11-27-2012
|
#2
|
Şengül Şirin
|
Cevap : Meşşaiyun, Meşşaiyun,İslam Düşücesinde Aristotelesçi Geleneği Izleyen Felsefecilere ve Felsefe Akımına Verilen Ad.
Meşşailer Yunan bilgi ve metafizik kuramlarından yola çıkarak beden ile ruh arasında köklü bir ikiliğin bulunduğu sonucuna vardılar Bu ,İslam filozoflarının ahiretle ilgili görüşlerini de temelden etkiledi Farabiye göre ölümsüzlük olan yalnızca bireyin ruhuydu Bu da yalnızca düşünürlerin ruhları için geçerliydi Gelişmemiş ruhlar hayvanlar gibi bedenleriyle birlikte yok olup gidecekti İbn Sina,bedenlerin yeniden dirilmeyeceğini,buna karşılık bütün ruhların ölümden sonra da yaşadığını ileri sürdü İbn Rüşd ise bedenin olduğu gibi dirilmesini olanaksız görmekle birlikte nicelik bakımından farklı ama nitelikçe özdeş bir bedenin yeniden yaratılabileceğini söyleyerek İslamın diriliş inancına bir ölçüde bağlı kaldı
Meşşailere göre biri din,öbürü felsefe yoluyla kavranan iki ayrı gerçeklik olamazdı Dinsel gerçeklik ,ussal gerçekliğin simgesel bir dille anlatımından başka bir şey değildi Bu nedenle gerçekliğin kitlelerce kavranmasını din sağlıyordu din yığınlar için bir felsefeydi Doğal olarak dinin temel görevide ahlaki eğitim ve ruhsal arınmaydı Meşşailer bu görüşü desteklemek için yeni bir vahiy kuramı da geliştirdiler Buna göre gerçekliği sezgi yoluyla kavrayan us,bunu içten gelen itici bir güçle simgelere dökerek kitlelerin anlamasını sağlayacak biçimde dile getiriyordu dolayısıyla vahiy zihinsel bir süreçti Bu nedenle dinsel ifade biçimleri ussal biçimde yorumlanarak anlaşılmalıydı
Meşşai düşüncesinin dinsel gelenekle uyuşmazlığı özellikle dinin niteliğine ilişkin yargılarından ve İslamın vahiy,peygamberlik,ahiret gibi temel inançlarıyla ilgili görüşlerinden kaynaklanıyordu Evrenin başlangıçsızlığı ,Tanrı'nın ve yeniden yaratılışın niteliği vb konulardaki öğretileri tek tek yadsınabilir ya da düzeltilebilirdi Ama genel olarak dinle ilgili yorumlarının İslam toplumunca kabul edilmesi olanaksızdı Gazali 'nin Meşşai öğretilerine yönelttiği ağır eleştirileri bu nedenle akımın kısa sürede sona ermesini sağlayacak ölçüde etkili olabildi İbn Rüşd'den sonra İslamda felsefi düşünce,varlığını iki ayrı doğrultuda sürdürdü Tasavvuf felsefesi biçiminde nitelendirilebilecek birinci doğrultu,kelama dayalı klasik İslam düşüncesinin eleştirilerine karşın gelişti Şihabeddin Sühreverdi(ö 1199) ve öbür İşrakiye düşünürleri ile Muhyiddin Arabi (ö 1240) ve izleyicileri bu çizginin temsilcileriydi İkinci doğrultuda ise kelamın ,bilgi kuramı ve metafiziği de içine alan felsefi bir düşünce sistemi biçiminde gelişmesiyle ortaya çıktı Bu doğrultudaki felsefi düşüncenin ilk temsilcisi de kelamcı filozof Fahreddin Razi (ö 1209) oldu
Kaynak;AnaBritannica cilt 22 frmsinsi net için derlenmiştir
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|
|
|