|
Prof. Dr. Sinsi
|
Türk Edebiyatinin Dönemleri-Türk Edebiyatinin Dönemleri Edebiyat Dersi Konu Anlatımı
TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ
Türk Edebiyatı, Türklerin dâhil oldukları üç medeniyet ve kültür dairesine paralel olarak üç safhada incelenmektedir
1 İslâmiyet’ten Önceki Türk Edebiyatı,
2 İslâmî Devir Türk Edebiyatı,
3 Batı Tesirinde Gelişen Türk Edebiyatı
Bu tasnif Fuat Köprülü tarafından ortaya atılmış ve edebiyat araştırmacıları tarafından bugüne dek kullanılagelmiştir
Türk Edebiyatının Devirlere Ayrılmasında Kullanılan Kıstaslar
Türk edebiyatı devirlere ayrılırken değişen dil anlayışı, kültürde görülen farklılaşma, yeni dinî hayat, dil coğrafyasındaki gelişme, kısaca medeniyet değişikliği kıstas olarak alınır
Çünkü Türk tarihinde görülen üç medeniyet (iki medeniyet değişikliği), edebiyatın da seyrini değiştirmiş, onun konu ve şekil özelliklerini de etkilemiştir
Bu arada tanışılan ve alış verişte bulunulan uluslar da edebiyatı etkilemişlerdir
Meselâ, Araplardan ilmî eserlerle birlikte Arapça kelime ve tamlamalar, İranlılardan da İslâmiyet’le birlikte nazım tür ve çeşitleri alınmıştır
Türk edebiyatının üç devire ayrılmasını sağlayan iki medeniyet değişikliği vardır
1 İslâmiyet’in kabul edilmesi,
2 Batı medeniyetinin tanınması ve benimsenmesi
Bu bilgiler ışığında Türk edebiyatının devirlerini şöyle belirleyebiliriz
I İSLÂMİYET ÖNCESİ TÜRK EDEBİYATI (?-11 yy )
İslâmiyet’ten önceki Türk Edebiyatı, Türklerin Orta Asya’da yaşadıkları devirlerde bütün Türk boyları arasında müşterek ve büyük bölümü sözlü olan edebiyattır
İslâm öncesi Türk edebiyatı ulusal bir edebiyattır; nazım şekil ve türleriyle kullanılan ölçü tamamen millîdir
Bu dönem edebiyatı, İslâmiyet’in kabul edilmesinden sonra oluşmaya başlayan yeni edebiyat anlayışına kadar devam etmiş, hatta etkisi daha sonraki dönemde de görülmüştür
İslâm öncesi Türk edebiyatı sözlü dönem ve yazılı dönem olmak üzere ikiye ayrılır
A Sözlü Dönem ( ?-8 yy )
Türklerin henüz yazıyı kullanmadıkları dönemdir Yani başlangıçtan 8 yüzyıla kadar olan dönemdir
Bu dönem ürünleri tamamen sözlüdür ve genellikle şiir şeklindedir
Bazı ürünlerin bazıları günümüze kadar gelmiştir
Sözlü Dönemin Özellikleri
Ø Bu döneme ait yazılı eser yok denecek kadar azdır
Ø Bu dönemde Türkler, göçebeliğe dayanan günlük hayatlarında ve özellikle düzenledikleri törenlerde (sığır: av töreni; şölen: ziyafetler; yuğ: ölüm töreni) bir araya geldiklerinde “ozan”, “kam” veya “baksı” denilen şairler “kopuz” denilen saz eşliğinde “koşuk”lar ve “sagu”lar söylerlerdi
Ø Bu şiirler (sagu, koşuk, destan) hece ölçüsüyle söylenen ve yarım kafiye kullanılan şiirlerdir
Ø Anlatım söze dayanır
Ø Düşünce ve hayaller şiirle anlatılmıştır
Ø Nazım biçimi dörtlük, vezin hece veznidir
Ø Yarım kafiye kullanılmıştır
Ø Dil sadedir
Ø Bu ürünler düzenlenen törenlerde (sığır: av töreni; şölen: ziyafetler; yuğ: ölüm töreni) ortaya çıkmıştır
Ø Şiirler kopuz denilen saz eşliğinde söylenir
Ø Daha çok somut konular işlenmiştir
Ø Kahramanlık, savaşlar, tabiat ve aşk konuları işlenir
Ø Şairlere ozan, kam, baksı, oyun, şaman gibi adlar verilir
Sözlü dönem ürünleri
1 Koşuk
Ø Hece vezni ve yarım kafiye ile söylenen şiirlerdir
Ø Kopuz eşliğinde söylenir
Ø Yiğitlik, aşk, tabiat konularını işler
Ø Nazım birimi dörtlüktür
Ø Bu şiirlerde düz kafiye kullanılır: aaaa, bbba, ccca… (aaab cccb dddb)
Ø Bu şiirlerin İslâm sonrası halk edebiyatındaki adı koşma’dır
Ø Sığır denilen sürek avlarında söylenen lirik şiirlerdir
2 Sagu
Ø Ölen bir kişinin arkasından söylenen ağıt şiirleridir
Ø Ölen kişinin kahramanlıklarını, başarılarını, erdemlerini anlatır; ölümlerinden duyulan üzüntüyü dile getirir
Ø Koşuk nazım şekliyle söylenir
Ø Bu şiirlere İslâm sonrası halk edebiyatında “ağıt”, Divan edebiyatında “mersiye” denir
Ø “Yuğ” denilen ölüm törenlerinde söylenir
Ø Divanu Lûgatit-türk’teki Alp Er Tunga sagusu bu türün önemli bir örneğidir
3 Sav
Ø Türk toplumunun dünyaya bakışını, geleneklerini, varlık anlayışlarını ortaya koyan özlü sözlerdir
Ø Bugünkü “ata sözü”nün karşılığıdır
Ø Divanu Lûgatit-türk’te pek çok sav vardır
4 Destan
Bütün dünya edebiyatlarının başlangıç eserleri olan destanlar, çeşitli konularda yaradılış hikâyeleri yanında, milletlerin hayatında büyük yankılar uyandırmış bir kahramanın veya tarih olayının millet muhayyilesinde ortak sembol ve ifadelerle zenginleştirilmiş uzun manzum hikâyeleridir
Türk destanları, kâinatın, insanın, kadının ve erkeğin yaradılışı; Türk milletinin doğuşu, çeşitli Türk devletlerinin kuruluş gelişme, çöküşleri, zafer ve yenilgileri gibi konularla beraber pek çok sebep açıklayıcı efsaneyi de içinde barındırır
Bütün dünya edebiyatlarında olduğu gibi Türk Edebiyatının da ilk örnekleri destanlardır
Milletlerin toplumu derinden etkileyen, tarihî önem arz eden önemli olaylarını (doğal afetler, savaşlar, göç, yangın vb ) konu edinirler
Manzum hikâyelerdir
Destanlarda olağan üstü olaylar ve olağan üstü özellikte kahramanlar vardır
Destanlar anonim ve sözlü edebiyat ürünleridir
Ağızdan ağıza dolaşmak suretiyle oluşmuşlardır
Destanlarda anlatılan olayların geçtiği yer ve zaman bilinmez
Kahramanlar lider ve kurtarıcı rolündedir
İlk Türk Destanları
Altay-Yakut: Yaradılış Destanı
Sakalar Dönemi: Alp Er Tunga Destanı, Şu Destanı
Hun Dönemi: Oğuz Kağan Destanı
Köktürk Dönemi: Bozkurt Destanı, Ergenekon Destanı
Uygur Dönemi: Türeyiş Destanı, Göç Destanı
B Yazılı Dönem ( 8-11 yy )
Bu dönemde Göktürkler ve Uygurlar tarafından kendi alfabeleriyle eserler verilmiştir
Türk dilinin tespit edilebilen en eski yazılı metinleri VII asrın sonlarına ve VIII asrın ilk yarısına ait olan dikili taşlar (Yenisey ve Orhun anıtları) ve Uygur dönemine ait olan dinî metinlerdir
Anıtlar arasında yer alan, Kültigin, Bilge Kağan ve Tonyukuk adına dikilen Orhun Anıtları, gerek muhtevaları, gerekse mükemmel dil ve üslûplarıyla Türk dilinin, edebiyatının ve tarihinin şaheserleri arasında yer almaktadır Abidelerin yazarı Yolluğ Tigin’dir
Yenisey Kitabeleri
Yenisey ırmağı çevresinde daha çok mezar taşlarından oluşan bu kitabelerin edebi olarak fazla bir önemi yoktur
Göktürk Kitabeleri
Tonyukuk Anıtı
720 yılında Göktürk devleti veziri Tonyukuk adına dikilmiştir Kitabede Tonyukuk, anılarını ve dönemin tarihini anlatmıştır Anlatımda, atasözlerine bolca yer verilmiştir
Kültigin Anıtı
732 yılında dikilen anıt Yolluğ Tigin tarafından yazılmıştır Anıtta Kültigin’in ölümü ve yas töreni anlatılmıştır
Bilge Kağan Anıtı
735 tarihini taşır Bilge Kağan’ın yiğitlikleri ve Türk milletine iletmek istediği mesajlar anıtın içeriğini oluşturur Bu anıt da Yolluğ Tigin tarafından yazılmıştır
Göktürk (Orhun) Kitabelerinin Özellikleri
Türklerin ilk yazılı eseridir
Doğu Göktürklerin tarihine ışık tutar
Söylev türünde yazılmıştır
Oldukça gelişmiş ve işlenmiş bir dil kullanılmıştır
Türk dilinin gelişmişlik düzeyine ilişkin etraflı bilgiler edinilebilir
Hem dinî hem de din dışı konular işlenmiştir
Tarih, coğrafya ve edebiyata kaynak olacak niteliktedir
Türk tarihini, toplumun yaşam biçimini, dünyaya bakış tarzını ortaya koyar
Kitabelerde idarecilerin ve sultanların halkı aydınlatması, yaptıklarının hesabını halka vermesi söz konusudur
Kitabeleri Strahlenberg bulmuş, 1893’te Wilhelm Thomsen okumuştur
Bir yüzleri Göktürk alfabesiyle, diğer yüzleri Çince yazılmıştır
Dinî Eserler
İslâm öncesi Türk edebiyatı yazılı eserleri arasında, Uygur alfabesiyle yazılmış olan çeviri dinî eserler de sayılabilir Bunlar Mani ve Buda dinlerine ait eserlerdir
II İSLÂMÎ DEVİR TÜRK EDEBİYATI (11-19 yy )
8 yy dan itibaren yerleşik hayata geçen, Müslümanlıkla tanışan Türkler, 10 yy ın ilk yarısında (920) Karahanlı Devleti hükümdarı Satuk Buğra Han’ın Müslümanlığı kabul etmesiyle başlayan süreçte Müslümanlıkla Türklüğü birleştirip bir sentez ortaya çıkarmışlar, hayat tarzlarını buna göre belirlemişler, bu sayede birlik sağlamışlar ve İslâm dininin, Farsların ve Arapların etkisiyle yeni bir edebiyat oluşturmaya başlamışlardır
Bu edebiyatta sözlü eserlerin yanı sıra yazılı eserler de çoğalmıştır
İlmî eserler ve Kur’an-ı Kerim aracılığı ile Arapçadan; Edebî eserler aracılığıyla da Farsçadan etkilenilmiştir
Yine bu yolla o zamana kadar dış etkilerden uzak olan Türk dili Arapça ve Farsçanın etkisine girmeye başlamıştır
İslâm kültürü, ortak İslâm edebiyatının şekil ve tekniği, zevki, hayat görüşü, temaları, motifleri, Türklerden önce Müslüman olarak bir İslâmî edebiyat geliştiren İranlıların aracılığı ile Türk Edebiyatına girmiştir
İslâmî edebiyat şiirinde ortak teknik malzeme (şekiller, temalar, motifler) ile ortak bir dünya görüşü ve estetik kavramı benimsenmiştir
XIV asırda yazıya geçirilen "Dede Korkut Kitabı" destan döneminin hatıralarını saklayan, gerek muhteva gerekse dil ve üslup mükemmeliyeti bakımından Türkçenin şaheserleri arasında yerini daima muhafaza eden çok değerli bir eserdir
İslâmiyet’ten sonra da destansı edebiyat devam etmiştir
İslâmiyet’in Kabulünden Sonraki Türk Destanları
Karahanlı Dönemi: Satuk Buğra Han Destanı
Kazak-Kırgız Kültür Dâiresi: Manas
Türk-Moğol Kültür Dâiresi: Cengiz-name
Tatar-Kırım: Timur ve Edige Destanları
Selçuklu-Beylikler ve Osmanlı Dönemleri: Seyid Battal Gazi Destanı (Battal Gazi’nin İslamiyet’i yayış mücadelesini ve yiğitliklerini anlatır), Danişmend Gazi Destanı (Danişmendname), Köroğlu Destanı
A ilk Eserler
1 Kutadgu Bilig
Dönemin ilk edebî eseridir
İlk siyasetname
1070 yılında Balasagunlu Yusuf tarafından Karahanlılar devrinde yazılmış ve Karahanlı hükümdarı Tabgaç Buğra Han’a sunulmuştur (Eseri beğenen hükümdar bunun üzerine Yusuf’a Has Haciplik unvanı vermiştir )
Eserin adı “Mutluluk Veren Bilgi” anlamındadır
Mesnevi nazım şekliyle ve ¬²²/¬²²/¬²²/¬² (Şehname vezni) vezin kalıbıyla yazılmıştır
6600 beyittir Ayrıca 173 tane de dörtlük vardır
Beyit nazım birimiyle yazılmıştır; ancak dörtlük nazım birimi de kullanılmıştır
Aruz ölçüsüyle yazılmış ilk eserimiz kabul edilir
Didaktik (öğretici) bir nitelik taşır Bir ahlâk ve öğüt kitabıdır
Hükümdara siyası öğütlerde bulunur
Eserde allegorik[1] (sembolik) bir anlatım vardır Hükümdar Kün Toğdı: Adaleti, Vezir Ay Toldı: İyi yönetimi, Vezirin Oğlu Ögdilmiş: Aklı, Vezirin Kardeşi Odgurmış: Öbür dünyayı temsil eder
Eser Hakaniye (Çağatay) Türkçesiyle kaleme alınmıştır
Dili oldukça sadedir
2 Divanü Lûgati't-türk
“Türk Dilleri Sözlüğü” anlamına gelir
Kaşgarlı Mahmut tarafından 1072-1074 tarihleri arasında yazılmıştır
Eser bir sözlük olarak hazırlanmasına rağmen, Türk sosyolojisi, psikolojisi, edebiyatı, gelenek ve görenekleriyle ilgili bilgi veren önemli bir eserdir
Türkçenin önemini anlatmak ve Araplara Türkçeyi öğretmek amacıyla yazılmıştır
Mensur (düzyazı) bir eserdir
Türkçenin ilk sözlüğü kabul edilir Kelimeleri göçebe boylar arasında gezerek bizzat kendisi derlemiştir (Diğer önemli sözlükler: Ali Şir Nevai, Muhakemetü’l-Lugeteyn, Şemseddin Sami, Kamus-ı Türki)
İslamiyet öncesi edebiyatın sagu, koşuk ve sav örneklerini içerir
Eserde 7500 kelime ve Arapça karşılıklarıyla bunların kullanıldığı örnek cümle veya şiirler, dilbilgisi kuralları ve bir harita (o devirdeki Türk boylarının yerleşim alanını gösteren) bulunmaktadır
Etnografik bir eser olarak kabul edilir
Zamanında konuşulan ve yazılan Türk lehçelerindeki 7500 Türkçe kelimeye Arapça karşılıklar veren ve harf sırasına göre düzenlenmiş bir sözlük durumundadır
Ayrıca manzum-mensur parçalar (sav, sagu, koşuk), örnekler ve bazı olaylarla donatılmış bir ansiklopedidir
