gülgüzeli
|
Cevap : =>İslami Sözlük
MUFÂVADA ŞİRKETİ:
Sermâyedeki hisseleri, kâr ve kullanma hakkı, ortaklar arasında eşit olan ve ortakların müslüman olması ve herbirinin sermâyesinden başka parası bulunmaması şartlarıyla kurulan bir şirket Müsâvat şirketi
Mufâvada şirketinde ortaklardan herbiri, diğer ortakların kefîli ve vekîlidir Ortaklar, şirketin borçlarından ve teahhüdlerinden (sözleşmelerinden) zincirleme olarak ve bütün malları ile sorumludurlar (Mecelle)
Mufâvada şirketinde malın herhangi bir parçası satılınca, parası ve kârı bütün ortaklar arasında müşterek (ortak) olur (Avrupalılar Müfâvada şirketini müslümanlardan alıp, Kollektif şirket demişlerdir ) (İbn-i Âbidîn)
MUGÂLATA:
Hatâlı ve yanlış söz, karşısındakini yanıltmak için söz söylemek veya bu sûretle söylenen söz
Safsata ve mugâlataya dayanan sophisme'i (insanı her şeyin ölçüsü kabûl eden felsefî düşünce sistemini) kelâm âlimleri şiddetle reddetmişlerdir (Seyyid Şerîf Cürcânî)
MUĞNÎ (El-Muğnî):
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden) Hikmeti îcâbı, her şeyin ihtiyâcını giderici, tamamlayıcı ve lütfuyla doyurucu
MUHABBET:
Sevgi Aşırı düşkünlük
Allahü teâlâ buyurdu ki: Benim için birbirini sevenlere, benim için biraraya gelip oturanlara, benim için birbirini ziyâret edenlere, benim için birbirine verenlere muhabbetim vâcibdir (Hadîs-i kudsî-Senâullah-i Pânî Pûtî)
Benim muhabbetim; benim yolumda birbirine muhabbet edenler, hâlis sevgi gösterenler ve benim sevgim uğrunda harcıyanlar için hak oldu (Hadîs-i şerîf-Râmûz-ül-Ehâdîs)
Benim muhabbetim bir kulun kalbine girerse, azîz ve celîl olan Allahü teâlâ, onun cesedini ateşe haram kılar (Hadîs-i şerîf-Râmûz-ül-Ehâdîs)
Muhabbete, muhabbet denmesi; kalbde Allahü teâlânın rızâsından başka her şeyi mahv (yok)etmesindendir (Ebû Saîd Eşec)
Eshâb-ı kirâm (Peygamberimizin arkadaşları), Resûlullah efendimizin muhabbeti uğruna mallarını ve canlarını sarf eylediler (harcadılar) Makâm ve mevkilerini terk eylediler (İmâm-ı Rabbânî)
Muhabbet rızâya (Allah'tan gelen her şeyi beğenmeye), rızâ da muhabbete dâhildir Rızâsız muhabbet, muhabbetsiz rızâ olmaz Çünkü insan, ancak sevdiğine râzı olur ve râzı olduğunu sever (Amr bin Osman Mekkî)
Kul, muhabbet makâmına; Allahü teâlânın sevdiklerini sevmek ve Allahü teâlâya düşman olanlara düşmanlık etmekle kavuşur (Abdullah bin Muhammed Mürteiş)
Şu üç muhabbet çok mühimdir:Birincisi, Allahü teâlâyı sevmektir Bunun alâmeti, ibâdeti günaha tercih etmektir İkincisi, kuvvetli bir îmân ile Resûlullah efendimizi sevmektir Bunun alâmeti, Resûlullah'ın sünnetine yapışmaktır Üçüncüsü ise Allah iç in mü'minleri sevmektir Bunun alâmeti, mü'minlere eziyet etmemek ve onlara faydalı olmaktır (Hâris el-Muhâsibî)
Bütün kazançlarıma, mürşidlerime (hocalarıma) çok muhabbet etmekle kavuştum Seâdetin (mutluluğun, kurtuluşun)anahtarı, Allahü teâlânın sevdiklerini sevmektir (Mazhar-ı Cân-ı Cânân)
Muhabbet edene muhabbet edilir Seven sevilir, unutmayan unutulmaz (Ali Hâfız Efendi) Muhabbetten Muhammed oldu hâsıl, Muhammedsiz muhabbetten ne hâsıl
(Bezm-i Âlem Vâlide Sultan)
Muhabbet-i Resûlillâh:
