Yalnız Mesajı Göster

Cevap : =>İslami Sözlük

Eski 01-03-2008   #67
gülgüzeli
Varsayılan

Cevap : =>İslami Sözlük



MEKKE-İ MÜKERREME:
Müslümanların kıblesi olan Kâbe-i muazzamanın bulunduğu, Peygamber efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem doğduğu mübârek şehir
Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki:
O (Allahü teâlâ) sizi Mekke'nin batnında (hudûdu içinde), onlara (kâfirlere) karşı muzaffer kıldıktan sonra onların ellerini sizden, sizin ellerinizi onlardan çekti Allahü tealâ ne yaparsanız hakkıyla görendir (Feth sûresi: 24)
Şüphesiz âlemler için bereket ve hidâyet kaynağı olarak insanlar için kurulan ilk ev (mâbed) Mekke'deki (Kâbe) dir (Âl-i İmrân sûresi: 96)
Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem hicret esnâsında Mekke-i mükerremeden ayrılırken Kusvâ adlı devesini harem-i şerîfe doğru döndürüp mahzûn bir halde " (Ey Mekke!) Vallahi sen Allahü teâlânın yarattığı yerlerin en hayırlı, Rabbim katında en sevgili olanısın Senden çıkarılmamış olsaydım, çıkmazdım Bana senden daha güzel, daha sevgili yurt yoktur Kavmim beni senden çıkarmamış olsaydı çıkmaz, senden başka bir yerde yurt yuva kurmazdım" dedi (Hadîs-i şerîf-Halebî, Abdülhak-ı Dehlevî)
Mekke-i mükerreme Arabistan Yarımadasının batısında, Kızıldeniz'in doğusunda 21°-30° kuzey enlem, 20°-40° doğu boylamları arasında yer alır Karataşlı sıradağlar arasında uzun ve kavisli bir vâdide yer almıştır Şehrin uzunluğu üç, genişliği bir kilo metredir Etrafı taşlık olup, zirâate (tarıma) elverişli arâzisi yoktur Şehrin ortasında Mescid-ül-Haram denilen büyük câmi ve Kâbe-i muazzama vardır Mekke-i mükerremenin târihi, İbrâhim ve oğlu İsmâil (aleyhisselâm) zamânına kadar uzanır (İslâm Târihi Ansiklopedisi)
Yeryüzünün en kıymetli yeri kabr-i seâdet (Peygamber efendimizin kabr-i şerîfi), bundan sonra Kabe-i muazzama ve bunun etrâfındaki Mescid-i Haram denilen câmidir Bundan sonra Medîne'deki Mescid-i Nebevî (Peygamberimizin mescidi) içindeki Ravda-i muk addese denilen meydandır Daha sonra Mekke-i mükerreme şehridir Görülüyor ki; Ravda-i mütahhera (temiz Cennet bahçesi) Mekke'den daha üstündür demek doğrudur (İmâm-ı Rabbânî)
Yeryüzünde bir tâne Kâbe vardır O da Mekke-i mükerreme şehrindedir Mü'minler hac etmek için Mekke-i mükerreme şehrine gider ve orada Allahü teâlânın emr ettiği şeyleri yaparak hacı olurlar (Eyyûb Sabri Paşa)

MEKKÎ:
Peygamber efendimizin Mekke-i mükerremeden, Medîne-i münevvereye hicretinden (göç etmesinden) önce nâzil olan (inen) âyet-i kerîmeler Âyet-i kerîmelerin Mekkî olmalarında âlimlerin arasında meşhûr olan görüş budur Bu hususta başka görüşler de vardı r
Mekkî ve Medenî (Medîne-i münevvereye nisbet edilen, yâni hicretten sonra nâzil olan) âyet-i kerîmelerin kendilerine mahsus husûsiyetleri vardır Mekkî âyet-i kerîmeler, umûmiyetle; Allahü teâlâya, meleklerine, kitablarına, peygamberlere (aleyhimüsse lâm) âhiret gününe (öldükten sonraki hayâta) îmân gibi İslâmiyet'in esâsı, temeli olan hususlar, ferdin ve milletin terbiyesi, şirkin (Allahü teâlâya eş, ortak koşmanın) putlara tapmanın bozukluğu, yanlışlığı, delillerle açıklanması vs gibi hususlardan bahseder Mekkî âyet-i kerîmeler kısadırlar Medenî âyet-i kerîmelerde ise, îmânla ilgili konuların yanında daha çok İslâmiyet'in yaşanması, ibâdetler, insanların birbirleri ile muâmeleleri, âile ve cemiyet içindeki durum ve vazîfeleri gibi hususlar bildirilir (Zerkeşî)

Mekkî sûreler:
İçerisindeki âyet-i kerîmelerin çoğunun Mekkî (hicretten önce inmiş) yâhut, baş kısmı Mekkî âyet-i kerîmeler olan sûreler
Mushafların (Kur'ân-ı kerîmlerin) bir çoğunda, sûrelere başlık olarak yapılan dikdörtgen içinde şu bilgiler görülür: Bu sûre Mekkî'dir Şu âyet-i kerîmeler müstesnâ Onlar Medenîdir veya bu sûre Medenîdir Şu âyet-i kerîmeler müstesnâ Onlar, Mekkîdi r (Zerkeşî)

