Konu
:
Aspendos Genel Bilgiler - Aspendos'un Tarihi Ve Resimler
Yalnız Mesajı Göster
Aspendos Genel Bilgiler - Aspendos'un Tarihi Ve Resimler
11-25-2012
#
1
Prof. Dr. Sinsi
Aspendos Genel Bilgiler - Aspendos'un Tarihi Ve Resimler
Köprüçay (Eurymedon) nehrinin yanında kurulmuş olan Aspendos
muhteşem Antik anfi-tiyatrosuyla dünyaca tanınmaktadır
Yunan efsanesine göre
şehir Truva Savaşı’ndan sonra Pamphylia’ya gelen kahraman Mopsos liderliğindeki Argive kolonicileri tarafından kurulmuştur
Aspendos bölgede kendi adına madeni para bastıran ilk şehirlerden biridir
Tarihi M
Ö
beşinci ve dördüncü yüzyıla uzanan bu gümüş sikkelerde şehrin adı yerel yazı ile Estwediiys olarak geçer
1947′de yapılan Adana yakınındaki Karatepe kazılarında bulunan M
S
sekizinci yüzyılın sonlarına ait hem Hitit hiyeroglifi hem de Finike alfabesi ile kazılmış olan iki dildeki yazıt
Danunum (Adana) Kralı Asitawada’nın kendi isminden türetilmiş Azitawadda adında bir şehir kurduğunu ve kendisinin Muksas ya da Mopsus hanedanı üyesi olduğunu belirtir
“Estwediiys” ve “azitawaddi” isimleri arasındaki bu şaşırtıcı benzerlik Aspendos şehrinin Asitawada’nın kurduğu şehir olabileceğine işaret eder
kolonileşme döneminden sonra bir süre Likya egemenliği altında kalmıştır
Şehir
M
Ö
546′da Pers hâkimiyeti altına girmiştir
Aspendos’un bu dönemde de kendi adında parasını basmaya devam etmiş olması
şehrin Pers egemenliği altında bile oldukça özgür olduğunu gösterir
M
Ö
467′de devlet adamı ve askeri komutan Cimon ve onun 200 gemiden oluşan filosu
ani bir saldırıyla Eurymedon (Köprüçay) Nehri’nin ağzında konuşlanan Pers donanmasını yok etmiştir
Cimon
Pers kara kuvvetlerini ezmek için
en iyi savaşçılarını daha önce ele geçirdiği tutsakların giysilerini giydirip kıyıya göndererek Persleri kandırdı
Persler bu adamları gördüklerinde onların düşman tarafından serbest bırakılan yurttaşlar olduğunu düşündüler ve kutlama şenlikleri düzenlediler
Bundan yararlanan Cimon
karaya çıkartma yaptı ve Persleri yok etti
Bundan sonra Aspendos
Attika-Delos Deniz Birliği’nin üyesi oldu
M
Ö
411′de Persler şehri tekrar ele geçirdiler ve üs olarak kullandılar
Şehrin Peleponnes Savaşlarında kaybettiği prestijin bir kısmını yeniden kazanma çabası içindeki Atina komutanı
M
Ö
389′da şehrin teslim olmasını garanti altına alabilmek için Aspendos kıyısına demir attı
Yeni bir savaş istemeyen Aspendos halkı aralarında para topladılar ve topladıkları parayı Atina komutanına vererek herhangi bir zarara meydan vermeden geri çekilmesi için yalvardılar
Komutan parayı aldığı halde
adamları bütün tarlalardaki ekinleri çiğneyerek Aspendosluları zarara uğrattı
Öfkelenen Aspendoslular komutanı çadırında bıçaklayarak öldürdüler
Büyük İskender Perge’yi ele geçirdikten sonra M
Ö
333′te Aspendos’a girdiğinde
daha önce Pers kralına haraç olarak çok sayıda at veren ve vergi ödeyen halk
İskender’in de bunları istememesini rica etmek için kendisine elçi gönderdi
Anlaşmaya varıldıktan sonra İskender teslim olan şehirde bir garnizon bırakarak Side’ye gitti
Sillyon üzerinden geri dönerken Aspendosluların kendi elçilerinin teklif ettiği anlaşmayı onaylamadıklarını ve kendilerini müdafaaya hazırlandıklarını öğrenen İskender
hemen şehre doğru ilerledi
İskender’in bölükleriyle geri döndüğünü görünce acropolis’e çekilen Aspendoslular yeniden barış sağlayabilmek için elçi gönderdiler
Ancak bu kez oldukça ağır koşulları kabul etmek zorunda kaldılar
Bu anlaşmaya göre
bir Makedon garnizonu şehirde kalacak ve yıllık vergi olarak 4000 atın yanı sıra 100 talent (daha çok altın ve gümüş için kullanılan
Attica’da (şimdiki Yunanistan) 6000 drahmi
Suriye ve Filistin’de 3000 şekel karşılığı ağırlık birimi) altın vereceklerdi