Peygamber efendimizin sevgisi
Hazret-i Ali, muhabbet-i Resûlillah makâmının en son derecesine ulaşmış; cânını ve malını, O'nun yoluna fedâ etmiştir (Ahmed Fârûkî)
Müslüman kimse, Eshâb-ı kirâmın (Resûlullah efendimizi görüp, sohbetinde yetişen mübârek insanların) hepsini sevmeli ve iyi bilmelidir Onları sevmenin, muhabbet-i Resûlillah demek olduğunu bilmelidir Çünkü, Peygamber efendimiz; "Onları seven, beni sevdiği için sever" buyurdu Bir müslüman için, kurtuluş yolu ancak budur (Abdullah Süveydî)
Muhabbet-i Zâtiyye:
Allahü teâlânın zâtına olan sevgi
Muhabbet-i zâtiyye denilen sevgi hâsıl olunca, sevgilinin nîmetleri ve elemleri (iyilik ve ızdırabları), sevenin yanında eşit olur Bu zaman, ihlâs (her şeyi Allah için yapma) hâsıl olur Rabbine ancak, O'nun için ibâdet eder; kendi nefsi için değil İbâdeti, nîmetlere kavuşmak için olmaz Çünkü ona göre, nîmetlerle azâblar arasında başkalık (ayrılık, fark) yoktur (İmâm-ı Rabbânî)
MUHABBETULLAH:
Allahü teâlânın sevgisi
Kim muhabbetullahı, kendi muhabbetine tercih eder, üstün tutarsa, Allahü teâlâ, halktan gelen meşakkat ve sıkıntılar husûsunda ona kâfi gelir (Hadîs-i şerîf-Râmûz-ül-Ehâdîs)
İslâm dîninde, en mühim maksâd, muhabbetullah olduğundan, Allahü teâlâ, her gün beş vakitte nice kerreler zikr edilerek (hâtırlanarak), kalb kuvvetlendirilmektedir Kalbin ve rûhun kuvvetlenmesi, sevgiliye (Allahü teâlâya) kavuşmaya sebeb olur Namaz kılarken okunan âyetler, tesbihler ve duâlar, Allahü teâlânın büyüklüğünü bildirir Allahü teâlâ, bunları okuyanları severim ve onlara çok sevâb veririm buyuruyor Muhabbetullaha kavuşmak için ve sevâb kazanmak için okunan ve yapılan şeyler güç olsal ar da, îmânlı kimselere kolay ve tatlı gelir (İmâm-ı Gazâlî)
MUHÂCİR:
1 İslâmiyet'in başlangıcında, sırf müslüman oldukları için Mekkeli müşriklerin zulüm ve işkencelerine mâruz kalıp, dinlerini, îmânlarını korumak için, evlerini, mallarını ve mülklerini bırakarak Resûlullah efendimizin izni ile önce Habeşistan'a, son ra Medîne-i münevvereye hicret eden Mekkeli müslümanlar Muhâcirin çoğulu muhâcirîn'dir
Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyuruyor ki:
Önce müslüman olanlardan, Muhâcirlerin ve Ensârın önde gelenlerinden ve bunların yolunda gidenlerden Allahü teâlâ râzıdır ve bunlar da Allahü teâlâdan râzıdırlar Allahü teâlâ bunlar için, Cennetler hazırladı Bu Cennetlerin altından nehirler akmaktadır Bunlar Cennet'te sonsuz kalacaklardır (Tevbe sûresi: 100)
Duâ ordusunun askerleri, gazâ ordusu askerlerinin rûhu gibidir Gazâ ordusunun askerleri, onların kalıpları, bedenleridir O hâlde, gazâ ordusunun askeri, duâ ordusu olmadıkça, iş başaramaz Çünkü, rûhsuz bedene hiçbir yardımın ve kuvvetin faydası ol maz Bunun içindir ki, Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem gazâlarında ve sıkıntılı zamanlarında, muhâcirlerin fakirleri hürmetine Allahü teâlâdan yardım dilerdi Askeri, ordusu olduğu hâlde, muhâcirlerin fakîrlerini vesîle ederek duâ ederdi (İmâm-ı Rabbânî)
2 Vatanından ayrılmış, terk etmiş kimse Göç eden
MUHADDİS:
