Prof. Dr. Sinsi tafarından gönderildi
					  
				 
				Melitea, Milidia, Meliddu, Melitene (Malatya)
 
 Malatya ve çevresinde XX  yüzyılın ikinci yarısında başlayan kazılar ilk yerleşimin Paleolitik Çağa (MÖ  5500–3500) kadar indiğini göstermiştir  Tarihi çağlar boyunca yöre, eski ticaret yollarının üzerinde bulunuşundan ötürü önemini korumuş, bu nedenle de sürekli yerleşime sahne olmuştur  Malatya’da Ansır (Buzluk) ve İnderesi mevkiinde bulunan mağaralarda Paleolitik Çağa ait buluntularla karşılaşılması bu iddiayı kuvvetlendirmiştir  Ayrıca 1979 yılında başlayan Karakaya Baraj Gölü kurtarma kazıları kapsamında, Cafer Höyükte yapılan kazılarda, o yörede yaşayan insanların Paleolitik Çağda ilk kez mağaralardan çıkarak ovalara inerek yerleşik köy yaşamına başladıkları da anlaşılmıştır  Bunun sonucu olarak, Cafer Höyük kazıları Malatya ve çevresinin M Ö  7000 yılında köy yaşantısının izlerini ortaya koymuştur  
 
  
 
 Anadolu’nun önemli bir kültürünü oluşturan Hititler döneminde de Aslantepe yörenin merkezi konumunda idi  Geç Hitit dönemi şehir devletlerinden biri olan Malatya’nın tarihi Hitit kitabelerinden öğrenilmiştir  Bunun ardından Asur krallarının yıllıklarında ve Urartu kitabelerinde de bu konu daha açıklık kazanmıştır  Günümüze ulaşan Asur belgelerinde Malatya’nın ismi Milid, Melid, Milidia, Meliddu şeklinde geçmektedir  Urartu ve Hitit kaynaklarında Melitea, Hitit tabletlerinde de geniş biçimde yer almıştır  Bunun yanı sıra Urartu krallarından lspuinis (M Ö  824816) ile oğlu Menuas (M Ö  816–807) zamanlarına ait Palu kaya kitabelerinde, yörenin tarihine ışık tutacak bilgiler bulunmaktadır  Buradan Urartuların Milid Kralı Sulumeli’yi mağlup ettikleri, Malatya Kralı’nın da bu yeni egemenliği kolayca kabul etmediği öğrenilmiştir  Nitekim bu kitabelerde, I  Argistis (M Ö  789–766) “Tanrı Haldi’nin sayesinde Hatti memleketlerine karşı sefer ettiğini ve Tuwate’nin oğlunun memleketini Melitea (Malatya)’yı zaptettiği” ve Malatya krallarının kısa bir süre sonra Urartulara karşı yeniden ayaklandıkları, III  Sarduri’nin (M Ö  765–733) Melitea Kralı Sahu oğlu Hilaruwata’yı mağlup ederek, şehri yağmaladığı yazılıdır  
 
  
 
 M Ö  1750 yıllarında Kuşsara Kralı Anitta, Anadolu’yu tek bir yönetim altında toplayarak siyasi birliği sağlamıştır  Bu dönemde Malatya’nın, büyük bir olasılıkla, siyasi birliğe katıldığı sanılmaktadır  I  Hattuşilis, Kuzey Suriye yolunu emniyet altına almış, yerine geçen oğlu I  Murşilis ise Anadolu birliğini Halep ve Babil seferlerinden sonra sağlamış  Malatya’ nın bu krallar döneminde kuzey Suriye ile Anadolu arasında önemli yol kavşağında olması nedeniyle Hitit birliğine girdiği ve bir Hitit şehri olduğu sanılmaktadır  I  Mursilis, babası I  Hattusilis ’in gösterdiği, çıkarlarının güneyde olduğu fikri üzerine hareket edip, Halep ve Bağdat’ı fethederek “Büyük Kral” unvanını aldığı Akad metinlerinde görülmektedir  Hitit Krallarından Ammunas ile Huzziyas’tan dönemlerinde M Ö  XV  yüzyılda yer yer görülen isyanlar sonunda Hitit Birliğinin kuzey Suriye’deki egemenliği Mitanni Krallığının eline geçmiştir  Böylece, Malatya da bu dönemde Mitanni egemenliği altına girmiştir  Hitit Kralı Şuppiluliuma, M Ö  1450 yıllarında Fırat Nehrini geçerek bölgede yer alan Mitanni egemenliğine son vererek Malatya’yı yeniden Hitit İmparatorluğuna kazandırmıştır  II  Mursilis, Muvatalli ve III  Hattusilis dönemlerinde Malatya, Hitit Merkezine bağlı kalmıştır  
 
