Yalnız Mesajı Göster

Tarih Boyunca Türk Hanlıkları

Eski 10-25-2007   #1
Ergenekon
Varsayılan

Tarih Boyunca Türk Hanlıkları



İdil (İtil) Bulgar Devleti
İdil ve Kama nehirlerinin birleştiği alanda kurulan bir Türk devleti
Bir kısım araştırmacılar, ilk Müslüman-Türk devletinin İdil Bulgar Hanlığı olduğunu kabul ederler “Karışık” manâsına gelen Bulgar kelimesi, Hun Türklerinin idaresinde yaşayan ve Hunlar'ın yıkılışından sonra dağılan Türk boylarından Kutripur ve Utrgurların karışımından meydana gelen Bulgarlara isim oldu Önceleri Göktürk Hanlığı'nın idaresinde yaşayan Bulgarlar, 630’da bu devletin fetreti üzerine, Büyük Bulgarya devletini kurdular Ancak bu devlet kısa bir süre sonra komşu Hazar Hakanlığı tarafından ortadan kaldırıldı Bunun üzerine Asparuh idaresindeki Bulgarlar, Tuna’ya doğru yönelerek Balkanlara girip, 670’li senelerde, Tuna Bulgar Devletini kurdular Tuna Bulgarları, bir süre sonra Slavlarla karıştılar ve 864 senesinde, Boris Hanın, Ortodoksluğu resmen kabulüyle de Hıristiyan oldular Bugün Balkanlarda yaşayan Bulgarlar, bunların soyundandır

Bulgarların bir kısmı ise, İdil ve Kama nehirlerinin birleştiği sahaya yerleşmişlerdi İdil Bulgarları, burada bölgenin yerli halkı Fin-Ugorları ve öteki Türk topluluklarını da idareleri altına alarak bir devlet kurdular Bu devletin ilk devirleri hakkında, kaynaklarda kesin bir bilgi yoktur Bulgar tüccarlarının, Harezm’de ve Sâmânî ülkesinde Müslüman tüccarlarla temasları, Harezmliler'in de onların ülkelerine gitmeleri neticesinde, ülke topraklarında İslâm dîni ve kültürü yayılmaya başladı 900’lü senelerde, Bulgarlar arasında İslâmiyet'i kabul edenlerin sayısı çoğunluktaydı Sultan Şekkey’in oğlu İlteber Almış’ın, başa geçtikten sonra gördüğü bir rüya üzerine İslâmiyet'i kabul etmesiyle, İdil Bulgar Devletinin resmî dîni İslâmiyet oldu Almış Han, 920’de Abbâsî halifesine din âlimi ve mimarlar göndermesi için ricada bulundu İsmini de, Emir Ca’fer bin Abdullah olarak değiştirdi Bu heyet, 922 senesinde Bulgar ülkesine ulaştı ve o andan itibaren Bulgar Devleti, Abbasî halifelerine bağlı bir Müslüman ülkesi, Bulgarlar ise, Doğu Avrupa’da Türk-İslâm kültürünün ilk temsilcisi durumuna gelmişlerdi Sikkelerden anlaşıldığına göre, Ca’fer’den sonra yerine oğlu Mikâil geçti Ona da, Tâlib bin Ahmed, Mü’min bin Ahmed ve Mü’min bin el-Hasan, halef oldular
Bulgarlar, Hazar Hakanlığı'nın 965 senesinde yıkılmasına kadar, bu devlete tâbi idi ve Hazarlara vergi veriyordu Bu devletin yıkılmasından sonra, müstakil bir devlet durumuna geldiler 985 senesinde Rus Kiev Prensliği, Bulgar topraklarını işgal ettiyse de, bir süre sonra geri çekildi Daha sonra Bulgarlar ve Ruslar arasında münasebetler gelişti ve 1006 senesinde, iki devlet arasında bir ticaret anlaşması yapıldı Fakat, 11 asrın sonlarına doğru, kuzeydeki kürk ticareti yüzünden, iki devlet arasında bitmeyen savaşlar başladı Bu savaşlar, 13 asra ve Moğolların ortaya çıkışına kadar devam etti Moğollar, Kalka Nehri kıyısında Rusları yendikten sonra (1224), doğuya dönerken, Bulgarların tuzağına düşerek ağır kayıplar verdiler Bunun intikamını almak isteyen Batu Han, ordusuyla Bulgarlar üzerine yürüdü Moğol ordusu, 1236’da Bulgar topraklarına girdi, köyleri ve şehirleri yıktığı gibi, 50000 nüfuslu başşehirlerini de darmadağın etti