Hadîs âlimi Çok sayıda hadîs toplayıp, senet ve metinleriyle ezberleyen, râvilerin cerh ve ta'dîl (güvenilir olup olmadıkları) noktasından durumlarını bilen, bu ilimde ihtisas kazanıp kitaplar yazmış olan âlim Muhaddisin çoğulu muhaddisîn'dir
Büyük muhaddislerden İmâm-ı Buhârî hazretlerinin rivâyet ettiği (naklettiği) hadîs-i şerîflerden birkaçı şöyledir:
Hayâ (utanma) îmândandır Îmânı olan Cennet'tedir Fuhuş kötülüktür Kötüler Cehennem'dedir
Benden sonra, müşrik olmanızdan (Allah'a ortak, eş koşmanızdan) korkmuyorum Dünyâya düşkün olarak, birbirinizi öldürmenizden, böylece geçmiş kavimler gibi helâk olmanızdan korkuyorum
Yine büyük muhaddislerden İmâm-ı Müslim hazretlerinin rivâyet ettiği hadîs-i şerîflerden bâzısı şöyledir:
Allahü teâlâ, birinizin tövbesine, birinizin kayıp hayvanını bulduğu vakit sevinmesinden daha çok sevinir
Kıyâmet gününde müslümanlardan bir kısmı, dağlar gibi günâhlarla gelirler de, Allahü teâlâ, onların o kadar günâhını af ve mağfiret eder
MUHÂL:
İmkansız, mümkün olmayan
Muhammed aleyhisselâma tam ve kusûrsuz tâbi olabilmek için, O'nu tam ve kusûrsuz sevmek lâzımdır Tam ve olgun sevginin alâmeti de, O'nun düşmanlarını düşman bilmektir O'nu beğenmeyenleri sevmemektir Muhabbete (sevgiye) müdâhene yâni gevşeklik sığma z Âşıklar, sevgililerinin dîvânesi olup, onlara aykırı bir şey yapamaz Aykırı gidenlerle uyuşamaz Cem-i zıddeyn muhâldir İki zıd şeyin muhabbeti bir kalbde, bir arada bulunamaz İki zıddan birini sevmek, diğerine düşmanlığı îcâb ettirir (İmâm-ı Rabbânî)
MUHÂLAA:
Kadının mal karşılığı kocasına kendini boşattırması (Bkz Hul')
MUHÂLEFET:
Karşı gelme itâat etmeme, uymamak
İrâde; nefsin arzularına muhâlefet edip, onu Allahü teâlânın emirlerine yöneltmek ve kendisi için Allahü teâlânın takdîr ettiğine râzı olmaktır (Abdullah bin Muhammed Mürteiş)
Her ayrılışın başlangıcı muhâlefettir Hocasına muhâlefet eden bir kimse, artık onun yolu üzerinde devâm edemez; aradaki ilgi ve berâberlik kesilir Kalbi ile hocasına îtirâz eden (karşı gelen) kimse, sohbetinden ve ilminden istifâde edemez (faydalan amaz) O kimseye tövbe etmesi lâzım olur (Ebû Ali Dekkâk)
Bir kimsenin münâzara ve muhâlefet yaptığını, sâdece kendi görüşünü beğendiğini, ısrarlı bir tutum içerisinde olduğunu görürsen, onun hüsrânının tamam olduğunu bil (Bilâl bin Sa'd)
MUHÂLEFETÜN-LİL-HAVÂDİS:
Allahü teâlânın, zâtında, sıfatlarında ve fiillerinde (işlerinde) yarattıklarına, hiçbir bakımdan benzememesi
Âkil ve bâliğ (akıllı ve ergenlik çağına gelmiş) olan kadın ve erkek her müslümanın, Allahü teâlânın zâtî ve subûtî sıfatlarını doğru bilmesi ve inanması lâzımdır Herkese ilk farz olan şey budur Bilmemek özür olmaz, büyük günahtır Allahü teâlânın zâtî sıfatları yâni zâtına âit olan sıfatları altıdır Bunlar; 1)Vücûd; var olmaktır 2)Kıdem; varlığının öncesi, başlangıcı olmamaktır 3)Bekâ; varlığı sonsuz olmaktır, hiç yok olmamaktır 4)Vahdâniyyet; zâtında, sıfatlarında, işlerinde ortağı benzeri olmamaktır 5) Muhâlefetün- lil-havâdîs 6)Kıyam bi-nefsihî; varlığı kendinden olup, hep var olması için, hiçbir şeye muhtâç olmamaktır Bu altı sıfatın hiçbiri, mahlûkların (yaratılmışların) hiçbirinde yoktur (Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî)