 M Ö  1000 yıllarında Malatya, Kargamış Krallığı’na bağlı olarak varlığını sürdürmüştür  Gürün yakınlarında bulunan bir kitabeye göre “Sasa” isimli biri Malatya Kralı olarak bilinmektedir  Asur Kralı II  Adad Nirari (M Ö  911-891) Kargamış’ı egemenliği altına alarak, Kargamış’ın Malatya üzerindeki hakimiyeti son bulmuştur  Yöredeki Urartu egemenliği, Asur kralı III  Tiglat Psaser’in tahta çakışına kadar devam etmiş ve Malatya, M Ö  733’de yeniden Asur Krallığına haraç veren beylikler arasına girmiştir  M Ö  722 yılında Malatya Kralı Funzianu, Asur Kralı II  Sargon’a esir düşmüştür  Bu tarihte Asur Kralının Malatya’yı egemenliği altına aldığı, bir isyan sonunda M Ö  713 yılında Malatya Kralı Tarhunaz’ı esir ettiği anlaşılmaktadır  Kral Tarhunaz’ı halkı ile birlikte Asur’a, Basra’ya sürgün ettiği, Basra halkından bir kısmını da Malatya’ya getirerek yerleştirdiği bilinmektedir  Malatya’ya Asurlu bir kral atadığını ve emrine 150 savaş arabası, 1500 atlı, 20 000 yaya, 10 000 kalkan ve mızrak taşıyıcıları verdiğini II  Sargon’un kitabelerinden öğrenilmektedir  Asur Kralı Sanherib (M Ö  705-681) döneminde Asur egemenliğinde olan Malatya’da, Asar Haddon (M Ö  681-669) zamanında Asur egemenliği sona ermiş, bunun yerini bölgede Med ve Persler almıştır  
 
  
 
 Perslerin Anadolu egemenliği Büyük İskender’e kadar sürmüştür  Makedonya Kralı Büyük İskender Perslerin kurmuş olduğu idari sistemi bozmamış, bölgeye atadığı komutanları ile Helenistik kültürünün Anadolu’ya yayılmasını sağlamıştır  Bundan sonra Malatya, tamamen Helen kültürünün etkisi altında kalmıştır  İskender’in M Ö  323 yılında ölümünden sonra bu büyük İmparatorluk, onun komutanları ve Satrapları arasında bölüşülmeye başlandı  Malatya bölgesine ilk önce, İskender’in Kapadokya Satrabı Eumenes’in egemenliğine girmiştir  Eumenes’in M Ö  315’de komutan Antiogonos’a yenilmesi üzerine bu kez yöre Antiogonosların egemenliğine girmiştir  Böylece, M Ö   312’de Seleukos devletinin temelleri atılmıştır  Seleukosların Malatya’yı da içerisine alan topraklarda yeni bir krallık kurması, Lisimaukhos’u M Ö  281 ’de yenilgiye uğratmasından sonra gerçekleşmiştir  Seleukosların Malatya’da egemenlikleri yalnızca bir yıl sürmüş, yöre halkının isyanı sonucu Seleukoslar Malatya’yı terk etmek zorunda kalmışlardır  Bundan sonra yöre Kapadokya Krallığı’nın egemenliğine geçmiştir  Ne var ki Kapadokya Krallığı, bir süre sonra “Sofen Presleri” diye anılan ve Harput yöresinde bağımsızlığını ilan eden prenslere boyun eğmiş ve Malatya yöresinin yönetimini bırakmak zorunda kalmıştır  M Ö  212’de bölgedeki yönetim, tekrar Seleukosların eline geçmiştir  Bu yönetimden de memnun olmayan yöre haklı, kuzeyde bulunan Pontus Kralı Farmekes’in koruması altına sığınmıştır (M Ö  170)  
 
