Yalnız Mesajı Göster

Cevap : Tarih Boyunca Türk Hanlıkları

Eski 10-25-2007   #2
Ergenekon
Varsayılan

Cevap : Tarih Boyunca Türk Hanlıkları



Kırım Hanlığı
Kuzey Karadeniz kıyısındaki Kırım Yarımadasında kurulmuş bir Türk devleti Altınordu Devleti'nde hânedanlık mücadelesine katılan sülâle mensupları ve âsi kabile beylerinin sığınağı Kırım Yarımadasıydı Burada 14 yüzyıldan itibaren başlayan hakimiyet kurma mücadelesi, 15 yüzyılda Hacı Giray tarafından gerçekleştirildi

Hacı Giray, Cengiz Hanın oğullarından Cuci’nin küçük oğlu Tokay Timur soyundan gelmekteydi Babasının, Kırım’daki taht mücadelesi sonunda Litvanya’ya göç ettiği ve Kral Vitold’un yanına sığındığı sıralarda dünyaya gelen Hacı Giray, büyüdükten sonra, Şirin kabilesinin yardımıyla Kırım’ı ele geçirdi
Kırım Hanlığını kurma tarihi kesin olmamakla beraber, bastırdığı paranın 1441 tarihini taşımasından, belirtilen bu tarihten daha önceki yıllarda devleti kurmuş olduğu anlaşılmaktadır
Hacı Giray da, diğer hanlar gibi üzerinde hak iddiâ ettiği Altınordu tahtını ele geçirmek için, Lehistan Kralı ve Moskova Rus Prensi ile anlaşma yapmaktan çekinmedi Bu arada, Kefe Cenevizlilerine karşı, Fatih Sultan Mehmed Han ile de anlaştı
Hacı Giray’ın 1466 tarihinde ölümünden sonra, oğulları Mengli Giray ile Nur Devlet arasında taht mücadelesi başladı Mengli Giray, Osmanlı Devleti'nin yardımıyla, hanlık tahtını ele geçirdi Fakat, vaad ettiği yardımı göndermemesi üzerine yakalanarak İstanbul’a ***ürüldü Kardeşi Nur Devlet tahta geçti 1478 tarihinde Mengli Giray’ın; Kırım Hanlarının tayin ve azil haklarını Osmanlı padişahına veren, padişahın açacağı seferlere Kırım hanının da katılmasını kabul eden bir antlaşma yapması üzerine, İstanbul’dan Kırım’a han tayin edildi Mengli Giray’ın üçüncü defa Kırım hanı olması üzerine kardeşleri Nur Devlet ve Haydar, Moskova’ya kaçtılar Mengli Giray, Osmanlı himayesinde tahtı ele geçirmesiyle, papalığın teşvik ve yardımlarıyla devamlı genişleyen Moskova Knezliğine karşı, Kırım Hanlığını garanti altına aldı Kırım kuvvetleri, ilk defa, Sultan İkinci Bayezid Hanın, 1484 Akkerman Seferine katıldı Osmanlılar ile münasebetini arttıran Kırım Hanlığı ile 18 yüzyılın sonuna kadar askerî, siyasî, iktisadî, kültürel işbirliği yapıldı Kırım hanı, 1502’de Saray şehrine hücum ederek Altınordu Devletinin yıkılmasına sebep oldu Moskova Knezliği, 1502 yılına kadar Altınorduluların korkusundan Kırım’a muhtaç olup, Mengli Giray ile iyi geçinirken, bu tarihten sonra Rusya, Mengli Giray’ın düşmanlarıyla anlaşarak Kırım’a karşı cephe almaya başladı Mengli Giray da, Litvanya ve Lehistan Kralı Dördüncü Kazimir ile Rusya’ya karşı anlaşarak, Osmanlı Devletinden başka, bu Avrupa devletleriyle de ittifak kurdu