Zamanın Türk tarih ve efsanelerine, coğrafya, halk edebiyatı ve folkloruna dair geniş bilgiler vererek Türkoloji'nin temellerini atmıştır
3 Atabetü'l-hakayık
“Hakikatlerin eşiği” anlamına gelir
12 yy’da Edip Ahmet Yügnekî tarafından yazılmıştır
Didaktik bir eserdir, ahlak ve öğüt kitabıdır
Cömertlik, ilim, doğruluk gibi konuları işler
Aruz ve hece ölçüsü birlikte kullanılmıştır
Nazım biçimi mesnevidir
Hakaniye (Çağatay) Türkçesiyle yazılmıştır
4 Divan-ı Hikmet
Mutasavvıf Hoca Ahmet Yesevi tarafından 12 yy da yazılmıştır
İlâhî aşkın, ibadetin, cennetin vb konu edildiği didaktik bir eserdir
7’li ve 12’li hece ölçüsüyle yazılmıştır
Dörtlükler halinde yazılmıştır Dörtlüklerin adı eserde “hikmet”tir
Tasavvufi bir eserdir
Dili oldukça sadedir
5 Kitab-ı Dede Korkut
Destandan halk hikâyesine geçiş dönemi ürünüdür
12 hikâyeden oluşur
Eserde bir yandan Türklerin İslâm öncesi hayatları anlatılırken diğer yandan İslâm’a ait unsurlara da yer verilir
Dede Korkut, hikâyelerin içinde adı geçen, yaşlı, bilge, meçhul bir halk ozanıdır
Eser 15 yy da yazıya geçirilmiştir
Nazımla nesir iç içedir
Kahramanlık, yiğitlik, boylar arası savaşlar, aşk, aile birliği eserde işlenen konular arasındadır
Özellikle Deli Dumrul hikâyesinde olduğu gibi Türk aile yapısı, aile bağları, ailenin kutsallığı önemli yer tutan bir konudur
B Türk Halk Edebiyatı
Türk Edebiyatı, İslâmiyet’in kabulünden ve tarihindeki siyasî gelişmelerden dolayı Anadolu beylikleri, Selçuklu ve Osmanlı İmparatorluğu dönemlerinde iki farklı tarzda gelişme göstermiştir: ÐÐ
1 Saray, konak, medrese ve bunlara yakın çevrelerde tahsilli kişilerin yarattığı ve Arap ve Fars geleneğine dayanan Klâsik Türk Edebiyatı veya Divan Edebiyatı
2 Eğitimleri daha çok sözlü kültür birikimine dayanan, daha çok kırsal kesime ve yeniçeri ocaklarına has olan kişilerin, din ve tasavvuf çevrelerinden olan kişilerin ve halkın kendisinin oluşturduğu ve Orta Asya geleneğine dayalı Türk Halk Edebiyatı
Bugün de bir ölçüde yaşamakta olan Türk Halk Edebiyatı geleneği, Türklerin Orta Asya edebiyat geleneklerinin İslâmiyet ve yeni yaşayış şart ve şekilleri içinde tekabül etmiş millî edebiyatlarıdır
Türk Halk Edebiyatı, dış yapıda ve bir ölçüde icra töresinde müştereklik gösteren muhteva ve fonksiyonları ile farklı olan Anonim (din dışı), Aşık tarzı (din dışı) ve Tekke (dinî) edebiyatından oluşur
Türk Edebiyatı içinde yer alan ve aynı zamanda folklorun da bir alt disiplini olarak değerlendirilen Halk Edebiyatı; edebî zevk, düşünce ve anlatım gücüne ulaşmış âşık ve tekke tarzı sahibi belli eserlerle, malzemesi dile dayalı destan, efsane, halk şiiri, mani, ağıt, türkü, bilmece, masal, halk hikâyesi, fıkra, atasözü, deyimler, tekerlemeler gibi sözlü gelenekte yaşayıp kuşaktan kuşağa aktarılan anonim ürünlerden oluşur
Halk Edebiyatı kavramı içinde toplanan bu türlerin bir bölümü günümüzde de bazı bölgelerde dinamik olarak yaşamaktadır
Çok zengin ve çeşitlilik gösteren sözlü edebiyattaki anlatım türleri ve manzum eserler özellikle kırsal kesimde yaşayan halkın kültür birikimini sağlamakta, duygu, düşünce ve hayal hazinelerini zenginleştirmektedir
Doğu Anadolu bölgesinde canlı olarak devam eden Âşıklar geleneği, kahvelerde, düğünlerde, bayramlarda, sohbetleri zenginleştirirken, aynı zamanda dinleyenleri düşündürmekte ve eğlendirmektedir
Nasrettin Hoca, Bektaşî, Laz ve benzeri tipler etrafında teşekkül etmiş ve etmekte olan fıkralar güldürürken düşündürmekte toplumu ve kişileri eleştirirken anlatanı ve dinleyenleri daha iyiye, daha güzele yöneltmektedir
Bilmeceler yetişen genç nesillerin zihin gelişimine yardımcı olmaktadır
Atasözleri ve deyimler eski nesillerin tecrübelerini ve tavsiyelerini yeni nesillere aktarmaktadırlar
Millet hayatındaki, savaşlar, göçler, destanlarda anlatılmış, ölenlerin ardından yakılan ağıtlar ve her konuyu işleyen türküler kederi, neşeyi ve sevgiyi yansıtmaktadır
Dini ve kutsî yaşayıştaki heyecan ve vecd ilâhîlerle anlatılmış, âşıklar Türk dilinin anlatım gücünü, inceliğini musiki ile dile getirerek yüzyıllarca yaşatmışlardır
Türk halk edebiyatının başlıca özellikleri
Türk halk edebiyatı 12 yy dan başlayarak Anadolu’da dinî ve din dışı olmak üzere iki koldan gelişmeye başlamıştır
Halk edebiyatında daha çok şiir türünde ürünler verilmiştir
17 yy da halk hikâyesi ve halk tiyatrosu türlerinde de ürünler verilmiştir
Şiirde
Nazım birimi dörtlüktür
Ölçü, millî ölçümüz olan hece ölçüsüdür Hecenin en çok 7’li, 8’li ve 11’li kalıpları kullanılmıştır Fakat şehirde yaşamış, medrese eğitimi almış bazı ozanlar aruzu da kullanmışlardır
Genellikle yarım kafiye kullanılır Daha çok redifle ahenk sağlanır Kafiyenin yanı sıra “ayak” da söz konusudur
Şiirler (önceleri kopuz, şimdilerde) bağlama eşliğinde okunur
Dil halkın kullandığı Türkçedir
Konu, şekil ve dil bakımından dış tesirlerden uzaktır
Nazım şekil ve türleri arasında türkü, koşma, mani, ninni, semai, varsağı, destan, ilâhî, nefes sayılabilir
Şiirlerin konuya göre özel başlıkları olmaz Türe ve şekle göre genel adları vardır: koşma, destan vb
Konular, halkın sürekli iç içe olduğu, aşk, tabiat, ayrılık, hasret, ölüm, yiğitlik, din, şikâyet gibi konulardır Daha çok somut konular işlenir
Halk edebiyatının da kendine özgü mazmunları, mecazları vardır Sevgilinin kaşı, gözü, yanağı, boyu her şiirde aynıdır
Nesirde
Nesir halk edebiyatında nazma göre çok çok önemsiz kalmıştır Çünkü duygu ve düşüncelerin kalıcılığı şiirle daha kolay sağlanmaktadır
Nesir örnekleri arasında halk masalları, halk hikâyeleri, efsaneler, ata sözleri, deyimler, halk tiyatrosu, bilmeceler, fıkralar sayılabilir
Bunlardan en yaygınları -tür olarak- masallar, hikâyeler ve efsanelerdir
Ata sözü, bilmece ve deyimler zaten -halkın ürünü olmakla beraber- her alanda herkes tarafından kullanılmaktadır
Anonim Halk Edebiyatı
Hece ölçüsünü esas alan ürünlerle, atasözü, destan, masal, hikâye, efsane, fıkra, ninni, türkü, bilmece, mani, ağıt gibi söyleyenini genellikle belirleyemediğimiz sözlü ürünler "anonim halk edebiyatı" adı altında toplanmaktadır
Tamamen sözlü bir edebiyattır Ürünler sözlü yolla oluşur; yine ağızdan ağıza aktarılarak yayılır
Âşık Tarzı Türk Edebiyatı
Şiirini, aşk, doğa, kahramanlık gibi konularda, sazıyla birlikte söyleyen şairlere İslâm’dan önce “ozan”, “baksı”, “kam” denilirken, İslâm’ın kabulünden sonra “âşık” ya da “saz şairi” denmiştir Âşık, bir yönüyle eski destan (epope) geleneği sürdüren, ama başka bir yönüyle, adının da belirttiği gibi “sevda şiirleri” (lirik türden şiirler) söylemekle görevlenmiş bir sanatçıdır
Bu âşıkların oluşturduğu edebiyata da “âşık tarzı Türk edebiyatı” denir
Âşık tarzı Türk edebiyatı (şiiri), Anadolu’da XVI yy dan sonra -daha önce de var olmasına rağmen- anonim halk şiirinin etkisinde gelişen ve saz şairlerinin meydana getirdiği bir edebiyattır
Önceleri anonim halk şiirinin etkisinde ve dili sade iken zamanla klâsik şiirin etkisine girmeye başlamış ve dili de buna paralel olarak kısmen sadeliğini kaybetmiştir
Âşık edebiyatı şiirden ibarettir Bu şiir din dışı bir şiirdir; âşık da denilen şairlerin kopuz, bağlama, cura, tambura eşliğinde söyledikleri sözlü-besteli edebiyat türüdür
Gelişme alanları arasında kahvehaneler, asker ocakları, kervansaraylar, bozahaneler, tekkeler, konaklar vardır
Halk âşığı sözünün yerine "halk ozanı" ifadesi de kullanılır Halk âşıkları hemen her konuda sayısız eserler bırakmışlardır Bu ürünlerin önemli bir bölümü okuma yazma bilmeyen âşıklarca irticalen söylendiği için unutulmuş bir bölümü de cönklerle, yazılı olarak korunmuştur
Âşık, Türk Halk Edebiyatında XVI yy’ın başından itibaren görülen şair tipidir
Âşığın şairlik gücünü rüyasında pirin sunduğu “aşk badesini” içmekle ve “sevgilisinin hayalini” görmekle kazandığına inanılır Rüyada genellikle âşık adayının karşısına bir sevgili veya saz çıkmaktadır Rüyaların süsü ak sakallı bir derviş ve bazen bir bazen üç dolu bardaktır Bardağın rüyada tas hâlinde görülmesine de sık sık rastlanır Ozanlara rüyada sunulan tasların içindeki mayilere “aşk dolusu” denir Fars Edebiyatı’nın etkisiyle bâde adını da almaktadır Bunlar; erlik, pirlik ve aşk badesi diye adlandırılırlar
Âşıklar, saz şairliğini usta âşıkların yanında öğrenir, sonra onlardan mahlâs alarak diyar diyar gezmeye, ellerinde saz şiirler söylemeye başlarlar
Âşıklarımız genellikle bir usta âşığın yanında yetişirler Ondan hem usta deyişlerini hem de sanatın icrasına ilişkin yol ve yöntemleri öğrenirler Âşık meclislerinde, kahvelerde bu ustaların sanatlarını icra ediş biçimlerini yeterince kavradıktan sonra, ustalaşan ozanlarda kendilerine çırak alırlar ve gelenek bu şekilde devam eder
Âşık, bilgi, duygu ve becerisini yaptığı atışmalarda gösterir Atışmalardaki amaç; yarışmak ve kazanmaktır Atışmalarda en az iki âşık karşı karşıya gelir Mecliste bulunan saygın bir kişinin ya da usta bir ozanın ayak söylemesiyle atışma başlar Ayağa uygun dörtlük söyleyemeyen âşığın yenilgisiyle atışma sona erer
Âşık Edebiyatının başlıca unsurlarından birisini hikâye anlatma oluşturur Saz şairleri içerisinde geleneğe bağlı olanların çoğu âşık meclislerinde hikâye anlatırlar Bir kısım usta saz şairleri ise, bir yandan usta malı halk hikâyeleri anlatırken bir yandan da kendi düzdükleri hikâyeleri anlatırlar Çıldırlı Âşık Şenlik, Ercişli Emrah, Sabit Müdami geleneğe bu yanıyla katkıda bulunmuş saz şairleridir
Tunguzların, “şaman”; Moğolların ve Boryatların “bo” veya “bugue”; Yakutların “oyun” (ouioun); Altay Türklerinin “kam”; Samoyetlerin “tadibei”; Finovaların “tietoejoe” (bakıcı); Kırgızların “baksı/bakşı”, Oğuzların “ozan” dedikleri ve halk arasında büyük bir yer ve ehemmiyetleri olan bu temsilciler, toplumun yaşam biçimlerini düşünce ve duygularını, olaylara bakış açılarını şiirleriyle dile getirmişlerdir
Aşıklık geleneği Anadolu coğrafyasında bugün de canlı olarak yaşatılmaktadır
Âşık tarzı Türk şirinin nazım şekil ve türleri şunlardır:
Şekiller: koşma, semai, varsağı, destan
Türler: güzelleme, koçaklama, taşlama, ağıt
Âşık edebiyatının önemli temsilcileri:
13 yy: Yunus Emre
16 yy: Karacaoğlan, Pir Sultan Abdal,
17 yy: Köroğlu, Âşık Ömer, Gevherî, Kayıkçı Kul Mustafa, Ercişli Emrah
19 yy: Dadaloğlu, Dertli, Erzurumlu Emrah, Batburtlu Zihni, Seyrani, Ruhsati  
20 yy: Âşık Veysel, Murat Çobanoğlu, Şeref Taşlıova, Sefil Selimi  
Günümüz Halk Edebiyatı
Genel Özellikler
Türk halk edebiyatı Anadolu’da 13 yy da Yunus Emre’yle ve 14 yy da yazıya geçirilen Dede Korkut Hikâyeleri’yle ilk olgun ürünlerine vermeye başlamıştır
Anadolu’da “ozan”ın ve “kopuz”un yerini “âşık” ve “bağlama” almıştır
Baştan beri anonim olarak süregelen halk edebiyatı özellikle 15 yy dan itibaren hem anonim hem de kişisel ürünlerle gelişmesini sürdürmüştür Son dönem Türk halk edebiyatı sadece kişisel ürünlerle kendini göstermektedir
Şehirde yaşayan eski halk şairleri divan şiirinden de etkilenmiş, günümüz halk şairleri ise konu ve tema bakımından şiiri daha da genişletmişleridir
Şekil bakımından halk şiirinde değişiklik görülmez; muhteva ise değişen zamanın ve diğer edebiyat dallarının tesiriyle çağdaşlaşmıştır Buna rağmen mazmunlar, sıfatlar, dertler, sevinçler aynıdır
Âşık Veysel, Ali İzzet Özkan, Talibî Coşkun, Erzurumlu yaşar Reyhanî, Şeref Taşlıova, Karslı Murat Çobanoğlu günümüz halk şiirinin başlıca temsilcileridir
Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı
