gülgüzeli
|
Cevap : =>İslami Sözlük
MİLHAFE:
Kadının sokağa çıkarken giydiği manto ve ferâce gibi uzun geniş örtü
Senede, biri yazlık biri kışlık olmak üzere iki milhafe alması, erkeğin zevcesine (hanımına) olan nafakasındandır (İbn-i Nüceym)
MİLLET:
1 Din, dil ve târih berâberliği bulunan insan cemâati, topluluğu, kavim
Bugün dünyâdaki kâfirler iki türlüdür Birincisi kitâblı kâfirler yâni hıristiyan ve yahûdîler olup, öldükten sonra dirilmeğe, âhiretteki sonsuz hayâta inanıyorlar Avrupa ve Amerika milletleri kitablıdır İkincisi kitabsız kâfirler yâni müşrikler ol up, her şeyi yapan bir Allah'ın bulunduğuna inanmazlar (M Sıddîk Gümüş)
2 Din; kullarının dünyâda ve âhirette râhat ve huzûra kavuşmaları için Allahü teâlânın peygamberleri vâsıtasıyla gösterdiği yol
Allahü teâlâ, âyet-i kerîmede meâlen buyurdu ki:
Kendini bilmeyenden başka İbrâhim'in (aleyhisselâm) milletinden kim yüz çevirir Gerçekten biz onu dünyâda seçtik O, âhirette dahi gerçek sâlihlerdendir (Bekara sûresi: 130)
(Ehl-i kitâb); bir de "Yahûdî veya hıristiyan olun ki, hidâyet bulasınız" derler Sen de, deki: "Hayır biz hak yol üzere bulunan İbrâhim (aleyhisselâm) milletiyiz O, hiçbir zaman müşriklerden (puta tapanlardan) olmadı (Bekara sûresi: 135)
(Yûsuf aleyhisselâm dedi ki:) Atalarım İbrâhim, İshâk ve Yâkub'un milletine uydum Bizim, Allah'a ortak koşmamız olacak şey değildir Bu bize ve insanlara Allah'ın bir lütfudur Lâkin insanların çoğu şükretmezler (Yûsuf sûresi: 38)
Milletim, millet-i İslâm'dır Îtikâdda Ehl-i sünnet ve cemâat, amelde Hanefî mezhebindenim Âdem aleyhisselâmın zürriyetindenim (Muhammed bin Kudbüddîn İznikî)
MİLLİYETÇİLİK (Milliyet):
Aynı vatanda aynı toprakta doğup yetişenlerin din, örf-âdet ve menfeat birliği
İslâmiyet "posa ırkçılığını" ve ırk ve kavim üstünlüğü iddiâlarını câhiliyye devri âdetleri olarak reddetmekle birlikte, aslâ, müslümanları, soyunu, kavmini ve ırkını red ve inkâr etmeye dâvet etmemektedir Aksine böyle bir fiili harâm saymaktadır K aldı ki; "Vatan sevgisi îmândandır", "Kişi kavmini sevmekle suçlanamaz" ve "Kavminin efendisi, kavmine hizmet edendir" diye buyuran Resûlullah efendimizin dînini; kavimlerin, milletlerin ve milliyetçiliğin aleyhine kullanmak mümkün değildir İslâmiye t bunları yok etmez, kardeş olmaya dâvet eder (S Ahmed Arvâsî)
MİNÂ:
Mekke-i mükerremenin doğusundaki dağların eteğinden Arafât'a giden yol üzerinde bulunan yer Hac ibâdeti esnâsında kurban kesmek ve cemre (şeytan) taşlamak için buraya gidilir İbrâhim aleyhisselâm, kurban etmek için, oğlu İsmâil'i buraya götürmüştü
Minâ Mekke'nin, Müzdelife Minâ'nın, Arafât da Müzdelife'nin kuzeyindedir Son yapılan asfalt caddelere göre Minâ ile Mekke arası 4,5, Minâ ile Müzdelife arası 3,3 ve Müzdelife ile Arafât arası 5,4 kilometredir (M Sıddîk Gümüş)
