Yalnız Mesajı Göster

Cevap : Tüm Türk Boyları

Eski 10-25-2007   #2
Ergenekon
Varsayılan

Cevap : Tüm Türk Boyları



Kınık Boyu (Kınıklar)
Selçuklu Hanedanının mensup olduğu Oğuz boyu Yirmi dört Oğuz boyundan biridir Üç-ok boylarındandır
Kınıklar, Selçuklular'ın kuruluşunda ve Anadolu’nun fethinde büyük rol oynadılar On üçüncü yüzyılda kalabalık bir kitle hâlinde Suriye’de bulunan Türkmen grubu arasında, Kınıklar da bulunuyordu Diğer boylarla birlikte Kınıklar da, Memlûklar'ın yanında yer alarak Çukurova’nın fethine katıldılar Çukurova’da, Ceyhan Irmağından Gâvur Dağına kadar uzanan bölgede ve bugünkü Osmaniye kazası ile Ceyhan kazasının bir kısım topraklarını içine alan bölgede yurt tuttular
On dördüncü yüzyılın son yarısında, Memlûklarla araları açıldı 1378’de üzerlerine gelen Memlûk ordusunu, diğer Üç-oklu Türkmenlerle beraber yendiler Fakat Memlûklar, Üç-ok boyları arasına tefrika (bölünme) soktular 1383’te Kınıklar, Yüreğirlere saldırdılar Daha sonra, Kadı Burhâneddin’in ülkesinde kargaşalıklar çıkardılar Bu hâdiselerden sonra, Kınıkların adı, siyasî sahnede gözükmez oldu Kınıklar, Osmanlı fethinin ilk yıllarında toprağa bağlandılar On dokuzuncu yüzyıla kadar, Çukurova’da Kınık adını taşıyan bir kaza vardı Muhtemelen, bugünkü Toprakkale, eski Kınık Kalesi olmalıdır Kalenin kuzey doğusunda yer alan kasabada, 1522’de iki mahalle, 1547’de beş mahalle vardı Ayrıca, kazaya yetmiş beş köy ve mezra bağlı idi Kınık kasabası ve köyleri, 17 yüzyılda harap oldu On altıncı yüzyılda Halep’te, Ankara’da ve Aydın’da Kınık boyuna mensup toplulukların yaşadığı bilinmektedir On yedinci yüzyılda, Sivas’ta da bir Kınık cemaatinin mevcudiyeti görülmektedir Bugün Anadolu’da, Kınık adını taşıyan pek çok köy ve İzmir’e bağlı Kınık kasabası vardır



Kıpçaklar (Kumanlar)
Avrupalıların “Kuman” adını verdikleri kuzey Türkleri Kıpçakları, Bizanslılar “Kumanos”, Macarlar “Kun”, Ruslar “Polovets”, Almanlar “Falben” adıyla bilirler İslamî kaynaklar ise “Kıpçak” (Kıfşak, Hıfşak) diye zikrederler Genellikle, beyaz tenli, sarı saçlı ve mavi gözlüdürler Batı Göktürkleri'nin bir kolu olduğu söylenen Kıpçakların, Kimek, Yimek, Kanglı ve Oğuz gibi Türk boyları ile irtibatları vardır

Karahıtayların baskını ile, Güneybatı Sibirya’da İrtiş ve Ural nehirleri arasındaki yurtlarından, 11 yüzyılda çıkarıldılar Volga üzerinden batıya göçtüler Özi (Dinyeper) Nehrine kadar Karadeniz’in kuzeyindeki bozkırlara hakim oldular Buralar “Deşt-i Kıpçak” şeklinde kendi isimleriyle anıldı Bölgede yaşayan Bulgar, Alan, Burtas, Ulah, Mordva ve Hazarlar'ı hakimiyetleri altına aldılar Rus sınırında yerleşen Karakalpaklarla savaştılar Ruslarla, uzun yıllar (1061-1220) süren savaşlar yaptılar Esir aldıkları Rusları, Kırım’daki Bizanslı tacirler vasıtasıyla Akdeniz ülkelerine sattılar Bilhassa Rus knezleri arasındaki mücadelelerde yardıma çağrılmaları sebebiyle, akınlarını büsbütün arttırdılar On ikinci yüzyıl boyunca Ruslarla savaştılar Rusların meşhur İgör Destanı, 1185’te Kıpçaklara karşı düzenledikleri, fakat yenildikleri seferi konu almaktadır Beylikler hâlinde yaşayan Kıpçaklar, çevreyi bu şekilde kontrol altında tutmalarına rağmen, tam bir birlik sağlayamadılar