Batu Hanın, Deşt-i Kıpçak bölgesinde kurduğu Altınordu Devleti zamanında Bulgarlar, bir dereceye kadar bağımsızlıklarını muhafaza ettiler Bu arada başşehirleri olan Bulgar şehri, kısa zamanda eski hâline kavuşturuldu Bulgarlar, zaman zaman Altınordu Devletine baş kaldırıyorlardı Altınordu Hanı Pulat Timur, 1361 senesinde Bulgarları cezalandırmak için, ülke topraklarına girip çeşitli tahribatlar yaparak geri çekildi Timur Han'ın, 1391 ve 1395 yıllarında Altınordu Devletine karşı yaptığı seferlerden Bulgarlar da etkilendi İdil Bulgarları, 1399’da Ruslarla yaptıkları savaşı kaybedince, dağıldılar Halkın büyük kısmı Kama Nehrinin kuzeyindeki Kazan Nehri boyunca göç ederek buralara yerleştiler ve bölgeyi tamamıyla Türkleştirdiler 1437 senesinde kurulan Kazan Hanlığı'nın esas nüfusunu, Bulgar-Kıpçak karışımı Müslüman halk meydana getirmekteydi Bugün de, bu Müslüman Bulgarlar, “Kazan Türkleri” veya “Şimâl Türkleri” diye anılmaktadır
Bulgarlar, 10 asrın başlarında diğer Türk kabileleri gibi göçebe olarak yaşıyorlardı Kısa bir zaman içinde yerleşik hayata geçerek, ziraatla uğraşmaya başladılar ve aynı asrın sonlarında, usta birer çiftçi oldular Başlıca tarım ürünleri; ak darı, buğday ve arpa idi Bunun yanında Orta İdil sâhası, ulaşım bakımından, kuzey bölgelerini Orta Asya’ya bağlayan büyük kervan yolları üzerindeydi Bu durum, İdil Bulgarlarının büyük ölçüde, ticaret ile uğraşmalarına imkân sağladı Devletin başşehri olan Bulgar şehri, Doğu Avrupa’nın en önemli ticaret merkezi hâline geldi Bulgar Türkleri, kuyumculukta da ileri idiler Bu sanattaki ustalıkları, İsveç’e kadar bütün batı Slavları sahasında tesirini göstermiştir

Şeybanîler (Özbekler, Şibanîler, Şibânoğulları)
On beş ve on altıncı yüzyıllarda Mâverâünnehir’de hüküm süren Türk İslâm devleti Adını Muhammed Şeybânî Handan alan bu devlete Özbekler de denir
Timur Han'ın 1405’te ölümünden sonra zayıflayan Timur İmparatorluğu, parçalanmaya başladı Bu sırada Aral Gölünün ve Seyhun Irmağının kuzeyindeki bölgede dağınık olarak yaşayan Özbekler, Ebü’l-Hayr’ın idaresinde toplanarak, 1428’de, onu, kendilerine han ilan ettiler Özbeklerden ayrılan Kırgız Kazaklarını yeniden hakimiyeti altına almaya çalışan Ebü’l-Hayr, 1468’de bir savaşta vefat etti Ebü’l-Hayr’ın vefatından sonra, Özbekler, Çağatay Moğol hükümdarı Yûnus Hana yenilerek dağıldılar Yûnus Han, Ebü’l-Hayr’ın oğlu Şah Budak’ı öldürttü Dağınık halde bulunan Özbekler, bu hâdise üzerine Şah Budak’ın oğlu Muhammed Şeybek'in (Şeybânî) etrafında tekrar toplanarak güneye doğru inmeye başladılar