Haccın sünnetleri on birdir Bunlardan biri de imâmın üç yerde hutbe okumasıdır Birisi Zilhicce ayının yedinci günü Mekke'de, ikincisi, dokuzuncu günü öğle namazı, öğle ve ikindi namazlarından önce Arafât'ta, üçüncüsü, on birinci (kurban bayramının ikinci) günü Minâ'da okunur (İbn-i Nüceym)
Kurban bayramının birinci günü güneş doğmadan önce Meş'aril-haram denilen yerden Minâ'ya hareket edilir Minâ'ya gelince, Mescid-i Hîf'e en uzak olan Cemre-i akabe denilen yerde sağ elin baş ve şehâdet parmaklarıyla iki buçuk metreden veya daha uzakta n Cemre yerini gösteren duvarın dibine nohut kadar yedi taş atılır Sonra hiç durmadan buradan gidilip kurban kesilir Bayramın birinci günü Minâ'da olanlar ve bütün hacılar bayram namazı kılmaz (İbn-i Âbidîn)
Mekke-i mükerremede Minâ pazarında, genç bir tâcir aşağı yukarı elli bin altın değerinde alış veriş yapıyordu O esnâda, kalbi, Allahü teâlâyı bir an unutmuyordu (Hâce Behâeddîn-i Buhârî)
MİNÂRE:
Câmilerde, müezzinlerin çıkıp ezân okuduğu yüksek yer
Minâre ilk defâ Mısır vâlisi Mesleme bin Mahled tarafından hazret-i Muâviye'nin emri ile yaptırılmıştır (İbn-i Âbidîn)
Minâre yapmak, müstehâbdır Çünkü müezzinin, ezânı yükseğe çıkıp okuması sünnettir Minâre, bu sünnete yardım etmektedir (Abdülganî Nablüsî)
Mezar üzerine mum yakmak, minârede kandil yakmak ve câmilerde şarkı ve oyun havaları şeklinde mevlîd okutmak gibi adaklar adak olmaz (İbn-i Âbidîn)
MİNBER:
Câmilerde hatiplerin hutbe okumaları için yapılmış merdivenli yüksek yer
Kabrim ile minberim arası Cennet bahçelerinden bir bahçedir (Hadîs-i şerîf-Minhet-ül-Vehbiyye)
İmâm hutbe okumak için minbere çıkınca, cemâatin namaz kılması ve konuşması haram olur (Kâşânî)
Minber-i Nebevî:
Resûlullah efendimizin hutbe okudukları minber
MİNNET:
1 Yapılan bir iyiliği, verilen bir şeyi başa kakma Minnetin bu kısmı İslâmiyet'te yasaklanmıştır
Kur'ân-ı kerîmde meâlen şöyle buyruldu:
Sadakalarınızın sevâbını minnet ve ezâ ile heder etmeyin, boşa çıkarmayın (Bekara sûresi: 264)
Minnet edenin sadakasını Allahü teâlâ kabûl etmez (Hadîs-i şerîf-İhyâ)
Minnet akıl ve iz'andan soyunmuş özü-vicdânı çürük kişilere yaraşır Böyleleri bir kimseye bir iyilik ettikleri zaman onu ya söz veya davranışlarla açıklamaya kalkışarak zavallıyı mahcub eder ve gönlüne ızdırap yüklerler (Ahmed Rıfat)
2 Görülen iyiliğe karşı teşekkür etme
Gaflet ve şaşkınlığa kapılarak, ana-babanın kalbini kırarsan derhal onların rızâsını almaya çalış, yalvar, minnet eyle ve her ne sûretle olursa olsun, onların gönlünü al Ana-babanın evlâdı üzerinde hakları çok büyüktür (Süleymân bin Cezâ)
Allahü teâlâya hamdü senâlar olsun ki, üç seneden beri müslümanım Mes'ûd bir hayâta kavuştum Bana İslâmiyet'i anlatıp müslüman olmama vesîle olanlara minnet borcum çoktur (Ömer Mita-Japon)
3 Allahü teâlâya hamd ve senâ etmek, şükretmek
