mate
|
Ebediyet....
Ebediyet
Derler ki; "İnsanoğlu açıklık bir tarlada doğar, karanlık bir ormanda ölür"
Oysa katran karası bir ıssızlıktan gelmiştir tarlaya da  
Gözünü açtığı yer, göz kamaştıran bir yalnızlık bozkırıdır
Haykırır aydınlığa, çığlık çığlığa  
Feryadına müşfik bir ana kucağı yetişir Bir el saçını okşar, bir yüz tebessüm eder
Yalnız olmadığını anlar yeni gelen; yatışır, dinginleşir
O kucak, kişiliğinin bir parçasıdır artık  
O, biraz da saçındaki eldir; yüzündeki tebessüm  
* * *
Sonra yaşam, bazen yalçın kayalıklara bazen bereketli vadilere sürer yolunu  
Yol boyu yoldaşlar edinir
Güleç yüzlü bir hoca, ilk derste hayatın Matisse tabloları kadar berrak değil, Picasso'nunkiler kadar karmaşık olduğunu anlatır
Açık sözlü bir kadın, onu karşı cinsle tanıştırır
Gazete köşesinde bulduğu bir ablayla, dertlerini paylaşır
Bir tiyatrocunun tiradında isyanını haykırır
Okuduğu bir kitabın yazarını örnek alır
Tanıdığı ya da tanımadan kanının kaynadığı bir dolu insan, deniz fenerleri gibi aydınlatır yolunu  
O hocaların, o kadınların, o oyuncuların, o yazarların, kahramanlarının yatağında nehirlerce büyür
İnsan, biraz da okuduğu kitaplardır artık  
Dinlediği tiratlardır
* * *
Belki de ondan; o deniz fenerleri söndüğünde, kısmen söneriz bizler de  
Bir tatil dönüşü yeni kazılmış taze mezarlarla karşılaşır, yıkılırız
Hayatı tablolardan kavratan Muhan Hoca gitmiştir
Karşı cinsi öğreten açık sözlü Duygu yitmiştir
Dertlerimizi paylaşan Güzin Abla hayatımızdan çekilmiştir
Baykal Saran'ın tiradı susmuş, Yılmaz Çetiner'in kalemi durmuştur
Kabirlerine attığımız, toprak değildir sanki; un ufak olmuş hatıralarımızdır
Hayat, verdiklerini geri almış, kahramanlarımızı karanlık bir ormana salmıştır
Bizi biz yapan yapıtaşları zamansız çekilmiştir altımızdan  
Sarsılırız
* * *
Lakin eve dönüp pembe kaplı bir kitapta o duygulu kadının adını ararız yeniden  
Nefes Nefese geçmiş Bir Ömür'de Yılmaz Ağabey'i anarız
Her zamanki köşesinde Güzin Abla'nın imzasının yaşadığını görürüz
Müteveffa bir hocanın ilk dersinden, bir tiyatrocunun eski sahnesinden sesler kazınmıştır belleğimize  onları tekrarlar dururuz
Kahramanlarımız, karanlık ormana gittiklerinde bile, okuttukları her öğrencide, tiratlarını anımsayan her seyircide, her kitapta, her okurda, her hafızada, milyonlarca ses, söz, satır halinde yaşamaya devam ederler
* * *
Sonra bir gün, katran karası bir ıssızlıktan biçare bir çığlık duyulur
Açıklık tarlaya düşer bir bebek  
Onu kucaklar, saçını okşar, gülümsersiniz
Büyütürken hiç unutmadığınız bir tiradı anlatır, pembe kaplı eski baskı bir kitabı okur, yıllar önceki bir derste öğrendiklerinizden hayat dersleri aktarırsınız
Sizi siz yapan seslerden, sözlerden, satırlardan harmanladığınız bir mirası ona devredersiniz
Böylece kahramanlarınız karanlık bir ormanda iken, açıklık tarlaya düşen her bebekte yaşar, milyonlarca satır, ses, söz halinde  
"Ebediyete intikal etmek" denen de budur
|