Yalnız Mesajı Göster

Cevap : =>İslami Sözlük

Eski 01-03-2008   #52
gülgüzeli
Varsayılan

Cevap : =>İslami Sözlük



MUTMAİNNE:
1 İtmînân bulan, rahatlayan, huzur ve sükûna kavuşan
Âyet-i kerîmede meâlen buyruldu ki:
Biliniz ki kalbler ancak Allah'ın zikri ile mutmainne olur (Ra'd sûresi: 28)
2 İslâmiyet'in emirlerini yapıp, yasaklarından kaçınarak ve Allahü teâlâyı zikrederek itminana huzur ve sükûna kavuşan, şüphe ve tereddütlerden kurtulan nefis
Allahü teâlâ âyet-i kerîmede meâlen buyurdu ki:
Ey mutmainne nefs (Allahü teâlânın nîmetine şükür ve ibâdet mihnetine sabır eylemen sebebiyle) sen Rabbinin verdiği nîmetten râzı ve Rabbin de senden râzı olarak Rabbine dön Haydi benim (sâlih) kullarımın arasına dâhil ol (ve onlarla birlikte) Cennet'ime gir (Fecr sûresi: 27-30)
Bir insan, işlerini yaparken, İslâm dînine uyarsa, nefsi, emmârelikten (nefsinin kötülüğü emretmesinden) kurtulup mutmainne olur Bu zaman şehveti ve gadabı faydalı olarak çalıştırır (İmâm-ı Rabbânî)
Kalbin temiz ve nefsin mutmainne olduğunun alâmeti, bedenin İslâmiyet'e seve seve uymasıdır (Muhammed bin Kutbüddîn İznikî)
Evliyâlık derecelerinin sonu, kulluk makâmıdır Kulluk makâmının üstünde hiçbir makam yoktur Velîler Hakk'a doğrudurlar Peygamberlik de hem Hakk'a hem de halka doğru olup, birbirine engel olmaz Evliyânın nefisleri mutmainne olmuş ise de bedendeki maddelerin ihtiyaç ve istekleri vardır (İmâm-ı Rabbânî)
Nefs mutmainne olunca serkeşliği bırakır ve azgınlığı kalmaz (İmâm-ı Rabbânî)

MUVÂCEHE-İ SEÂDET:
Peygamber efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem mübârek kabrinin bulunduğu Hücre-i Seâdetin (odanın) kıble tarafında ziyâret sırasında önünde durulan duvar
Peygamber efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem kabrini ziyâret etmek isteyen kimse, Bâb-ı Selâm (Selâm kapısı) veya Bâb-ı Cibrîl'den (Cibrîl kapısı) Peygamber efendimizin mescidine girip minber-i şerîf yanında iki rek'at tehıyyet-ül-mescîd (câmiye girince kılınması sünnet olan) namazı, sonra iki rek'at da şükür namazı kılar ve duâ eder Duâdan sonra kalkıp edeble Hücre-i seâdete gelir Yüzünü Muvâcehe-i seâdet duvarına karşı, arkasını kıbleye dönerek, Resûlullah'ın mübârek yüzüne karşı iki me tre kadar uzakta edeble durur Resûlullah'ın kendisini gördüğünü, selâmını, duâlarını işittiğini ve cevap verdiğini, âmin dediğini düşünür "Esselâmü aleyke yâ Seyyidî, Yâ Resûlallah" diyerek ziyâret esnâsında okunacak duâyı okur Emânet olan selâmları söyler Sonra salevât okuyup, dilediği duâyı okur (Abdullah Mûsulî, Şernblâlî)

MUVAHHİD:
1Allahü teâlânın birliğine inanan
Bir kimse, başkaları görmek için ibâdet eder veya Allahü teâlâ için eder ammâ başkasının görmesi de hoşuna giderse veya ibâdetinde başkasından bir karşılık, meselâ bir âferin sözü beklerse, o kimse şirkten kurtulmuş ve hâlis muvahhid olmaz (İmâm-ı Rabbânî)
2Tasavvufta, Allahü teâlâdan başka bir şey görmeyen, kendini ve başkalarını unutan (Bkz Tevhîd)
Muvahhidlerin gönlüne Allah'tan başka bir şey gelmez Kulakları, Allah'tan başka bir şey duymaz Gözleri, Allah'tan başka bir şey görmez Her ne duyar ne görürse, ondan ibret alır ve Allahü teâlânın büyüklüğünü düşünerek, O'na olan bağlılıkları artar (İmâm-ı Gazâlî)

