Konu
:
Fiziğin Doğası
Yalnız Mesajı Göster
Fiziğin Doğası
12-20-2012
#
1
Prof. Dr. Sinsi
Fiziğin Doğası
Fiziğin Doğasında hangi kavram ya da ne var? İçinde bulunduğumuz zamanda bu soruya cevap vermek oldukça zor
Çünkü bina o temeller üzerinde yükselmiş durumda
İnsanlığın düşünce tarihine bakıldığında pozitif bilimler oldukça yeni olarak karşımıza çıkar ama buna rağmen oldukça hızlı gelişmişlerdir
(yine düşünce tarihine göre)
En başta bütün bilimler;kendi dışımızda varlığı bizden bağımsız bir olgular dünyasından yola çıkmışlardır
Bu olgular dünyasının en temel özelliği nesnel ve anlaşılabilir olmasıdır
20
yy
başlarında fizikte oluşan devrimsel nitelikteki gelişmeler;kendi dışımızda bizden bağımsız ve nesnel bir olgusal dunyanın varlığı konusundaki görüşlerimizi değiştirmiştir
Bu noktada; nasıl ki olgulardan ve olaylardan bağımsız bir uzay ve zaman düşünülemezse bizden bağımsız bir epistemolojik süreç de düşünülemez(evreni anlamak adina)Bu bilme sürecini bazıları şöyle tanımlar:
Kendimizedışımızdaki nesnelerin içimizdeki hayalet cisimlerini ya da simgelerini yaparız
Öyle ki resmin mantıksal olarak zorunlu sonuçlarıher zaman resmedilen nesnelerin fiziksel olarak zorunlu sonuçlarıdır
Hertz
Bilimher türlü düzenden yoksun duyu verileri(algılar) ile mantıksal olarak düzenli düşünme arasındaki uygunluk sağlama çabasıdır
Einstein ?The Fundamentals of Theoritical Physics? Science 91-1940
Bilimgözlem ve gözleme dayalı uslama(akıl yürütme) yoluyla önce dünyaya ilişki olgularısonra bu olguları birbirine bağlayan yasaları bulma çabasıdır
Russel ?Religion and Science?
Görüldüğü gibi Einstein in tanımından;düzenin olgu dünyasının değil insan aklının bir niteliği olduğu çıkıyor
Aslında düzenin olgu dunyasından mı yoksa insan aklından mı kaynaklandığı cok da önemli değil
Fiziğin iki temel kavramı uzay ve zaman dır
Uzay nesnelerinzaman da nesnelerin değişiminin düzeni olarak düşünülebilir
Fizik içinde bulunduğumuz evreni anlamak içino evrenden yapılan soyutlamalar bütünü olarak düşünülürse o evrenden ilk elden soyutlanan kavramlar uzunluk kütle ve zamandır
Klasik fizikteki diğer tüm kavramlar(kuvvetmomentumenerji gibi) bu üçünün üzerine kurulmuştur
Bu üç kavramın ölçülmesi herkezce kabul edilmiş standart niceliklere göre yapılmaktadır
Fiziğin diğer önemli temeli neden-sonuç dur
Tüm olaylar birbirine neden-sonuç ilişkisiyle bağlıdır
Bu;evrende oluşan olayların sebeblerinin yine evrende olması gerekliliğidirbaşka yerlerde değil
Zaten pozitif bilimlerin ortaya çıkış sebebidir bu
Bu noktadailkçağ felsefesinin mitolojik süreçten sonra ve -bu günkü anlamında- pozitif bilimlerin ortaçağdan sonra oluşması oldukça benzerdir
Fiziğin en temel süreci şüphesiz ki ölçmedir
Gözlem-ölçme-deney süreçleri düşünülürsearalarındaki benzerliğin amaç benzerliği olduğu görülür
Hepsi içinde bulunduğumuz evrene ait özelliklerin bize aktarılması içindir
Gözleminsanın düşünmesiyle beraber varolmaya başlamıştır
Ölçme ve deney ise daha sonraları ortaya çıkmıştır
Deney;evrenin belli bir kısmının benzerinin yaratılıp üzerinde çeşitli ölçme süreçlerinin gerçekleştirilmesidir
Doğa evrenin en yakınımızdaki parçası olarak düşünülürse;gözlem ile doğaya müdahale edilmiyormuşfakat ölçme ve deneyle müdahale ediliyormuş gibi görünür
Oysa saf olarak gözlem bize doğayı anlamak yolunda cok şey kazandırmaz
Daha aktif bir yaklaşım gerekir ki bu da deneydir