Dinî-Tasavvufî Türk edebiyatı İslâmiyet’in ve Tasavvufun etkisiyle ortaya çıkmıştır
İslâmiyet’in kökleşip yayılmasında büyük etkisi olan tasavvuf, zamanla edebî eserlerde de işlenmiş, din ve tasavvuf, edebiyat aracılığıyla yayılmaya çalışılmıştır
Tasavvuf, fizik ötesi gerçekleri, insanı, insanlığı ve evreni kapsayan bir düşünce düzeni, bir din felsefesidir Kalbi dünya alâkalarından ayırarak, Allah sevgisiyle doldurmayı amaçlayan tasavvuf, bir düşünüş ve inanç sistemidir İçinde yaşadığımız âlemin esrarı nedir? Niçin yaşıyoruz? Niçin geldik bu dünyaya? Biz neyiz? Yaşamanın anlamı, var olmanın aslı, gerçek başlangıç ve son nelerdir? İşte tasavvuf bu sorulara cevap vermeye çalışır
Tasavvufa göre her şeyin kaynağı Tanrı’dır Evrenin varlığı Tanrı’nın güzelliğinin yansımasıdır Tanrı tek güzelliktir ve tek varlıktır İnsanlar da Tanrı’nın birer parçasıdır İnsan yaratılmakla, dünyaya gönderilmekle aslında gurbete gönderilmiştir Herkes ona kavuşmak için çalışmalıdır O’na kavuşmak için çabalayanlara ve O’nun mutlak ve eşsiz güzelliğine hayran olanlara âşık denir Mutasavvıf ise âşık olmanın yanı sıra, tasavvuf felsefesini yazı ve şiirlerinde işleyen, insanlara tasavvufu, dolayısıyla insan ve Allah sevgisini aşılayan kişilerdir
Bunlardan Hoca Ahmet Yesevî (Öl 1167), Anadolu Türklerinin geliştirdiği tasavvuf edebiyatının ilham kaynağıdır Onun Divan-ı Hikmet adlı tasavvufî eseriyle ve Orta Asya’dan Anadolu’ya gönderdiği öğrencileriyle Türk Tasavvuf edebiyatının XIII yy da temelleri atılmıştır Bu edebiyat, Bektaşîlik tarikatiyle gelişmiş, Yunus Emre ile en mükemmel anlatım yeteneğine ulaşmıştır
Yunus Emre’yi bu kadar üne kavuşturan bir başka özellik de dinî-tasavvufî konuları ayrımsız bir insan sevgisiyle anlatmış olmasıdır XIII asrın ikinci yarısıyla XIV Asrın başlarında yaşamış olan Yunus Emre, şiirde çığır açmış büyük sufî ve şairdir Yunus Emre; Divan, Aşık, Tekke ve Tasavvuf Edebiyat tarzlarının her üçünde de etkili olmuştur Eserlerini sade bir dille söylemiş, hem heceyi hem aruzu kullanmış, lirik şiirin en güzel örneklerini vermiştir
Dinî-Tasavvufî Türk edebiyatına Tekke edebiyatı da denir
Dinî-Tasavvufî Türk edebiyatında asıl olan sanat yapmak değil, dinî-yazavvufî düşünceyi yaymaktır Şair, mensup olduğu tarikatin düşünce sistemini, felsefesini yaymak için şiiri bir araç olarak kullanmıştır Bunda anonim halk edebiyatının büyük etkisi olmuştur
Tekke şairlerinin çoğu tarikatlerde yetişmiş şeyh ve dervişlerdir Onlar dinî inançları yasaklama ve korkutma yöntemiyle değil, insanı, Allah’ı, tabiatı, cenneti vb sevdirmekle yaymışlardır
Tekke şiir, halk şiirinden de divan şiirinden de nazım şekilleri almıştır
Hem aruz hem hece vezni kullanılmıştır
Dil sadedir, çünkü halka yöneliktir
Önemli temsilcileri:
13 yy: Mevlânâ, Sultan Veled, Yunus Emre (Divan, Risaletün-nushiye)
14 yy: Âşık Paşa
15 yy: Süleyman Çelebi, Hacı Bayram Veli, Eşrefoğlu Rumî
16 yy: Pir Sultan Abdal
C Klâsik Türk Edebiyatı
Divan Edebiyatı başlangıçta iki yabancı gelenek olan Arap-Fars (özellikle Fars) edebiyatları geleneğine dayanarak kurulmuş, zaman içinde taklidi aşan Osmanlı terkibi ve üslûbuna ulaşarak millî edebiyat hüviyetini kazanmıştır
Klâsik Türk edebiyatı gibi Batı tesirinde gelişen Türk edebiyatı da zamanla kendi benliğini kazanmıştır Doğuş ve gelişme serüvenleri birbirine benzer
İslâmîyet’in yerleşmesi sürecinde oluşmaya başlayan bir edebiyattır Bundan dolayı konuları arasında din, Allah, peygamber, tasavvuf vb önemli bir yer tutar
13-19 yüzyıllar arasında ürün veren bu edebiyata şairlerinin şiirlerini “divan” adı verilen yazmalarda toplamaları dolayısıyla Divan edebiyatı denir
Bu edebiyat, medrese kültürüyle yetişen aydın şairlerin Arap ve İran edebiyatını örnek alarak oluşturdukları klâsik bir edebiyattır Zamanla bu taklit sona ererek özgünlük yakalanmıştır
Klâsik Türk edebiyatı, eski Türk edebiyatı, yüksek zümre edebiyatı diye de adlandırılır
Aydın tabaka, yüksek zümre edebiyatı denmesinin sebebi bu edebiyatı yapanların ve ona ilgi gösterenlerin seçkin çevrelerden oluşu olarak gösterilir Bu bir iddiadan öteye gitmiş değildir
Klâsik edebiyatta nesirden çok nazım önemlidir Nesirde de nazım unsurları (seci, ahenk vb) kullanılmıştır Nesirdeki dil nazma göre daha anlaşılmazdır
Bu edebiyatta şekil ve muhteva bakımından belirli kalıplar vardır: güzellik anlayışı, mecazlar  
Tezkireler, şairlerin hayatlarını anlatan ve şiirlerinden örnekler veren eserler olarak bu edebiyatın tarihinin ve başarısının vesikalarıdır
Divan Şiirinin Başlıca Özellikleri
Divan şiirinin kökleri İslâm öncesi Arap şiirine dayanır
Bu şiir tarzı İslâmiyet’ten sonra, bu dine giren çeşitli milletlerin katkısı ile önce Arapçada, daha sonra Farsça ile Doğu ve Batı Türkçelerinde, en sonra da Hint Müslümanlarının yazı dili olan Urducada gelişmiştir
Nazım birimi genel olarak “beyit”tir Dört ve daha fazla dizeden oluşan bentler de kullanılmıştır
Ölçü aruz ölçüsüdür Son zamanlarında az da olsa hece kullanılmıştır
Tuyuğ ve şarkı hariç bütün nazım şekil ve türleri Fars edebiyatı aracılığıyla Arap edebiyatından alınmıştır
Kelime ve kelime grupları yönünden Arapça ve Farsçadan oldukça çok etkilenmiştir Süslü, sanatlı ve ağır bir dil kullanmışlardır
Redif ve kafiyeye önem verilmiştir Göz için kafiye esastır, tam ve zengin kafiye kullanılmıştır
Şiirlerin (kasideler ve mesneviler hariç) belli bir adı yoktur Şiirin sonunda şairin mahlası (takma adı) geçer
Nazım şekil ve türleri kesin sınırlarla birbirinden ayrılmıştır
Şiirlerde genellikle konu bütünlüğü olmadığı gibi bütün güzelliğine değil parça güzelliğine önem verilir Kısmen kasidede ama özellikle mesnevilerde konu bütünlüğü vardır
Sanat için sanat ön plândadır
Anlam da söyleyiş de son derece önemlidir Bu yüzden söz sanatları bolca kullanılmıştır
Konular genellikle gerçek hayattan uzaktır Aşk, sevgili, ölüm, ıstırap, şarap, övgü ve din gibi konular en çok işlenen konulardır Soyut konular işlenir
Duygu ve düşünceler, kalıplaşmış “mazmun”larla anlatılır Fikirler ve duygular neredeyse ortaktır Boyun servi; kaşı keman; çenenin elma; ağzın nokta oluşu her şairde aynıdır
Divan şairlerinin müstakil dünya görüşleri ve felsefeleri yoktur Hepsi aynı fikirleri değişik bir biçimde söylemişlerdir
Divan şairleri Fars edebiyatının üstatlarına yetişmeyi hedefleyip zamanla onları geçtikleri gibi birbirlerine de benzemeye çalışmışlardır Bundan dolayı nazirecilik geleneği oluşmuştur
Şairin kişiliğini ve büyüklüğünü, söyleyiş orijinalliği ve güzelliği sağlar
Divan şairi daima aşıktır Bu aşk onulmaz dert olmakla beraber şair bu dertten memnundur, onlara göre bu derdin dermanı gene bu derdin kendisidir Hatta zamanla beşerî aşk yerini Allah aşkına bırakır Bu sebeple âşık mecazî sevgilisine kavuşmak istemez
En başarılı ve tanınmış divan şairleri Baki, Fuzuli, Nedim ve Nefi'dir
Divan Nesri
Divan edebiyatında nesre inşa, nesir yazana münşi, nesirlerin toplandığı eserlere münşeat denir Nesir türündeki eserler; tarihler, münşeat, tezkireler; ilmî, dinî ve ahlâkî eserlerdir
Divan nesri üç bölümde incelenir:
Sade Nesir
Halk için yazılan sade anlatımlı nesirlerdir
Bu nesirle halka yönelik masal, efsane, öykü, destan, dinî ve tasavvufî konular anlatılır
Aşıkpaşazade Tarihi, Mercimek Ahmet’in Kabusname’si, Kul Mesut’un Kelile ve Dimne çevirisi, Evliya Çelebi’nin Seyahatname’si bu nesrin önemli örnekleridir
Orta Nesir
Tarih ve bilim kitaplarında gördüğümüz nesirdir Ustalık göstermek amacı güdülmediği hâlde dili sade nesirden ağırdır Katip Çelebi’nin bazı eserleri ve Naima’nın kendi adıyla anılan tarihi bu nesre örnektir
Süslü ve Sanatlı Nesir
Seciler (düz yazıda kafiye), söz ve anlam sanatları, bağlaçlarla uzayıp giden cümleler bu nesrin ayırıcı özelliğidir
Dili, yabancı söz ve tamlamalarla yüklüdür
Sanatçı bu nesirle ustalığı göstermeye çalışır
Süslü nesir, ahlâk ve felsefe konularını işler ve bazı mektuplarda görülür
Sinan Paşa’nın Tazarruname’siyle Veysî ve Nergisî’nin nesirleri bu türün örnekleridir
Nesir Türleri:
Münşeat: Mektuplar ve düzyazı örnekleri
Tarih: Tarihî olayları anlatan eserler Örn: Naima, Neşrî  
Siyer: Peygamberimizin hayatı ve savaşları
Tezkire: Çeşitli sınıftan meşhur insanların, özelikle şairlerin biyografileri Örn: Ali Şir Nevai, Mecalisün-nefais; Lâtifî, Tezkire; Sehî, Tezkire; Kınalızade Hasan Çelebi, Tezkiretüş-şuara  
Surname: Büyük düğün törenleri
Gazavatname: Çeşitli kahramanların savaşları
Seyahatname: Gezi yazıları Örn: Evliya Çelebi, Seyahatname (17 yy )
Hilye: Peygamberimizin iç ve dış özellikleri
Yüzyıllara göre Divan edebiyatı
13 yy
Hoca Dehhanî
İlk divan şairi olarak kabul edilir
Din dışı konularda ve lirik şiirler yazmıştır Aşk en önemli temadır
Sultan Veled
Mevlevilik tarikatinin kurucusu ve Mevlânâ’nın oğludur
Şeyyad Hamza
Lirik şiirleriyle tanınır
14 yy
Ahmedî
Din dışı ve şiirleri vardır
Divan şiirinin ilk başarılı şairi kabul edilir
Eserleri: Cemşid ü Hurşid (mesnevî), İskendername (mesnevî), Divan  
Nesimi
Tasavvufî ve lirik şiirleriyle, özellikle tuyuğlarıyla tanınır Şiirleri coşkulu ve akıcıdır
Azerî Türkçesi ile yazmıştır
Sonraki şairleri de etkilemiştir
Divanı vardır
Âşık Paşa
Garipname’si meşhurdur
15 yy
Şeyhî
Harname adlı mesnevisi ünlüdür Mesnevi hiciv türündedir Hüsrev ü Şirin adlı bir mesnevisi daha vardır
Bir gazel şairidir
Asıl mesleği hekimliktir
Süleyman Çelebi
Mevlid’i ünlüdür
Necatî Bey
Ahmet Paşa
Ali Şir Nevaî
Çağatay şairidir Eserlerini Çağatay Türkçesi ile yazmıştır
Lirik şiirleri vardır
Çok sayıda eser vermiş önemli bir şairdir Otuza yakın eseri vardır
Edebiyatımızdaki ilk şairler tezkiresi olan (biyografi) Mecalisü’n-Nefais ona aittir
Hamse’si de ünlüdür
Muhakemetül-lûgateyn adlı eseri ünlüdür Eserde Türkçe ile Farsçayı karşılaştırarak Türkçeyi üstün tutmuştur Eseri, o dönemde Türkçenin ikinci plâna itilmesine tepki olarak ve yeni yetişen şairlere Türkçenin de üstün bir şiir dili olduğunu kanıtlamak için yazmıştır
16 yy
Bakî (1526-1600)
Divan şiirinin üstatlarındandır
Kanunî döneminin ihtişamı onun şiirlerine de yansımıştır
İyi bir medrese eğitimi almıştır
Çeşitli medreselerde müderrislik yapmıştır Kadılık görevlerinde bulunmuştur
Çok istediği şeyhülislâmlık mertebesine gelememiştir
Rindane gazel şairidir Dünya zevkini, hayattan kâm almayı prensip edinmiştir
Daha çok din dışı konuları işlemiştir Aşk, tabiat, devrin zenginliği şiirlerinin konularıdır
Şiirlerinde tasavvufa da yer vermiştir
Ahenkli bir dili vardır söyleyişe önem vermiştir
Söz sanatlarını da başarıyla kullanmıştır
Sultanuş-şuara unvanını kazanan şair, divan şiirini İran şiiri seviyesine yükseltenlerdendir
Divanının yanı sıra başka eserleri, nesirleri de vardır
Kanunî Mersiyesi meşhurdur
Fuzulî (1495-1556)
Divan edebiyatının en büyük şairi olarak kabul edilir
O bir gazel şairidir
Bağdatlıdır Kerbelâ’da yaşamış, türbedarlık yapmıştır Hayatı sıkıntılar içinde geçmiştir
İyi bir eğitim görmüş, Arap ve Fars dillerini öğrenmiştir
Şiirlerini Âzerî Türkçesi ile yazmıştır
Tasavvuf ve aşk şiirinin vazgeçilmez konularıdır
Onun aşkı mecazî aşk değil hakikî aşktır Mecazî aşkı -tasavvuf anlayışına uygun olarak- hakikî aşka bir köprü olarak kullanmıştır Aşk acısından hoşnuttur Derman istemez Kavuşmayı da istemez Çünkü bilir ki derman ve kavuşma aşkı bitirecektir
Istırabın yanında rintlik de vardır şiirlerinde
Fuzulî ilme çok önem verir İlimsiz şiirin temelsiz duvara benzediğine inanır