MEKR:
1 Bir kimseye, hiç beklemediği, ummadığı yerden hîle yapmak, tuzak kurmak sûretiyle zarar vermeye çalışmak
Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki:
(Habîbim) onların (kâfirlerin) seni tekzîbine (yalanlamalarına) ve senden yüz çevirmelerine mahzûn olma, üzülme Onların sana yaptıkları mekrden dolayı, gönlün daralmasın (Çünkü, Allah seni, onların mekrinden muhâfaza eder, korur, onlara karşı sana yardım eder) (Neml sûresi: 70)
2 İstidrâc yâni Allahü teâlânın bir kimseye bir müddete kadar devamlı olarak hakkında hayırlı olmayan nîmetler verip, onun da bunu Allahü teâlânın bir lütfu ve ihsânı, tuttuğu yolun kendisi için iyi olduğunu zannederek aldandığı, gururlandığı, gafle tte bulunduğu, taşkınlık yaptığı ve günahlara daha da daldığı bir sırada, Allahü teâlânın onu âniden azâbı ile yakalayıvermesi
Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki:
Allahü teâlânın mekrinden emîn mi oldular Hüsrâna uğrayanlardan (küfr yâni îmânsızlık ve günâhlar ile, ibret almamak ve tefekkürü terk etmek sûretiyle zararda olanlardan) başkası Allahü teâlânın mekrinden emîn olmaz (A'râf sûresi: 99)
İnsanın, işine göre, ömür ve rızkı değişir İyiler kötü, kötüler iyi olarak değiştirilebilir Böylece birine, ölümüne yakın iyi işler yaptırıp, son nefeste îmân ile gönderir Başkasına kötü amel işletip, îmânsız gönderir Bunun için, Resûlullah salla llahü aleyhi ve sellem her zaman; "Allahümme yâ mukallibelkulûb, sebbit kalbî alâ dînik" duâsını okurdu (ki, Ey Büyük Allah'ım! Kalbleri iyiden kötüye, kötüden iyiye çeviren, ancak sensin Kalbimi, dîninde sâbit kıl, yâni dîninden döndürme, ayırma! demektir) Eshâb-ı kirâm aleyhimürrıdvân bunu işitince: "Yâ Resûlallah! (sallallahü aleyhi ve sellem) Sen de, dönmekten korkuyor musun?" dediklerinde: "Allahü teâlânın mekrinden beni kim te'mîn eder? (bana kim garanti, güven verebilir?)" buyurdu Çünkü, hadîs-i kudsîde: "İnsanların kalbi Rahmân'ın kudretindedir Kalbleri, dilediği gibi çevirir" buyrulmuştur Yâni, Celâl ve Cemâl sıfatları ile kötüye ve iyiye çevirir (İbn-i Kemâl Paşa)
Şükrünü yerine getirmediği halde kendisine çok dünyâlık, mal, mülk vs verilen ve bunların kendisi için Allahü teâlânın mekri olduğunu bilmeyen kimsenin aklında bozukluk vardır (Hazret-i Ali)
Allahü teâlâdan yüz çeviren birçok kimsenin dünyâ nimetleri içinde yaşadığı görülüp, mahrûm kalmadıkları zan olunuyor ise de, bunlara dünyâ için çalışmalarının karşılığını vermektedir Yalnız dünyâ için çalışanlara verdiği dünyâlıklar, hakîkatte azâb ve felâket tohumlarıdır Allahü teâlânın mekridir Nitekim, Mü'minûn sûresi, elli beş ve elli altıncı âyetinde meâlen; "Kafirler, mal ve çok evlâd gibi dünyâlıkları verdiğimiz için, kendilerine iyilik mi ediyoruz, yardım mı ediyoruz sanıyor Peygamberime (sallallahü aleyhi ve sellem) inanmadıkları ve dîn-i İslâmı beğenmedikleri için, onlara mükâfât mı ediyoruz, diyorlar Hayır öyle değildir Aldanıyorlar Bunların nîmet olmayıp, musîbet olduğunu anlamıyorlar" buyruldu Kalblerini Hak teâlâdan yüz çevirenlere verilen dünyalıklar, hep harâblıktır, felâkettir Şeker hastasına verilen tatlılar, helvalar gibidir (Senâullah Dehlevî)
3 Allahü teâlânın, mekr yapanların mekrini kendilerine çevirmesi, kötülüklerini, kurdukları tuzakları bozması, mekrlerine karşılık onları cezâlandırması Buna mekr-i ilâhî de denir
Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki:
(Yâ Muhammed aleyhisselâm!) Hani bir zaman kâfirler seni habsetmeleri yâhut öldürmeleri, yâhut seni Mekke'den çıkarmaları için mekr yapıyorlardı Onlar mekr yaptılarsa da Allahü teâlâ onların mekrlerini kendi üzerlerine çevirdi (mekr-i ilâhîsi ile muâmele etti Onları Bedr'e getirdi Müslümanları gözlerine az gösterdi Onlar da müslümanlara hücûm ettiler Fakat mağlûb oldular, yenildiler, hezîmete uğrayıp, öldürüldüler) (Enfâl sûresi: 30)
Allahü teâlânın mekri insanların mekrinden başkadır Çünkü onların mekrinde başkasına kötülük ve zarar vermek esastır Mekr-i ilâhî böyle değildir Allahü teâlânın mekri, mekr yapanların mekrini bozmak, mekrlerine karşı onları cezâlandırmak sûretiyle umûma hayır ve iyilik olduğu gibi, onlara hadlerini ve mekr yapmanın fenâlığını bildirmek ve bâzılarının tövbelerine sebeb olmak bakımından da mekr yapanların bizzat kendileri için de hayr ve hikmettir Allahü teâlâ mekr yapanların mekrine, onların beklemedikleri, ummadıkları bir şekilde mukâbele ettiği, karşılık verdiği, bozduğu, gaflet hâlinde iken onları ansızın yakaladığı için, Allahü teâlânın bu fiiline mekr denmiştir Yoksa Allahü teâlâya doğrudan mekr isnâd edilemez, mâkir (mekir yapan) denilemez İnsanların mekri ile lafız (söz) bakımından bir benzerlik vardır Esasta insanlarınkinden başkadır (Râzî, Senâullah Dehlevî)

