Mountain
|
Keloğlan Masalları
KELOĞLAN DENİZDEN BABAM ÇIKTI
Geçmiş zamanlarda bir Keloğlan yaşarmış Bu Keloğlan'ın bir de anası varmış Başka kimi, kimsesi yokmuş Keloğlan dağda, bayırda gezen, dereden, gölden su içen, işsiz, güçsüz bir gençmiş Anası yat deyince yatar, kalk deyince kalkarmış Sabahları tarhana çorbası içer, akşama kadar bahçede fare kovalarmış
Günlerden bir gün anası Keloğlan'a fena kızmış: " A benim tembel oğlum, bırak fare peşinde koşmayı, çığlık atıp onları korkutmayı Bak öğlene yemek yok Evden oltayı al da git denizden balık tut Hem öğlene hem akşama yemeğimiz olur "
Bunun üzerine Keloğlan: " Ama ana, ben balık tutmayı bilmem ki " deyince anası: " Balık tutmayı bilmiyorsun ama yemeyi biliyorsun Şimdi sahilde balık tutanlar vardır Sor, sana öğretirler Haydi, rastgele "
Keloğlan oltayı almış, denizin yolunu tutmuş Sahilde balıkçılara sormuş, balık nasıl tutulur, öğrenmiş Oltanın ucuna yem takmış, denize atmış Bir saat beklemiş, sonunda oltanın ipi gerilmiş Oltaya kocaman bir balık yakalandığı belliymiş Balıkçılardan yardım istemiş Balıkçılar, yardıma koşmuş, oltayı çekmişler ve hayretten donakalmışlar Oltanın ucunda bir adam varmış, adam ayağa kalkmış
Keloğlan: " Denizden babam çıktı " diye bağırmış Gitmiş babasına sarılmış
Babası: " Yoksa sen benim oğlum Keloğlan mısın? " diye sormuş
Keloğlan: " Evet baba, ben Keloğlanım Sekiz yaşımdan beri seni görmedim Anam, baban bir gün dönecek, derdi İşte döndün "
Balıkçılar: " Aman Keloğlan, denizden babam çıksa yerim derdin Sakın babanı yeme Onun yerine bu balıkları kızart, ye " diyerek Keloğlan'a bir sepet balık vermişler
Keloğlan'ın, babasıyla döndüğünü gören anasının sevincine diyecek yokmuş Keloğlan tef çalmış, anasıyla babası oynamış Öğle ve akşam yemeğinde balık yiyen Keloğlan, anası ve babası sonradan uyumak için odalarına çekilmişler Sabahleyin uyanan Keloğlan babasını evde bulamamış Ana, babam nerede, diye sormuş
Anası:" Bilmem oğul, uyandığımda yatakta yoktu Gelip bizim durumumuzu görüp gitti " Keloğlan, nereye gitmiştir, deyince, anası: " Nereye gidecek oğul, denizden geldi, denize gitmiştir "
" Ana, ben şimdi oltayı denize atsam yine denizden babam çıkar mı? "
" Hayır çıkmaz Uyumadan önce baban bana bazı şeyler anlattı Geldiği yerde rahatı yerindeymiş Derdi, kederi yokmuş Oğlum, dedi ağladı, beni de ağlattı Sonradan ben uyumuşum, uyandığımda gitmişti "
" Sence babamı bir daha görebilecek miyiz? "
" Görürüz de ne zaman görürüz bilmem Oğlum denize ara sıra olta atsın, beni yakalamaya baksın dediydi ya kaç zaman sonra oltaya takılır bilinmez Sen şimdi onu bunu boş ver de babanı gördüğünün keyfini sür Herkese denizden babası çıkmıyor bilmiş ol "
SON
-------------------------------------------------------------
KELOĞLANI ÇARMIHA GERDİLER
Keloğlan kasabaya tuz almaya gidiyormuş Bakmış yolun ilerisinde arabın biri, evin etrafında dönüp duruyor Keloğlan arabın yanına gelmiş ve arapla birlikte dönmeye başlamış Keloğlan sormuş: " Ey arap, bu ev senin midir? "