MUVAKKAT:
Geçici belli bir vakte bağlı
Yedi kadın vardır ki, bunlarla muvakkat olarak evlenilemez Aradaki sebeb kalkınca, evlenmek helâl olur Bunlardan beşi, nikâh sebebi ile haramdır Bir adam, nikâhladığı (evlendiği) kadının kız kardeşi ile evlenemez Nikâhladığı kadın ölürse veya boş arsa, bunun kızkardeşi ile evlenebilir Bir kadın nikâhında iken, bu kadının halası veya teyzesini veya kardeşlerinin kızını da nikâhlamak haramdır Evlenmesi muvakkat haram olan yedi kadından altıncısı müşrik yâni kitapsız kâfir olan kadındır Müşri k müslüman olursa, evlenmek câiz olur Yedincisi ise, hür kadın ile evli iken, câriye (harpte alınan esir kadın) ile de nikâhlanmaktır (Mehmed Zihnî)

Muvakkat Nikâh:
Geçici nikâh Bir adamın, yüz sene de olsa, belli bir zaman sonra hanımını boşamağı söyleyerek, bütün şartlarına uygun yapılan ve harâm olan nikâh (Bkz Müt'a Nikâhı)
Hacca götürecek erkeği olmayan bir kadının, hacca gidebilmek için, hacca gitmekte olan bir erkek ile evlenmesi ve hacdan gelince boşanması, muvakkat nikâh olduğu için haramdır (Abdülganî Nablüsî)
Muvakkat nikâh, dört mezhebde de haramdır (Abdülvehhâb-ı Şa'rânî)

MUVATTÂ:
İmâm-ı Mâlik bin Enes hazretlerinin, derlediği (topladığı) hadîs kitâbı
Kütüb-i sitte denilen, doğru oldukları, bütün İslâm âlimleri tarafından tasdîk edilmiş olan altı hadîs kitâbından biri de Muvattâ'dır Bu kitâb, ilk yazılan hadîs kitâbıdır (Muhammed Tâhir, Abdülhak-ı Dehlevî)

MUZTAR:
Sıkışık, zor durumda olan, çâresiz
Allahü teâlâ, âyet-i kerîmede meâlen buyuruyor ki:
Allahü teâlâ, size ölüyü (Murdar hayvanı) , kanı, domuz etini, bir de Allah'tan başkası için kesileni, kesin olarak haram kıldı Fakat kim bunlardan yemeye muztar kalırsa, (kimseye) saldırmamak ve haddi (ölmeyecek miktârı) geçmemek şartıyla, onun üzerine günâh yoktur Şüphesiz ki, Allah çok bağışlayıcı ve çok merhâmet edicidir (Bekara sûresi: 173)
Muztar olana, piyasadaki en yüksek değerinden gaben-i fâhiş ile yüksek fiyata satmak fâsiddir (İbn-i Âbidîn)

MÜBÂDELE:
Bir şeyi diğer bir şeyle değişmek, değiştirmek, satış
Satış, malı mala rızâ ile mübâdele etmektir (İbrâhim Halebî)