MUHAMMED ALEYHİSSELÂM:
Allahü teâlânın insanlara gönderdiği son peygamber
Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki:
Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) , peygamberlerden başka (bir şey) değildir O'ndan evvel daha nice peygamberler gelip geçmiştir Şimdi O ölür yâhud öldürülürse, ökçelerinizin üstünde (gerisin geri) mi döneceksiniz Kim (böyle) iki ökçesi üzerinde (ardına) dönerse, elbette Allah'a hiçbir şeyle zarar yapmış olmaz Allah, şükür (ve sebât) edenlere mükâfât verecektir (Âl-i İmrân sûresi: 144)
Muhammed (aleyhisselâm) Allahü teâlânın insanlara gönderdiği peygamberidir O'nunla birlikte olanlar kâfirlere karşı şiddetlidirler Biribirlerine karşı pek merhâmetlidirler (Feth sûresi: 29)
Ben Muhammed'im Ben Mâhî'yim ki, Allahü teâlâ benimle küfrü yok eder Ben Hâşir'im ki, halk kıyâmet günü benim izimce haşr olunacak (toplanacak) tır Ben Âkıb'ım ki, benden sonra peygamber yoktur (Hadîs-i şerîf-İslâm Âlimleri Ansiklopedisi)
Muhammed aleyhisselâm Allahü teâlânın Resûlü yâni peygamberidir Habîbi (sevgilisi)dir Peygamberlerin en üstünü ve sonuncusudur Babası Abdülmuttalib'in oğlu Abdullah, annesi Vehb'in kızı Âmine Hâtun'dur Mîlâdın 571 senesi Nisan ayının yirmisine ra stlayan Rebî-ül-evvel ayının on ikinci Pazartesi gecesi sabaha karşı Mekke'de doğdu Babası O doğmadan önce vefât etti Altı yaşındayken annesi, sekiz yaşındayken dedesi vefât etti Sonra amcası Ebû Tâlib'in yanında büyüdü Yirmi beş yaşında hazret-i Hadîce ile evlendi Bundan dört kızı iki oğlu oldu Kırk yaşında bütün insanlara ve cinne peygamber olduğu bildirildi Üç sene sonra herkesi îmâna çağırmaya başladı Elli iki yaşındayken bir gece Mekke'den Kudüs'e ve oradan göklere götürülüp, getirildi Mîrâc adı verilen bu yolculuğunda Cennetleri, Cehennemleri, Allahü teâlâyı gördü Beş vakit namaz bu gece farz oldu Mîlâd'ın 622 yılında Allahü teâlânın emriyle Mekke'den Medîne'ye hicret etti (göç etti) Vefâtına kadar İslâmiyet'i yaymaya ve insanları iki cihân seâdetine (mutluluğuna) kavuşturmağa çalıştı Hicrî on bir (M 632) senesinde Rebî-ul-evvel ayının on ikinci Pazartesi günü öğleden evvel vefât etti Salı'yı Çarşamba'ya bağlayan gece yarısı, vefât ettiği odaya defn edildi (İbn-ül-Esîr, İmâm-ı Süyûtî, Halebî, Abdülhak-ı Dehlevî, Zerkânî)
Muhammed aleyhisselâm beyaz idi İnsanların en güzeli idi O her zaman dünyânın her yerinde olan ve gelecek bütün insanlardan her bakımdan üstündür Aklı, fikri, güzel huyları, bütün organlarının kuvveti her insandan fazla idi Ümmî idi yâni hiç mekt ebe gitmedi Kimseden ders almadı, fakat Allahü teâlânın bildirmesi ile her şeyi bilirdi (İmâm-ı Kastalânî)
Allahü teâlâ Cebrâil aleyhisselâm adındaki bir melek ile Muhammed aleyhisselâma Kur'ân-ı kerîmi gönderdi İnsanlara dünyâda ve âhirette lüzûmlu ve faydalı olan şeyleri emr etti Zararlı olanları yasakladı Bu emirlerin ve yasakların hepsine İslâm dîn i veya İslâmiyet denir Muhammed aleyhisselâmın her sözü doğrudur, kıymetlidir, faydalıdır Muhammed aleyhisselâmın sözlerinden birine inanmayan, beğenmeyen kimse kâfir (îmânsız) olur Muhammed aleyhisselâmı sevmek; bütün seâdetlerin (mutlulukların), rahatlıkların, iyiliklerin başıdır O'nun peygamber olduğuna inanmamak ise bütün sıkıntıların, kötülüklerin başıdır (Tirmizî, Beyhekî, İmâm-ı Rabbânî,Seyyid Abdülhakîm Arvâsî)