Allahü teâlâya hamd ve minnet ederiz ve O'nun Peygamberine sonsuz salât ve selâm ederiz Selâmette ve âfiyette olmanız ve doğru yolda bulunmanız ve ilerlemeniz için Allahü teâlâya duâ ederiz Kıymetli ve merhametli efendim! Kazanç zamânı geçip gidiyo r Her geçen an, ömrümüzü azaltmakta, ecel zamânı yaklaşmaktadır Bugün aklımızı başımıza toplamazsak, yarın âh etmekten ve pişmanlıktan başka elimize bir şey geçmez Bu birkaç günlük sağlık zamânında dînin emirlerine uygun yaşamaya çalışmalıyız! Anc ak böylece kurtulmamız umulur (İmâm-ı Rabbânî)
Minnet Allahü teâlâya ki, O'na tâatte bulunmak, beğendiği işleri yapmak, O'na yakınlaştırır O'na şükretmekle nîmet artar Alınan her nefes, hayâtın devâmını sağlar Verilen nefes, insanı rahatlatır O halde, her nefeste iki nîmet vardır Her nîmete bir şükür lâzımdır (Sâdî-i Şîrâzî)
Hayat yolunda bizim taşıyabileceğimiz ve öteki dünyâya da götürebileceğimiz biricik servet; Allahü teâlâya hamd ve senâ etmek (O'na minnet bildirmek) ve O yüce kudret sâhibine sevgi ile bağlanmak, O'na ibâdet etmektir (William Pickhard-İngiliz)
4 Nîmete kendi eliyle, kendi çalışmasiyle kavuşmadığını, Allahü teâlânın lütfu ve ihsânı olduğunu düşünmek Ucbun (kendini ve işlerini beğenme hâlinin) zıddı
MİNNETDÂR:
Birinden gördüğü iyileğe karşı mahcup ve müteşekkir kalan
Kur'ân-ı kerîmi toplayan, Şeyhayn'dır (hazret-i Ebû Bekr ve hazret-i Ömer'dir) Bugün bilinen İslâm ilimlerinin hepsini, Şeyhayn ortaya koydu Arabı, Acemi hidâyete getiren, Şeyhayn'dır Şeyhayn'a bütün insanlar minnetdârdır Bunu anlayamamak, güneşi görmemeye benzer (Veliyyullah-ı Dehlevî)
Din bilgilerinde ve dünyâ işlerinde kendisine minnetdâr olduğum bir kişi vardır O da İmâm-ı Muhammed'dir (İmâm-ı Şâfiî)
Mİ'RÂC:
1 Merdiven
Resûlullah efendimiz, Mekke şehrinden, Kudüs'teki Mescid-i Aksâ'ya geldikleri zaman, peygamberlerin rûhları, insan şekillerinde orada hazır bulundu Bir anda Kudüs'ten yedinci göke kadar, bilinmeyen bir mîrâc ile çıkarıldı (Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî)
2 Peygamber efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem elli iki yaşında uyanık iken, beden ile, hicretten altı ay önce Receb ayının yirmi yedinci gecesi, Mekke-i mükerremede Mescid-i Harâm'dan Kudüs'e ve oradan göklere ve bilinmeyen yerlere götürülüp, g etirilmesi
Mi'râc gecesi bir cemâate uğradım Önlerine nefis yemekler koymuşlar Bir yanda da leş duruyor O nefis yemekleri bırakmış, leş yiyorlardı "Bunlar kimlerdir?" dedim Cebrâil aleyhisselâm; "Bunlar, helâli terk edip, harama meyl eden erkek ve kadınlardır Helâl malları varken, haram yiyen kimselerdir" dedi (Hadîs-i şerîf-Meâric-ün-Nübüvve)
Mi'râca götürüldüğüm gece, Cennet'te bir seviyeden yüksek yapılmış köşkler gördüm Dedim ki: "Yâ Cebrâil! Bunlar kimin içindir?" Buyurdu ki: "Öfkesini yutanlar ve insanları affedenler içindir (Hadîs-i şerîf-Râmûz-ül-Ehâdîs)