Mesnevi dalında da Leylâ vü Mecnun’u meşhurdur Leylâ ile Mecnun aşkını en içli bu eser dile getirmiştir denilebilir Eser daha sonra yazılan ve aynı adı taşıyan eserlere örnek ve esin kaynağı olmuştur
Şikâyetname, onun hiciv türünde yazdığı bir mektuptur Türk edebiyatında hicve de mektuba da önemli bir örnektir
Eserleriyle sonraki divan ve bazı halk şairlerine önderlik etmiştir
Türkçe ve Farsça divanının yanında Leylâ vü Mecnun (mesnevi), Hadikatüs-süeda, Beng ü Bade, Şikâyetname, Sakîname (Heft Cam), Tercüme-i Hadis-i Erbain, Rind ü Zahid, Sıhhat ü Maraz, Muamma Risalesi, Matlaul-itikad, adlı eserleri ve Türkçe mektupları vardır
Bağdatlı Ruhî
Sosyal aksaklıkları işleyen Terkib-i Bend’i en önemli eseridir
17 yy
Nef’î (1575-1633)
Erzurum doğumludur
İyi bir medrese eğitimi almıştır
Şiirde sözün gücüne, yani şairaneliğe önem vermiştir Ona göre söyleyiş ve ses unsuru son derece önemlidir
Dili oldukça ağırdır Arapça ve Farsça kelime ve tamlamaları fazlaca kullanmıştır Fakat dili akıcıdır
Divan edebiyatının en önemli kaside şairidir Şöhretini kasideleri ile sağlamış, şairaneliğini kasideleriyle ortaya koymuş, kendini en mübalâğalı şekilde kasidelerinde övmüştür
Ölçü tanımayan bir şairdir Överken göklere çıkarır, yerdiğinde de adeta yerin dibine geçirir
En önemli eseri divanıdır Siham-ı Kaza eserinde hicivlerini toplamıştır
Nabî
Hikemî şiirin öncüsüdür Didaktik şiirleriyle ünlüdür Yaşadığı dönemin (gerileme dönemi) etkisiyle toplumun aksayan yönlerinden hareketle öğüt verici şiirler yazmıştır
Hayrabat ve Hayriye mesnevileriyle divanı vardır
18 yy
Nedim (1680-1730)
“Haddeden geçmiş nezaket yâl ü bal olmuş sana
Mey süzülmüş şişeden ruhsar-ı al olmuş sana”
Lâle devri şairidir
Bir gazel şairidir Şarkıda da en önemli isim odur
Devrin zevkini ve eğlencesini şiirlerinde işlemiştir
Şiirlerinde zevk, safa, çapkınlık (seviyeli), nükte, zarafet, aşk, şarap, tabiat, neşe ve musikî bir aradadır Dinî konulara hiç yer vermemiştir
Şiirde divan edebiyatının katı kurallarının dışına çıkarak mahallileşme cereyanını başlatmıştır Şiire halk ruhunu, deyimlerini, zevkini, coşkusunu, İstanbul’u ve İstanbul Türkçesini şiirlerine yansıtmıştır
Dili yalın, açık, ahenkli ve akıcıdır
Söz sanatlarını da başarıyla kullanmıştır
En önemli eseri divanıdır
Şeyh Galip (1757-1799)
Divan edebiyatının son büyük üstadıdır
Mevlevî şeyhlerindendir
Dili süslü ve ağırdır
Şiirlerinde musiki önemlidir
Sebk-i Hindî tarzının temsilcisidir
Başlıca eserleri divanı ve sembolik bir aşk hikâyesi olan Hüsn ü Aşk’ıdır
Hüsn ü Aşk tasavvufî bir eserdir Devir nazariyesini, Allah aşkını, tarikat felsefesini bu eserinde işlemiştir Hüsn-i mutlak olan Allah’ı ve onun güzelliğini bulma yolundaki âşığın başına gelebilecekleri anlatmıştır
III BATI ETKİSİNDE GELİŞEN TÜRK EDEBİYATI (19 yy- )
Çağdaş Türk Edebiyatı, Osmanlı Devleti’nin gerilemesinin hızlandığı, yapılan yeniliklerin başarıya ulaşamadığı, batıya yönelme gereğinin duyulduğu bir zamanda, yani 1839’da Tanzimat Fermanı’nın ilân edilmesiyle başlayan medeniyet ve kültür değişikliği ve bu değişikliğin dayandığı Batılılaşma olgusunun belirlediği bir gelişim sürecinde değerlendirilebilir
19 yüzyılda Türk edebiyatı, batılılaşma hareketine bağlı olarak roman, hikâye, tiyatro gibi yeni türlerin denenmesiyle çağdaş bir çizgiye girdi
Türk edebiyatının yönü batı düşüncesinin temel alınması sonucu değişti Batıyla ilişkiler, aydınların bir batı dilini öğrenmeleri, batı edebiyatından yapılan çeviriler, batıdaki fikir akımları ile tanışma bir kültür ve medeniyet değişimini gündeme getirdi Sosyal, ekonomik ve siyasî hayatta meydana gelen değişiklikler edebiyata da yansıdı, Cumhuriyetin kuruluşuna kadar arayışlar devam etti
1 Tanzimat Devri Türk Edebiyatı
Tanzimat Fermanı ile beraber edebiyatta da batıya yönelme başlar
Tanzimat dönemi edebiyatının kesin olmamakla birlikte başlangıç tarihi olarak 1860 gösterilebilir Bu tarih, Tercüman-ı Ahval’in yayımlanmaya başlayış tarihidir
Bu dönemde batı edebiyatlarından birçok yeni tür ve şekiller alınmış; önceleri çevirme, sonraları taklit ve telif etmek suretinde bu türlerde eserler verilmiştir
Tanzimat Edebiyatının temsilcilerinin amacı batı örneğine göre bir edebiyat yaratmak ve batı hayatını tanıtmak olduğu için, sanatçıların hepsi edebiyat türlerinin romandan şiire kadar en az bir kaçı ile örnekler yazmışlardır Bu dönemde telif eserler yanında çok sayıda tercüme ve adapte eser de Türk Edebiyatına dahil edilmiştir
Bu dönemde yapılan yenilikler ve alınan türler şunlardır
Gazete
Bir yayın organı olarak 1831’de çıkmaya başlayan Takvim-i Vakayi, resmî bir gazete idi
Daha sonra yarı resmî olarak 1840’ta İngiliz Churchill tarafından Ceride-i Havadis çıkarıldı
İlk edebî ve özel gazete ise 1860 yılında Şinasî ve Âgâh Efendiler tarafından çıkarılan Tercüman-ı Ahvaldir
Daha sonra Şinasî, 1862’de Tasvir-i Efkâr’ı çıkarmaya başlar
Bunların dışında Muhbir (1866), Hürriyet (1867), Basiret (1869), İbret (1871), Devir (1872), Bedir (1872) gazeteleri çıkar
Hikâye ve Roman
Türk edebiyatı romanla ilk defa 1859’da karşılaşır Yusuf Kâmil Paşa Fenolen’in Telemak (Telemaque) adlı romanını tercüme eder
İlk yerli roman Şemsettin Sami’nin Taşşuk-ı Talât ve Fıtnat (1872)’ıdır
İlk hikâye Ahmet Mithat Efendi’nin Letaif-i Rivayet’idir
Tiyatro
İlk tiyatro Şinasi’nin Şair Evlenmesi adlı, iki perdelik, komedi türündeki eseridir Eserde görücü usulü ile yapılan evliliklere gönderme yapılır
Şiir
Tanzimat döneminde en önemli yenilik şiirde görülür
Şekil olarak divan şiirine bağlı kalınmış, fakat konu bakımından hem eski terk edilmiş hem de oldukça yeni ve çeşitli konular işlenmiştir
Aruz ölçüsünün yanında az da olsa hece kullanılmıştır
Gazel, kaside, terkib-i bent gibi şekiller kullanılarak hak Adaler, kanun, medeniyet, eşitlik hürriyet kavramları işlenmiştir
Tanzimat yazar ve şairleri hem yaşadıkları dönem hem de -daha önemlisi- edebiyata bakış açıları ve işledikleri konular bakımından iki gruba ayrılır:
a Birinci Dönem (1860-1876 arası)
1860-1876 yılları arasında Tanzimat edebiyatının birinci dönem temsilcileri Şinasi, Ziya Paşa, Namık Kemal, Ahmet Mithat Efendi, Şemsettin Sami ve Ahmet Vefik Paşa'dır
Bu dönemde sanat toplum içindir görüşü benimsenmiştir
Bu sebeple şiirde söyleyişe değil fikre önem verilmiştir
Dilde sadeleşme fikri savunulmuş ama uygulanamamıştır
Hece vezni ve halk edebiyatı da savunulmuş ama sözde kalmıştır
Divan edebiyatına tümden karşı çıkılmış ve ağır bir dille eleştirilmiştir
Fransız edebiyatı örnek alınarak romantizmden etkilenilmiştir
Roman, tiyatro, makale gibi batıdan alınan türler ilk defa bu dönemde kullanılmıştır
Noktalama işaretleri de ilk defa bu dönemde kullanılmıştır
Kölelik ve cariyelik, romanlarda sıkça işlenmiştir
Romanlar teknik bakımdan oldukça zayıftır Yer yer olayların akışı kesilerek okuyucuya bilgiler verilmiştir, uzun uzun tasvirler yapılmış, tesadüflere sıkça yer verilmiştir
Edebiyatçılar edebiyatın yanında devlet işleriyle, siyasetle de bilfiil ilgilenmişlerdir
Dönemin edebiyatçıları
Şinasi (1826-1871)
Türk edebiyatında yeniliklerin öncüsüdür
1860’ta Tercüman-ı Ahval’i (ilk özel gazete), 1862’de Tasvir-i Efkâr’ı çıkardı
İlk makaleyi (Tercüman-ı Ahval mukaddimesi), ilk piyesi (Şair Evlenmesi) o yazdı
Noktalama işaretlerini de ilk defa o kullandı
La Fontaine’den fabllar tercüme etti
Lamartin’den de manzum çevirileri vardır İlk şiir çevirilerini de o yaptı
Nesirlerinde dili sade; şiirlerine ise ağırdır
Tanzimat Fermanı’nı ilân eden Mustafa Reşit Paşa için yazdığı iki kasidesi ünlüdür Bu kasidelerdeki övgüleri divan şiirindekinden daha abartılıdır
O, başarılı bir şair ve yazar olmamasına rağmen batı edebiyatından alınan yeni türlerle edebiyatımızın batılılaşmasında en çok onun emeği vardır
Eserleri:
Şair Evlenmesi (Piyes; edebiyatımızdaki ilk tiyatro eseri),
Müntehabat-ı Eşar (Şiir),
Divan-ı Şinasi (Şiir),
Durub-ı Emsal-i Osmaniye (ilk ata sözleri kitabı),
Tercüme-i Manzume (çeviri şiirler)
Ziya Paşa (1829-1880)
Doğu kültürüyle yetişmiş, sonradan batı edebiyatına yönelmiştir
Fikren yenilikçi olmasına rağmen eserlerinde eskiyi, divan şiiri geleneğini devam ettirmiş, gazel ve kasideler yazmıştır
En meşhur terkib-i bent ve terci-i bent şairimizdir
Harabat adlı bir divan şiiri antolojisi vardır Daha önce “Şiir ve İnşa”da divan şiirinin bizim şiirimiz olmadığını, asıl şiirimizin halk şiiri olduğunu söyleyen şair, eski şiir geleneğini sürdürmüş, Harabat’ta âşık şiirini eleştirmiştir Bunun yanında sade dilden yanadır, ama kendisi ağır bir dil kullanır Bu onun içinde bulunduğu bir ikilemdir Hem eskiyi eleştirmekte hem de geleneği devam ettirmektedir
Eserleri:
Harabat: Divan Şiiri antolojisi
Külliyat-ı Ziya Paşa/Eş’ar-ı Ziya: Divan şiiri tarzındaki şiirleri (gazel, kaside ve şarkılar)
Terkib-i Bent, Terci-i Bent: Bugün dahi dillerden düşmeyen beyitleri vardır
Zafername: Hiciv türünde bir kasidedir Âlî Paşa’yı yermek için yazmıştır
Rüya: Mensur
Defter-i Âmal: Hatıraları
Namık Kemal (1840-1888)
Tanzimat edebiyatının en hareketli ve heyecanlı ismidir
Vatan şairi olarak tanınır Şiirlerinden çok nesirleri ile tanınır
Edebiyatta hürriyet kavramını ilk kullanan şairdir Şiirlerinde “hürriyet, vatan, kanun, hak, adalet” kavramlarını işlemiştir Hürriyet Kasidesi, Vatan Şarkısı ve Vatan Mersiyesi bu konuları içerir
Namık Kemal de eski kültürle yetişmiş, divan şiiri eğitimi almış, gazeller, kasideler yazmıştır
Fakat o da sonradan divan edebiyatını eleştirmiştir Ziya Paşa’nın Harabat’ına karşı Tahrib-i Harabat’ı yazarak eskiye olan tepkisini ortaya koymuştur
Şinasi’nin kurduğu Tasvir-i Efkâr’ı, Şinasi Paris’e kaçınca Namık Kemal çıkarmaya başladı Daha sonra kendisi de Ziya Paşa ile Paris’e kaçarak orada Hürriyet gazetesini çıkardı İstanbul'a döndükten sonra İbret gazetesini çıkardı
Eserlerinde romantizmin etkisi görülür
Tiyatroyu faydalı bir eğlence olarak görmüştür
Eserleri:
İntibah: İlk edebî roman
Cezmi: İlk tarihî roman
Tahrib-i Harabat, Takip: İlk edebî eleştiri Ziya Paşa’nın Harabat’ını eleştirmek için yazmıştır
Renan Müdafaanamesi: İlk eleştiri
Vatan Yahut Silistre: oyun
Celâlettin Harzemşah: oyun
Gülnihal: oyun Onun en başarılı tiyatro eseridir
Âkif Bey: oyun
Zavallı Çocuk: oyun
Kara Belâ: oyun
Osmanlı Tarihi, Kanije Muhasarası, İslâm Tarihi: tarih
Ahmet Mithat Efendi (1844-1912)
Edebiyat, tarih, coğrafya, ziraat, iktisat alanlarında eserler vermiştir
Edebiyat yapmak için değil, okuma zevki aşılamak ve halkı eğitmek gayesiyle yazmıştır
En velût yazarımız odur Yazı makinesi olarak bilinir
Asıl ilgi alanları, gazetecilik, romancılık ve hikâyeciliktir
Otuz altısı roman olmak üzere iki yüze yakın eseri vardır Romanları tür bakımından çeşitlilik gösterir: macera, aşk, polisiye, tarih  
Dili sadedir, çünkü eser vermekteki amacı halkı eğitmektir Hatta romanlarında olayın akışını keserek okuyucuya bilgiler de vermiştir
Eserleri:
Romanları: Hasan Mellâh, Hüseyin Fellâh, Felâtun Bey’le Rakım Efendi, Paris’te Bir Türk, Yeniçeriler  
Çıkardığı gazeteler: Bedir, Devir, Tercüman-ı Hakikat
Hikâyeleri: Letaif-i Rivayet
Şemsettin Sami (1850-1904)
Dil alanındaki eserleri ile tanınır
Kamus-ı Türkî adlı sözlüğü edebiyat ve dil alanında en önemli eserlerdendir
Kamus-ı Arabî ve Kamus-ı Fransevî: Diğer sözcükleri
Kamusul-a’lâm: Ansiklopedik sözlük
Sefiller: Hugo’dan çeviri
Robenson Cruose: çeviri roman
Ahmet Vefik Paşa (1823-1891)
Milliyetçilik ve Türkçülük akımının en önemli isimlerindendir
Tiyatro uyarlamaları ve çevirileri vardır