Muhammed Sûresi:
Kur'ân-ı kerîmin kırk yedinci sûresi
Muhammed sûresi, Medîne-i münevverede nâzil oldu (indi) Otuz sekiz âyet-i kerîmedir İkinci âyetinde Resûl-i ekremin ism-i şerîfi geçtiğinden sûreye Sûret-ül-Muhammed denilmiştir Ayrıca yirminci âyet-i kerîmede kıtale (adam öldürmeye) işâret olduğu için Sûret-ül-Kıtal da denilmektedir Sûrede Resûl-i ekreme inanan ve Hakk'a uyan mü'minlerin bağışlanacağı, bunların kavuşacakları Cennet nîmetleri, cihâddan kaçanların Allahü teâlânın gazâbına uğradığı, dünyâ hayâtının geçiciliği ve cimrilik yapanların kendilerine yazık ettiği bildirilmektedir (İbn-i Abbâs, Taberî, Kurtubî, Râzî)
Allahü teâlâ Muhammed sûresinde meâlen buyuruyor ki:
Ey îmân edenler! Allahü teâlânın yoluna gider, O'nun dînine yardım ederseniz, O da size yardım eder ve ayaklarınızı doğru yoldan ayırmaz (Âyet: 7)
Kim Muhammed sûresini okursa, Allahü teâlânın ona Cennet nehirlerinden içirmesi hak olur (Hadîs-i şerîf-Kâdı Beydâvî Tefsîri)
Muhammed-ül-Emîn:
"Doğru sözlü ve güvenilir" mânâsına Peygamber efendimizin lakabı
Muhammed aleyhisselâmın peygamber olduğu kendisine bildirilmeden önce ve sonra hiç yalan söylemediği, bunun için de düşmanları arasında bile Muhammed-ül-emîn adıyla meşhûr olduğu güneş gibi meydandadır İslâm düşmanlarının taşkınlıkları gözlerini kör etmiş ve o kadar karartmıştır ki, bu açık hakîkati saklayacak kadar alçalmışlardır (İmâm-ı Gazâlî)
Mükemmel bir insan olduğunu bütün dünyânın tasdîk ettiği Muhammed aleyhisselâma son derece dürüstlüğü ve sadâkati (doğruluğu) sebebi ile en büyük düşmanları dahi Muhammed-ül-emîn derlerdi (Kürschner)
Resûlullah efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem otuz beş yaşındayken yağan yağmur ve seller Kâbe'nin duvarlarını yıpratmıştı Mekkeliler, binâyı yeniden inşâ etmeye başladılar Hacer-ül-esved taşını yerine koyma sırası gelince; her kabîle onu koyma şerefine kendisi kavuşmak istediğinden aralarında tartışmalar büyüdü Dört beş gün süren bu anlaşmazlık sebebiyle neredeyse kan dökülecekti Sonunda orada bulunanlar, Benî Şeybe kapısı tarafından ilk gelen kimsenin hakemliğini kabûl etmeye karar verd iler O kapıdan girecek kimseyi beklemeye başladılar O sırada Muhammed-ül-emîn lakabıyla bilinen ve hep kendisine güvenilir dedikleri Muhammed aleyhisselâm kapıdan girdi İşte Muhammed-ül-emîn O'nun hükmüne râzıyız dediler Peygamber efendimiz bir örtü üzerine Hacer-ül-esvedi koyup her kabîleden bir kişiye tutturarak taşı yerine yerleştirdi Böylece büyük bir anlaşmazlık Muhammed-ül-emînin hakemliğiyle son buldu (Molla Miskîn, İbn-i Hişâm, Abdülhak Dehlevî)
MUHANNES:
İşlerini, sözlerini, hareketlerini ve şeklini kadınlara benzeten erkek
Muhanneslik yapanlar mel'ûndur Bunlar için, hadîs-i şerîfte; "Kendilerini kadınlara benzeten erkeklere ve erkeklere benzeten kadınlara, Allah lânet eylesin!" buyruldu (Abdülhak-ı Dehlevî)