Bu hâdiseden sonra, Şeybânîler adını alan Özbekler, ilk zamanlar Çağatay Hanı Mahmud Hanın himayesine girerek Türkistan’a yerleştiler Bu sırada Timuroğulları Devletindeki iç karışıklıktan istifade ederek, 1500’de Buhâra’yı zaptedip, Timur Hânedânına son verdiler Mâverâünnehir tahtına Muhammed Şeybek geçti Harezm, Hive, Belh ve Herat’ı ele geçirdiler Çağatayların elinde bulunan Taşkent’i de zapteden Özbekler, Çağatay Hanı Mahmud Hanla kardeşi Ahmed Hanı esir aldılar Böylece Türkistan, Mâverâünnehir, Fergana ve Horasan bölgelerine hakim olup, Orta Asya’nın en güçlü devleti hâline geldiler
İran’da bulunan Akkoyunlu Devleti'ni yıkarak, hakimiyeti ele alan Safevîler, Sünni itikadda olan Özbeklere karşı, Horasan’ı ele geçirmek üzere harekete geçtiler Sünni Müslümanların hâmisi durumunda olan Muhammed Şeybek, Şah İsmail’in Ehl-i sünnet itikadını kabul etmesini ve kendisine boyun eğmesini istedi İsteklerinin yerine getirilmemesi hâlinde, bütün Âzerbaycan ve İran topraklarını elinden alacağını bildirdi Bu sırada Osmanlılar'ın da desteğini alan Özbekler, Safevîlere karşı mücadeleye başladılar İkinci Bayezid Han, Muhammed Şeybek’i, Şah İsmail’e savaş açması için destekledi Muhammed Şeybek’in oğlu Muhammed’in, Kırgızların saldırısına uğramasını fırsat bilen Safevîler, harekete geçerek Horasan’ı zaptedip Meşhed’e girdiler Merv yakınlarında Özbekleri mağlup ederek Muhammed Şeybek’i şehit ettiler (1510)
Yeniden bir araya gelen Özbekler, 1512’de, Şiî-Safevî kumandanı Necmî Sânî ile Bâbür’ü Goncdevan’da büyük mağlubiyete uğrattılar Böylece Buhâra, Semerkand ve Mâverâünnehir bölgeleri, tekrar Özbeklerin hakimiyetine girdi Yeniden iktidarı ele alan Şeybânîler Hânedânı, 16 yüzyıl boyunca, Mâverâünnehir bölgesinde hüküm sürdü Semerkand’ı devlet merkezi olarak seçen Özbekler, Muhammed Şeybek’in amcası Köçküncü Han devrinde, Horasan’ın bir bölümünü, Meşhed ve Esterâbâd’ı, Safevîlerden aldılar Fakat Meşhed ve Herat yakınlarındaki Türbe-i Şeyh-i Cem denilen yerde yapılan savaşta Şah Tahmasb’a yenilince, buralar yeniden ellerinden çıktı Bu sırada Hindistan’da bir Müslüman-Türk devleti kuran Babür, Özbeklerin mağlubiyetinden istifade ederek, Mâverâünnehir bölgesini ele geçirmek istedi Oğlu Hümâyun Şah'ı, Semerkand üzerine gönderdi Fakat, Özbeklerin güçlü olması ve Bâbür’ün Hindistan’daki işleri sebebiyle bir sonuç alamadı
Muhammed Şeybek’ten sonraki Özbek hanlarının en güçlüsü olan İkinci Abdullah Han, dağılan Özbek boylarını toplayıp güçlü bir hâle getirdi 1557’de Buhâra’yı tekrar ele geçirerek başşehir yaptı Babası İskender’i bütün Özbeklerin hanı ilan etti Belh, Semerkand ve Taşkent ile Sirideryâ'nın (Seyhun) kuzeyindeki bölgeyi ve Fergana’yı tekrar hakimiyeti altına aldı Babası adına hüküm sürdü 1582’de Sarısu ve Turgay arasındaki Uludağ’a kadar uzanan bir sefer düzenleyip, Bedahşân, Horasan, Gîlan ve Harezm’i ele geçirdi 1583’ten itibaren, ülkeyi kendisi idare etti İran Şahı Abbas, 1597’de Herat’ta Özbekleri yenerek