MÜBÂHELE:
Lânetleşme Dar anlamda hazret-i Îsâ'nın ilâh ve Allahü teâlânın oğlu olduğunu söylemekte ısrâr eden ve bu inanışlarının yanlış olduğunu kabûl etmeyen hıristiyanlara, Peygamber efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem); " Gelin oğullarımızı, oğullarınızı, kadınlarımızı, kadınlarınızı, bizleri ve sizleri çağıralım, sonra hepimiz duâ edip, yalvaralım (Îsâ aleyhisselâmın durumu hakkında hangimiz) yalancı ise, Allahü teâlâ ona lânet etsin, diyelim" demesi emredilen Âl-i İmrân sûresinin altmış bi rinci âyet-i kerîmesi
Peygamber efendimize Necrân'dan bir hıristiyan hey'eti gelmişti İçlerinden ileri gelen üç kişi Peygamber efendimiz ile konuşmaya başladı Söz arasında Îsâ aleyhisselâm için bâzan "Allah", bâzan "Allah'ın oğlu" bâzan da; "Üç tanrıdan biridir" diyorla rdı Peygamber efendimiz bunları İslâm dînine dâvet etti Birkaç âyet-i kerîme okudu; îmâna gelmediler "Biz senden önce îmân ettik" dediler Resûlullah efendimiz; "Yalan söylüyorsunuz! Allah'ın oğlu var diyenin îmânı olmaz" buyurdu Bir müddet daha konuştular ise de, müslüman olmayıp inâd ettiler Bunun üzerine Allahü teâlâ Peygamber efendimize onları mübâheleye çağırmasını emretti Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem de onlara; "Bana inanmıyorsanız, gelin sizinle mübâhele edelim" buyurdu Necrân'dan gelen hıristiyan hey'eti içerisinde Şerhabîl adında biri; "Bunun peygamber olduğu her şeyden anlaşılıyor Bununla mübâhele edersek, ne biz kurtulur, ne de bizden sonra gelenlerimiz kurtulur Muhakkak bir belâya uğrarız" dedi Mübâhele etmekten kaçındılar ve; "Yâ Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)! Biz senden râzıyız Ne istersen sana verelim Eshâbından bir emîn kimseyi bizimle berâber gönder, vergimizi ona verelim" dediler ve gittiler Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sell em buyurdu ki: "Eğer onlar mübâhele etselerdi, maymuna ve hınzıra dönerlerdi Vâdileri ateş içinde kalırdı Allahü teâlâ Necrân'ı, ahâlisini, hattâ ağaçlar üzerindeki kuşlarını da helâk ederdi" (Muhammed bin Hamzâ, Senâullah Dehlevî)

MÜBÂREK:
Bereketli, feyizli, hayırlı, fâidesi bol
Yanımdan ayrılma yâ Ebâ Bekr! Bedenime ve kalbime gelen her sıkıntı, senin mübârek yüzünü görmekle hafifliyor Seninle, kalbim kuvvetleniyor (Hadîs-i şerîf-Meâric-ün-Nübüvve)
İbrâhim aleyhisselâm Mekke'ye geldi de; "İsmâil nerededir?" diye sordu İsmâil'in hanımı; "Ava gitti; buyursanız da, yemek yiyip su içseniz" dedi İbrâhim aleyhisselâm; "Yiyeceğiniz ve içeceğiniz nedir?" dedi İsmâil'in hanımı; "Taâmımız av eti, meşrûbatımız (içeceğimiz) de Zemzem suyudur" dedi İbrâhim aleyhisselâm da; "İlâhî! Bunların yiyip içeceklerini mübârek kıl" diye duâ etti (Hadîs-i şerîf-Sahîh-i Buhârî)
Kalbin huzur ve sükûnuna yardım eden her şey mübârektir (İmâm-ı Rabbânî)
Kur'ân-ı kerîmin her harfi mübârektir (İbn-i Hacer)
Mübârek beldelere gittiğinde kalbin uyanık olsun Orada Resûlullah efendimizin ve arkadaşlarının gezdiğini, oturduğunu unutma O mübârek toprakların kıymetini bil (Dâvûd bin Süleymân Bağdâdî)

Mübârek Geceler:
İslâm dîninin kıymet verdiği geceler Kadir, Arefe, Fıtr ve Kurban bayramı ile Mevlid, Berât, Mi'râc, Regâib, Muharrem, Aşûre geceleri (Bkz İlgili Maddeler)
Mübârek gecelere saygı göstermelidir Saygı göstermek, günâh işlememekle, ibâdet yapmakla olur Allahü teâlâ kullarına çok acıdığı için, bâzı gecelere kıymet vermiş, bu gecelerdeki, duâ ve tövbeleri kabûl edeceğini bildirmiştir Kullarının çok ibâdet yapması, duâ ve tövbe etmeleri için bu geceleri sebeb kılmıştır (Muhammed Rebhâmî)
Mübârek geceleri ihyâ etmeli, yâni kazâ namazları kılmalı, Kur'ân-ı kerîm okumalı; duâ, tövbe etmeli, sadaka vermeli, müslümanları sevindirmeli, bunların sevâblarını ölülere de göndermelidir (Muhammed Rebhâmî)

MÜBÂŞERET-İ FÂHİŞE:
Kadın ile erkeğin, çıplak olarak çirkin yerlerini birbiriyle sürtünmesi
Mübâşeret-i fâhişe, erkeğin de kadının da abdestini bozar (İbrâhim Halebî)