İslâm hukûkuna göre bir erkeğe hakâret etmek kastıyla; "Ey Muhannes!" diyen, ta'zîr olunur (cezâlandırılır) (İbn-i Âbidîn)
MUHARREF:
Tahrif edilmiş, değiştirilmiş, bozulmuş
Allahü teâlâ peygamberleri aracılığıyla insanlara yüz adedi suhuf (forma), dördü büyük kitâb olmak üzere yüz dört kitâb gönderdi Bu kitabların bir kısmının mevcûdu kalmadı, bir kısmı ise tahrîf edildi Mevcûdu bulunan kitablardan Tevrât ve İncîl muh arreftirler Papazlar tarafından değiştirilmiştir Muharref olmayan tek ilâhî kitab Kur'ân-ı kerîmdir (Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî)
Mûsâ ve Yûşâ aleyhimesselâmdan sonra, Buhtunnasar Bâbil'den gelip Kudüs'ü aldı Süleymân aleyhisselâmın yapmış olduğu Mescid-i Aksâ'yı yıktı Tevrâtları yaktı, iki yüz bin kişiyi öldürdü, yetmiş bin din adamını esir alarak Bâbil'e götürdü Daha sonra serbest bırakılan İsrâiloğulları, Üzeyr aleyhisselâmdan sonra bozuldular Tevrât'ı değiştirerek muharref hâle getirdiler İncîl de ilk şeklinde olduğu gibi saklanamadı; hıristiyan din adamları tarafından değiştirildi (Harputlu İshâk Efendi)
Allahü teâlâ tarafından bildirilen ilâhî dinler, muharref dinler ve muharref olmayan dinler diye kısımlara ayrılır Yahûdîlik ve hıristiyanlık muharref dinlerdir Muharref olmayan tek din ise İslâmiyet'tir (Harputlu İshâk Efendi)
MUHARREM AYI:
Hicrî kamerî yılın ilk ayı
Ramazan'dan sonra oruçların en fazîletlisi, Muharrem ayında tutulan oruçtur Farzlardan sonra en fazîletli namaz da gece namazıdır (Hadîs-i şerîf-Et-Tergîb vet-Terhîb)
Kim arefe günü oruç tutarsa, iki senelik günâhına keffâret olur ve kim de, Muharrem ayında bir gün oruç tutarsa, her bir günü için otuz gün sevâbı yazılır (Hadîs-i şerîf-Taberânî)
Muharrem ayı, Kur'ân-ı kerîmde kıymet verilen dört aydan biridir Aşûre, bu ayın en kıymetli gecesidir Allahü teâlâ, birçok duâları Aşûre günü kabûl buyurmuştur (Bkz Aşûre Günü) (Muhammed Rebhâmî)
İslâmiyet'in ilk zamanlarında ve İslâmiyet'ten evvel, Receb, Zilka'de, Zilhicce ve Muharrem aylarında harb etmek haram idi İslâmiyet'ten evvel Arablar, Receb veya Muharrem aylarında harb edebilmek için, ayların yerini değiştirir, ileri veya geri alı rlardı Resûlullah efendimiz, hicretin onuncu senesinde, doksan bin müslüman ile vedâ haccı yaptığı zaman; "Ey Eshâbım! Haccı tam zamânında yapıyoruz Ayların sırası, Allahü teâlânın yarattığı zamandaki gibidir" buyurdu (Ali Cürcânî)
MUHARREM GECESİ:
Muharrem ayının birinci gecesi, müslümanların hicrî-kamerî yılbaşı gecesi
Muharrem ayı, hicrî kamerî senenin birinci ayıdır Muharrem ayının birinci günü müslümanların kamerî senesinin, birinci günüdür Müslümanlar, kendi sene başı gecelerinde ve günlerinde müsâfeha ederek, mektuplaşarak tebrikleşir Birbirlerini ziyâret e der ve hediyeleşirler Sene başını mecmûa ve gazetelerde kutlarlar Yeni senenin, birbirlerine ve bütün müslümanlara hayırlı ve bereketli olması için duâ ederler Büyükleri, akrabâyı, âlimleri evinde ziyâret edip, duâlarını alırlar O gün, bayram gib i temiz giyinirler Fakirlere sadaka verirler (M Sıddîk Gümüş)
__________________
|