Arap cevap vermiş: " Evet, ev benimdir Senin adın nedir? "
" Benim adım Keloğlan'dır Ya seninki? "
" Benim adım da Bekir'dir Nereye gidersin? "
" Kasabaya giderim Ya sen niye evin etrafında dönersin? "
" Bir tür inanış Ben uydurdum, döndükçe kötülükler evden uzaklaşır "
" Günde kaç defa dönersin? "
" Aklıma geldikçe, kafama estikçe üç-beş defa "
" Dönmesen, yürümesen, dursan, diyen Keloğlan'a arap çok kızmış "
" Bana nasıl dönme dersin, " diyen arap Keloğlan'ı yakalayıp bağlamış Daha sonra ağaç dallarından çarmıh hazırlayıp Keloğlan'ı bu çarmıha germiş Ellerini, ayaklarını bağlamış Haydi, bana müsaade, diyen arap yürüyüp gitmiş
Bu masalı yazmakta olan Serdar Yıldırım Keloğlan'ın haline acımış Noktayı koyup, kalemi elinden atarak, defterin içine girmiş ve Keloğlan'ın yanında belirmiş Onun bağlı olan ellerini ve ayaklarını çözmüş Keloğlan, Serdar'a teşekkür etmiş Sana bir can borcum var, demiş Kendisini çarmıha geren arabın tekin biri olmadığını, burada fazla eğlenmemesini söyleyip hızlı adımlarla oradan uzaklaşmış
Serdar sağa-sola bakınırken arap gelmiş Serdar'dan Keloğlan'ı bıraktığını öğrenen arap küplere binmiş Bağırıp çağırmış Hırsını alamayan arap Keloğlan'ı çarmıha gerdiği yere bu kez Serdar'ı bağlamış Haydi, bana müsaade deyip yürüyüp gitmiş
Aradan yarım saat geçmiş geçmemiş Keloğlan geri gelmiş Serdar'ı çarmıhtan indirmiş Sana can borcum ödendi, demiş Bunun üzerine Serdar gelecekten geldiğini, yazdığı pek çok masalın yanı sıra Keloğlan masalları da yazdığını, şimdiye kadar yirmi tanesinin bittiğini söylemiş Masalları internette yayınladığını, yayınevlerinin bunların bazılarını masal kitaplarına aldığını belirtmiş
Keloğlan: " İnternet nedir bilmem ama benim masallarımın kitaplara geçmesine çok sevindim Herkes okuyor mu onları? "
Serdar: " Evet Keloğlan Herkes okuyor "
Keloğlan: " Dur bak Serdar, başımdan geçen birkaç olayı anlatayım Onların da masalını yaz "
Serdar: " Tamam, olur Keloğlan Ama önce buradan uzaklaşalım Arap gelirse bu kez ikimizi birden çarmıha gerer, kurtaran da olmaz "
Keloğlan: " Doğru ya, ben arabı unutmuştum O kadar yalvardım beni çarmıha gererken, bir merhamet göstermedi "
Serdar: " Bense araba hiç yalvarmadım Yaptığının yanlış olduğunu söylemekle yetindim Senin geri geleceğini biliyordum Bu Keloğlan benim bildiğim Keloğlan ise, buralardan gitmemiştir, bizi seyrediyordur, diye düşünüyordum Hani can borcum diyordun ya onu ödemek için Ben senin kadar zeki olsam başka ne isterim "
Keloğlan: " Bütün sözlerin doğru Anam haricinde herkes benim zeki olduğumu söyler Şu gördüğün saksı boş değil yani "
Karşıdaki ormandan çıkan arabı gören Keloğlan ile Serdar ayrı yönlere bir kaçış kaçmışlar ki sormayın! İkisi aynı yöne kaçsalar ve araba yakalansalar kim kurtaracakmış? "
Arap daha sonra evine girmiş, yemek yiyip, yatıp uyumuş Gece yarısı şiddetli bir yağmur yağmış Bu arada arabın evine yıldırım düşmüş Arap artık yaşamıyormuş
SON
---------------------------------------------------------
KELOĞLAN PADİŞAHIN OYUNU