1222 yılında Moğollar, Kafkasları Derbent geçidinden aşarak Kıpçaklar üzerine yürüdüler Ancak Kıpçak Başbuğları, Rus knezleri ile işbirliği yapıp, Moğolları Kalka Nehrine kadar sürdü 1223’te yapılan Kalka Meydan Muharebesinde ise Rus knezleri ve Kıpçaklar müthiş bir bozguna uğradılar Birçok Rus köy ve şehri yakılıp yıkıldı 1236’da Batu Han, batı seferine çıktı Rusları yendikten sonra İdil ile Özi nehirleri arasındaki bozkırlarda yaşayan Kıpçakları dağıttı (1239) Kıpçaklardan bir kısmı, Özi’nin batısına gidip kitleler hâlinde Macaristan’a girdiler Bir kısmı ise, Orda İdil (Volga) sahasına yani Bulgar Türklerinin yurduna ulaştılar Bulgar Türkleri, Kıpçaklarla kaynaşıp Kazan Türklerini meydana getirdiler Batu Han, Macaristan’ı da itaatine aldıktan sonra, ordularını İdil’e kadar çekti ve Aşağı İdil boyunda, Altınordu Devleti'nin temelini attı (1242)
Yerli Kıpçak Türkleri, işgalci Moğolları, kısa zamanda kültürlerinin etkisi altında erittiler Devlet adeta bir Kıpçak devleti hâlini aldı Moğolların sadece adı kaldı Türkçe konuşup Türkçe yazmaya başladılar Bilhassa Batu’nun oğlu Berke Hanın Müslüman olması, Moğollar arasında İslâmiyet'in hızla yayılmasına yol açtı İslâmiyet, 922 yılında Bulgar Hanı Almas Hanın Müslüman olarak Abbasî halifelerine tâbi olmasından sonra, bölgedeki Türk boylarının ortak dini hâline geldi Yüzyıllarca, Rusları, Sibirya soğuğuna mahkûm eden Kıpçak Türklerinin hakim olduğu Altınordu Hanlığı, Timurlular'la giriştiği mücadele sonunda zayıf düştü
Altınordu’nun hakim olduğu bölgelerde, Kazan (1437-1552) ve Kırım (1430-1783) hanlıkları kuruldu Bu hanlıkların nüfusu, Kıpçak Türklerinden meydana geliyordu Kazan Hanlığı'ndaki taht kavgaları, Rusları iyice güçlendirdi 1552’de Korkunç İvan, Kazan Hanlığını yıktı 1783’te Kırım Hanlığı, Rusya hakimiyetine girdi Osmanlılar'ın zayıf dönemlerini iyi kullanan Ruslar, işgal ettikleri bölgelerdeki cami ve medreseleri yakıp yıktılar Birçok Müslüman, Osmanlı topraklarına göç etti Geride kalanlar, Rusların korkunç zulümlerine maruz kaldılar 1917 Bolşevik ihtilali ve sonrasında din tamamen yasaklandı Fakat bölgede meskûn olan Müslüman ahali, benliğini İslâmiyet sayesinde korudu 1990’lara doğru dinî inançların serbest bırakılması ile bölgede İslâmiyet, eski günlerine kavuşma yolunda hızla ilerlemektedir