MÜBDÎ (El-Mübdî):
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (ism-i şerîflerinden) Benzeri, nümûnesi olmayan, varlıkları yoktan var eden

MÜBECCEL:
Yüceltilmiş, muhterem, azîz, büyük saygı gösterilen (Bkz Tebcîl)
Mevlid gecesi ve günü mübecceldir, mukaddestir, mükerremdir Şerefi kıymeti çoktur (Celâleddîn Abdurrahmân Kettânî)


MÜBELLİĞ:
1 Tebliğ eden, bildiren, duyuran
Dinleri, emirleri ve yasakları koyan Allahü teâlâdırMübelliği ise, Allah'ın peygamberidir (Seyyid Abdülhakîm)
2 Aynı namazı imâma tâbi olarak kılarken onun aldığı namaz tekbirlerini arka saflardaki cemâate duyuran kimse
Mübelliğ olan kimsenin, aynı namazı kılması lâzımdır Aynı namazı kılmayan, dışardan birinin sesine uyan cemâatin namazları olmaz (İbn-i Âbidîn)
Cemâatin yalnız imâmın sesine değil, aynı namazı kılan mübelliğin sesine uyması da câizdir Böyle olmayan seslere uyanların namazı olmaz (Halebî, Dâmâd, İbn-i Âbidîn)

MÜBEŞŞİR:
1 Kabirde, mü'minlere suâl soran melek (Bkz Münker ve Nekîr)
2 Müjdeleyici mânâsına Peygamber efendimizin isimlerinden
Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki:
Şüphesiz biz seni şâhid, mübeşşir ve nezîr (azâb ile korkutucu) olarak gönderdik (Feth sûresi: 8)

MÜBTEDİ':
Bid'at sâhibi Dinde değişiklik meydana getiren, dinde olmayan bir şeyi varmış gibi gösteren, dinde eksiklik ve fazlalık olduğunu söyleyerek değişiklik yapan Ehl-i bid'at
Mübtedi' ve ehl-i hevâ (isteklerinin esîri), İslâmiyet'e değil, nefslerine uyarlar Yetmiş iki sapık fırka böyledirBunlardan bâzısının îtikâdı, küfre (dinden çıkmaya) sebeb olmaktadır (İbn-i Nüceym)
Mi'râcda Resûlullah'ın Mekke'den Kudüs'teki Mescid-i Aksâ'ya götürüldüğüne inanmayan îmânsız olur Göklere ve bilinmeyen yerlere götürüldüğüne inanmayan ise, mübtedi' olur (İsmâil Hakkı)
Mübtedi'nin cenâzesinde bulunan kimse, dönünceye kadar hep Allahü teâlânın gadabındadır (İmâm-ı Rabbânî)
Her mübtedi' ve sapık, kendi îtikâdını Kitab ve sünnete uygun bilir ve kendi kısa ve eksik anlayışı miktârınca Kitab ve sünnetten, uygunsuz mânâlar çıkarır (İmâm-ı Rabbânî)

MÜBTEDÎ:
Tasavvufta ve diğer dînî ilimlerde henüz başlangıçta olan
Büyüklerden biri buyurdu ki: Hâce Ubeydullah-ı Ahrâr hazretlerinin sevdiklerinden birkaçına yazmış olduğu mektûblardan ve risâlelerden meydana gelen Fıkarât kitabı, başlangıçta olan mârifetleri mübtedîlere anlatmak için yazılmıştır "İnsanlara akılları erdiği kadar söyleyiniz!" gözetilerek yazılmıştır (İmâm-ı Rabbânî)

MÜCÂDELE:
Karşısındakinin câhilliğini veya haksızlığını ortaya koymak ve kendisinin akıl, fazîlet ve şeref bakımından üstün olduğunu isbât etmek için iki kişinin bir şey üzerinde tartışması
Haksız olduğu hâlde mücâdeleden vazgeçen kimseye Allahü teâlâ Cennet'in kenâr yerinde bir ev inşâ ettirir Haklı olduğu hâlde mücâdeleden kaçınan kimseye ise, Cennet'in ortasında bir köşk inşâ ettirir (Hadîs-i şerîf-Tirmizî, İbn-i Mâce)
Mücâdeleyi terkedin; zîrâ onun kârı azdır Mücâdeleyi terk edin, faydası az olduğu gibi dostlar arasına hüsûmetin (düşmanlığın) girmesine sebeb olur (Hadîs-i şerîf-Taberânî)
Kardeşinle mücâdele etme, onunla alay etme, ona verdiğin sözden dönme! (Hadîs-i şerîf-Tirmizî)
Âdî (aşağı) kimselerle mücâdele etme; seni üzerler Halîm (yumuşak) kimselerle mücâdele etme sana küserler (İbn-i Abbâs)
Dostlar arasında kin ateşini en kuvvetli tutuşturan; münâkaşa ve mücâdeledir (İmâm-ı Gazâlî)