 Malatya yöresi uzun süre Pontus Krallığına bağlı olarak kalmıştır  Pontus Kralı Mitridates Evpator’un (M Ö  120-63), Pompeius komutasındaki Roma ordusuna yenilmesinden sonra bölge, merkezi Kelkit Irmağı kıyısındaki Kabira olan Roma eyaletinin sınırları içerisine alınmıştır (M Ö  66)  Roma döneminde eski kavşak yollarından ötürü, Roma ordularının uğrak yeri haline gelen Malatya; kuzeyi güneye, doğuyu batıya bağlayan bir düğüm noktası konumundaydı  Ayrıca Fırat nehrinin doğu ile batıyı birbirinden ayırması, buranın önemini daha da artırmıştır  Bu bölgeye Romalılar iki Legionu (lejyon) yerleştirmişlerdir  Bu lejyonlardan biri Melitene’ye (Malatya) gönderilerek görevlendirilen lejyon XII  Fulminita’dır  Diğeri ise Samosata (Samsat-Adıyaman) gönderilen lejyon XVI  Flavia’dır  Roma’nın  30 lejyonundan ikisini Fırat kıyısına yerleştirmesi bölgenin önemini gözler önüne sermektedir  Melitene’de yerleştirilen 12  lejyon doğudaki Roma’nın en önemli askeri bir üssü olmuştur  Bu lejyonlar bölgede asayişi sağlayarak, Karadeniz’den Zeugma’ya kadar uzanan doğu sınırlarının ileri karakolu olmuştur  Romalıların 12  Lejyonu buraya yerleştirmelerinin nedeni; önemli bir yol kavşağında olmasının yanı sıra Fırat’ın burada geçit vermesi, su kaynaklarının ve yiyecek depolarının bol olmasıdır  12  lejyonun Malatya’da yerleştirilmesi ile Aslantepe’deki şehrin yeri değiştirilmiş, şehrin etrafı surlarla çevrilmiştir  Şehir surları (M S  98 -117) Traianus döneminde yapılmıştır 
 
 Traianus zamanında, Melitene (Malatya), Part’lara karşı önemli bir sınır üssü olmuş, askeri yolların bir geçit noktası haline gelmiştir  Romalılar döneminde sınır şehri olma özelliğini taşıyan Melitene ’ye komşu devletler tarafından sürekli saldırıya uğramıştır  Savaşlar nedeniyle zarar gören şehir surları, İmparator Constantinus (M S  363) zamanında onarılarak genişletilmiştir  Bütün Roma’da olduğu gibi, Melitene’de (Malatya) de isyanlar artmış, şehir sürekli el değiştirmiştir  Daha sonra Pers Kralı Sapor’u Bizans İmparatoru Valens yenerek bölgede Roma egemenliğini yeniden sağlamıştır  Romalılar tarafından askeri bir karargâh olarak kullanılan Malatya’da o döneme ait eserler tahrip olduğundan günümüze ulaşamamıştır  Ulaşabilen kültürel buluntular ve kalıntılar Malatya müzesinde sergilenmektedir  
 
  
 
 Roma İmparatorluğu’nun M S 395’te Arcadius ve Honorius arasında bölünmesinden sonra Anadolu Arcadius’a düşmüştür  Malatya, İmparatorluğun ikiye bölünmesinden sonra Doğu Roma (Bizans) imparatorluğu içinde kalmıştır  Bizanslılar, Malatya’yı Sasanilere karşı bir hudut şehri olarak kullanmışlardır  575 yılında Sasanilerle Bizanslılar arasında büyük bir meydan savaşı olmuş, Sasani imparatoru 1  Hüsrev yenilgiyi hazmedemeyerek intikam amacı ile şehri yakıp yıkmıştır  Bizans ve Araplar arasında paylaşılamayan bir merkez konumunda olan Malatya, VII  yüzyıldan itibaren sürekli Arap akınlarına uğramıştır  1993 yılında Battalgazi ilçesinde Belediye Hamam inşaatı hafriyatı sırasında ele geçen VII  Mikhael Dukas (1071-1078) dönemine tarihlenen altın sikkeler, Bizans döneminin bu tarihte Malatya’da son bulduğunu işaret etmektedir  
 
 Malatya Yöresinde yapılan arkeolojik kazılar:
 
 Malatya yöresinde Prof Bahadır Alkım’ın yapmış olduğu kazılarda Yesemek heykel atölyeleri ortaya çıkarmıştır  Dünyadaki ilk heykel örneği sayılan, beyaz kireçtaşından yapılmış küçük figürler, M Ö  7000 yılına tarihlendirilmektedir  Bunların yanı sıra Yesemek’te büyük boy heykellerle karşılaşılmıştır  
 