Bursa’da bir tiyatro yaptırmış, burada tercüme ettiği eserleri sahnelettirmiş, halkı tiyatroya gitme konusunda yönlendirmiştir
Moliere’in hemen hemen bütün eserlerini çevirmiştir
Tarih ve dil alanında da eserleri vardır Ebulgazi Bahadır Han’ın Şecere-i Türk’ünü Çağataycadan çevirmiştir
Lehçe-i Osmanî: sözlük
Atalar Sözü: ata sözleri mecmuası
Hikmet-i Tarih ve Fezleke-i Tarih-i Osmanî adlı, tarihle ilgili eserleri de vardır
b İkinci Dönem (1876-1896 arası)
1876-1896 yılları arasında ikinci dönemin tanınmış temsilcileri Recaizade Mahmut Ekrem, Abdülhak Hamit Tarhan, Sami Paşazade Sezai ve Nabizade Nazım'dır
İkinci dönem edebiyatçıların sanat anlayışları birincilerden farklıdır İkinci dönemde sanat sanat içindir anlayışıyla eserler verilmiştir Bunun sebebi bu devirde idarenin daha baskıcı davranmasıdır
Bu dönemde batı edebiyatı örnekleri daha başarılı bir şekilde ortaya konmuştur
Dönemin sanatçıları devlet işleriyle, siyasetle, toplum meseleleriyle değil sadece sanatla ilgilenmişlerdir Birinci dönem sanatçılarının toplumsal sorunlarla ilgilenmelerine karşın bu dönem sanatçıları kişisel konu ve temaları işlemişlerdir
Bu yüzden dilleri daha ağırdır
Dönemin romanlarında realizmin, şiirinde ise romantizmin etkisi vardır
Dönemin Edebiyatçıları
Recaizade Mahmut Ekrem (1847-1914)
Şiir, roman, hikâye, tiyatro, eleştiri, edebî bilgiler türlerinde eserler vermiştir
Şiirlerinde hüznü ve elemi işlemiştir Ölümü hatırlatan tabiat manzaraları, hüzünlü duygular, romantik güzellikler, solgun güller, kitap yaprakları arasında kurutulmuş çiçekler, küçük kuşlar onun şiirlerinin konuları arasındadır Oğlu Nejad’ın ölümü; işli, üzüntülü şiirler yazmasında etkili olmuştur
Edebiyatta yenileşmeden yanadır Muallim Naci ile aralarında bu konularda tartışmalar olmuştur
Eserleri
Nağme-i Seher: Şiir
Yadigâr-ı Şebab: Şiir
Pejmürde: Şiir
Zemzeme: Şiir Önsüzünde edebiyat hakkındaki düşünceleri ve edebî eleştirileri vardır (Bu esere Muallim Naci “Demdeme” ile karşılık vermiştir )
Muhsin Bey: Hikâye
Şemsa: Hikâye
Araba Sevdası: Roman Realizmin etkisiyle yazılmıştır ve batı hayranlığı yolunda düşülen garip durumları eleştirir
Çok Bilen Çık Yanılır: Komedi
Afife Anjelik: Tiyatro
Vuslat: Tiyatro
Atala: Tiyatro
Talim-i Edebiyat: Edebî bilgiler içerir
Samipaşazade Sezai (1860-1936)
Batılı tarzda hikâyeleri ve bir romanı vardır
Sergüzeşt adlı romanı realizme doğru atılmış bir adımdır
Küçük Şeyler adlı hikâye kitabı Fransız realistlerinin sanat anlayışlarına uygundur
Rumuzul-edeb, bazı makale, hikâye ve sohbetlerini içerir
Romantik özellikler taşıyan şiirler de yazmıştır
Şiir isimli bir de piyesi vardır
“İclâl”de, yeğeni İclâl’in ölümü üzerine yazdığı mersiye, bazı nesirleri ve hatıraları vardır
Abdülhak Hâmit Tarhan (1852-1937)
Edebiyatta batılılaşmanın asıl ihtilâlcisidir
Şair-i Azam olarak bilinir
Kurallara uymayan, batı şiirinde gördüğü her yeniliği Türk şiirine uygulayan, divan şiirini bitiren o olmuştur
Doğu ve batı şiirini işlendikleri yerlere giderek öğrenmiştir
Sanatında romantik etkiler vardır
Zengin bir lirizm bulunan şiirlerinde vezne, kafiyeye, söze, dile pek önem vermemiştir Taşkınlık ve yücelik, söyleyişteki tezat onun şiirinin önemli özellikleridir
Şiirlerinde ve tiyatrolarında tarihî konular önemli bir yer tutar Soyut kavramlar, hayat, tabiat, ölüm, insan, onun işlediği konulardır
Şiirleri: Sahra, Belde, Makber, Ölü, Bunlar O’dur, Hacle, Bâlâdan Bir Ses, Garam  
Yirmiye yakın tiyatrosu vardır Sahnelenmesi imkânsız tiyatro eserleri yazmıştır Bu eserlerde insanların yanında ölüler, ruhlar, hayaletler, periler de rol alır Tiyatroda egzotik, tarihî, millî ve dinî konuları işlemiştir Bazı oyunlarında Shakespeare’in tesiri görülür Hepsi de dramdır ve bazıları mensur bazıları da manzumdur
İlk tiyatro eseri Macera-yı Aşk’tır Tarık, Finten, Eşber, Nesteren, Sardanapal, İlhan, Hakan, Liberte önemli tiyatro eserleridir
Nabizade Nazım (1862-1893)
Romanlarıyla ve hikâyeleriyle realizmin ve natüralizmin temsilcisidir
Karabibik, edebiyatımızda Anadolu konulu ilk hikâyedir Köy romanı olarak bilinir Köy hayatı tam bir realizmle yansıtılmıştır
Zehra, ilk psikolojik roman örneğidir Eserde tasvir ve tahliller geniş yer tutar
Diğer hikâyeleri: Yadigârlarım, Bir Hatıra, Sevda, Haspa
Muallim Naci (1850-1893)
Eski şiirin savunucusu ve temsilcisidir Eski-yeni konusunda Recaizade ile aralarında tartışmalar olmuştur Naci göze hitap eden kafiyeyi savunurken, Recaizade kulağa hitap eden kafiyeyi savunmuştur Tartışma konusu, “abes” ve “muktebes” kelimelerinin -eski yazıda- kafiyeli olup olmadıklarıdır
Batılı şiiri benimsememesine rağmen bu alanda başarılı şiirler yazmıştır
Şiir kitapları: Ateşpare, Şerare, Füruzan, Sünbüle
Edebî eseri: Istılahat-ı Edebiye
Sözlüğü: Lûgat-ı Naci
2 Edebiyat-ı Cedide (Servet-i Fünun) (1896-1901)
Servet-i Fünun, daha önce Ahmet İhsan tarafından çıkarılan bir fen dergisidir Recaizade, 1895 sonlarında derginin başına Tevfik Fikret’i getirir
Tanzimat’la birlikte başlayan edebiyatı Avrupa ruhu ve tekniği içinde yenileştirme hareketi, 1896-1901 yılları arasında, Servet-i Fünun dergisi etrafında, Recaizade önderliğinde toplanan yeni nesille ikinci bir hamle yapmıştır
Bu nesli Ali Ekrem, Cenap Şahabettin, Süleyman Nazif, Mehmet Rauf, Tevfik Fikret, Hüseyin Cahit, Ahmet Hikmet, Faik Ali, Celâl Sahir, Hüseyin Suat oluşturur Sonradan Halit Ziya da bu gruba katılmıştır
Dönem, 2 Abdülhamit’in istibdat dönemidir Dönemin bu özelliği sebebiyle edebiyatçılar içe dönük davranmış, kişisel konuları, içliliği, aşkı, karamsarlığı, hayal kırıklığını, tabiat güzelliklerini, melânkoliyi ve üzüntüyü işlemişler; toplumsal sorunlara değinmemişlerdir Adeta yüksek zümre edebiyatı gibidir Bunda Recaizade’nin büyük etkisi vardır
Servet-i Fünuncu ve Edebiyat-ı Cedideciler denilen grup, Fransız edebiyatının özelliklerini büyük ölçüde Türk edebiyatına adapte etmeye çalışmışlardır Fransız realizmi örnek alınmıştır
Tanzimat döneminde başlayan ve benimsenen, dildeki yabancı unsurları ayıklayarak sade Türkçe'ye geçiş hareketi bu devirde durmuş, Arapça ve Farsça kelimelere yeniden itibar edilmeye başlanmıştır
Tanzimatçıların birinci dönem sanatçıları, sanat toplum içindir prensibini benimserken, Servet-i Fünuncular ise Tanzimat’ın ikinci dönemindeki gibi sanat sanat içindir prensibi ile hareket etmişlerdir
Topluluğun üslûbu süslü ve sanatlı; ruh ve ifade tarzı ise Avrupai'dir
Şiirde aruz vezni kullanılmakla birlikte, nazım şekillerinde ve konularda büyük yenilikler yapılmıştır nazmı nesre yaklaştırmışlar, beyit bütünlüğü yerine konu bütünlüğünü esas almışlardır Bir cümle birkaç dizede/beyitte tamamlanabilir
Fransız şiirinden alınan sone ve terza-rima gibi şekiller ve serbest müstezat çokça kullanılmıştır
Kafiyede kulak kafiyesi benimsenmiştir
Romanda ve hikâyede batılı anlamda başarılı örnekler verilmiştir
Romanda tahlile ve teferruata yer verilmiş, modern kısa hikayenin ilk örnekleri bu dönemde şekillenmiştir
Roman ve hikâyede olaylar ve kişiler tamamen İstanbul'a, seçkin tabakaya aittir
Romanda realizmden, şiirde parnasizm ve sembolizmden etkilenmişlerdir
Bu dönemde gazetenin yerini dergiler almıştır: Servet-i Fünun, Malûmat, Mektep, Mütalâa, Hazine-i Fünun, Resimli Gazete  
Şiir, roman, hikâye, tiyatro, tenkit ve hatırat türlerinde başarılı eserler veren Servet-i Fünun temsilcilerinin en tanınmışları,
Şiirde Tevfik Fikret, Cenap Şehabettin, Süleyman Nazif;
Roman ve hikâyede Halit Ziya Uşaklıgil, Mehmet Rauf, Hüseyin Cahit Yalçın, Ahmet Hikmet Müftüoğlu'dur
Servet-i Fünun edebiyatına katılmayarak gene batılı anlayışla eserler verenler arasında Ahmet Rasim hatırat türü ile, Hüseyin Rahmi Gürpınar İstanbul'u anlatan romanları ile yeni Türk edebiyatını desteklemişlerdir
Servet-i Fünun dergisinin 1901’de kapatılmasıyla topluluk da dağılır
Dönemin Sanatçıları
Tevfik Fikret (1867-1915)
Recaizade ve Hamit’in tesiriyle batılı şiire yönelmiştir
Servet-i Fünun’un şiirdeki en önemli temsilcisidir
İlk şiirlerinde ferdî konuları (aşk, acıma, hayal kırıklığı  ) işler topluluktan ayrı yazdığı şiirlerde toplumsal konulara yönelir Bu anlayışla yazdığı şiirlerinde temalar, hürriyet, medeniyet, insanlık, bilim, fen ve tekniktir Sis, Halûk’un Vedaı, Tarih-i Kadim, Halûk’un Amentüsü adlı şiirlerinde bu konuları işler
Sanatının bu ikinci döneminde dinlere de cephe alır, kutsal olan her şeye karşı çıkar, hatta İstanbul'a dahi küfreder (Sis)
Fikret, aruzu Türkçeye başarıyla uygulamıştır Serbest müstezadı geliştirerek serbestçe kullanmıştır
İlk dönemde dili oldukça ağırdır
Şiiri düz yazıya yaklaştırmıştır Ahenge büyük önem verir Şiirlerinde şekil bakımından parnasizmin etkisi görülür
“Şermin”, onun çocuklar için ve heceyle yazdığı şiirlerden oluşan bir eseridir
Eserleri: Rübab-ı Şikeste, Halûk’un Defteri, Rübabın Cevabı, Tarih-i Kadim, Doksanbeşe Doğru
Cenap Şahabettin (1870-1934)
Servet-i Fünun’un Tevfik Fikret’ten sonra en önemli şairidir
Asıl mesleği doktorluktur İhtisas için gittiği Fransa’da tıptan çok şiirle ilgilenerek sembolizmi yakından takip etmiş ve bu akımdan etkilenmiştir
Şiirde kelimeleri müzikal değerlere göre seçerek kullanır
Dili oldukça ağırdır Bilinmeyen Arapça ve Farsça kelime ve tamlamalar kullanır Duygu ve hayal yüklü tamlamalar kurar
Serbest müstezadı çok kullanmıştır
Aynı şiirde birden fazla aruz kalıbı kullanmıştır
Aşk ve tabiat değişmez konularıdır
Sanatı, sanat, hatta güzellik için yapmıştır
Bolca semboller kullanmış, tabiatla iç dünyanın kompozisyonunu çizmiştir
Düz yazıları da vardır:
Hac Yolunda, onun gezi yazısıdır
Suriye Mektupları ve Avrupa Mektupları da gezi türündedir
Diğer nesirleri:
Evrak-ı Eyyam, Nesr-i Harp, Nesr-i Sulh, Tiryaki Sözleri (kendi vecizeleri)
Tiyatro eserleri: yalan (dram), Körebe (komedi)
Halit Ziya Uşaklıgil (1867-1945)
Servet-i Fünun’un roman ve hikâyede en ünlü edebiyatçısıdır
Süslü, sanatlı ve ağır bir dili ve üslûbu vardır
Batılı anlamdaki ilk romanları yazmıştır
Realizmden etkilenmiştir
Romanlarında aydın kişileri anlatır Mai ve Siyah’taki Ahmet Cemil, Servet-i Fünun sanatçısının temsilcisidir Kahramanları yaşadıkları çevreye uygun anlatır ve ruh tahlillerine önem verir
Hikâyelerinde Anadolu hayatına ve köy ve kasaba yaşayışına, romanlarında yalnız İstanbul'a yer verir
Anı ve mensur şiir türünde eserleri de vardır
Romanları: Mai ve Siyah, Aşk-ı Memnu, Kırık Hayatlar, bir Ölünün Defteri, Ferdi ve Şürekası, Sefile  
Hikâyeleri: İzmir Hikâyeleri, hikâye-i Sevda, Kadın Pençesi, Onu Beklerken, Aşka Dair  
Hatıraları: Saray ve Ötesi, Kırk Yıl, Bir Acı Hikâye
Mehmet Rauf (1875-1931)
Servet-i Fünun romanının ikinci önemli ismidir
Roman, hikâye ve tiyatro türünde eserleri vardır
Romantik duyguları, hayalleri ve aşkları işlemiştir Sosyal hayata pek yer vermemiştir Arzu, ihtiras ve aşk maceraları temel konularıdır
Romanlarında psikolojik tahlillere önem vermiştir
Dili sadedir
En önemli eseri Eylül’dür Roman edebiyatımızdaki ilk psikolojik roman olarak bilinir Konusu yasak aşktır Şahıs sayısı azdır Psikolojik tahliller başarılıdır
Romanları: Eylül, Ferda-yı Garam, Genç Kız Kalbi, Define, Son Yıldız, Kan Damlası
Hikâyeleri: Son Emel, Bir Aşkın Tarihi, Üç Hikâye, Hanımlar Arasında, Menekşe
“Siyah İnciler” ise mensur şiirlerinden oluşur
Dönemin Bağımsız İsimleri
Hüseyin Rahmi Gürpınar (1864-1944)
Roman ve hikâye türünde eserleri vardır
Natüralizmin temsilcisidir
Sade bir dil kullanmıştır