Macaristan ve Romanya gibi ülkelere gidip yerleşen Kıpçaklar, Hıristiyanlaşarak benliklerini kaybettiler On ikinci yüzyıl ve sonrasında, Mısır’daki Eyyubî ve Memlûklu devletlerine satılan Kıpçak çocukları, zamanla devletin idaresini ele geçirdiler 1250-1382 yıllarında, Mısır’ı Kıpçak asıllı Memlûk hükümdarları idare ettiler Kıpçak Türkleri, kendilerine mahsus bir lehçe ile konuşurlardı Macaristan ve Mısır’da Kıpçak lehçesinde kitaplar yazmışlardır Kırım’da ticaretle uğraşan Kıpçak Türkleri ile irtibat kuran İtalyanlar, Codex Cumanicus adıyla ticareti ilgilendiren Kıpçakça bir lügat kitabı hazırladılar Ayrıca, Alman misyonerleri, bu kitabı dinî yönden tamamlayan ilâhiler kısmını yazdılar


Oğuzlar, Oğuz Boyu
Bugün; Türkiye, Balkanlar, Âzerbaycan, İran, Irak ve Türkmenistan’da yaşayan Türklerin ataları olan büyük bir Türk boyu Oğuzlara, Türkmenler de denir Oğuz kelimesinin türeyişiyle ilgili çeşitli fikirler ileri sürülmüştür Kelimenin boy, kabile mânâsına gelen “Ok” ve çokluk eki olan “z”nin birleşmesinden “Ok-uz” (oklar, koylar) anlamında olduğu ileri sürüldüğü gibi, oyrat (haşarı, yaramaz) kelimesinin eş anlamlısı olduğunu iddiâ edenler de vardır Ancak kelime, Anadolu ağızlarında “halim selim, ağırbaşlı” mânâlarına da kullanılmaktadır Arap kaynaklarında ise “guz” veya “uz” şeklinde geçmektedir

İlk zamanlar Üçok ve Bozok adlarıyla iki ana kola ayrılmış olan Oğuzlar, daha sonraki devirlerde, Dokuz Oğuz, Altı Oğuz, Üç Oğuz adlarında boylara da ayrıldılar Oğuzlar, yirmi dört boydan meydana gelmişti Bunlardan on ikisi Bozok, on ikisi Üçok koluna bağlıydı Tarihçiler, hazırladıkları cetvellerde Oğuz boylarının adlarını, sembollerini ve ongunlarını (armalarını) göstermişlerdir Buna göre, Bozoklar; Kayı, Bayat, Alka Evli, Kara Evli, Yazır, Dodurga, Döğer, Yaparlu, Afşar, Begdili, Kızık, Kargın; Üçoklar ise; Bayındır, Peçenek, Çavuldur, Çepnî, Salur, Eymur, Ala Yundlu, Yüreğir, İğdir, Büğdüz, Yıva, Kınık boylarına ayrılmışlardı Bugün Türkiye’de yirmi dört Oğuz boyuna ait işaret ve yer adlarına çok rastlanmaktadır
Oğuz adına ilk defa Yenisey Kitabelerinde rastlanmaktadır Barlık Irmağı yöresinde bulunan bu kitabelerde; “Altı Oğuz budunda” sözü yer almaktadır Öz Yiğen Alp Turan adlı bir beye ait olan bu kitabelerin yazıldığı devirde, Oğuzlar, Göktürkler'in hakimiyeti altında altı boy hâlinde Barlık Irmağı kıyılarında yaşamakta idiler
Altıncı yüzyıldan itibaren Göktürklerin idaresinde toplanan Türk kabilelerinden bir kısmı gibi Oğuzlar da kendi aralarında birlik kurarak Tula-Selenga ırmakları bölgesinde Dokuz-Oğuz Kağanlığını meydana getirdiler Göktürk kağanlığının, Kutlug Şad (İlteriş Kağan) tarafından 682’de ikinci defa kurulmasından sonra, Göktürkler, hâkimiyetlerini kabul etmeyen Oğuzlar üzerine yürüdüler Tula Irmağı kıyısında yapılan kanlı bir savaşta, Oğuzlar yenildiler Fakat, Göktürklerin hâkimiyetini kabul etmediler İlteriş Kağan, Oğuzlar üzerine birçok sefer düzenledi ve Baz Kağanı öldürdü Oğuzların merkezi Ötüken ve çevresini ele geçirdi Bu yenilgi karşısında İlteriş Kağan’ın hâkimiyetini kabul