 Yesemek ve Pirot Caferhöyük kazılarında ortaya çıkarılan bu eserler halen Malatya müzesinde sergilenmektedir  Eski çağlara ait ele geçen seramikler genellikle tek renk olup, ateşte az pişirilmiş koyu astarlıdır  Bu seramiklerin yanında ithal malı Halaf tipi seramik örneklerine Hekimhan, Kuyuluk, Hinso ve Arguvan Karahöyükte; Hassuna boyalı Seramik örneklerine ise Aslantepe, Değirmentepe, İsahöyük ve Fırıncıhöyük’te rastlanmaktadır  
 
 M Ö  3000 yılında Malatya yöresi seramikleri çömlekçi çarkı yerine genellikle elle yapılmışlardır  Bu seramiklerin hamuruna ince kum karıştırılmış olup, üzerleri siyah renkte astarlanmıştır  Bunlara ait örneklere; Aslantepe, Hasırcı, Fırıncıhöyük, Karahöyük, İsahöyük, Morhamam, Kösehöyük, İmamoğlu, Değirmentepe, Köşgerbaba ve Pirothöyük’te rastlanmıştır  Ayrıca Eski tunç II  döneminde, M Ö  2500 yıllarında başlayan seramik örneklerine de yörede yer yer rastlanılmıştır  Eski tunç III  evrelerine ait elle yapılan, ateşle pişirilen seramikler Malatya bölgesinde çoğunlukla deve tüyü renkli olup, üzerindeki süsler, geniş bantlar şeklinde desenlerle kaplıdır  Bu örneklere Aslantepe, Değirmentepe, Pirothöyük’te rastlanmıştır  Aslantepe kazılarıyla 1992 yılında gün ışığına çıkarılmış ve M Ö  3200 yıllarına tarihlenen tapınak, bölgenin en önemli dini ve kültür merkezi konumuyla, Mezopotamya Kültürü ile çağdaş ve hatta Anadolu’nun ilk tapınak örneklerinden olarak tarih ve arkeolojiye ışık tutmaktadır  
 
 Aslantepe ve Değirmentepe kazıları, bölgedeki yerleşimin M Ö  5000–3000 yılları arasında Kalkolitik çağda da devam ettiğini ele geçen buluntu ve heykeller göstermektedir  Değirmentepe ve Aslantepe’de bulunan çok sayıdaki taş ve pişmiş topraktan damga mühürleri ile pişmemiş toprak mühür baskıları yörenin aynı zamanda önemli bir ticaret merkezi olduğunu belgelemektedir  Kuşkusuz Anadolu’nun büyük bir bölümünde olduğu gibi, Malatya da Kuzey Mezopotamya, Suriye ile Fırat Nehri yoluyla yapılan ticaretin merkezi idi  
 
 Höyükler: 
 
 Aslantepe 
 
 Malatya Orduzu semtinde yer alan tepe, şehre 4 km  uzaklıktadır 1932 yılında bilimsel kazılara başlanmış günümüzde de devam etmektedir  Yapılan kazılarda geç Kalkolitik döneminden Roma dönemine kadar 7 kültür tabakası tespit edilmiştir  En önemli yerleşimi geç Hitit döneminde oluşmuştur  Bu devirde Aslatepe “Melita” ülkesinin merkeziydi  
 
 Arslantepe kazılarında ortaya çıkartılan Geç uruk dönemi sarayının kralına ait M Ö 2900 yılına tarihlenen kral mezarının bir rekonstüriksüyonu Müzede sergilenmektedir  Kralın hoker vaziyette yatış biçimi ve mezarın üzerinde kurban edildiği varsayılan 4 kişinin bulunma pozisyonları ilgi çekmektedir  
 
 Gelinciktepe 
 Orduzu semtinde yer alan tepe, Aslantepe’nin 2 km kuzey doğusunda eski Tunç devri yerleşim yeridir  
 
 Ansur(Buzluk) 
 Merkeze bağlı Yazıhan Bucağının Buzluk Köyü sınırları içerisindedir  
 
 Köşgerbaba Höyüğü 
 Malatya’nın 31 km  Kuzeydoğusunda, Fırat köyü sınırları içindedir  En üstte küçük bir Osmanlı yerleşmesinin altında Roma kenti yer alır  Urartu katında, çok sayıda boya bezekli keramik, demir silahlar ele geçirildi  En alt kat, İlk Tunç çağı kalıntılarını içerir  Höyük baraj gölünün altındadır  
 
 Pirot Höyük (İkiz Höyük) 
 Çift konili olduğu için  İkiz Höyük diye de bilinir  Malatya’nın 40 km kuzey doğusunda, bugün baraj gölü altındaki Kıyıcak köyündedir  Araştırma sonuçlarına göre, ilk Tunç Çağından Bizans’a değin yerleşim alanı olarak kullanıldığı anlaşılmıştır  
 