Mengli Giray’ın 1514’te ölümüyle tahta geçen oğlu Mehmed Giray ile Kazan tahtına getirilen Sâhip Giray da, Rusya’ya karşı birlikte hareket ettiler Mehmed Giray, 1521’de Moskova’yı kuşatıp, Rusları yenerek onları haraca bağladı Ruslar, bu haracı, Deli Petro (1682-1725) zamanına kadar ödediler Mehmed Giray’ın 1523 tarihinde Astrahan Seferinden dönüşünde, Nogayların yaptıkları baskınla öldürülmesinden sonra yerine geçen hanlar, Rusya ile mücadeleyi devam ettirdiler Bu hanlar arasında Sâhip Giray (1532-1551) ve Devlet Giray (1551-1577) devrinde Ruslara karşı yapılan mücadele başarılı oldu Devlet Giray’ın hanlığı sırasında Kazan ve Astrahan, Rusların eline geçti Bu enerjik han, adı geçen şehirleri geri alabilmek için Ruslarla çetin çarpışmalar yaptı Yine bu han zamanında, Kırım Hanlığı için tehlikeli görülen Nogaylar, Özi Irmağının batısına, Turla ve Tuna arasına yerleştirildi Rus yayılmasına karşı tedbir alınarak, Doğu Avrupa’ya, Orta Asya’dan Türk boyları getirilerek yerleştirildi Bucak’a (Besarabya) Müslümanlar yerleştirilerek, kuvvet dengesi sağlandı Kafkasya’daki Çerkezler ve Kıpçak bozkırlarındaki yerli ahâli ile münasebetler kuvvetlendirilerek, Kırım hanının ve Osmanlı sultanının otoritesi buralarda hakim kılındı Osmanlılar, Orta Asya’daki Türkleri Rusya’ya karşı desteklemek ve münasebet kurmak için Don-Volga kanal projesine başladılar
Devlet Giray’ın 1577’de ölümünden sonra, Kırım’da taht mücadelesi başladı 1588 tarihinde tahtı ele geçirmeyi başaran ve “Bora” unvanı ile tanınan İkinci Gâzi Giray Han, ülkede birlik ve beraberliği tesis ederek, Osmanlıya sadakatini arz etti Daha sonra da rakibi Murat Giray’a yardım eden Moskova hâkimi Çar Feodor üzerine yürüdü Fakat, Osmanlı Devletinin Avusturya ile yaptığı savaşa katılmak için, harbi bırakıp Ruslarla anlaşma yapmak zorunda kaldı (1592) Anlaşmaya göre Çar, on bin ruble vergi ve belirli hediyeler göndermeyi kabul etti
İkinci Gâzi Giray, Osmanlı-Avusturya savaşlarında büyük başarılar kazandı ve Boğdan Beyinin itaat altına alınmasını sağladı Osmanlı Devletinin 17 yüzyıl başlarında Avrupa’da yaptığı savaşlara katılan bu yiğit Han, 1607 tarihinde vebadan öldü İkinci Gâzi Giray’ın ölümünden sonra Kırım’da hanlık mücadelesi, yıkılış tarihi olan 1792’ye kadar devam etti Bu arada Kırım Hanlığı, 17 yüzyıl başlarından itibaren tesirlerini göstermeye başlayan Rus Kazaklarla da mücadele etti Osmanlı Devletinin Lehistan’a karşı, Kazak Atamanı Droşenko’yu desteklemesi sonucunda, 1672’de Lehistan’la ve arkasından Ruslarla 1678’de yapılan savaşlarda, Kırım Hanlığının büyük yardımları görüldü Ruslarla yapılan 1678 Savaşı sonunda, Osmanlı Devleti, Ruslarla görüşme yapma yetkisini Kırım Hanlığına verdi O sırada tahtta bulunan Murat Giray, Rus temsilcileri ile yirmi yıllık bir barış antlaşması imza etti
1683 tarihinde, Viyana Kuşatması sırasında, Murat Giray, sadrazamdan intikam almak gayesi ile, ilerleyen Jan Sobieski idaresindeki Leh kuvvetlerini önlemedi ve bozguna sebep oldu Bu yüzden azledilerek, yerine İkinci Hacı Giray getirildi Hanlığın şahsî sebeplerle Osmanlı kuvvetlerini Haçlılar karşısında yalnız bırakması, ileride başına gelen felâketlere sebep oldu İkinci Hacı Giray’ın çok kısa süren hanlığından sonra, 1684’te Selim Giray, Rusların (1687-1689) ve Lehlilerin (1687-1688) yaptıkları saldırıları yiğitçe püskürttü