etmek zorunda kalan Oğuzlar, Göktürklerin Kırgız seferine katıldılar Göktürk hakanlarından Bilge Kağan zamanında isyan ettiler Bir sene içinde bir kaç defa harbe giren Oğuzlar; yenilerek, geri çekildiler Daha sonra Dokuz-Tatarlar ile ittifak kurarak Göktürklerle mücadele ettilerse de yine bozguna uğrayarak, Çin taraflarına göç ettiler Bir müddet sonra tekrar eski yurtlarına döndüler Bu mücadelelerde zayıflayan Göktürkler, 745’te Uygurlar tarafından yıkıldı Bu esnada Uygurlara yardım eden Oğuzlar, Uygur Devletinin dayandığı başlıca boylardan biri oldu Uygurlarla birlikte Basmıl ve Karluklar'a karşı savaştılar Fakat zaman zaman Uygurlara karşı da isyan etmekten geri durmadılar Eski müttefikleri Dokuz-Tatarlar ile birleşerek Uygur Kağanı Moyunçur’a karşı cephe aldılar Zaman zaman Çin’e gittiler Daha sonra Çin’den çıkarak eski yurtlarına döndüler Uygur Devletinin yıkılması üzerine batıya göçerek Sir Derya (Seyhun) kıyılarına ve onun kuzeyindeki bozkırlara yerleştiler Onuncu yüzyılda, göçebe hayatı yanında, yerleşik bir hayat sürmeye de başladılar Göçebe Oğuzlar, daha ziyade koyun, at, deve, sığır yetiştiriciliği ve ticaretle uğraşıyorlardı Yerleşik Oğuzlar ise, Sabran (Karacuk), Suğnak, Karnak, Sütkent gibi şehirlerde oturuyorlardı Onuncu asırda henüz Müslüman olmamış olan Oğuzlar, inanışları gereği bir takım ibadet ve âyinleri yerine getiriyorlardı Ancak yaşayış bakımından İslâmiyet'e uygun tarafları vardı Soy temizliğine ehemmiyet verirlerdi Bilhassa zina gibi suçların cezası ölümdü
Onuncu asrın başlarında Oğuzlar, Mâverâünnehir çevresinde yerleşip, Yabgu denilen hükümdarın idare ettiği bir devlet kurdular Devlet ve millet işlerinin bir mecliste istişare edildiği ve subaşı denilen ordu kumandanı, Yabgu’nun vekili ve nâibi olan tegin, İnal ve Tarkan unvanlarını taşıyan memurlar vardı Oğuzların bu sıradaki başşehirleri, Sir Derya kıyısındaki Yeni Kent idi Yabgu Devleti zamanında Oğuzlar, Üçok ve Bozok diye iki kısma ayrılmışlardı
Onuncu asrın sonlarında İslâm dînini kabul ederek iyice güçlenen Oğuzlar, komşuları Peçenekler ve Hazarlar ile savaşlar yaparak onları yendiler Fakat 11 yüzyılın ortalarında, Oğuzların İslâm dînini kabul etmemiş olan bir kısmı, Kıpçaklar'ın baskısıyla yurtlarını terk ederek Karadeniz’in kuzeyinden Tuna boylarına, oradan da Balkanlara indiler İslâm dînine girmedikleri için etraflarını saran Hıristiyan devletlerin baskısıyla kısa zamanda benliklerini kaybederek, örf, an’ane ve geleneklerini unuttular Eriyip, yok oldular Geri kalanları da Bizans hizmetine girdiler 1071’de yapılan Malazgirt Meydan Muharebesi'ne Bizanslıların yanında katıldılar Fakat çok geçmeden Selçuklular tarafına geçtiler