Tipleri yetiştikleri çevreye göre konuşturur Psikolojilerinde çok iyi bir şekilde verir Kişileri toplumun şartlarına göre değerlendirir Romanlarında aptal, şöhret düşkünü, aşırı ihtiraslı, batıl inançlı gibi uç tipler vardır
İstanbul'un iç mahallelerinin günlük hayatını hikâye ve karikatürize der Sokağı edebiyatta işleyen yazar olarak bilinir
Gözleme ve tasvire önem verir
Romanlarında sosyal tenkide de yer verir bu tenkidi mizah yollu yapar
Şık ve Şıpsevdi adlı romanlarında batı hayranlığını konu edinir
Romanları teknik olarak zayıftır Sık sık olayla ilgisi olmayan, gereksiz bilgiler verir Bazen kendisi de olaylara müdahale eder
Eserleri: Şık, İffet, Tesadüf, Şıpsevdi, Mürebbiye, Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç, Gulyabani, Cadı, Kesik Baş, Kadınlar Vaizi, Tünelden İlk Çıkış
Ahmet Rasim (1864-1932)
Ahmet Mithat tarzını devam ettirmiştir
Pek çok konuda ve türde eserleri vardır
Bütün hayatını gazeteciliğe adamıştır
Makale ve fıkra yazmış; çeviriler yapmıştır
Türkçesi yerli ve temizdir
Hayatın komik ve ibret verici yanlarıyla ilgilenmiştir
Roman ve hikâyelerinde İstanbul'a, özellikle Beyoğlu’na ait konular işlemiştir Romanlarının başlıca konuları, aile sarsıntıları ve ülke meseleleridir
Günlük hayattan renkli ve fotoğraf zevkiyle kesitler sunmuştur
130’dan fazla eseri vardır
Roman ve hikâyeleri: İlk Sevgi, Güzel Eleni, Endişe-i Hayat, İki Günahsız Sevda,
İnceleme, makale, fıkra, hatıra: Gülüp Ağladıklarım, Muharrir Bu Ya, Şair-Muharrir-Edip, Şehir Mektupları
Aynı zamanda 65’e yakın şarkısı olan bir bestekârdır
3 Fecr-i Âtî Topluluğu (1909-1912)
1901’de, Servet-i Fünun mecmuası etrafında, kendilerine Fecr-i Âtî adını veren yeni bir nesil toplanmıştır
Servet-i Fünun topluluğu dağıldıktan sonra 1909 yılında Yakup Kadri, Ahmet Haşim, Refik Halit, Fuat Köprülü, Ali Canip, Şehabettin Süleyman, Celâl Sahir, Tahsin Nihat, Emin Bülent gibi isimler bir araya gelerek yeni bir topluluk oluştururlar
Topluluk, sanat hayatına bir bildiriyle başlar
Sanatın saygıdeğer ve şahsi olduğu anlayışını benimserler
Onlar Servet-i Fünun’u batılı edebiyatı tam olarak oluşturamamakla suçlarlar
Fransız edebiyatını örnek alırlar
Dilleri süslü, sanatlı, ağdalı ve ağırdır
Aşk, ve tabiatı konu olarak işlemişlerdir Aşk genellikle hissi ve romantiktir Tabiat tasvirleri ise gerçekçi değil, Haşim’de olduğu gibi şahsîdir
Kısa ömürlü olan bu topluluk, Servet-i Fünunculardan daha sade bir dil kullanmış sembolizm, empresyonizm ve romantizm gibi akımları eserlerine uygulamışlar, Avrupaî edebiyat ile Milli edebiyat arasında bağ oluşturmuşlardır
Aruzla şiir yazan Fecr-i Âtî şairlerinin en tanınmış ve en orijinali Ahmet Haşim'dir
Şiire herhangi bir yenilik getirmemişler, Servet-i Fünun’un devamı olmaktan öteye gidememişlerdir
Sanat anlayışlarında birlik ve bütünlük olmadığı için 1912’de dağılmışlar, ferdî olarak değişik alanlarda eserler vermişlerdir
Dönemin Sanatçıları
Ahmet Haşim (1884-1933)
Fecr-i Âtî şiirinin en önemli ismidir
Sanat için sanat yapmıştır
Sembolizmin en önemli temsilcisidir
İşlediği başlıca temalar tabiat ve aşktır
Şiirlerinde hayalle birlikte musikiye önem vermiştir
Lirik bir şairdir
Tamamen aruzu kullanmıştır Dili süslü ve sanatlıdır En çok serbest müstezadı kullanmıştır
Ona göre şiir anlaşılmak için yazılmaz, şiirde anlam aranmaz; şair bir hakikat habercisi, şiir dili de bir açıklama vasıtası değildir Şiir duyulmak için yazılır ve okunur; şair tabiatın kendine hissettirdiklerini sembollerle şiirine yansıtır, okuyan da kendi hayal dünyasına uygun olarak algılar; şiir dili de telkin görevindedir
Şirin dili musiki ile söz arsında ve sözden ziyade musikiye yakındır Şiirde musiki anlamdan daha önemlidir
Haşim’e göre şiirin kaynağı şuuraltıdır Şiirlerinde dış dünyayı, kişinin iç dünyasında, ruhunda aldığı şekillerle yansıtmaya çalışır Dış dünyaya ait izlenimleri kendi dünyasında şekillendirerek ve renklendirerek ortaya çıkarır
Şiirlerindeki tabiatla ilgili kavramlar, akşam, gurup, şafak, gece, mehtap, yıldızlar, göller, ormanlardır
Şairin şahsında var olan içe dönüklük, şiirlerinde realiteden kaçış olarak ortaya çıkar
Şiirlerini Piyaleb ve Göl Saatleri adlı eserlerinde toplamıştır
Nesirleri: Gurabahane-i Laklakan, Bize Göre, Frankfurt Seyahatnamesi
Refik Halit Karay (1888-1965)
Fecr-i Âtî’den sonra Millî edebiyat hareketine katılmıştır Eserlerini de bağımsız bir şahsiyet olarak vermiştir
Edebî hayatı köşe yazarlığı ile başlamıştır Sonra da sırayla hikâyeciliği ve romancılığı gelir
İlk yazılarında günlük hayatı ele almış, sosyal hayattaki çarpıklıkları, zekî ve nükteli bir üslûpla dile getirmiştir Hayatın gülünç yanlarını karikatürize etmiştir
Sade ve temiz bir dille yazdığı Memleket Hikâyeleri’nde Anadolu insanının hayatını bütün canlılığı ile yansıtmıştır Gözlem yeteneğinin üstünlüğü dikkat çeker
Eserlerinde kişilerin ruh tahlillerine fazla değinmez
İnsanların dürüst olmayan, kurnazlık ve menfaatçilikle ilgili yönlerini ortaya kor Bunu mizah ve eleştiri ile yapar Hiciv, eserlerinde önemli bir unsurdur Şahısları kendi sosyal çevreleri ile birlikte anlatır
Konuşma dilinin bütün canlılığını ve tabiiliğini ortaya kor
Romanları: İstanbul'un İç Yüzü, Çete, Sürgün, Nilgün, Bugünün Saraylısı, Kadınlar Tekkesi, Anahtar
Hikâyeleri: Memlekete Hikâyeleri, Gurbet Hikâyeleri (Hatay’da sürgünde yazdığı eseridir)
Hiciv ve Mizah Yazıları: Kirpinin Dedikleri, Deli, Sakın Aldanma İnanma Kanma, Tanıdıklarım
4 Millî Edebiyat Akımı
Modern Türk Edebiyatını yaratma amacıyla kurulan Tanzimat, Servet-i Fünun ve Fecr-i Âtî toplulukları büyük hamleler yapmakla beraber ruhta büyük ölçüde Fransız sanatına bağlı, dil ve üslûpta Osmanlıcayı sürdüren, millî kimlik ve kişiliğe ulaşamamış bir edebiyat vücuda getirmişlerdir
Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılışı sırasında, Türk aydınlarının büyük bir bölümü, ümmete bağlı Osmanlıcılığın terk edilerek milliyetçiliğin benimsenmesinin, memleketin geleceği için gerekli olduğuna inanıyorlardı Bu inanç sonucunda Türkçülük ve Milliyetçilik akımları doğmuş, her sahada millî kimlik arayışları başlamıştır
Türk dili, Türk vezni, Türk zevki ve kültürü ile millî konuları, millî ülküleri işleyen Türk edebiyatı ihtiyacı ve özlemi sonucunda 1911-1923 yılları arasında Millî Edebiyat akımı var olmuştur
Türk milletine mensup olma şuuru, tarih içinde devamlılık düşüncesi, olduğu gibi kalarak batılılaşma inancı, 1911-1923 yılları arasındaki akımın temelleridir Bu dönemin bariz özelliği, Türk romantizminin edebî tezahürlerini göstermesidir
Cumhuriyet’in kuruluşunu hazırlayan milliyetçilik ideolojisi içinde doğan Milli Edebiyat akımı Cumhuriyet’in ilk yıllarında en olgun eserlerini verdi Cumhuriyet rejimi ve bu devirde meydana getirilen sosyal ve iktisadî müesseseler üstünde başlarında büyük Türk sosyoloğu ve düşünürü Ziya Gökalp'in bulunduğu Türkçü ve Milliyetçi münevver zümre etkili oldu Gökalp'in Türkiye ve Türkler için şekillendirdiği düşünceler başta Atatürk olmak üzere, Cumhuriyeti kuran birinci neslin dünya görüşünün kaynağını teşkil etti
Halka ulaşabilmek ve onunla bütünleşebilmek için onun dilini kullanmak gerektiğine inanan bu nesil yazarları, eserlerinde konuşma dilini kullandılar Halk dilini kullanırken gençlik yıllarında hayran oldukları Edebiyat-ı Cedide (Yeni Edebiyat) yazarlarının ince zevkini günlük dile aktardılar
1911 yılında Selânik’te çıkarılmaya başlanan Genç Kalemler dergisinde başladı bu çalışmalar
Bir kısmı daha sonra Cumhuriyet dönemi yazar ve şairleri arasında da yer alan bu edebiyatın temsilcilerinin en önemlileri, Ziya Gökalp, Ömer Seyfettin (öncü), Mehmet Emin Yurdakul, Ali Canip (öncü), Yusuf Ziya Ortaç, Faruk Nafiz Çamlıbel, Enis Behiç Koryürek, Kemalettin Kamu, Aka Gündüz, Refik Halit Karay, Reşat Nuri Güntekin, Yakup Kadri, Halide Edik Adıvar, Hamdullah Suphi, Ahmet Hikmet Müftüoğlu, Necip Fazıl Kısakürek, Fuat Köprülü, Halide Nusret Zorlutuna, Şükûfe Nihal, Peyami Safa, Ahmet Hamdi Tanpınar'dır
Milli Edebiyat akımının özellikleri, Cumhuriyet’in ilk on yılının da bir özeti olmaktadır Bu çerçeve içerisinde, Milli Edebiyat akımının ilkeleri de şu şekilde belirtilebilir:
Dilde yalınlık (en mühim prensip), Türkçe karşılığı olan Arapça ve Farsça kelimelerin atılması Yalın (süssüz, sanatsız, özentisiz) bir dille yazma; İstanbul Türkçesini kullanma
**Halk edebiyatı şiir biçimlerinden yararlanma
**Hece ölçüsü,
**Konu seçiminde yerlilik
**Konularını hayattan, ülke şartlarından seçme
**Millî kaynaklara yönelme
İslâmcı, Osmanlıcı, gelenekçi görüşlere sahip yazarlardan bireysel eğilimli yazarlara kadar tüm edebiyatçılara açık bir bütünlük mevcuttur Çünkü artık söz konusu olan Millî Edebiyat akımı kavramı değil, Millî Edebiyat dönemidir Bu akım dilde ve duyuşta 1911-1915 dönemi milliyetçilik fikirlerinin ön plânda olduğu roman, hikâye, tiyatro eseri ve şiirler verilmesini sağlamıştır
Başlangıçta Fecr-i Âtî roman ve hikâyecisi olan Yakup Kadri Karaosmanoğlu ve Refik Halit Karay, gerçek kişiliklerini Millî Edebiyat akımı içerisinde göstermişlerdir
Fecr-i Âtî topluluğu dışında kalan, İstiklâl Marşı şairi Mehmet Âkif Ersoy ve Yahya Kemal Beyatlı, kendi şiir anlayışlarına göre eserler veren ve daha sonra Millî Edebiyat akımına katılan şairlerdir
Gerek Mehmet Âkif Ersoy gerekse Yahya Kemal Beyatlı, şiir dili ile konuşma dili arasındaki uzlaşmayı sağlamışlar, Türk diline zor uyan aruzun engellerini ortadan kaldırıp, yaşayan Türkçe ile başarılı şiirler yazmışlardır
Dönemin Sanatçıları
Ömer Seyfettin (1884-1920)
Son devir Türk hikâyeciliğinin en önemli isimlerindendir
Yeni Lisan hareketinin savunucularındandır
Amacı millî şuuru kuvvetlendirmek, toplum hayatındaki aksak yönleri ortaya çıkarmaktır
Konularını gerçek hayattan alır Bu sebeple hikâyeleri realist özellik taşır Konuları genellikle tarihî olaylar, çocukluk hatıraları ve yaşanan günlük olaylardır Aşk konusunu da bu hikâyelerinde işler
Kahramanlık, hikâyelerinin önemli konularındandır
Bazı eserlerinde sosyal hayattaki gülünç özellikleri karikatürize eder
Türklerin Balkanlar’da uğradıkları zulümleri de konu edinmiştir
Dili oldukça sadedir ve yalındır
Kurguları oldukça başarılıdır
Hikâyeleri: Eshab-ı Kehf’imiz, Harem, Efruz Bey, Yalnız Efe, Yüksek Ökçeler, Gizli Mabet, Beyaz Lâle, Bomba, Bahar ve Kelebekler,
Ziya Gökalp (1876-1924)
Türkçülük cereyanını bir sisteme bağlayan fikir adamı ve bu sistemi eserlerinde işleyen bir sanatçıdır Türk milletinin din, dil, ahlâk, edebiyat yönünden aynı kültürle yetişmiş kişilerden oluştuğuna inanan Gökalp, eserleriyle Türk milliyetçiliğinin sınırlarını belirlemiş, millî edebiyatın da fikir yönüyle temellerini oluşturmuştur Onun Türkçülük anlayışı, dil, edebiyat, din, iktisat, güzel sanatlar ve siyaset alanlarını kapsar Turancılık ideolojisini de savunmuştur
Edebiyatı, bu fikirlerini yaymak için bir araç olarak kullanmıştır Sanat yapma kaygısı yoktur
Şiir ve nesir alanında eserleri vardır
Destan, masal ve makaleler de yazmıştır
Dile önem vermiştir Eserlerini sade bir dille yazmıştır Türk dilinin gelişmesi yolunda çaba harcamıştır Türkçe karşılıkları olan Arapça ve Farsça kelimelerin atılmasından, Türkçeleşmiş kelimelerin de artık Türkçe sayılmasından yanadır
Ona göre millî vezin hece veznidir
Şiirleri: Kızıl Elma, Altın Işık, Yeni Hayat
Fikrî Eserleri: Türk Medeniyeti Tarihi, Türk Töresi, Türkçülüğün Esasları, Türkleşmek-Muasırlaşmak-İslâmlaşmak, Malta Mektupları
Ali Canip Yönten (1887-1967)