Karlofça Antlaşması (1699) ile Azak Kalesini alan Ruslar, Kırım’a ödedikleri yıllık vergiyi de kestiler On sekizinci yüzyılda, Rus ve Avusturya kuvvetlerinin, Osmanlı Devleti ile yaptıkları savaşlar sırasında, Ruslar, Haziran 1736’da Kırım Hanlığının merkezi Bahçesaray’ı yağma ve tahrip ettiler Kırım’ın diğer bölgeleri ve şehirleri de bu tahripten kurtulamadı 1768-74 Osmanlı-Rus muharebelerinde, Bucak (Besarabya) 1770’lerde, Kırım Yarımadası da 1771’de, Ruslar tarafından istilâ edildi Savaşı sona erdiren 21 Temmuz 1774 tarihli Küçük Kaynarca Antlaşması ile Kırım, Osmanlı himayesinden çıkartılıp, siyasî ve mülkî idare bakımından bağımsız hâle getirildi Ahalisi Müslüman olan Kırım, dinî bakımdan yine Osmanlı Devletine bağlı kalacaktı
Rusya, Kırım’daki Osmanlı kuvvetlerini çektirmeye Küçük Kaynarca Antlaşmasıyla muvaffak olunca “sıcak denizlere inme” siyaseti dolayısıyla, bütün harp metotlarını tatbik etmeye başladı Kırım’da başlayan hanlık mücadelesine karışan Ruslar, 1777’de Rus taraftarı olan Şahin Giray’ın han olmasını sağladılar Osmanlı taraftarı olan Bahadır Giray, hanlık mücadelesinde Şahin Giray karşısında başarılı olamadı Tam manâsıyla Rus taraftarlığı yapan ve Ruslar gibi yaşamaya başlayan Şahin Giray’a Kırımlılar, “kâfir” gözüyle bakmaya başlayıp, onu istemediler Sonunda, Kırım’dan Türkiye’ye göçler başladı Bu durumu değerlendiren Ruslar, Türklerin boşalttıkları yerlere, yetmiş beş bin Rus göçmeni yerleştirdiler 1779’da yapılan Aynalıkavak Antlaşması ile, Kırım hanlarının serbestçe seçilmesi, Rus askerlerinin Kırım’dan çekilmesi, Osmanlı Devletinin Şahin Giray’ı tanıması maddelerinin kabul edilmesine rağmen, antlaşma kâğıt üzerinde kaldı Çünkü Ruslar, antlaşmaya uymadılar ve askerlerini çekmediler Kırım’ı ilhak edebilmek için, Kırım ahalisini tahrik yoluna gittiler Osmanlılar da Çerkez ve Kuban Türklerini Rus tahriklerine karşı desteklediler
Şahin Giray, Ruslardan da yardım alarak Kırım’ı Osmanlılardan ayırıp, Rus tipi bir ordu ve idarî teşkilatlanmaya gitti Kırımlılar buna karşı çıkıp, harekete geçtiler Şahin Giray, Ruslara sığındı Osmanlıların desteklediği Bahadır Giray, 1782’de tahta geçti Fakat Rus Generali Potemkin ile geri dönen Şahin Giray, 8 Nisan 1785’te hanlığı tekrar ele geçirdi Bu arada Rus askerleri, otuz bin Kırımlı Türkü acımadan öldürdüler Aynı tarihte Ruslar, Kırım’ı ilhak ettiklerini de resmen ilan ettiler Osmanlı Devleti, bu tarihte içinde bulunduğu durum dolayısıyla Rusya’ya karşı yeni bir sefer tertip edemedi Şahin Giray, ihanetlerinin mükâfatı olarak, Ruslardan, hanlığını devam ettirmelerini beklerken, işlerine yaradığı müddetçe büyük itibar göstermiş olan Ruslar, Kırım’ı ilhak ettikten sonra, ona yüz vermediler Şahin Giray, İstanbul’a gitmek mecburiyetinde kaldı Fakat, önce Rodos’a sürüldü Sonra da idam edildi (1787) Osmanlı Devleti, Kırım’ın kurtarılması için, Ruslarla yeni bir harbe girişti ise de muvaffak olamayıp, 1792 Yaş Antlaşması ile Kırım’ın Rusya’ya ilhakını kabul etti Osmanlılar, Kırım’ı Rus istilâsından kurtarmak için çok uğraştılarsa da, bir türlü muvaffak olamadılar 1853-1855 tarihleri arasında yapılan Kırım Savaşı'nda da istenilen netice sağlanamadı Rus işgâlindeki Kırım, 1918’de Almanlar tarafından işgal edildi Daha sonra Beyaz Rus hükümetinin merkezi oldu 1921’de, Muhtar (Özerk) Kırım Sovyet Cumhuriyeti kuruldu Ancak, İkinci Dünya Savaşı esnasında Almanlarla işbirliği yaptıkları iddiasıyla Cumhuriyet dağıtılıp, halkı sürgün edildi (1945) Kırım Türklerinin başlattığı anayurda dönüş mücadelesi, doksanlı yıllarda hâlâ devam etmekteydi Kırımlı liderlerden Mustafa Cemiloğlu ve birçok Kırımlı aile, Kırım’da kurdukları çadırkentlerde yaşama mücadelesi vermektedir
