Prof. Dr. Sinsi
|
Stonehenge'in Gizemi
Thomas'in keşfi, bazılarını Monmouth'lu Geoffrey'in Merlin'in büyüsüyle ilgili masalını gözden geçirmeye yöneltti Arkeolog Stuart Piggort, folklorda bazı özgün sözel geleneklerin gizli olabileceğini düşünmüştü Geoffrey'in Merlin'den söz ederken taşların batıdan (aslında İrlanda'dan, Galler'den değil) getirilmiş olduğunu yazması ilginçti Ayrıca, Geoffrey'in taşların Stonehenge'e yüzdürülerek getirildiğini de yazmış olması, halkın belleğinde bunların İrlanda Denizi'nden taşındığının bir kalıntı olarak yer etmiş olmasından kaynaklanabilirdi Geoffrey, Stonehenge'i inşa eden halkın, Salisbury Ovası çevresinde yığınla başka türden kayalar olmasına rağmen, neden taşları bu kadar uzaktan getirdiğinin ipuçlarını da vermişti: Belki Stonehenge'i inşa edenler, Geoffrey'in Merlin'i gibi, bu kayaların sihirli güçleri olduğuna inanıyorlardı
Çoğu tarihçi, özellikle Geoffrey'in genelde sistemsiz tarih yorumunun ışığında, Piggott'un varsayımlarının bir parça zorlama olduğunu düşündü Buna rağmen, en az seksen beş ya da daha fazla taşın Preseli Dağları'ndan Salisbury Ovası'na nasıl getirildiği sorusu yanıtsız kaldı
Bazıları, en başta jeolog G A Kellaway, bazalt kayaların insanlar tarafından değil, buzullar tarafından taşındığını öne sürdü Ama en son buzul çağının Preselis ya da Salisbury Ovası kadar güneye inmediğine inandıklarından, çoğu uzman Kelleway'a karşı çıktı Bu doğra olsaydı bile, buzulların bazalt taşlarını
Galler'deki küçük bir alandan toplayıp, her yere dağıtmak yerine, İngiltere'de küçük bir alana yığması büyük ölçüde olanaksızdı Bristol Kanalı'nın güney ya da doğusunda başka bazalt taşlarının bulunmaması (şimdi Salisbury Müzesi'nde bulunan ama tarihçilerin kuşkuyla yaklaştığı olası tek istisna dışında) buzul teorisine karşı güçlü bir kanıt oluşturdu
Dolayısıyla, bir zamanlar göründüğü gibi olanaksız da olsa, en yaygın açıklama, Salisbury Ovası bölgesinde yaşayan insanların salları birleştirerek, bazalt taşların; İrlanda Denizi'nden taşıdıklarıydı Yolculuk bile Salisbury Ovası'nda yaşayan halkın şaşırtıcı ve olağanüstü bir teknolojik uzmanlığa sahip olduğunun bir başka kanıtıydı
Yayılımcılık teorisini savunanların çelişkiye düşmesiyle birlikte, 1960'larda Salisbury Ovası'nda yaşayan halkın lehine daha çarpıcı iddialar öne sürüldü İddiaları öne sürenler bu kez astronomlardı, arkeologlar ya da jeologlar değil
Astronominin öne fırlamasına ilk kez 60'lı yıllarda tanık olmadık Daha on sekizinci yüzyılda, William Stukely Stonehenge' in temel çizgisinin "günlerin en uzun olduğu zamanlarda, güneşin nereden doğduğunu" gösterdiğini belirtmişti Anıtı inceleyen diğer birçok kişi de taşların değişik şekillerde güneş, ay ya da yıldızları gösterdiğini bulmuşlardı Oysa, bu incelemelerin hiçbiri Boston Üniversitesi astronomu Gerald Hawkins'inki kadar gürültü koparmamıştı Hawkins'in aceleci davranarak 'Stonehenge Decoded' (Sırrı Çözülen Stonehenge) diye başlık attığı kitabı 1965'te yayınlandı ve tüm dünyada çok satan listelerine girdi
Hawkins, anıttaki 165 temel noktanın dizilişiyle, güneş ve ayın doğduğu ve battığı konumların sağlam bir ilişki içinde olduğunu buldu Hatta Stonehenge'deki çukurların oluşturduğu 'Aııbrey Delikleri' adı verilen bir çemberin, ay tutulmalarını tahmin etmek için kullanılmış olduğunu ileri sürmesi daha büyük bir tartışma yarattı, Hawkins Stonehenge'i bir "Neolitik bilgisayar'^ benzetiyordu
"Miken" yontmalarını bulduğu için Stonehenge hususunda hala baş otorite olarak kalan Atkinson, "Stonehenge'de Ayışığı" adlı çarpıcı bir başlık attığı makalesiyle yeniden gündeme oturdu Atkinson, göksel dizilişlerin rastlantı eseri olma ihtimalinin epey yüksek olduğunu ileri sürdü Aubrey Delikleri'nin ay tutulmalarını tahmin etmek üzere kullanıldığına gelince, Atkinson deliklerin mezar çukurları olduğuna ve kazıldıktan hemen sonra doldurulduğuna ilişkin kanıtları gösterdi
Bir ölçüde, bunu izleyen tartışma astronom ve arkeologları karşı karşıya getirdiği gibi, her iki disiplinin uzmanları da karşı tarafın teknik tezlerini sık sık yanlış anlamışlardı Astronomlar, Stonehenge'in bir astronomik gözlemevi olarak kullanıldığına dair birçok farklı görüş ortaya attılar; ancak bunların bazıları Hawkins'inkinden çok daha kolaylıkla göz ardı edilebilecek özellikteydi Gene de astronomlar, sanki dizilmiş gibi görünen bu noktaların birbirlerinden yüzlerce ya da hatta binlerce yıl sonra yapılmış olabileceği olgusunu görmezlikten gelirken,
farklı noktaların nasıl güneş ya da aya göre dizildiğini vurgulama eğilimindeydiler Arkeologlar ise bu teorilerin çoğunun açıklarını yakalamakta hızlı davranıyorlardı
İkinci bin yılın sonunda, tartışma sürse de, bazı uzlaşma işaretleri görüldü Astronomlar arasında bile, Hawkins'inki gibi en aşırı teoriler gözden düşerken, hemen hemen tüm arkeologlar (Atkinson dahil), en azından birkaç göksel dizilişin, özellikle de güneşle ilgili dizilişlerin, bir rastlantı olamayacağını kabul ettiler Bilimcilerin çoğu, en büyük olasılıkla, anıtın en azından modern anlamda bir gözlemevi olarak hiç kullanılmadığında ama Stonehenge halkının belki tarih öncesi bir törenin parçası olarak, oradan güneşi gözlemlemiş olabileceğinde anlaştı
Gene de bu ilkel türdeki astronomileri bile, Salisbury Ovası halkının gökyüzünü incelediğini ve kendi buluşlarını kaydettiği bir çeşit sisteme sahip olduğunu göstermişti Açıkçası, bazı yönlerden ne denli ilkel olurlarsa olsunlar, Stonehenge'i yapanlar bazı yönlerden hayli gelişmişlerdi Bu anlamda, en son keşifler, bir yandan Stonehenge'i daha derinden kavramamıza yol açarken, aynı zamanda anıtı yapan insanların üzerindeki sis perdesini de kalınlaştırmıştı
|