Mi'râc gecesi, çok fecî ve elîm bir şekilde kendi kendilerine azâb eden bir takım insanlar gördüm Cebrâil aleyhisselâma sordum ki: "Yâ Cebrâil! Bunların günâhı nedir? Niçin böyle kendi kendilerine azâb ederler?" Cebrâil aleyhisselâm dedi ki: "Bunlar, başkalarının ayblarını (kusûrlarını) açığa çıkaranlardır (Hadîs-i şerîf-Meâric-ün-Nübüvve)
Allahü teâlânın Muhammed aleyhisselâma olan ihsânlarının en şereflilerinden biri de, O'na mi'râc mûcizesini vermesidir Bu mûcizeyi O'ndan başka hiçbir peygambere vermemiştir Resûlullah'ın Mekke'den Mescid-i Aksâ'ya götürüldüğü, Kur'ân-ı kerîmde İsr â sûresinin birinci âyet-i kerîmesinde açıkça bildiriliyor (mi'râcın bu kısmına isrâ' denir) Buna inanmıyan kâfir olur Mescid-i Aksâ'dan göğe çıkarıldığını meşhûr hadîsler haber veriyor Buna inanmıyan ise, bid'at ehli, sapık ve fâsık (günahkar) olur Mîrâcın uyanık iken ve cesed ile olduğunu, Eshâb-ı kirâmın ve Tâbiînin ve hadîs âlimlerinin ve fıkıh âlimlerinin ve kelâm âlimlerinin çoğunluğu haber vermişlerdir Böyle olduğunu sahîh hadîsler bildirmektedir Mi'râc çok defâ olmuştu Bunlardan biri uyanık iken ve cesed ile idi Ötekiler yalnız rûh ile idi Âişe (r anhâ) rüyâda rûh ile olan mi'râclardan birini haber vermektedir Onun bu haberi, uyanık iken cesed ile olan mi'râcın yok olduğunu göstermez (Abdülhak Dehlevî, İsmâil Hakkı Bursevî, Muhammed Behâüddîn)
Beş vakit namaz mi'râc gecesi farz oldu Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem, mi'râcda cennetleri ve cehennemleri ve Allahü teâlâyı gördü Yalnız bu görmesi, dünyâ görmesi ile değil, âhiret görmesi ile oldu Çünkü o gece zaman ve mekân çe vresinden dışarı çıktı Bu görmeğe dünyâda gördü demek, mecâz olarak denilmiştir Dünyâdan gidip gördüğü ve yine bu dünyâya geldiği için böyle denilmiştir (İmâm-ı Rabbânî)
MÎRÂS:
Vefât eden kimsenin, geride kalan akrabâlarına bıraktığı mal ve haklar
Allahü teâlâ, Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki:
(Ey Resûlüm!) babası ve çocuğu olmıyanın mîrâsı hakkında senden dînin hükmünü istiyorlar De ki, Allah, babası ve çocuğu olmayan için şöyle beyân eder: Eğer bir kimse ölür de çocuğu bulunmazsa ve geride ana-baba bir veya baba bir olan tek bir kız kardeşi olursa, terikenin yarısı bunundur Eğer ölen bir kadının geride çocuğu kalmaz da erkek kardeşi bulunursa, o, terikenin tamâmına vâris olur Ölenin iki veya daha çok kız kardeşi varsa, bunlara terikenin üçte ikisi vardır Eğer kardeşler erkek ve kadın olurlarsa erkek için iki kadın payı vardır Şaşırırsınız diye Allah size dîninizin hükümlerini açıklıyor Allah her şeyi hakkıyla bilendir (Nisâ sûresi: 176)
Küçük çocukları olan veya mîrâsa muhtaç bâliğ (ergen) ve sâlih çocukları bulunan hastanın, malından nâfile hayrât ve hasenâtı (iyilik yapılmasını) vasiyyet etmeyip çocuklarına bırakması daha iyidir (İbn-i Âbidîn)
Malını, hayrâta (iyi yerlere) sarf edip, fâsık (haram ve günah işleyen) çocuğuna mîrâs bırakmamalıdır Çünkü günâha yardım etmek olur (Kerderî)