Kırım Hanlığının kültür ve teşkilâtı, Altınordu ve Osmanlı Devletinde olduğu gibidir On beşinci yüzyıldan itibaren; Kırım Yarımadası, Kabartay, Kıpçak ve Taman bölgelerinde hâkimiyet süren Kırım Hanlığının merkezi, Bahçesaray şehridir Hanlık dîvânındaki Karaçi Beyleri Altınordu ananesine göre hareket ederlerdi Hanlığın birinci veliahdına “Kalgay”, ikincisine “Nûreddîn” denirdi Devlet işleri, Hanın başkanlığında; Kalgay ve Nûreddîn’le birlikte, Bucak, Yedisar ve Kuban seraskerleri, Şirin Beyi, müfti, uluağa denilen vezir, kadıasker, hazînedarbaşı, defterdar, aktaçıbey, kilercibaşı, dîvân efendisi, kâdıasker nâibi, Bağçesaray kadısı ve kullar ağası tarafından idare edilirdi Toprak, Han ailesi ve mirzalar arasında timar olarak dağıtılırdı Buna karşılık timar sahipleri, Kırım Hanlığına asker beslerdi Kırım askerleri, umumiyetle atlı olup ateşli silahları, Osmanlılardan temin edilirdi Kırım süvarileri, Moskof üzerine akın yapmakta gayet usta muhariptiler Kırım hanları, kuvvetli zamanlarında Moskova’dan ve Lehistan’dan “tıyış” adı verilen yıllık vergi alırlardı Osmanlı seferlerine, Kırım kuvvetleri de katılırdı Kırım hanları, pek çok mimarî eserler bırakmışlardır Gözleve’deki Han Camii, 1552’de Mimar Sinan tarafından yapılmıştır Karagöz kasabasındaki Koleç Mescidi, Karasu’daki Şor Camii, kervansaray ve büyük hamam, Yenikale surları, Kerç’te Bayezid Camii, Mustafa Çelebi Camii, medrese ve hamam, Bahçesaray’daki Han Sarayı ve civarında bulunan türbe, 16-17 yüzyıllarda yapılmış belli başlı Kırım eserleridir




Kasım Hanlığı
Moskova yakınındaki Oka Irmağının kuzey kıyısında hüküm süren bir Türk hanlığı Hanlığın ismi burasının ilk hakimi Kasım bin Uluğ Muhammed’e izâfeten verilmiştir Altınordu eski hükümdarı Uluğ Muhammed, 1436’da tahtından indirildikten sonra 1437’de Kazan Hanlığı'nı kurdu 1445’te, Moskova Prensi Vasily ile yaptığı savaşı kazanarak, onu esir aldı Yapılan antlaşma ile Kasım, Yılatom, Şatsk ve Temnik kazalarını içine alan bölgenin, oğlu Kasım’a verilmesi sonucunda, prensi serbest bıraktı Böylece kurulan hanlığın başına Uluğ Muhammed’in oğlu Kasım Han getirildi

Kasım’ın, Rus topraklarının ortasında kurduğu devletin masrafları, Moskova hazinesinden ve diğer Rus şehirlerinin gelirlerinden sağlanıyor, Kazan Hanlığı adına Moskova kontrol altında tutuluyordu Fakat enerjik hükümdar Uluğ Muhammed Hanın, kısa bir müddet sonra vefatı, oğulları arasında taht kavgalarına yol açtı Fırsatı değerlendiren Moskova Büyük Knezi, Kasım Hanı destekledi Rus yardımcı kuvvetleriyle desteklenen Kasım Han, kardeşi İbrahim’e karşı harekete geçti ise de, başarı kazanamayarak geri döndü Bu hâdiseden sonra, zaten Rus topraklarının ortasında kalan Kasım Hanlığı, Rus knezlerinin, Kazan Hanlığını karıştırmak için kullandığı bir âlet durumuna düştü Devlet, kuruluş gayesinden tamamen uzaklaştı Kırım Hanları ve Astırhanlar Sülalesinden hükümdarlar başa geçti Ancak, hiçbiri, Rusların kontrolünden çıkamadı Rusların çeşitli bölgelere düzenledikleri seferlere, Kasım Hanları da iştirak ettiler Gittikçe zayıflayıp benliğini kaybeden Kasım Hanlığı, 1681 yılında tamamen ortadan kaldırıldı