Mücâdele Sûresi:
Kur'ân-ı kerîmin elli sekizinci sûresi
Mücâdele sûresi Medîne'de nâzil oldu (indi) Yirmi iki âyet-i kerîmedir Birinci âyetinde geçen Mücâdele kelimesinden dolayı sûreye, Sûret-ül-Mücâdele denilmiştir Sûrede; cemiyet ve muâşeret âdâbı (insanların birbirleri ile olan münâsebetlerinde tut acakları yol) ve Resûl-i ekremin aleyhinde gizli teşebbüslerde bulunan yahûdîler ile bunların destekçileri olan münâfıkların (iki yüzlülerin) kötülendiği bildirilmektedir (İbn-i Abbâs, Râzî, Taberî)
Allahü teâlâ, Mücâdele sûresinde meâlen buyuruyor ki:
Allahü teâlâya ve kıyâmet gününe îmân edenler, Allahü teâlânın düşmanlarını sevmezler O kâfirler ve münâfıklar, mü'minlerin anaları, babaları, oğulları, kardeşleri ve başka yakınları olsa da, bunları sevmezler Böyle olan mü'minleri Cennet'e koyacağım (Âyet: 22)
Kim Mücâdele sûresini okursa, kıyâmet günü Allahü teâlânın râzı olduğu kimselerden yazılır (Hadîs-i şerîf-Kâdı Beydâvî Tefsîri)

MÜCÂHEDE:
1 Çalışma, mücâdele etme, uğraşma, cihâd etme
Allahü teâlâ âyet-i kerîmelerde meâlen buyurdu ki:
Bizim uğrumuzda mücâhede edenlere gelince, elbette biz onlara yollarımızı gösteririz Şüphesiz ki Allah, her hâlde muhsinlerle (iyilik edenlerle) berâberdir (Ankebût sûresi: 69)
Gerçek mü'minler; Allahü teâlâya ve Resûlüne îmân edip, sonra şüphe etmeyerek, Allah uğrunda mal ve canlarıyla mücâhede edenlerdir İşte sâdık olanlar bunlardır (Hucurât sûresi: 15)
Çoluk-çocuğunun geçimini helâlinden te'mine çalışan, Allahü teâlânın yolunda mücâhede eden gibidir (Hadîs-i şerîf-İhyâ, Müsned-i Firdevsî)
Resûl-i ekreme insanların en efdâli kimdir diye sorulunca; "Canı ve malı ile Allah yolunda mücâhede eden mü'mindir" buyurdular (Buhârî ve Müslim)
2 Nefse zor gelen, nefsin istemediği şeyleri yapma
Bir kimse bin sene ibâdet etse ve sıkıntılı riyâzetler çekse (nefsin istediklerini yapmama) ve sıkı mücâhede yapsa, eğer bir peygambere (aleyhisselâm) uymamış ise, bütün bu çalışmalarının bir arpa kadar kıymeti olmaz Çölde görülen serâb gibi hiçbir şeye yaramaz Hiçbir iş olmayan yâni bir şeye yaramayan uyku bile, meselâ, gün ortasında bir parça uyumak (kaylûle yapmak), o büyüklerin emrine uyarak yapılınca, onlara uymadan yapılan, bin sene ibâdetten, mücâhededen kat kat daha kıymetli olur (İmâm-ı Rabbânî)
Açlık ve nefisle mücâhede, hârika ve kerâmeti (olağanüstü şeyleri) arttırır Evliyânın sohbeti ise, kalbe zikri yerleştirir Sünnete (dînimizin emir ve yasaklarına)tâbi olmayı (uymayı) kolaylaştırır (Seyfeddîn Fârûkî)
İbâdet yapmaktan maksad; hem mücâhede yaparak, nefsi terbiye etmek, hem de kalbe ferahlık getirmek, kalbi Allahü teâlaya bağlamak içindir (Ali bin Emrullah)
Hevâ (nefsin arzu ve istekleri) ancak mücâhede ile azalıp yok olur (Muhammed Hâdimî)