İslâm dînini kabul eden Selçuk Bey’in idaresindeki Oğuz boyları ise, Oğuz Yabgu Devleti hükümdarının, kendilerine kötülük yapacağından çekinerek, yurtlarından ayrılıp İslâm diyarı olan Horasan taraflarına gittiler Mâverâünnehir’de kalan diğer Oğuz boyları da, Kıpçakların hücum ve baskıları sonunda dağıldılar Böylece Oğuzlar Devleti yıkıldı Yerlerinde kalan Oğuzlar ise Karaçuk dağları bölgesinde, Mangışlak’da ve Seyhun Nehri kıyılarında yerleştiler Daha sonra Karahıtayların ve Karlukların baskısı netîcesinde, Horasan’a gelip Selçuklulara tâbi oldular
Selçuk’un büyük oğlu Arslan İsrâil, Horasan’da hâkimiyet kurup, diğer Oğuz boylarını idaresi altında topladı Daha sonraları, Tuğrul ve Çağrı Beyler idaresindeki Selçuklular, Sâmânoğulları ile ittifak kurarak, Karahanlılar'a ve Gazneliler'e karşı mücadele ettiler Selçukluların başarılı idareleri sebebiyle pekçok Oğuz boyu onların hâkimiyetinde toplandı Birçokları yerleşik hayata geçti
Selçuklu Devletinin kurulmasında esas rolü oynayan Oğuzlar ve diğer Oğuz boyları, 11 yüzyılın ikinci yarısından itibaren akın akın İran, Irak, Anadolu ve Suriye’ye doğru yayıldılar Selçuklu Devletinin sınırlarını Ceyhun Nehrinden Akdeniz’e kadar genişlettiler İslâmiyet'i kabul etmeden önce dünyevî maksatlar ve kuru cihangirlik için çalışan, harp eden ve soylarının temizliğiyle tanınan Oğuzlar, İslâm dînini kabul ettikten sonra, Allahü teâlânın yüce dîni olan İslâmiyet'i yaymaya gayret ettiler Gittikleri yerlerde doğruluğun, adaletin, ilmin ve medeniyetin savunuculuğunu yaptılar İnsanlara hizmet etmek, ilmin ve medeniyetin yayılmasını sağlamak için pekçok cami, medrese, kervansaray, hamam ve köprü yaptırdılar Büyük Selçuklu, Türkiye Selçukluları, Akkoyunlular, Salgurlular, Artukoğulları, Karamanoğulları, Ramazanoğulları, Dulkadiroğulları ve Osmanlı devletlerini kurarak İslâm dîninin yayılmasına hizmet ettiler İslâmiyet'in ve Müslümanların yok edilmesi için çalışan Haçlılara karşı parlak zaferler kazandılar İslâmiyet'e, ilme ve adalete karşı olan ortaçağ Avrupa’sına pekçok yenilikleri ***ürdüler Dokuz yüz sene boyunca, kurdukları devletlerin sınırları içinde yaşayan bütün unsurlara karşı İslâm dîninin emirleri doğrultusunda hareket ederek, hizmet ettiler Bugün Türkiye, Âzerbaycan, İran, Türkmenistan, Afganistan, Irak ve Suriye’de yaşayan Türkler, Oğuzların neslindendir
Oğuz teşkilâtı, yirmi dört boyun çıkardığı sülâleler ve meşhûr şahsiyetleri:
Boz-Oklar: Dış Oğuzlar da denip, Sağ kolu teşkil ederler (Bkz Oğuz Kağan Destanı)
1 Gün-Alp/Gün-Han: Sembolü şâhin Oğulları: a) Kayıg/Kayı-Han: “Sağlam, berk” mânâsındadır Üç kıta ve yedi denize altı yüz yıldan fazla hâkim olan Osmanlı sülâlesi bu boydandır Kayı Boyundan Ertuğrul Gâzi ve her biri birer müstesnâ şahsiyete sâhip, çoğu dâhî, cihangir, kumandan, şâir ve sanatkâr olan Osmanlı sultanları, Kayı Han neslinin kıymetini göstermeye kâfidir b) Bayat: “Devletli, nîmeti bol” mânâsındadır Maraş ve çevresine hâkim olan Dulkadiroğulları, İran’da Kaçarlar, Horasan’da Kara Bayatlar, Maku ve Doğubeyazıt hanları, Kerkük Türkmenlerinin çoğu, bu boydandır Dede Korkut kitabını 1480’de Hicaz’da yazan Tebrizli Hasan ve meşhûr şâir Fuzûlî bu boydandır c) Alka-Bölük/Alka-Evli: “Nereye varsa başarı gösterir” mânâsındadır Türkiye ve Âzerbaycan’daki Alaca, Alacalılar adı taşıyan yerler bu boyun hatırasıdır d) Kara-Bölük/Kara-Evli: “Kara otağlı (çadırlı)” mânâsındadır Karalar ve karalı gibi coğrafî yer adları bunlardan kalmadır