Kasım halkı arasında kalan Müslümanlar, daha sonra İslâm memleketlerine göçtüler Bir kısmı ise günümüze kadar orada kaldılar
Devletin merkezi olan Kasım şehri, Oka Nehrinin sol sahili yamacında Oka’ya dökülen iki küçük derenin arasında kurulmuştu Kasım Han, burada bir taş cami inşa ettirdi Tahrip edilen bu caminin yerine, 1768 senesinde iki katlı başka bir cami yapıldı Eski minaresi ise ayakta kalmıştır Şehirde, hanlık döneminde yapılmış bir çok eser, Ruslar tarafından yakılıp yıkıldı


Astrahan (Astırhan) Hanlığı (1466-1577)
Astrahan Hanlığı, İtil (Volga) Nehri'nin Hazar Denizi'ne döküldüğü yerde, Astrahan şehrinde kurulmuştur (1466) Astrahan şehrinin asıl adı Hacı Tarhan idi Altın Ordu hanlarından Küçük Muhammed'in torunu Kasım Han tarafından kurulan bu hanlık, ancak 91 yıl bağımsız kalabildi Astrahan mıntıkası, Orta Asya ile Güneydoğu Avrupa bozkırları arasında tabiî bir geçit teşkil ettiği için, asırlarca Türk kavimlerinin doğudan batıya doğru giden akınlarına ve bunlar tarafından kurulan birçok devlet teşkilâtlarına sahne olmuştur Biz burada, 5 asırda Bulgarlar'ı, 7-10 asırda Hazarlar'ı, 10 asırda Peçenekler'i, 11 asırda Kumanlar'ı buluyor ve nihayet 13 asırdan itibaren, Moğollar'ın rehberliği altında harekete geçen, yeni ve kuvvetli bir dalganın gelmesiyle, Altın Ordu adı altında büyük bir devletin kurulduğunu görüyoruz
15 asrın sonlarına doğru, merkezî kuvvetin zayıflaması ile, dağılmak mecburiyetinde kalan Altın Ordu devleti sahasında, Kazan, Kırım hanlıkları ile Nogay Ordası yanında, payitahtı Astrahan olmak üzere, Küçük Muhammed'in torunu, Mahmud oğlu Kasım Han tarafından bir de Astrahan Hanlığı tesis edilmiştir (1466) En mühim ticaret yolu üzerinde bulunduğu ve zenginliği yüzünden komşu devletler ile göçebe kabileleri celbederek, bunların daimî hücumlarına maruz kaldığı için, iç istikrarını bulamayan bu Türk hanlığı, güçlü ve devamlı bir varlık gösterememiştir Ahalinin büyük bir kısmının göçebe olup, merkezî hükümetten ziyade, kendi beylerine bağlı kalmaları da, Hanlığın zayıflamasına sebep olmuştur
Astrahan Hanlığı, Kasım Han (1466-1490) ile kardeşi Abdülkerim Han (1499-1504) devirlerinde, merkezi Saray olmak üzere, eski Altın Ordu'nun bir kısmında hüküm süren amcaları ile işbirliği temini sayesinde, nispeten sakin bir hayat yaşamışsa da, devletin son devirleri, bilhassa Kırım Hanı Mengli Giray'ın, Saray'ı tahribinden sonra (1502), komşu Kırım Hanlığı ile Nogay Orda'sının, bu mıntıkayı kendi nüfuzları altında bulundurmak için yaptıkları mücadeleler içinde geçmiştir Bu mücadelelerin, iç vaziyeti ne kadar sarsmış olduğunu, hanların sık sık değişmeleri de açıkça göstermektedir