Ölçmenin önemi ise fizik-matematik ilişkisinde ortaya çıkar
(Daha sonra bu konuya değinilicek)
Fiziğin bir diğer temel özelliği evrendeki değişimleri değişmeyenlerle açıklamaktır
Yani denilebilir ki; fizik ve genelde bilim evrendeki değişimleri değişmeyen şeyler aracılığıyla açıklamaya çalışmaktır
Klasik fizikteki konumhızivme kavramları düşünülürse;bu daha iyi görülür
Hız konumun değişimidir ve eğer sabit değilse ivme kavramına ihtiyaç vardır
İvme hızın değişimidir ve eğer o da sabit değilse onun değişimini gösteren sabit bir niceliğe ihtiyaç vardır
Aslında insan doğadaki değişimleri günlük hayatta sanıldığı gibi algılamaz
İnsanın doğayı algılamakta kullandığı beş duyusundan gözü düşünelim
Doğayı algılamak için en çok kullandığımız duyumuz süphesiz ki gözdür
Görme olayı beyin ile gözlenen nesnenin bir etkileşimidir bu göz aracılığıyla olur
Göz hareketli cismin çok küçük zaman aralıklarıyla durumlarını algılar
Yani göze kadar olan sureçte bir süreklilik yoktur sabit durumlar üzerinde sıçramalar vardır
Gözden sonraki süreçte (yani göz-beyin arası) süreklilik sağlanır
Sonuçta bazı şeylerin değişmemesiyle evrendeki değişimleri açıklamak fiziğin metodunun temelinde vardır
Fizikteki korunum ve invaryantlık kavramları da bu noktada fiziğin temelinde yer almış oluyor
Korunum niceliğin zamana gore değişmemesidir; invaryantlık ise sisteme göre değişmemesidir
Sistemler çözüm yapılan değişik matematiksel sistemler de olabilir
Yani çözüm hangi matematiksel sistemde yapılırsa yapılsın sonuç aynı fiziksel gerçekliğe tekabül etmelidir
Bu invaryantlığın en genel anlamdaki yorumudur
Özelde ise denilebilir ki invaryantlık bir niteligin bazı dönüşümlere göre değişmemesidir
Peki invaryantlık ya da korunum gerçekte var mıdır?Şüphesiz ki bu iki büyük kavramın ortaya çıkışında beklentilerimiz sandğıimızdan daha büyük rol oynamaktadır
Korunum ya da invaryantlık olmasaydı evreni anlamak bu günkünden daha zor olabilirdi
Aynı şekilde fiziksel yasaların
basitliği
ilkesinde de beklentilerimiz büyük rol oynamaktadır
Doğa
basit
midir yoksa karmaşık mı?Bilmiyoruz
Ama doğayı açıklamak için yaptığımız yasalar
basit
olmalı
(Daha derinlemesine bir inceleme için: ?Pozitif Bilimlerde
Basitlik
İlkesinin Belirlenmesi Yolunda Bir Deneme? İ
U
Ed
Fak
yayınları no:2866- 1981)Fizik onu yapan fizikçilerden bağımsız olarak düşünülemiyeceği için fizikçilerin beklentileri de fiziğin içinde ve metodunda yer etmiştir
(Aynı şeyler tüm pozitif bilimler için söylenebilir)
Fizik-matematik ilişkisi de fizik için oldukça temel bir ilişkidir
Matematikten bağımsız bir fizik düşünülemez
Ancak fiziğin formel bilimler gibi aksiyomatik olmayışı onu saf matematikten ayırır
Klasik mantığın üç ilkesi fizikte de temeldir ama fizik tam olarak aksiyomatik değildir
Gerçi Kurt Godel in 1931 de yayınladığı o meşhur makalesinden sonra matematiğin de aksiyomatik yapısı tartışılır olmuştur ama ;20 gram su ile 30 gram suyu karıştırıp karışımın kütlesini ölçtüğümüzde 60 gram buluyorsak hatayı 20+30=50 önermesinde aramayız
Matematik bir formalizm olmasının ötesinde yer etmiştir fizikte
Çünkü evrenden soyutlanan birtakım şeylerin üzerinde matematiksel işlemler yaptığımızda sonuçta bulunan şeylerin yine evrene ait olması sözkonusudur
Bu da matematiğin fizikte sadece bir gösterim şekli olarak yer etmediğini gösterir
Ancak matematiksel olarak ortaya çıkan her sonuçla fiziksel gerçeklikler arasında birebir tekabüliyet var mıdır?