 İmamoğlu Höyük 
 Malatya’nın 24 km  Kuzeydoğusundaki höyük, Karakaya baraj gölünün suları altındadır  İlk Tunç Çağı’ndan Roma dönemine kadar yerleşim yeriydi  
 
 İlk defa 1945 yılında Prof Dr  Kılıç Kökten tarafından İmamlı adıyla haberdar edilen höyük, yörede daha sonra yüzey araştırması yapan Prof Dr  Ümit Serdaroğlu ve Prof Dr  Mehmet Özdoğan tarafından yeniden belgelenmiştir  1980–87 yıllarında, İstanbul Arkeoloji Müzeleri araştırmacılarından Edibe Uzunoğlu yönetiminde kazılar yapılmıştır  Kazı daha çok koni kısmının üstünde ve yamacında gerçekleştirilmiştir  
 
 Fethiye Höyük 
 Malatya’nın 36 km  Kuzey batısındadır  İlk Tunç Çağı yerleşmesinden çok sayıda çakmak taşı bulunmuştur  
 
 Değirmentepe Höyük 
 Değirmentepe Malatya’nın 24 km, bugün baraj gölü altında kalan İmamlı Höyüğünün 1,5 km doğusundadır  Son Kalkolitik çağda Orta Anadolu, Kuzey Mezopotamya ve Suriye ile ticari ilişkileri bulunan önemli bir merkezdi  Değirmentepe, Malatya’nın 24 km, bugün baraj gölü altında kalan İmamlı Höyüğünün 1,5 km doğusundadır  
 
 Bu höyük ilk defa Adagören “Kilisik” höyüğü olarak 1975’te Prof Ümit Serdaroğlu ve ekibi tarafından yeri saptanmıştır  Daha sonra Prof  Mehmet Özdoğan ve ekibinin aşağı Fırat havzası yüzey araştırmalarında Değirmentepe ismi verilmiştir  İstanbul Üniversitesi Prehistorya Kürsüsünden Prof  Ufuk Esin tarafından kurtarma kazılarına başlanmıştır  
 
 Höyük üzerinde çeşitli açmalardan eşde edilen sonuçlara göre burada on bir tabaka tespit edilmiştir  Höyük 5 000- 4 000 yılları arasına tarihlendirilmiştir  En üstteki ilk dört yerleşim tabakası Demir Çağına aittir  Ancak, son iki tabaka Geç Roma ve Bizans dönemlerinde yeniden kullanılmıştır  Bu nedenle de tahrip olmuştur  Yapılan kazılar sonucunda yuvarlak planlı küçük bir kale, küp mezarlardan oluşan nekropol, taş kemerli kerpiç duvarlı, dörtgen planlı bitişik düzende evler ortaya çıkarılmıştır  Ele geçen çanak çömlekler Geç Hitit, Urartu ve son Asur dönemlerine ait çanak çömleklerle karışık bir düzendedir  Burada ele geçen Kalkolitik Obeyt kültürü mühür ve mühür baskıları Anadolu’da bu döneme ait mühür sanatı ile ilgili en büyük koleksiyonu oluşturmuştur  Obeyt kültürünün ortaya koyduğu çanak çömlekler ise, genellikle yeşilimsi, bej, pembemsi, açık renkli kilden yapılmışlardır  Geometrik, şematik bitki motifleri, açık renk zemine siyah, kırmızı ve kahverenginde bezeme olarak yapılmıştır  
 
 Cafer Höyük
 Kentin 40 km  Kuzeydoğusundaki höyükte, üstte ilk tunç Çağı, üstte ise keramiksiz neolotik yerleşme saptandı  Bugün Karakaya baraj gölünün altındadır  
 
 Levent Vadisi 
 Akçadağ ilçe sınırları içinde çeşitli jeolojik olaylar sonucunda meydana gelen levent Vadisinde, vadi boyunca farklı büyüklükte Mağaralar mevcuttur  Yapılan yüzey incelemeleri sonucunda Bağköy civarındaki mağaralarda Geç Hitit Çağı’na ait olduğu düşünülen kaya kabartmaları bulunmuştur  
 
 Fırıncılar Höyük, Fethiye Höyük, Ören, Güzelyurt, Samanköy, İsa Höyük, Morhaman, Karahöyük, Sürgü Höyük, Hasırcılar, Hacı Höyük, İkinciler ve Aslantaş Malatya’daki diğer arkeolojik alanlardır  
			
		 |