûddur (İmâm-ı Rabbânî)
"Peygamber efendimizi rüyâda gördüm Hazret-i Ebû Bekr-i Sıddîk da yanında idi Resûlullah efendimiz buyurdu ki: "Yâ Ebâ Bekr! Ahmed'in (İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin) makbûlü (Kabûl ettikleri, beğendikleri) benim makbûlümdür ve Allahü teâlânın makbûl üdür Ahmed'in merdûdünü ben ve Allahü teâlâ sevmeyiz " (Ahmed Fârûkî)
İnsanoğlu son nefeste rûhunu teslim edeceği zaman, susayarak ve yüreği yanıp tutuşarak dört yanına bakar İnsan bu hâldeyken, şeytan fırsat bulup, îmânını almak için, başının ucuna gelir O merdûd, elinde bir kadeh tutar İçinde buzlu su, hastanın ba şının ucunda o kadehi çalkalar ve; "(Hâşâ) Âlemlerin yaratıcısı yoktur dersen, bu suyu sana veririm" der (İmâm-ı Gazâlî)
2 Allahü teâlânın huzûrundan kovulmuş, reddedilmiş mânâsına, şeytan
MERFÛ' HADÎS:
Sahâbe-i kirâmın (Resûlullah efendimizin sohbetinde yetişmiş mübârek arkadaşlarının); "Resûlullah'tan işittim, böyle buyurdu" diyerek haber verdikleri hadîs-i şerîf Buna, hadîs-i mevsûl de denir (Bkz Hadîs)
MERHABA:
1 "Hoş geldiniz" mânâsına iltifât tâbiri
Fakîrler, bir adamı Resûlullah efendimize gönderdiler Adam; "Ben, fakirlerin sana gönderdikleri bir elçiyim (görevliyim)" deyince; Peygamber efendimiz; "Sana ve seni gönderenlere merhabâ, onlar benim sevdiğim kimselerdir" buyurdu (Hadîs-i şerîf-İhyâu Ulûmiddîn)
Buhârî ve Müslim'in rivâyet ettiği (naklettiği, bildirdiği) mîrâc (Peygamberimizin göklere çıkarıldığı, bilinmeyen yerlere götürüldüğü gece) ile ilgili hadîs-i şerîfte, Resûl aleyhisselâm, mîrâc yolculuğunda yedi semâ (gök) katında da; "Merhabâ" diye rek karşılanmıştır (Abdülhak-ı Dehlevî)
Kelime-i şehâdet getirmenin (Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve resûlüh demenin) yüz otuz kadar faydası vardır Bunlardan ölürken olan faydasından birisi de; Merhabâ ey mü'min! Sen cennetliksin" denmesidir (M Ali Nâsıf) Merhabâ ey uşşâka sâkî merhabâ Merhabâ ey âli sultân merhabâ Merhabâ ey derde dermân merhabâ Merhabâ ey şefî'-i rûz-i cezâ Merhabâ sen rahmetenli'l-âlemîn
(Süleymân Çelebi)
2 "Râhat oturun" mânâsına bir iltifat tâbiri
MERHALE:
Menzil, konak İki konak arası Bir kimsenin bir günde yürüdüğü yol
Merhale otuz dört kilometre ve beş yüz altmış beş metredir Bir kimsenin bir günde yürüdüğü yoldur Akşama kadar hep yürümesi şart değildir Kısa günde sabah namazından, öğleye kadar yürümesi kâfidir (İbn-i Âbidîn)
MERHAMET:
Şefkat, acıma, bağışlama
Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki:
  Allahü teâlâ kullarına çok merhamet edicidir (Bekara sûresi: 207)
  Allahü teâlâ sonsuz mağfiret ve nihâyetsiz merhamet sâhibidir (Zümer sûresi: 53)
Birbirlerine merhamet edenlere Allahü teâlâ merhamet eder O, merhamet edicidir Yeryüzündekilere merhamet ediniz ki, gökte olanlar da size merhamet etsin (Hadîs-i şerîf-Mişkât)
Allahü teâlâ merhameti yüz parçaya ayırdı Doksan dokuzunu kendi katında alıkoydu Yeryüzüne birtek parça indirdi Bu bir parça yüzünden mahlûkât (yaratıklar) birbirine merhamet ederler (Hadîs-i şerîf-İbn-i Mâce)
Şeytan; "Allahü teâlâ rahîmdir, affeder" diyerek insanı günâh işlemeğe sürükler Hâlbuki kıyâmet günü düşmanlara merhamet olunmayacaktır (İmâm-ı Rabbânî)
Ey oğlum! Merhamet eden merhamet bulur Sükût eden selâmete erer Hayır söyleyen kâr eder, kazanır Kötü konuşan, günâhkâr olur Diline hâkim olmayan pişman olur (Lokman Hakîm)
Gençlikte Allahü teâlânın kahrından, azâbından korkmak, titremek lâzımdır İhtiyarlıkta affına, merhametine sığınmalıdır (Ahmed Fârûkî)
MERTEBE:
Derece, makam
Mukarreb olan büyükler nefislerine köle olmaktan kurtulmuşlardır Allahü teâlâ için hâlis kul olmuşlardır Bu mertebe mukarreblerin en üstün derecesidir (İmâm-ı Rabbânî)
Vilâyet yâni evliyâlık mertebelerinin sonu, en yükseği Abdiyyet makâmıdır Vilâyet derecelerinde, Abdiyyet makâmının üstünde hiçbir derece yoktur (İmâm-ı Rabbânî)
__________________
|