Matematiksel bir önerme olgusal dunyaya ilişkin olduğu kadarıyla kesin değildir; kesin olduğu kadarı ile olgusal dünyaya ilişkin değildir
Einstein
Einstein in bu düşüncesi yukarıda sorulan soruya bir cevaptır
Ama bu cevap ile matematiğin fizikteki konumu net olarak belirmez
Burada bir enformasyon azalışı sözkonusudur
(Aynı durum kuantum fiziğinde vardır:mikroevrende yapılan bir deneye ait olasılık genliği olası tüm sonuçları kapsar ama gözlenen deney sonucu bunlardan sadece biridir
)
Fizik ve felsefe de birbiriyle yakından ilişkilidir
Newton dan Heisenberg e Max Born dan David Bohm a kadar birçok fizikçi aynı zamanda iyi birer filozof idiler
Yazik ki filozoflar arasındaki iyi fizikçilerin sayısı bu kadar çok değildir
(Bu yüzden bazı fizikçiler felsefeden uzak durmayı tercih ederler) 17
yy
da Descartes in şüpheciliğiyle ?düşünüyorum öyle ise varım? ı temel alması ve bunun üzerine felsefesini kurması; mekanik evren anlayışını oluşturması ve Newton un öğrenciliği sırasında Descartes in görüşleriyle tanışıp daha sonra mekaniğin o üç temel yasasını ortaya atması; fizik-felsefe ilişkisinin başlamasıdır ve güzel bir örneğidir
Zaten fizik felsefe matematik ve bugünkü diğer doğa bilimlerinin birarada olması ancak Rönesanstan sonra ayrılmaya başlamaları; aralarında sıkı bir ilişki olmasının doğal bir sebebidir
Bu yüzden felsefe incelenmelidir
Çünkü felsefe tarihi insanlığın geçirdiği düşünce aşamalarıdır ve bu aıamaların belli bir yerinde pozitif bilimler doğmuştur; cünkü epistemoloji bilme sürecini sorgular ve bu süreç tüm pozitif bilimler için kaçınılmazdır oysa pozitif bilimler bu süreci sorgulamaz
Çeşitli zamanlarda bazı filozoflar ellerinden geldiğince pozitif bilimler ve özellikle fiziği kullanıp bunun uzerine felsefelerini kurmuşlardır
Fakat bu filozoflar kendi zamanlarındaki fiziği ne kadar iyi biliyorlardı?Örneğin entropi kavramını ya da kuantum fiziğini gerçekten hazımsayabilmişler miydi yoksa bunlardan birer ikişer cümle okuyup felsefelerini bunlar üzerine mi temellendirmişlerdi? Bu durumda yapılanlar spekülasyon dan öteye geçemez
Ya da doğa bilimleri -Marx ın yaptığı gibi- doğrudan topluma veya insanlara uygulanabilir mi?(felsefe açısından fizik-felsefe ilişkisi ve sorunları bu durumdadır) Sonuçta fizik (ve genelde doğa bilimleri) temel alınarak bir felsefenin kurulması ancak bir fizikçinin yapabileceği iştir
Son olarak fizikteki temel kavram ve ilişkilerin 19
yy
sonlarında başlayan ve hemen her alanda etkisini gösteren değişim sürecinden nasıl etkilendiklerini özetleyelim:
* 17
yy
da doğa kendi dışımızdabizim varlığımızdan bağımsız nesnel olarak varolan bir şeydi
20
yy
başlarından sonra artık gözleyenler olarak doğanın içindeki yerimizi aldık ve incelediğimiz saf olarak doğa değil doğa ile bizim birleşimimizden oluşan sistem oldu
Ölçme sırasında doğaya yapılan müdahale göz önüne alınmaya başlandı
(Bu müdahale makroevrende daha tespit edilebilirdir ancak kuantum fiziğinin incelediği mikroevrende tespit edilemez niteliktedir