Mekr-i İlâhî:
Allahü teâlânın mekr (hîle) yapanların mekrini kendilerine çevirmesi, kötülüklerini, kurdukları tuzaklarını bozması, mekrlerine karşılık onları cezâlandırması

MEKRÛH:
Hoş görülmeyen, beğenilmeyen şey Peygamber efendimizin beğenmediği ve ibâdetin sevâbını gideren şeyler Yasak olduğu haram gibi kesin olmamakla berâber, Kur'ân-ı kerîmde, şüpheli delil ile, yâni açık olmayarak bildirilmiş veya bir sahâbînin (Peygamb er efendimizin arkadaşlarının) bildirmesi ile anlaşılmış olan yasaklar
Mekrûh olduğu bildirilen yasak işleri özürsüz yapmak günahtır (Seyyid Abdülhakîm)
Küçük ve büyük abdesti sıkıştırırken ve yel zorlarken namaza durmak mekruhtur Namaz arasında zorlarsa, namazı bozmalıdır Bozmaz ise günâha girer Cemâati kaçırsa bile, bozması iyi olur Kerâhetle kılmaktan ise, cemâat sünnetini kaçırmak evlâdır Na maz vaktini veya cenâze namazını kaçırmamak için mekrûh olmaz (İbn-i Âbidîn)

MEKTÛBÂT:
Din büyüklerinin yakınlarına ve sevdiklerine gönderdiği, nasihat mektublarından meydana gelen kitap
Muhammed Ma'sûm-i Fârûkî hazretleri Mektûbât kitâbında buyuruyor ki: "Bu kısa ömrde, en mühim işleri yapınız Geceleri ibâdet yapmağı ve seher vakitlerinde ağlamağı büyük nîmet biliniz Karanlık geceleri, Allahü teâlâyı hatırlamak ile aydınlatınız T icârette doğru ve güvenilir olunuz Fâizden, dîne uygun olmayan alış verişlerden sakınınız" Gel kardeşim dinle benden hoş sözü Söylüyorum sana, esrârı özü Ahmed-i Serhendî bunu şerh eyledi Gör de Mektûbât'ı bak neyledi İlm-i nâfi cümle Mektûbâttadır Her ne varsa mahzende hepsi andadır O kitabdır seâdet hazînesi, Onda tevhîd madde mânâ bilgisi
(M Sıddîk Gümüş)

Mektûbât-ı Rabbânî:
Büyük âlim ve velî İmâm-ı Rabbânî Ahmed Fârûkî hazretlerinin îmân, îtikâd ve tasavvuf bilgilerini öğreten mektublarından meydana gelen pek kıymetli kitab
Allahü teâlânın kitabından ve Resûlullah'ın hadîslerinden sonra İslâm kitablarının en üstünü, en fâidelisi, Mektûbât(-ı Rabbânî)dır (Seyyid Abdülhakîm Arvâsî)

MELÂHİME:
Geçmiş ve gelecek devirlere âit haberler, târihî bilgiler ve bunları anlatan kitablar Harb târihi
Melâhime kitabları dînin temeline âit kitablardan değildir Böyle kitablarda mübâlağa bulunur İslâm dîninin sağlamlığı melâhime kitablarının doğruluğuna bağlı değildir Bu kitablar târih gibidir (Seyyid Abdülhakîm Arvâsî)

MELÂİKE:
Allahü teâlânın nûrdan yarattığı latîf, mâsum ve günah işlemeyen kulları Melekler (Bkz Melek)

__________________
Alıntı Yaparak Cevapla