Daha önce Fecr-i Âtî’de yer alan sanatçı, daha sonra millî edebiyat akımının öncülüğünü yapmış, Ömer Seyfettin’le birlikte çıkardıkları Genç Kalemler dergisinde baş yazarlık yapmıştır
Yeni Lisan hareketinin savunucularındandır
Şiirlerinin hece vezniyle ve sade bir dille yazmıştır
Şiirlerinin bir kısmını Geçtiğim Yol adı altında yayımlamıştır
Sonraları şiiri bırakıp edebiyat incelemeleri yapmıştır
Fuat Köprülü (1890-1966)
Edebiyat tarihi ve tarih araştırmacısıdır
Türk edebiyatını dönemlere ayıran, bilimsel yöntemlerle inceleyen ilk araştırmacıdır
Eserleri: Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Türk Edebiyatı Tarihi, Türk Saz Şairleri, Türk Dili ve Edebiyatı Hakkında Araştırmalar
Mehmet Emin Yurdakul (1869-1944)
Halkçılık ve milliyetçilik düşüncesini şiirlerinde işlemiştir Şahsî duygulara ve tabiata pek rastlanmaz
Şiirleri sosyal faydaya yöneliktir ve didaktiktir Bu yüzden bir kuruluk göze çarpar
Hece veznini ve batı edebiyatı nazım şekillerini kullanmıştır
Dilinin tamamen sade olduğu söylenemez
Şiirleri: Türk Sazı, Ey Türk Uyan, Tan Sesleri, Ordunun Destanı, Turana Doğru
Reşat Nuri Güntekin (1889-1956)
Millî edebiyat akımından etkilenen sanatçılardandır
Şöhretini Çalıkuşu romanıyla kazanmıştır
Birçok eserinde Anadolu’yu, Anadolu hayatını ve insanını, batıl inançları, yanlış batılılaşmayı, insanımızın bilime ve eğitime ihtiyacını işlemiştir
Mizah öğesine de yer vermiştir
Romanlarında güçlü gözlemciliğine dayanan bir realizm ve canlı bir üslûp vardır psikolojik tahlillerde de başarılıdır
Eserlerinde konuşma dili hâkimdir
Roman, hikâye, tiyatro ve gezi yazısı türünde eserleri vardır
Romanları: Çalıkuşu, Gizli El, Dudaktan Kalbe, Acımak, Eski Hastalık, Akşam Güneşi, Yaprak Dökümü , Damga, Miskinler Tekkesi
Hikâyeleri: Eski Ahbap, Tanrı Misafiri, Sönmüş Yıldızlar, Boyunduruk
Gezi Yazıları: Anadolu Notları
Tiyatroları: Yaprak Dökümü, Eski Rüya, Hançer, Balıkesir Muhasebecisi, Eski Borç, Gözdağı
5 Millî Mücadele Dönemi Türk Edebiyatı
Yakup Kadri Karaosmanoğlu (1899-1974)
Fecr-i Âtî’de iken ferdiyetçi sanat anlayışını benimseyen sanatçı, daha sonra millî edebiyat cereyanına katıldı
İlk eserlerinde mistik bir hava vardır
1916’dan sonra ülke gerçeklerini ve millî duyguları işleyen hikâyeler yazmıştır
Roman, hikâye, deneme, mensur şiir, makale ve anı türünde eserleri vardır
Romanlarında Türk halkının yaşayışı ve problemleri başlıca konudur
Tanzimat’tan Cumhuriyet’e kadar olan dönemde Türk halkının yaşadığı gelişme ve değişmeleri işlemiştir
Aydınlarla halk arasındaki zıtlıkları da konu edinmiştir
Eserlerinde sağlam bir gözlemcilik ve ona dayanan bir realizm vardır
Eserleri teknik bakımdan sağlamdır Karakterleri başarıyla canlandırmıştır Titiz bir üslûpçudur
Hikâyeleri: Bir Serencam, Rahmet, Millî Savaş Hikâyeleri
Romanları: Kiralık Konak, Nur Baba, Hüküm Gecesi, Sodom ve Gomore, yaban, Ankara, Bir Sürgün, Panorama  
Diğer eserleri: Erenlerin Bağından, Zorakî Diplomat, Anamın Kitabı, vatan Yolunda  
Halide Edip Adıvar (1884-1964)
Romancı ve hikâyeci
Ünlü, Sultanahmet mitingi ile halkı coşturmuş ve bizzat millî mücadelenin içinde yer almıştır
Romanlarındaki belli başlı konular, Kurtuluş Savaşı, çocukluk hatıraları ve aşktır
Kahramanlarını daha çok kadınlar arasından seçen sanatçı, karakter bulmakta başarılıdır Kadınlara da üstün özellikleri vermiştir
Gözlem, tasvir ve tahlillerde başarılıdır
Sosyal çevreye önem verir
Dili kullanmada başarılı değildir Dağınık, düzensiz bir üslûbu vardır
Eserleri: Handan, Son Eseri, Ateşten Gömlek, Vurun *****ye, Zeyno’nun Oğlu, Sinekli Bakkal, Tatarcık, Mor Salkımlı Ev, Dağa Çıkan Kurt, Harap Mabetler
Beş Hececiler
Şiire 1 Dünya Savaşı ve Millî Mücadele yıllarında başlayan, Mütareke yıllarında şöhret kazanan hececiler, Anadolu'yu ve vasat insan tipini şiire soktular Memleket sevgisi, yurt güzellikleri, kahramanlık ve yiğitlik, işledikleri başlıca konulardır
Hecenin bu beş şairi millî edebiyat akımından etkilenmiş ve aruzu bırakarak şiirlerinde heceyi kullanmaya başlamışlardır Bunda da oldukça başarılı olmuşlardır
Şiirde sade ve özentisiz olmayı tercih etmişlerdir
Orhan Seyfi Orhon (1890-1972)
Şiirlerinde konuşma dilini kullanmıştır
Bazı şiirlerinde halk şiiri şekillerini kullanmıştır
Daha çok şahsî temaları işleyen şair vatanî konuları da işlemiştir
Eserleri: Fırtına ve Kar, Peri Kızı ile Çoban, Gönülden Sesler, O Beyaz Bir Kuştu
Yusuf Ziya Ortaç (1896-1967)
Şiire aruzla başlamış, da ha sonra heceyi kullanmıştır
Günlük hayatın çeşitli görünümlerini sade bir dille işlemiştir
Akbaba adlı mizah dergisini çıkarmıştır
Eserleri: Akından Akına, Aşıklar Yolu, Yanardağ, Bir Rüzgâr Esti
Faruk Nafiz Çamlıbel (1898-1973)
Beş Hececilerin en genci ve en başarılısıdır Buna rağmen aruzu da tamamen terk etmemiştir
Şiirlerinde Anadolu’yu, memleket sevgisini anlatmıştır Ferî konuları da işlemiştir başlıca konu ve temaları, aşk, hasret, tabiat, ölüm, kahramanlık, ihtiras
Lirik şiirleri vardır
Şiirleri: Han Duvarları, Çoban Çeşmesi, Dinle Neyden, Gönülden Gönüle
Tiyatro eserleri: Canavar, Akın, Özyurt, Kahraman
Enis Behiç Koryürek'in (1892-1949)
Şiire aruzla başlamıştır
Heceyle yazdığı ilk şiirlerinde aşkı işlemekle beraber, daha sonra Kurtuluş Savaşı yıllarında millî duyguları ve tarihî kahramanlıkları işlemiştir
Şiirleri: Miras, Güneşin Ölümü
Halit Fahri Ozansoy (1891-1971)
“Aruza Veda” adlı şiiriyle aruzu bırakıp heceyi kullanmaya başlamıştır
Şiirlerinde konuşulan Türkçeyi başarıyla kullanmıştır
Derin bir melânkoli ev karamsarlık taşıyan şiirlerinde ferdî konuları işlemiştir
Şiir, roman ve tiyatro türünde eserleri vardır: Cenk Duyguları, Efsaneler, Baykuş, Hayalet
Kemalettin Kamu (1901-1948)
                 
Dönemin Bağımsız İsimleri
Mehmet Âkif Ersoy (1873-1936)
Dinî, millî şiirleriyle tanınır
Bir destan şairidir (Çanakkale Şehitlerine)
İslâmcılık akımının temsilcisidir
Şiirlerinde dinî lirizm dikkati çeker
Öğretici, öğüt verici, birliği ve bütünlüğü sağlayıcı şiirleri vardır
Savaş sırasında ve sonrasında kurtuluşun ve gelişmenin ancak dine sarılmakla olacağını, batının sadece ilminin alınabileceğini savunmuştur
Türk şiirine gerçek realizm onunla girmiştir O, toplum hayatını bütün yönleriyle aksettirmiştir Hatta sokak aralarında konuşulan dili bile şiirine yansıtabilmiştir
Gözlemlerinden çokça faydalanmıştır Tasvir edici ve tahkiyeli anlatımı sayesinde şiirinde canlı tablolar çizmiştir
Aruzu Türkçeye başarıyla uygulamıştır
Nazmı nesre yaklaştıranlardandır Manzum hikâye şeklinde şiirleri cardır
Bu şiirlerinde günlük hayatı, toplum hayatını başarıyla anlatmıştır Özellikle yoksullara, sakatlara, kimsesizlere karşı acıma duygusu bu tür şiirlerinde belirgindir Hasta, Küfe, Meyhane, Seyfi Baba, Hasır, Mahalle Kahvesi bu türün örnekleridir
Şiirlerini Safahat adlı kitabında toplamıştır Safahat yedi kitaptan oluşur: Safahat, Hakk’ın Sesleri, Süleymaniye Kürsüsünde, Fatih Kürsüsünde, Hatıralar, Asım ve Gölgeler
Makaleleri A Abdülkadiroğlu tarafından yayımlanmıştır
Yahya Kemal Beyatlı (1884-1958)
Şair ve yazar
Eski nazım biçimleriyle -az da olsa değişikliğe uğratarak- yeni konuları işlemiştir
Aruzu Türkçede başarıyla uygulamıştır Sadece Ok şiirini heceyle yazmıştır
Şiirde dile, uygun kelimelerin seçilerek yerli yerinde kullanılmasına özen göstermiştir
Parnasizmin en önemli temsilcisidir
Şiirde şekil mükemmelliğine, ahenge ve kafiyeye önem vermiştir
İşlediği başlıca konu ve temalar: aşk,i tabiat, kahramanlık, ölüm, sonsuzluk
Şiirlerinde Osmanlı hayranlığı oldukça açıktır ve İstanbul'u da şiirde en çok işleyen şairdir O tam bir İstanbul aşığıdır Tevfik Fikret’in “Sis” adlı, İstanbul'u tahkir ettiği şiirine karşı “Siste Söyleniş” adlı şiiriyle cevap vermiştir
Şiirleri: Kendi Gök Kubbemiz, Eski Şirin Rüzgârıyla, Rubailer
Nesirleri: Eğil Dağlar, Aziz İstanbul, Edebiyata Dair
6 Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı
Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatı, Divan edebiyatının terk edilmesinden sonra teşekkül eden Tanzimat, Servet-i Fünun, Fecr-i Ati ve Millî Edebiyat adlarıyla anılan edebiyat tarzları vasıtasıyla oluşturulan zemin üzerine kurulmuştur
Cumhuriyet devri edebiyatının ilk dönem eserleri değişen siyasî, sosyal ve kültürel çerçevenin etkilerini taşır
Dildeki sadeleşme hareketi artık yerleşmiştir
Aruz bırakılarak hece kullanılmıştır
Şiirde ve düz yazıda toplumun her kesiminden gelen sanatçılar sayesinde konular oldukça genişletilmiştir Buna bağlı olarak mekânlar da çeşitlilik kazanmıştır
Anadolu’ya daha çok yer verilmiştir Roman ve hikâyelerde toplum sorunları, gözleme dayanan bir gerçeklikle anlatılmıştır
Kurtuluş Savaşı ve bu dönemdeki toplum hayatı da konu edilmiştir
Tiyatro eserlerinde de millî konular işlenmiştir
a 1940 Yılına Kadar Türk Edebiyatı
1900'den sonra doğan, ilk gençlik ve olgunluk yılları Cumhuriyet’in ilk devresinde geçen ilk şairler nesli, şiire Yahya Kemal’in, Ahmet Haşim’in ve batı şairlerinin etkisiyle ve kendi yaratıcılıklarının katkısıyla yeni estetik şekiller kazandırdı
Ahmet Hamdi Tanpınar, Türkçeye Paul Valery'nin şiir görüşünü uygulayarak, yoğun kapalı, derin şiirler yazdı
Ahmet Kutsi Tecer (1901-1967), Tanpınar'ı hatırlatan özelliklerin yer aldığı folklor kaynaklı değişik eserler meydana getirdi
Necip Fazıl Kısakürek (1905-1983) çok yönlü kişiliğinin etkisiyle ve Türkçeyi ustaca kullandığı şiir ve piyeslerinde Anadolu insanının mistik eğilimlerini orijinal ve modern bir üslûpla ifade etti
Yedi Meşaleciler
Sabri Esat Siyavuşgil, Ziya Osman Saba, Yaşar Nabi Nayır, Kenan Hulusi, Cevdet Kudret Solok, Muammer Lütfi, Vasfi Mahir Kocatürk
Bu edebî topluluk yeni bir edebiyat, farklı bir şiir anlayışı oluşturmak için toplanmıştır
Beş Hececiler’e karşı çıkmışlardır
“Samimîlik, canlılık ve devamlı yenilik” ilkelerini benimsediler
Fransız edebiyatını örnek alacaklarını bildirdiler
Buna rağmen kendileri de Beşe Hececiler’in yolundan gitmişlerdir Türk şiirine herhangi bir yenilik getirmemişlerdir
Dönemin Sanatçıları
Ahmet Kutsi Tecer (1901-1967)
Avrupai şiir anlayışından âşık tarzı söyleyişe yönelmiştir
Şiirlerinde iç duygu ve bununla birlikte gelişen hafif sesli bir musiki havası vardır
Şiir kitabı: Şiirler
Tiyatroları: Koçyiğit Köroğlu, Köşebaşı, Bir Pazar Günü, Satılık Ev
Necip Fazıl Kısakürek (1905-1983)
Şiirlerinde insanın evrendeki yerini, madde ve ruh meselelerini, insanın iç dünyasına ait çeşitli yönleri, gizli duyguları işlemiştir
Hissi ve fikri şiir oluşturan iki unsur olarak kabul eder
Sağlam bir dil ve üslûp; kuvvetli bir lirizm, başarılı bir teknik sahibidir
Ağaç ve Büyük Doğu dergilerini çıkarmıştır
Şiirleri: Örümcek Ağı, Kaldırımlar, Ben ve Ötesi, Sonsuzluk Kervanı, Çile Şiirlerim
Roman ve tiyatro türünde de eserleri vardır: Birkaç Hikâye Birkaç Tahlil, Ruh Burkuntularından Hikâyeler, Hikâyelerim
Cahit Sıtkı Tarancı (1910-1956)
Sade, yalın, ahenkli bir dille, konuşma diliyle şiirler yazmıştır
Şiirlerinde iç sıkıntılarını, karamsarlığı, özellikle sürekli korktuğu ölümü, ama bununla birlikte yaşama bağlılığı konu edinmiştir
Şiirleri: Otuz Beş Yaş, Düşten Güzel, Ömrümde Sükût
Nesirleri: Ziya’ya Mektuplar
Memduh Şevket Esendal (1883-1952)
Romancı ve hikâyeci
Romanlarında kendi deyimi ile “topluma ayna tutmuştur”
Hikâyelerinde gözlem gücü son derece güçlüdür
Toplum hayatındaki aksaklıklara değinmiştir
Dili temiz; anlatımı güçlüdür Konuşma dilini kullanmıştır
Hikâyelerinde Çehov tarzının temsilcisidir
Romanları: Ayaşlı ve Kiracıları, Vassaf Bey
Hikâyeleri: Hikâyeler, Otlakçı, Hava Parası, Mendil Altında, Temiz Sevgiler