Bir varmış, bir yokmuş Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde Tilkilerin kümeslerden uzak durduğu, farelerin kedilerden korkmadığı bir devirde yaman mı yaman bir Keloğlan yaşarmış Bu Keloğlan dağ-taş gezermiş, soğuk sulardan içermiş Anasıyla birlikte karınca kararınca yaşayıp gidermiş
Bir öğle vakti Keloğlan evde anasıyla konuşurken, kapı çalınmış Anası kapıyı açmış Gelenler, ak sakallı, yaşlıca bir adam ile dünya güzeli bir kızmış Anası misafirleri eve buyur etmiş Keloğlan'ın kızı görünce aklı başından gitmiş Kıza aşık olmuş Anası öbür odaya geçince, ana bu kızı bana istesene, demiş Anası, kimdirler, nedirler bilmeyiz, nasıl olup da eve gelen misafirden kızını isteriz, dediyse de Keloğlan'ın ısrarı karşısında kızı babasından istemiş Meğersem bunlar tebdil kıyafet gezen o ülkenin padişahı ve kızıymış
Padişah: " İyi de Keloğlan, kızımı nerede yaşatacaksın, nasıl geçineceksiniz? Anlat da bilelim " demiş
Keloğlan: " Ondan kolay ne var canım Onu sarayımda yaşatırım, pek de güzel geçindiririm " demiş
Padişah: " Saray mı? Ne sarayı? Senin sarayın mı var, Keloğlan? " diye sormuş
Keloğlan: " Tabi canım Şu dağın ardında kalan saray benimdir " demiş
Padişah, Keloğlan'ın dediği sarayı hemen bilmiş, çünkü o saray kendi sarayıymış Keloğlan'ın oyun ettiğini anlamış Onun oyununa karşılık kendi de bir oyun oynamak istemiş: " Bak sen Bravo sana Keloğlan, demek senin bir sarayın var Hem tanınmış birisin hem de zenginsin Kızımı senden daha iyi birisine mi vereceğim? Şimdi biz gidelim Haftaya bugün sarayına misafir oluruz Haydi, kal sağlıcakla " demiş ve kızıyla birlikte çıkıp gitmiş
Padişahla kızı gidince Keloğlan'ı bir düşüncedir almış Demediğini bırakmayan anasından kurtulmak için dışarı kaçmış Durum buymuş ve bir hal çaresi lazımmış Şöyle mi yapsam, böyle mi etsem derken, sonunda kararını vermiş Olanları padişaha anlatıp yardımını isteyecekmiş
Padişah ise, Keloğlan'ın saraya geleceğini tahmin ediyormuş Keloğlan'ı görüşme odasına aldırmış ve araya gerili perdenin arkasından Keloğlan'la konuşmuş Keloğlan'ın dediklerini kabul edip, sarayı Keloğlan'ın emrine bırakmış ve kızıyla birlikte yakındaki konakta kalmaya başlamış Keloğlan saray görevlilerinden hazırlıkların bir an önce tamamlanmasını istemiş Padişah ve kızı söz verdikleri günde misafirliğe gelmişler Görevliler, durumdan haberdar oldukları için, padişah ve kızına misafirmiş gibi davranmışlar Yemekler yenmiş, ayranlar içilmiş Sohbet giderek koyulaşmış ve geç vakitler padişah ve kızı giderken Keloğlan ve anasını konağa davet etmişler Konakta anası padişahtan kızını Keloğlan'a istemiş Kızının olurunu aldıktan sonra padişah evet demiş ve kızını Keloğlan' a vermiş Sarayda yapılan düğüne padişah, padişah kıyafetiyle, kızı Aysel de sultan kıyafetiyle katılıp kimliklerini belli etmişler İlk anda çok şaşıran Keloğlan ve anası zamanla buna alışmışlar Saray görevlileri padişahın oyununu konuşmuşlar Keloğlan ve Aysel evlenip mutlu olmuşlar
SON
----------------------------------------------------------