MÜCÂHİD:
Allah yolunda din düşmanları ile çarpışan, cihâd eden
Benim yolumda mücâhid kimse, benim uhdemdedir (zimmetimdedir) Rûhunu kabzedersem onu Cennet'e vâris ederim Memleketine döndürürsem sevâb veya ganâimle (harpte alınan mallarla) döndürürüm (Hadîs-i kudsî-Râmûz-ül-Ehâdîs)
Fîsebîlillah (Allah yolunda) mücâhid olanlar en ufak bir zorlama ile bir senelik oruç bedeli ve bir senelik gece ibâdeti hak ederler (Hadîs-i şerîf-Râmûz-ül-Ehâdîs)
Allah yolundaki bir mücâhidin hâli, gündüz oruç tutup gece ibâdet eden bir kimseye benzer Tâ ki dönünceye kadar (Hadîs-i şerîf-Râmûz-ül-Ehâdîs)
Mücâhidlere ezâ vermekten Allah'tan korkun Muhakkak ki Allah, peygamberlerine ilişenlere gadab ettiği gibi, onlar için de gadab eder Peygamberlerin duâsını kabûl buyurduğu gibi, onların duâsını da kabûl buyurur (Hadîs-i şerîf-Râmûz-ül-Ehâdîs)
İnsanların peygamberlik derecesine en yakın olanı âlim ve mücâhidlerdir Âlimler, peygamberlerin emirleri ile insanları irşâd ederler Mücâhidler ise, peygamberlerin emri üzere silâhlarıyla harbederler (İmâm-ı Gazâlî)
Hiç kimseyi gıybet etmemeli, çekiştirmemeli, gıybet yapana mâni olmalıdır Emr-i mârûfu ve nehy-i münkeri, yâni nasîhati elden kaçırmamalıdır Fakirlere, mücâhidlere, mal ile yardım etmelidir Hayır, hasenât yapmalıdır Günâh işlemekten sakınmalıdır (Muhammed Ma'sûm)

MÜCÂVİR:
Komşu Memleketini ve yurdunu terk ederek, zamânını Haremeyn-i şerîfeynde yâni Mekke-i mükerremedeki Mescid-i Harâm'da ve Medîne-i münevverede ise Mescid-i Nebî'de (Peygamber efendimizin mescidinde) ibâdetle geçiren kimse

MÜCEDDÎD:
Yenileyici, kuvvetlendirici İslâm dînini kuvvetlendiren, bid'atleri yâni İslâm dînine sokulmak istenen reformları, hurâfeleri söküp atan ve sünnetleri ortaya çıkaran âlim
Her yüz senede bir müceddîd zâhir olur (ortaya çıkar) Ümmetimin işlerini yeniler (Hadîs-i şerîf-Ebû Dâvûd)
Bu ümmet, ümmetlerin en iyisi olduğu ve bu ümmetin Peygamberi, peygamberlerin sonuncusu olduğu için, bunların âlimlerine, İsrâiloğullarının peygamberlerinin mertebesi verilmiştir Peygamberlerin vazîfeleri, bu âlimlere yaptırılmaktadır Bunun için he r yüz sene başında, bu ümmetin âlimleri arasından bir müceddîd seçerler Hele bin sene geçince, geçmiş ümmetlerde bir ülü'l-azm peygamber gönderdikleri ve onun işini bir nebîye (her yüz senede bir gönderilen peygambere) bırakmadıkları gibi, bu ümmett e de, tam bilgili bir âlim seçilir Bu zât, geçmiş ümmetlerdeki ülü'l-azm peygamberlerin işini yapar (Ahmed Fârûkî)
Rüyâda Resûlullah efendimizi gördüm Bir minber (câmilerde hutbe okunan yer) üzerinde, İmâm-ı Rabbânî hazretlerini medh ederek (överek) şöyle buyurdu: "Ümmetim içinde onunla iftihâr ediyorum (övünüyorum) Allahü teâlâ onu, ümmetim arasında müceddîd k ıldı" (Mîr Hüsâmeddîn)

__________________
Alıntı Yaparak Cevapla