Ahmet Hamdi Tanpınar (1901-1962)
Hikâye, roman, deneme, makale, edebiyat tarihi ve şiir türlerinde eserler vermiştir Ama en önemli özelliği şairliğidir
Şiirlerindeki temel unsurlar; his, hayal ve musikidir En çok işlediği konu zamandır Şuuraltı da önemlidir
Şiirlerinde sembolistlerin etkisi vardır
Sade bir dille yazdığı şiirlerde hece ölçüsünü kullanmıştır
Hikâye ve romanlarında dönemin toplum hayatını ve çelişkilerini ortaya koymuştur Psikolojik yön de önemlidir
Dili başarıyla kullanmıştır
Şiirleri: Şiirler
Deneme: Beş Şehir
Roman: Huzur, Mahur Beste, Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Sahnenin Dışındakiler
Hikâye: Yaz Yağmuru, Abdullah Efendi’nin Rüyaları
Edebiyat: 19 Asır Türk Edebiyatı Tarihi
Abdülhak Şinasi Hisar (1888-1963)
Tenkitçi ve romancı
Nesirlerinde görgü, hatıra, tasvir ve kültür unsurları ağır basar
Sanatlı ve uzun cümleleri vardır
Romanları: Fehim Bey ve Biz, Çamlıca’daki Eniştemiz
Diğer eserleri: Boğaziçi Mektupları, Geçmiş Zaman Köşkleri, Boğaziçi Yalıları
b Son Dönem Türk Edebiyatı
Garipçiler
Şiirlerini 1941 yılında Garip adlı kitapta toplayan Orhan Veli Kanık ve onunla aynı tarzı paylaşan Melih Cevdet Anday ve Oktay Rıfat, Garipçiler adıyla anıldılar ve Türk şiirinde yeni bir akım meydana getirdiler
Bu adı almalarında Orhan Veli’nin “Kitabe-i Seng-i Mezar” adlı şiirinin garip tepkilere sebep olasının ve garip bulunmasının etkisi olmuştur
Bu akımın amacı şiiri, öteden beri vazgeçilmez unsurlar sayılan vezin, kafiye, nazım şekli, nazım birimi; şairanelik, mecazlı söyleyiş, söz sanatı ve süs gibi unsurlardan sıyırarak, duyuların yalın ifadesi hâline getirmekti
Bu akımda hiç bir kural ve kalıba bağlanmamak prensip edinilmiştir
Sade bir dil kullanmışlardır
Günlük ve sıradan konuları işlemişlerdir Sıradan insanların problemleri, yaşama sevinci, hayattaki gariplikler şiirlerinin başlıca konularıdır Şiirde o zamana kadar işlenmemiş konuları ele almışlardır
Orhan Veli, bu tarzda yazdığı başarılı şiirlerle kendisinden sonrakileri büyük ölçüde etkiledi
Genç yaşında Rusya'ya giden ve oradan marksist ve materyalist bir inançla dönen Nazım Hikmet Ran (1902-1963) Türkçenin estetiğini Mayakovski tesirleri taşıyan yeni bir tarzda kullanarak ihtilâlci şiirler yazdı 1960'lı yıllardan sonra Türk Edebiyatı içinde yaygınlaşan sosyalist akımının başlangıcı bu şiirler oldu
Ahmet Muhip Dıranas, şiiri tamamen estetik olarak kabul eden şairlerdendir
Aynı nesilden olan Arif Nihat Asya (1904-1976) üslûp ve ruh yönünden zenginliğini şiirlerine aksettiren orijinal bir şairdir
Türk edebiyatında küçük klâsik hikâye yazma geleneğinin kurucusu ve en başarılı temsilcisi olan Ömer Seyfettin'in (1884-1920) hikâye kitapları 144 baskı yaparken kendisi en çok okunan yazar oldu
Sait Faik Abasıyanık (1906-1948) ve Sabahattin Ali'nin 1935 yılından sonra yayınladıkları hikâyeler, birbirinden farklı iki yeni çığır açtı
Sait Faik, konuları İstanbul'da geçen ve şahsî izlenimlerine dayanan şiir duygusuyla dolu hikâyeler yazdı
Materyalist bir dünya görüşüne sahip olan Sabahattin Ali, dış tasvirlere ve sade olaylara fazla önem veren hikâyeler yazdı Bu iki yazarla birlikte 1960'lı yıllardan sonra yoğunlaşan günlük olaylar, düşünce ve beklentiler edebiyata girmeye başladı
Cahit Sıtkı Tarancı (1910-1956) aynı sadeliği, vezin ve kafiyeyi kullanarak sağladı Tarancı mısra içindeki belirli durakları kaldırarak veya değiştirerek hece vezninde yenilik yaptı
Bu neslin dünya görüşü Andre Gide'in tesiri ile varlık ötesi geçmiş ve gelecek tasavvurları olmaksızın anlık duyumlara dayanıyordu
Sait Faik'in eserleri de dahil olmak üzere bu grubun eserlerinde yaşama sevinci hâkimdir
Serbest şiir hızla yayılmış, Asaf Halet Çelebi, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Behçet Necatigil gibi başarılı temsilciler yetişmiştir
Asaf Halet Çelebi bazı şiirlerinde doğu mistisizmi ile tasavvufu birleştirdi
İlk şiirlerinde serbest çağrışımlara yer veren Fazıl Hüsnü Dağlarca, şuur altının karanlık akımlarını ifade eden sembollerle dolu orijinal şiirler yazdı
Behçet Necatigil, şiirlerinde büyük şehir hayatı içinde ezilmiş ve kaybolmuş insanın kırık, karanlık, dolaşık duygularını anlattı Şiirlerinde ahengi ihmal eden Necatigil, divan şiirinde olduğu gibi, gittikçe derinleşen bir arka plânı işlemiştir
1950 yılından itibaren Türk yazar ve şairlerinin büyük bir kısmı, hayat görüşlerini "toplumsal gerçekçilik" adıyla edebiyata uyguladılar Bu dönemde Batıdan gelen varoluşçuluk ve gerçeküstücülük akımları da hayata bakış tarzıyla beraber eserlerinin kompozisyon ve üslûbunu da değiştirdi
Son kırk yıllık Türk Edebiyatı Batıdan gelen akımlar, sosyalist dünya görüşü, millî ve dinî yaklaşımlar ve çok partili dönemde çeşitlenen politik tercihler doğrultusunda fevkalâde çeşitlilik göstermekte, edebiyat çok kere vasıta gibi kullanılmakta ve yeni arayışlar içinde görünmektedir
Kısa zaman içinde büyük şöhret kazanan veya adını pek az duyurabilen yazar ve şairlerin Cumhuriyet terkibi paralelinde kurulmakta olan yeni edebiyat geleneklerine katkıda bulunmalarına rağmen, bunlar hakkında objektif tenkitler yapmak ve edebiyat tarihindeki yerlerini belirlemek mümkün olamamaktadır Özellikle 1960'lı yıllardan sonra yetişen kadın yazar ve şairlerin sayılarının artmış olması, feminist akımın da diğer pek çok akım gibi Türk Edebiyatı içinde yer almasını sağlamıştır
1950-1986 yılları arasında isimleri en çok duyulan ve okunan roman ve hikâyeciler şöyle sıralanabilir:
Halide Nusret Zorlutuna, Nihal Atsız, Safiye Erol, Tarık Dursun K , Atilla İlhan, Yaşar Kemal, Orhan Kemal, Kemal Tahir, Tarık Buğra, Mustafa Necati Sepetçioğlu, Firuzan, Adalet Ağaoğlu, Sevgi Soysal, Tomris Uyar, Emine Işınsu, Sevinç Çokum, Selim İleri, Cevat Şakir (Halikarnas Balıkçısı), Bekir Büyükarkın, Necati Cumalı, Haldun Taner, Mustafa Kutlu, Muhtar Tevfikoğlu, Bahaettin Özkişi, Durali Yılmaz, Rasim Özdenören, Şevket Bulut
Bu dönemin şairleri:
Behçet Kemal Çağlar, Necati Cumalı, Ümit Yaşar Oğuzcan, Bekir Sıtkı Erdoğan, Atilla İlhan, Yavuz Bülent Bakiler, Mehmet Çınarlı, Mustafa Necati Karaer, Munis Faik Ozansoy, Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu, İlhan Geçer, Bedri Rahmi Eyüpoğlu, Turgut Uyar, Sezai Karakoç, Bahaettin Karakoç'tur
Fazıl Hüsnü Dağlarca (1914-)
Çağdaş Türk şiirinde başlı başına bir 'ekol' olan Fazıl Hüsnü Dağlarca, şiire soyut konularla başlamıştır Yaratılışı kâinatın sırlarını araştırmaya çalışır
Sonraları kahramanlık konularını, destansı konuları işlemiştir
Şiirleri, destanlar, toplumcu-gerçekçi şiirler ve felsefi-lirik şiirler olarak sınıflandırılabilir
Eserleri: Çocuk ve Allah, Çankırı Destanı, Anıtkabir, Üç Şehitler Destanı, Yedi Memetler  
Ahmet Muhip Dıranas (1909-1980)
Şiirlerinde Anadolu’yu, memleket manzaralarını ve tarih sevgilerini işleyen destansı şiirleri yazmıştır
Baudelaire’den etkilenmiş ve onun havasını yansıtan şiirler yazmıştır
Ölçü ve kafiyeye sıkı sıkıya bağlıdır
Sese ve ahenge önem verir
Eserleri: Şiirleri, Gölgeler, O Böyle İstemezdi  
Orhan Veli Kanık
Şiirleri Garip ve Vazgeçemediklerim adlı şiir kitaplarında toplanmıştır
Manzum fabl çevirileri de vardır
Günlük yaşamı konu edinir
Yer yer alacı bir üslûbu vardır
Şiirle ilgili görüşlerini Garip adlı kitabının ön sözünde yazmıştır
Sait Faik Abasıyanık (1906-1954)
Hikâyeleri ile tanınır
Yazmanın kendisi için bir ihtiyaç olduğuna inanmıştır
Gözlemci ve gerçekçi bir yazardır
Toplumu konu alan hikâyelerinde toplum sorunlarına değinmiştir
Anlatımı samimidir
Kişileri yaşadıkları çevreye göre ele alır
Deniz, tabiat, yaşlı bir adam, bir boyacı çocuk, balıkçı kahvesi gibi unsurlar ve benzeri küçük ve ayrıntı sayılabilecek unsurlar onun hikâyelerinde sık sık görülür
Hikâyeleri yapmacıktan ve sanat kaygısından uzaktır
Zaman zaman argo sözlere de yer vermiştir
Hikâyeleri: Semaver, Lüzumsuz Adam, Şahmerdan, Sarnıç, Havada Bulut, Kumpanya, Tüneldeki Çocuk, Alemdağda Var Bir Yılan
Falih Rıfkı Atay (1904-1971)
Gezi türündeki eserleriyle tanınır
İnceleme, makale, anı ve fıkra türlerinde eserler vermiştir
Atatürk’ün yakınında bulunmuş ve onunla ilgili anıları ile şöhret sağlamıştır
Nesir dilinin gelişmesine katkıda bulunmuştur
Eserleri: Ateş ve Güneş, Zeytin Dağı, Deniz Aşırı, Tuna Kıyıları, Bizim Akdeniz, Çankaya  
Peyami Safa (1889-1961)
Roman, hikâye, makale, fıkra türünde eserleri vardır
1918’de çıkardığı “Yirminci Asır” adlı gazete ve bu gazetede çıkan “Asrın Hikâyeleri” ile tanındı
Romanlarıyla üne kavuşmuştur
Sanat değeri olan eserlerinde Peyami Safa adını; para kazanmak amacıyla yazdığı eserlerinde “Server Bedi” takma adını kullanmıştır
Romanlarında psikolojik tahlillere önem verir
Dokuzuncu Hariciye Koğuşu’nda kendi hayatının bir bölümünü kahramanın hayatı gibi anlatmıştır
Çeşitli gazetelerde yayımlanan makale ve fıkraları “Objektif” adı altında seri hâlinde yayımlandı
Romanları: Sözde Kızlar, Mahşer, Canan, Fatih-Harbiye, Matmazel Noralya’nın Koltuğu, Biz İnsanlar, Yalnızız, Şimşek, Bir Akşamdı, Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Bir Tereddüdün Romanı, Cumbadan Rumbaya, (Bir Genç Kız Kalbinin Cürmü, Bektaşiler Arasında Bir Genç Kızın Hatırası, Bodrumda Kalanlar, Altın Kupa, Bıçağı Sapla, Al Kanlar İçinde, Attila (tarihi roman),
Hikâyeleri: Küçük Alp’in Yıldızı ve Bir Varmış Bir Yokmuş (çocuk hikâyeleri)
Cevat Şakir Kabaağaçlı (Halikarnas Balıkçısı) (1886-1963)
Üç yıllığına sürgüne gönderildiği Bodrum’a yerleşmiş ve kendisine Bodrum’un antik çağdaki ismi olan “Halikarnas” adını almıştır
Denize sonsuz bir hayranlıkla bağlıdır
Eserlerinde Ege’yi, Akdeniz’i, buralardaki hayatı, balıkçılarını, gemicilerini, süngercilerini konu edinmiştir
Zengin denizci sözlüğünden yararlanmıştır
Roman ve hikâyelerinde teknik ve üslûp başarılı değildir
Eserleri: Aganta Burina Burinata, Mavi Sürgün, Merhaba Akdeniz, Ege’nin Dibi, Yaşasın Deniz 
Nurullah Ataç (1898-1957)
Eleştiri ve deneme türünün yerleşmesinde etkili olmuştur Daha çok eleştiri yazmıştır
Türkçenin özleşmesinde de katkıları ve desteği olmuştur
Arı bir dil kullanmıştır
Fransızcadan çeviriler yapmıştır
Devrik cümlelerin yerleşmesi için de uğraşmıştır
Eserleri: Günlerin Getirdiği, Karalama Defteri, Günce, Söz Arasında, Diyelim  
Suut Kemal Yetkin
Deneme ve eleştiri yazarıdır Denemeleriyle meşhurdur Özlü ve yoğun denemeleri vardır
Felsefe, sanat, estetik ve güzel sanatlar konularında eserleri vardır
Açık ve akıcı bir üslûbu vardır
Dili çok iyi kullanır
Eserleri: Edebiyat Üzerine, Yokuşa Doğru, Günlerin Götürdüğü, Düşün Payı, Edebî Meslekler  
Yaşar Kemal (1922-)
Asıl adı Kemal Sadık Göğceli’dir
Edebiyata folklor çalışmalarıyla başlamıştır
Alışılmıştan farklı köy romanları yazmıştır
Kişilerin iç dünyaları üzerinde durmuştur Köylüleri de aynı şekilde anlatmıştır Tabiata ve halka büyük önem verir
Sanatlı ve şiirli bir dil kullanır
Kahramanlarını yerli dilleriyle birlikte ele alır
Romanlarında yer olarak daha çok Çukurova ve Toroslar geçer
Eserleri: İnce Memed, Yer Demir Gök Bakır, Ölmez Otu, Çakırcalı Efe  
Orhan Kemal (1914-1970)
Asıl adı Raşit Öğütçü’dür
Hikâye ve romanlarında hayatın değişik yönlerini ve kişilerini işlemiştir
Bir yandan Anadolu’yu işlerken diğer taraftan büyük şehir hayatını yansıtmaya çalışmıştır
Toplumcu gerçekçiliği en çok işleyenlerdendir
Hikâyeleri: Ekmek Kavgası, Arka Sokak, Kardeş Payı  
Romanları: Baba Evi, Hanımın Çiftliği, Gurbet Kuşları, Kanlı Topraklar 
|