KELOĞLAN'IN HOROZU
Bir varmış bir yokmuş Yumurtadan civciv çıkmış Civciv büyümüş piliç olmuş Piliç büyümüş tavuk olmuş Tavuk yumurtlamış Yumurtadan civciv çıkmış Bu civciv büyümüş horoz olmuş
Bu horoz bir gün sol- sağ, bir- iki uygun adım giderken Keloğlan'la karşılaşmış ve Keloğlan'ın yanından sıyırtıp geçmiş Keloğlan ağzı açık horozun arkasından baka kalmış Çabucak toparlanıp bir koşu horozun önüne çıkmış Karşısında Keloğlan'ı gören horoz durmuş
Keloğlan: " Ne o Toros? Yürüyüp gidiyorsun Beni tanımadın mı? "
Bunun üzerine horoz: " Tanıdım da, seni tanıdım diye durmam gerekmez "
" Bana kızgınsın, yenilgiyi benden biliyorsun "
" Daha her şey bitmedi Şu yeni nesil Bak civcivlere, bunların çoğu horoz olacak Yakında yeni bir ordu kuracağım Zafer bizim olacak "
Altı ay kadar önceydi Uzun bir zamandır tilkiler, kümeslere giriyor ve tavukları götürüp ormanda yiyordu Kümes hayvanları tilki korkusu altında yaşamaktan bıkmıştı Daha sonra Toros çıktı ve kümes hayvanlarını bir bayrak altında toplamayı başardı Horozlardan ordu kurdu, bu orduyla haksızlığa baş kaldırdı ama tilki ordusuyla yapılan meydan savaşında bozguna uğradı Savaştı, sonuna kadar savaştı, tek kaldı ve kuşatmayı yarıp yaralı olarak kurtuldu Yarası iyileşince ortaya çıktı ama bu defa çok daha fazla hırslıydı Keloğlan'ı tanımamasının sebebi ise, biraz daha sabret, savaşa girme, kazanma şansın çok az demesinden kaynaklanıyordu Zamanla civcivler piliç, piliçlerin çoğu horoz oldu Çevreden binlerce horoz gelerek Toros'un özgürlük bayrağı altında toplandı Keloğlan'ın, çok kalabalıksınız, siz bu savaşı kazanırsınız demesi üzerine yapılan savaşı horozlar kazandı Keloğlan'ın horozu, zafer kazandı ve kalan az sayıda tilki ormanın derinliklerine çekildi
SON
-----------------------------------------------------------
KELOĞLAN'IN KUZU SEVGİSİ
Keloğlan kasabaya giderken yolda bir kılıç bulmuş Kasabaya varınca kılıcın sahibini aramaya başlamış Kime sorduysa ne kılıcı daha önce gören ne de sahibini tanıyan çıkmamış Hayvan pazarından geçerken küçük bir kalabalık Keloğlan'ın etrafına toplanmış Birkaç kendini bilmez Keloğlan'la alay etmeye başlamış Adamlardan biri orta yere bir kuzu getirmiş: " Şu kuzuyu kılıçla keselim Şişe takıp döndürelim Nar gibi kızartalım Afiyetle yiyelim " demiş
Bunun üzerine Keloğlan: " Aman ağalar, etmeyin, eylemeyin Ne istersiniz bir garip kuzudan? Daha doğalı kaç gün olmuş? Bırakın yaş yaşasın, ömür sürsün Kuzu kesenin, kuzu eti yiyenin başına türlü belalar gelirmiş Bunu bilmez misiniz? "
Keloğlan'ın haykırışı ses getirmiş Kalabalıktan birkaç kişi Keloğlan'dan yana çıkmış Kuzunun sahibi, kuzuyu götürmüş Az önce keselim, döndürelim, kızartalım, yiyelim diyen adamlar, Keloğlan'dan özür dilemişler Keloğlan'ı üzmemek için, kuzu kesmekten, kuzu eti yemekten ömür boyu vazgeçmişler Son sözü Keloğlan söylemiş: " Kuzu eti yiyen olmasa kuzular kesilmez Kuzuların kesilmemesi için, sizler de kuzu eti yemekten vazgeçmek istemez misiniz? "
SON
Yazan: Serdar Yıldırım
|