Bu noktada daha fazla ayrıntı denemenin konusu dışındadır
)
* 17
yy
da uzay ve zaman; birbirinden olaylardan ve nesnelerden bağımsız olarak ele alınıyordu
(Newton mekaniğinde her türlü değişimden bağımsız akan -ve olaylar olsa da olmasa da akmaya devam eden- bir zaman vardır
Uzay da buna benzer niteliktedir
Madde var olsa da olmasa da uzay vardır
)19
yy
dan sonra görüldü ki maddenin olmadığı yerde uzaydan; değişimin olmadığı yerde de zamandan bahsetmek anlamsızdır
Böylece uzay ve zaman mutlak kimliklerinden kurtulup göreceli ve birbirlerine bağlı yerlerini aldılar
* Neden-sonuç zinciri varlığını korudu ve koruyacakda
Çünkü yukarıda belirtildiği gibi; olayların birbirine neden-sonuç zinciriyle bağlı olmadığı bir evrende olayların sebebi baska yerlerde aranmaya başlanır ve bu da pozitif bilimlerin (doğa bilimlerinin) sonu demektir
Ancak evrene karşı olan deterministik bakış yerini olasılığa bıraktı
* 17
yy
da; yapılan ölçme ve deneylerin doğaya bir müdahale olduğu düşünülmüyordu
20
yy
da; insanın bilme sürecindeki yeri daha iyi anlaşılınca bu müdahale farkedildi ve ölçmedeney gibi kavramlar daha iyi anlaşıldı
Özellikle kuantum fiziğinde deneyin ve ölçmenin niteliği klasik fiziğinkinden oldukça farklıdır
Ölçme -ister makroevrende ister mikro evrende- ölçülen sisteme yapılan bir müdahaledir
Bu müdahale makroevrende tespit edilip hemen hemen giderilebilir nitelikte olduğu halde mikroevrende bu nitelikte değildir
Çok temel ve utopik bir örnek olarak şu verilebilir : Görme sürecinin başlayabilmesi için gözümüze bir foton gelmesi gerektiği düşünülürse bir elektronu görebilmek (!) için onun üzerine bir fotonun çarpıp gözümüze gelmesi gerekir
Bu ise elektronun durumunu daha farklı gormemiz demektir
Yani bu müdahale kaçınılmazdır
Dolayısıyla ölçme-gözlem-deney üçlüsünün niteliği tamamen değişmiş oluyor ancak önemlerini koruyorlar
*
Basitlik
ilkesi onemini
korumaya
çalışıyor ancak özellikle kuantum fiziğiyle ve daha sonraki gelişmelerle (string theoryyuksek boyutlarda -1011- çözümler vb
) bu ilke terkedilmiş gibi görünüyor
Ya mikroevren oldukça karmaşık ya da mikroevreni klasik fizikten kalan bazı kavramlarla (alan tanecik lokalizasyon gibi)açıklamaya çalıştığımızdan teoriler ve soyutlamalar karmaşıklaşıyor
* Fizik-matematik ilişkisi 17
yy
damatematiğin fizikte sadece bir gösterim şekli olmasından ibaretti
Oysa 20
yy
ve sonrasında özellikle teorik fiziğin gelişmesiyle; matematik fizikte bir formalizm olmaktan öteye geçti
* Ve fizik-felsefe ilişkisi
Kuantum fiziğini doğuran 20
yy
başı ve 19
yy
sonundaki gelişmeler beraberinde çok derin felsefi tartışmalarıda getirdi
Bununla çok güzel yerlere varıldı ama çok da spekülasyon yapıldı
Felsefe fizik için kaçınılmazlığını korudu ve koruyacak da
Aynı şekilde fiziğin de felsefe için kaçınılmaz olduğu görüldü
(Tabii ki ontoloji ya da benzer dallar için)
alıntı
Prof. Dr. Sinsi
Kullanıcının Profilini Göster
Prof. Dr. Sinsi Kullanıcısının Web Sitesi
Prof. Dr. Sinsi tarafından gönderilmiş daha fazla mesaj bul