2 Ay-Alp/Ay-Han: Sembolü kartal Oğulları: a) Yazgur/Yazır: “Çok ülkeye hâkim” mânâsındadır Ab-Yabgu devrindeki Yenibent Yabguları, Batı Türkistan’daki Cend Emirleri, Kara-Daş denilen Horasan Yazırları, Ahıska’dan aşağı Kür boyundaki Azgur-Et (Azgur Yurdu) Kalesi, Kürmanç Kürtlerinin Azan Boyu, Toroslardaki Gündüzoğulları Hanedanı bu boydandır b) Tokar/Töker/Döğer: “Dürüp toplar” mânâsındadır Yenikentli Vezir Ayıdur, Harput-Diyarbakır-Mardin hâkimleri, Artuklular, Sincar-Siverek, Suruç arasında hâkim eski Caber Beyleri, Memluklar devrinde Halep Döğeriyle Hama Döğerleri, bugünkü Mardin-Urfa arasında yirmi dört oymaklı Kürt Döğerleri, Hazar Denizi doğusundaki Saka Boyu Takharlar; Şavşat’taki Ören kale, To-Kharis ve Malatya’nın Tokharis bucağı, Dağıstan’daki Digor ve Kars ve Arpaçay sağındaki Digor kazası bu boydan hatıradır c) Totırka/Dodurga/Dödürge: “Ülke almak ve hanlık yapmak” mânâsındadır Sivas doğusundaki Tödürgeler bu boydandır d) Yaparlı: “Misk kokulu” mânâsındadır Zaza Çarekliler ve misk ticareti yapan Yaparı Oymağı bu boydandır Yaparı Oymağının Akkoyunlu ve Giraylı camilerinin mihrap duvar harcına bu güzel ıtriyattan kattıklarından hâlâ hoş kokmaktadır Diyarbakır ve Kırım’da hatıraları vardır
3 Yıldız-Alp/Yıldız Han: Sembolü tavşancıl Oğulları: a) Avşar/Afşar: “Çevik ve vahşî hayvan avına hevesli” mânâsındadır Hazistan Beyleri, Konya’daki Karamanoğulları, İran’daki Avşarlı Nâdir Şah ve hanedanı, Ürmiye ve Horasan Afşarları bu boydandır b) Kızık: “Yasakta pek ciddi ve kuvvetli” mânâsındadır Gaziantep, Halep ve Ankara çevresindeki Kızıklar, Doğu Gürcistan’da ve Şirvan batısındaki ovaya Kızık adını verenler bu boydandır c) Beğdili: “Ulular gibi aziz” mânâsındadır Harezmşahlar, Bozok/Yozgat-Raka/Halep çevresindeki Beğdililer, Kürmanç Badılları bu boydandır d) Karkın/Kargın, “Taşkın ve doyurucu” mânâsındadır Akkoyunlu-Dulkadiroğlu ve Halep-Hatay bölgesindeki Kargunlar, Doğu Anadolu ve Âzerbaycan’daki ilkbaharda eriyen karların suları ile kopan sel ve su kabarmasına da Kargın/Korkhun denilmesi bu boyun adındandır
Üç-Oklar: İç Oğuzlar da denilip, sol kolu teşkil ederler