Horasan’ı ele geçirdi İkinci Abdullah Hanın oğlu Abdülmü’min, Belh’i idare etmekteyken babasına isyan etti Bunu fırsat bilen Kırgızlar, Taşkent bölgesini işgal ettiler 1598’de İkinci Abdullah Hanın vefat etmesinden altı ay sonra oğlu Abdülmü’min de öldürülünce, Özbekler ülkesinde hakimiyet Şeybânîlere akraba olan Canoğullarına (Astırhan Hanları) geçti Şeybânîler, Mâverâünnehir’de ziraat, ticaret, güzel sanatlar ve kültürü geliştirdiler Ülkede huzur ve emniyeti sağlayıp, iktisadî refah seviyesini yükselttiler Ticaret yolları üzerinde kervansaray ve köprüler inşa ettirip, kıymetli madenlerden, alım gücü yüksek para kestirdiler Sulama kanalları açarak, ziraî verimi yükselttiler Şeybânî hanları, kültürlü kimseler olup, âlim ve sanatkârları himaye ederlerdi



Kazan Hanlığı
İdil (Volga) Irmağı kıyısındaki Kazan şehrinde kurulmuş bir Türk Devleti Kuzeydoğu Avrupa’ya göç eden Türkler tarafından 15 yüzyılda kurulup, 16 yüzyılın ortalarında Ruslar tarafından yıkıldı
Kazan Hanlığı, Volga Bulgarlarının yaşadıkları bölgede, Altınordu Devleti'nin eski hanlarından Uluğ Muhammed Han tarafından, 1437 tarihinde kuruldu Hanlığın ahâlisini, Orta Asya’dan gelme yerleşik ve yarı göçebe Türkler ve Finliler meydana getiriyordu Uluğ Muhammed Han (1437-1445), gelişmesini devleti için mahzurlu gördüğü Moskova Knezliği’ne karşı, 1439-1445’te sefere çıkıp, Rus kuvvetlerini bozguna uğrattı ve Knez Vasili’yi esir etti Ruslar, Kazan Hanlığının hakimiyetini tanıyıp, harp tazminatı olarak her yıl haraç vermeyi, Kazan memurlarının Rus şehirlerinde vazife yapmasını ve Oka Nehri boyunu şehzade Kasım’a yurt olarak vermeyi kabul ettiler Oka Nehri boyunda kurulan Kasım Hanlığı sayesinde, Moskova Knezliği kontrol altında tutuldu
Teşkilâtçı, tedbirli, cesur ve akıllı bir idareci olan Uluğ Muhammed Hanın vefatıyla oğlu Mahmud Han (1449-1462), Kazan Hanlığı tahtına geçti Mahmud Han devrinde, Kazanlılar sulh, sükûn, huzur ve refah içinde yaşadılar Mahmud Hanın, 1462’de vefatıyla, oğlu Halil (1462-1467) ve İbrahim (1467-1479), Kazan Hanı oldular İbrahim Han devrinde taht mücadeleleri başladı İbrahim Hana karşı bazı beyler Kasım Hanlığının kurucusu Kasım’ı, Kazan Hanı olarak tanıdılar Türklere karşı fırsat kollayan Moskova Knezliği, bu durumu değerlendirerek, İbrahim Hana karşı, Kasım Hanı destekledi Hanedanlık meselesi, Moskova Knezliğinin kontrolünü gevşettiğinden Ruslar, Türklerin hakimiyetinden kurtulmak için faâliyete geçtiler Papalık tarafından, Bizans sülâlesinden Sofya ile evlendirilen Üçüncü İvan, 1480’de Türk hakimiyetinden ayrılarak, istiklâlini ilan etti Kazan Hanlığındaki taht mücadeleleri, 1552 tarihine kadar devam etti Kazan tahtına sahip olmak isteyen prensler, Ruslar’dan da teşvik ve yardım alarak, iktidar mücadelesine devam ettiler