Rus Çarı IV İvan, Kazan Hanlığı kuvvetlerini mağlûp edip, Kazan'ı zaptettikten sonra (1552), Astrahan üzerine asker sevk ederek kendi tabii sıfatıyla Şeyh Haydar oğlu Derviş Han'ı tahta geçirmiş (1554), fakat Derviş Han'ın, Ruslar aleyhine Kırımlılarla münasebete girişmesi üzerine, tekrar asker sevk edip, Astrahan Hanlığını, Çarlığa ilhak etmiştir (1557) Derviş Han, kaçarak, Azak kalesine sığınmıştır
Gerek yerli Türk kuvvetleri ve gerek Kırım ve Türkiye, Ruslar'ın buralara kadar uzanarak, Türkler'in arkasına düşmelerinin iyi bir netice vermeyeceğini anlamışlar ve mühim mıntıkanın Türkler elinde kalması için çalışmışlardır Fakat kuvvetlerin birlikte hareket etmelerinin temin edilememesi, bu yoldaki teşebbüsleri neticesiz bırakmıştır Bu yüzden Kanunî Sultan Süleyman'ın 1563'te yapmak istediği sefer, Malta seferi de araya girdiği için, yapılamamıştır
II Selim Han devrinde, Sokullu Mehmed Paşa, gerek İran seferi için nakliyatı ve gerek Türkiye ile Türkistan arasında ulaşımı temin etmek için, Don ile İdil (Volga) nehirleri arasında bir kanal açarak, Karadeniz ile Hazar denizini birleştirmek istemişti Bu maksatla Astrahan seferine karar verilmiş ve 1567'de seferin maddî ve manevî bakımdan zarurî olduğu izah edilerek, Kırım Han'ına yazı gönderilmişti
Nihayet 1569 senesinin ilkbaharında, Kefe Beyi Kasım Bey kumandasında, 3000 yeniçeri ile 20000 sipahi gönderilmiş, Silistre, Niğbolu, Köstendil, Amasya, Canik ve Çorum alay beyleri ve 30000 asker ile Devlet Giray da onlara katılmışlardı Bu kuvvetler himayesinde, kanalın kazılması, ancak başlanmakla kalmıştır Karadan hareket eden kuvvetler, Eylülde Astrahan yakınlarına gelince, kışlamak üzere bir istihkâm da yapılmağa başlanmıştı Fakat asker arasında yayılan haberlerden kuşkulanan Kasım Bey, Devlet Giray'ın da teşviki ile, ağaçtan yapılmış olan istihkâmları yakarak, 20 Eylül'de Kırım'a geri çekilmek mecburiyetinde kalmıştır
III Murad Han zamanında, Astrahan meselesi tekrar gündeme gelmiş, Rus Çarı nezdinde teşebbüsler yapılmış ve nihayet bir sefere karar verilmişse de, bunun da arkası gelmemiştir Böylece, düşmanın kuvvetinden ziyade Türk zimamdarlarının kendi aralarında anlaşamaması yüzünden, bu Türk ülkesinin mukadderatı, uzun bir zaman için tayin edilmiş oldu
Astrahan şehri, Altın Ordu Devleti'nin başlangıçlarında, eski Hazar Devleti'nin merkezi olan İtil şehri civarında, şehrin sağ sahilinde kurulmuş ve ticaret limanı olarak ehemmiyetini bugüne kadar muhafaza etmiştir
İbn Battuta'nın "büyük çarşıları havi, pek güzel bir şehir" diye tarif ettiği bu şehrin, o zamanlarda hanların yazlık ikametgâhları olduğu anlaşılıyor A Kontarini, şehrin, hanın üç yeğenine ait olduğunu ve bunların da burada yalnız kışın birkaç ay kaldıklarını, alçak duvar ile çevrilmiş olan bu büyük şehrin, evlerinin pek iyi olmadığını ve yakında tahrip edilmiş olmaları icab eden büyük binaların harabeleri bulunduğunu zikrettikten sonra, şehrin evvelce mühim ticaret merkezi olup, Bizans'tan Don yolu ile her nevi malın geldiği söylendiğini kaydediyor
Şehir 1395/1396'da Timur Han tarafından tahrip edilmişse de, 15 asırda, bilhassa Altın Ordu'nun payitahtı olan Saray'ın inhitatından sonra, tekrar, ticaret merkezi olarak eski ehemmiyetini kazanmıştır

Alıntı Yaparak Cevapla