MÎRÎ TOPRAK:
Beytülmâle yâni devlete âit toprak (Bkz Arâzi)
MÎSÂK:
Söz verme, sözleşme, andlaşma
1 Allahü teâlânın, Âdem aleyhisselâma ve bütün zürriyetine (ondan gelecek insanlara); "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" diye hitâb buyurması, onların da; "Evet, sen Rabbimizsin" diye cevab vermeleri (Bkz Ahd)
Hadîs-i şerîfte buyruldu ki: "Kur'ân-ı kerîm hüzün ile inmiştir Onu okurken kusurlarınıza ve ilerdeki tehlikelere karşı üzüntünüzü gösteriniz " Üzüntüsünü açıklamanın yolu, oradaki korkutucu, azâb verici, mîsâk ve muâhede âyetlerini düşünmekle, sonr a da nehy (yasaklarına) ve emirlerine karşı kusurlarını hatırlamakla olur Şüphesiz bunları gereği gibi düşünen insan hem mahzûn olur, hem de ağlar Şâyet ağlıyamıyorsa, ağlıyamadığına üzülmelidir Çünkü Kur'ân'ın bu gibi âyetlerinden üzüntü duymamak büyük musîbettir (İmâm-ı Gazâlî)
2 Yemîn ile kuvvetlendirilen söz verme
Allahü teâlâ için yemîn ediyorum demek, yemîn olur Allah'a ahd ediyorum (söz veriyorum), Allah'a mîsâk ediyorum demek, yemîn olur  (Alâüddîn-i Haskefî, Halebî)
MİSKAL:
Bir çeşit ağırlık ölçü birimi
Bir miskal; Hanefî mezhebinde 4,8 gram, Şâfiî mezhebinde ise 3,45 gramdır (Süleymân bin Cezâ)
Üzerine bulaşan necâset, bir miskalden az ise yıkamak sünnettir Bir miskal bulaşmış ise yıkamak vâcib, fazlasını yıkamak farzdır (Kutbüddîn İznikî)
Altının, zekât verilmesi farz olan miktârı yirmi miskaldir (Kâşânî)
MİSKÎN:
1 Bir günlük nafakasından (yiyeceğinden, giyeceğinden) fazla bir şeyi olmayan müslüman
Allahü teâlâ, âyet-i kerîmelerde meâlen buyurdu ki:
  Fazla ihtiyarlık ve devamlı hastalık gibi sebeblerle oruç tutmaya güç yetiremeyenler üzerine, bir miskîn doyuracak kadar fidye vermek lâzımdır  (Bekara sûresi: 184)
Akrabâya, miskîne ve yolda kalmışa hakkını ver Bununla berâber (malını) büsbütün saçıp savurma! (İsrâ sûresi: 26)
Her şeyin bir anahtarı vardır Cennet'in anahtarı da, fakîr ve miskînleri sevmektir Fakîr ve meskînler, sabırları sebebiyle kıyâmet günü Allahü teâlâya yakın bulunacaklardır (Hadîs-i şerîf-Dâre Kutnî)
Bir kimse, kalbinde katılık bulunduğundan şikâyet edince, Resûlullah efendimiz ona; "Yetimin başını okşa ve miskîni doyur!" buyurdular (Hadîs-i şerîf-Dimyâtî)
Zekât verilecek yedi sınıf kimseden birisi de miskîndir (İbn-i Âbidîn)
2 Dervîş Miskîn Yûnus var yârına, Koma bugünü yârına, Yârın Hakk'ın dîvânına, Varam Allah deyü deyü!
(Yûnus Emre)
MİSLÎ:
Çarşıda, pazarda aynı evsâfta, özellikte benzeri bulunan, fiyatları farklı olmayan mal
Ağırlıkla, hacim ve uzunlukla ölçülenlerden fabrikada, tezgâhta yapılan şeyler ve sayı ile ölçülenlerden, aynı büyüklükte olanlar ve aynı büyüklükteki yumurta ve karpuz mislî maldır (İbn-i Âbidîn)
Mislî malı telef eden, benzerini, mislî olmıyan malı telef eden, kıymetini öder (İbn-i Âbidîn)
__________________
|