Kazan Hanlığının iç işlerindeki karışıklıklardan, büyük ölçüde istifade eden Ruslar, 1487 yazında Kazan’a girdiler Muhammed Emin (1502-1518), Rus taraftarı görünerek, usta bir siyaset takip edip, 1506’da Rusları, Kazan’dan attıysa da, bütün tehlikeyi ortadan kaldıramadı 1521’de Kırım sülalesinin, 1552’de Astırhanlıların hakimiyetine geçen Kazan Hanlığı, devamlı Rus saldırılarına uğradı İlk "çar" unvanlı Moskova Knezi olan Dördüncü (Korkunç) İvan, Hıristiyan Avrupa’dan silah ve asker de alarak, 150000 kişilik ordusu ve 150 top ile, Kazan Hanlığına karşı harekete geçti Kazan’ı müdafaa eden, şehirdeki 33000 asker ve dışarıdaki 15000 atlı Hanlık kuvvetleri ile Ruslar arasında, 1552 yazında, şiddetli çarpışmalar meydana geldi Kazan’daki müdâfilerin huruç harekâtı ve atlı kuvvetlerin saldırıları sonucu, Rusları yok etme metodu, Avrupa’dan getirilen toplar ve İngiliz mühendislerinin duvar altı lağım tekniği karşısında tatbik edilemedi Ağustos başında Kazan’a giren Ruslara karşı, sokak muharebeleri yapıldı Ruslara karşı en şiddetli mücadele, Kul Şerif Camii ve Medresesi çevresinde oldu Seyyid Kul Şerif dahil bütün medreseliler şehid edildiler Yadigâr Muhammed Han ve etrafındakiler esir edildi Kazanlıların çok azı dışında, genç-ihtiyar, kadın-erkek katliama uğradı Maddî ve manevî kültür eserleri imha edilerek, şehir ve devletin hazineleri, Ruslar tarafından yağmalandı Kazan ülkesi, Rusların hakimiyetine girince, çeşitli tarihlerdeki istiklal mücadeleleri kanlı şekilde bastırıldı Bugün, Kazan’da Rusya Federasyonuna bağlı Volga (İdil) Tatar Cumhuriyeti hakimdir
1437-1552 tarihleri arasında, Kuzeydoğu Avrupa’da hakim olan Kazan Hanlığı, Türkler tarafından kurulmuştur Ruslar, Türkleri sevmediklerinden buranın ahalisine, Moğollara izafen Tatar diyerek onları kötülemektedirler Hanlıkta, yerleşik Bulgar Türkleri ve yarı göçebe Kıpçak Türkleri hakimdiler Hanlığın başında bulunan “Han”, boyları temsilen “Karacılar Dîvânı” ile idarede söz sahibi idarî, askerî ve dinî temsilciler, hükümeti meydana getirirdi Saltanat, hanedandan en büyük oğulun hakkıydı Bütün memleketi alâkadar eden meseleler için, temsilciler heyetinden meydana gelen Kurultay toplanırdı Kazan Hanlığının iktisadî temeli, tarıma dayanırdı İslavlara, hububat mahsulleri, meyve, bal, balmumu, balık ile çeşitli kürk ve eşyaları ihraç edilirdi Kazan’da yabancı tüccarlar için ayrı bir bölge kurulmuştu Her yıl, 24 Eylül günü, Volga Nehrindeki adada panayır kurularak, ülkenin her tarafındaki tüccarlar burada toplanır, alışveriş yaparlardı Kazan’da saraylar ve camiler inşa edilerek, âlimlerin ve dinî müesseselerin bütün ihtiyaçları, devlet bütçesinden karşılanırdı Dânişmend, derviş, hâfız, hâkim, kadı, molla yetiştirilerek, her Kazanlı, İslâm dininin esaslarını öğreninceye kadar, cami, mektep ve medreselerde okutulurdu Kul Şerîf Camii ve Medresesi en meşhur Kazan müessesesidir Kazan Hanlığı, Ruslar tarafından işgal edilince maddî ve manevî eserler yağmalanıp, tahrip edildi Katliamlarda, devlet adamları ve âlimlerle birlikte, çocuklar ve kadınlar da insafsızca öldürüldüler


Alıntı Yaparak Cevapla