1 Gök-Alp/Gök Han: Sembolü sungur Oğulları: a) Bayundur/Bayındır: “Her zaman nîmetle dolu yer” mânâsındadır Akkoyunlular sülâlesi, İzmir’den Âzerbaycan’daki Gence’ye kadar Bayındır adlı yerler bu boydan gelir b) Beçene/Beçenek/Peçenek: “İyi çalışkan, gayretli” mânâsındadır Karadeniz kuzeyi ile Balkan Yarımadasına göçen ve 1071 Malazgirt ile 1176 Miryokefalon Meydan Muhârebelerinde Bizanslılardan ayrılarak Selçuklular safına geçen Peçenekler, Dicle Kürmançlarının iki ana kolundan güneydeki Beçene Kolu, Ankara-Çukurova Halep bölgelerindeki Türkmen oymaklarından Peçenekler bu boydandır c) Çavuldur/Çavındır: “Ünlü, şerefli, cavlı” mânâsındadır Türkmenistan’da Mangışlak Çavuldurları, Çorum çevresindeki Çavuldur ve Anadolu’daki Çavdar Türkmen oymakları, Erzurum ve çevresindeki Çoğundur adlı köyler bu boyun adından gelmektedir d) Çepni: “Düşmanı nerede görse savaşıp hemen çarpan, vuran ve hızlı savaşan” mânâsındadır Rize-Sinop arasındaki çok usta demirci Çepniler ve Çebiler, Kırşehir, Manisa-Balıkesir çevresindeki ve Kars ile Van bölgelerinde Türkmen Oymağı Çepniler bulunmaktadır
2 Dağ-Alp/Dağ Han: Sembolü uçkuş Oğulları: a) Salgur/Salur: “Vardığı yerde kılıç ve çomağı ile iş görür” mânâsındadır Kars ve Erzurum hâkimi Salur Kazan Han Sülâlesi, Sivas-Kayseri hükümdarı âlim ve şair Kadı Burhâneddin Ahmed ve Devleti, Fars Atabegleri, Salgurlular, Horasan’daki Teke-Yomurt ve Sarık adlı Türkmenlerin çoğu bu boydandır b) Eymür/Imır/İmir: “Pek iyi ve zengin” mânâsındadır Akkoyunlu, Dulkadirli ve Halep Türkmenleri içindeki Eymürlü/İmirlü oymakları, Çıldır ve Tiflis’teki iyi halıcı ve keçeci Terekeme Oymağı bu boydandır c) Ala-Yontlup/Ala-Yundlu: “Alaca atlı, hayvanları iyi” mânâsındadır Yonca kelimesi bu boyun hatırasıdır d) Yüregir/Üregir: “Daima iyi iş ve düzen kurucu” mânâsındadır Orta Toros ve Çukurova Üç-Oklu Türkmenlerinin çoğu, Adana’daki Ramazanoğulları bu boydandır 3 Deniz Alp/Deniz Han: Sembolü çakır Oğulları: a) Iğdır/Yiğdir/İğdir: “Yiğitlik, büyüklük” mânâsındadır İçel’in Bozdoğanlı Oymağı, Anadolu’da yüzlerce yer adı bırakan İğdirler, İran’da büyük Kaşkay-Eli içindeki İğdirler ve Iğdır adı, bu boyun hâtırasıdır b) Beğduz/Bügdüz/Böğdüz: “Herkese tevâzu gösterir ve hizmet eder mânâsındadır Dicle Kürtleri ilbeği olup, Hazret-i Peygamber’e elçi giden (622-623 yılları arasında Medîne’ye varan), Bogduz-Aman Hanedanı temsilcisi ve Kürmanç’ın iki ana kolundan Bokhlular/Botanlar, Yenikent-Yabgularından onuncu yüzyıldaki Şahmelik’in Atabegi Kuzulu, Halep Türkmenlerinden Büğdüzler bu boydandır c) Yıva/Iva: “Derecesi hepsinden üstün” mânâsındadır Büyük Selçuklu Sultanı Melikşâh (1072-1092) devrinde Suriye ve Filistin’i feth eden Atsız Beğ, 12 yüzyılda Hemedân batısında Cebel bölgesi hâkimleri Berçemeoğulları, Haçlıları Halep çevresinde yenen Yaruk Beg, Güney-Âzerbaycan’daki Kaçarlu-Yıva Oymağı bu boydandır Ankara’da çok makbul yuva kavunu bu boyun yerleştiği ve adları ile anılan köylerde yetişir d) Kınık: “Her yerde aziz, muhterem” mânâsındadır Büyük ve Anadolu Selçuklu devletleri, Orta Toroslardaki Üçoklu Türkmenler, Halep-Ankara ve Aydın’daki Kınık Oymakları bu boydandır

Alıntı Yaparak Cevapla