İskender’in ölümünden sonra devam eden savaşlarda dönüşümlü olarak Ptolemilerin ve Seleucidlerin kontrolü altına giren kent
daha sonra M
Ö
133′e kadar Pergamum Krallığı’nın eline geçirmiştir
M
Ö
79′da Cicero’nun davayı Roma senatosuna sunmasından önce
Cilicia konsey yardımcısı Gaius Verres’in tıpkı Perge’de yaptığı gibi Aspendos’u da yağmaladığını biliyoruz
Verres
halkın gözleri önünde tapınaklardaki ve meydanlardaki heykelleri almış ve onları at arabalarına yüklemiştir
Öyle ki Verres
kendi evinde bulunan Aspendos’un ünlü harpçı heykelini bile almıştır
Aspendos diğer Pamphylia şehirleri gibi en parlak dönemine M
S
ikinci ve üçüncü yüzyıllarda ulaşmıştır
Bugün hala bu bölgede görülebilen anıtsal mimarinin büyük bölümü bu altın çağda yapılmıştır
Şehir kıyıda olmasa da
Eurymedon (Köprüçay) Nehri’nin kenarında bulunması gemilerin şehre ulaşımını mümkün kılmıştır
Bu ulaşım imkanı
Aspendos’un arkasında yer alan verimli ova ve sık ormanla örtülü dağlarla birlikte şehrin gelişiminde belirleyici faktörler olmuştur
Şehirde dokunan altın ve gümüş işlemeli duvar halıları
limon ağacından yapılmış mobilyalar ve heykelcikler
yakındaki Kapria Gölü’nden elde edilen tuz
şarap ve özellikle Aspendos’un meşhur atları
Aspendosluların ihraç ettikleri ürünler arasında en başta gelenlerdir
Üzüm yetiştirmekle ve şarap tüccarlığı ile tanınmış olsalar da dini törenlerinde tanrılarına şarap sunmayan Aspendoslular
bunun sebebini “Eğer şarap yalnızca tanrılara ait olsaydı
kuşlar üzümleri yemeye cesaret edemezlerdi” diyerek açıklamışlardır
Tarihte adından söz ettiren birkaç Aspendoslu vardır
Döneminde ünlü bir askeri komutan olan Andromachos
aynı zamanda Finike ve Suriye valisiydi
Doğuştan filozof olan Diodorus’un eserleri hakkında bilinen azdır ancak uzun saçları
kirli giysileri ve filozof Cynic takipçilerinin simgesi çıplak ayakları
onun Pythagorus’tan etkilendiğini gösterir
13
yüzyılın başından itibaren
Aspendos
Selçuklu Türklerinin yerleşimlerinin izlerini taşımaya başlar
Özellikle I
Alaeddin Keykubat’ın hükümdarlığı sırasında tamamen restore edilen tiyatro
Selçuklu tarzında zarif çinilerle süslenmiş ve saray olarak kullanılmıştır
Antalya - Alanya karayoluna dönen yolun sonunda en görkemli
aynı zamanda işlevsel açıdan en iyi tasarlanmış ve en eksiksiz Roma tiyatrosu örneği ile karşılaşılır
Yapı
Yunan geleneğine uygun olarak bir tepedeki bayıra yapılmıştır
Günümüzde ziyaretçiler yapıya epey sonra inşa edilen ön cephedeki kapıdan girerler
Aslında orijinal giriş
sahne binasının iki ucundaki tonozlu paradoslardandır
Caeva yarım daire şeklindedir ve geniş bir diazoma ile ikiye bölünmüştür
Yukarda 21
aşağıda 20 oturma sırası vardır
Seyircilerin güçlük çekmeden yerlerine oturabilmesi için dolaşım kolaylığı sağlamak amacıyla giderek yayılan merdivenler yapılmıştır
aşağı bölümde orkestra seviyesinden başlayan merdiven sayısı 10 iken bu sayı yukarıda diazomanın üst başlangıcında 21′dir
Daha sonraki bir tarihte yapıldığı düşünülen 59 kemerli galeri
üst caeva’nın bir ucundan diğer ucuna uzanır
Mimari açıdan bakıldığında diazomanın tonozlu galerisi üst caeva’yı destekleyen bir alt yapıdır
Protokolün genel kuralı olarak caeva’nın her iki tarafındaki girişlerin üzerinde bulunan localar imparatorluk ailesine ve kendilerini Roma’nın yürek tanrısı Vesta’ya adamış kutsal bakirelere ayrılmıştır
Orkestradan başlayıp yukarı çıkarak
ilk sıra senatörlere
yargıç Lara ve büyükelçilere
ikinci sıra ise şehrin diğer ileri gelenlerine ayrılmıştır
Diğer kısımlar tüm vatandaşlara açıktır
Kadınlar genellikle galerinin altındaki üst sıralarda otururlardı
Cavea’nın üst kısmındaki oturulacak belirli yerlere yontulmuş isimlerden buraların da belli kişilere ayrıldığı açıkça anlaşılmaktadır
Tiyatronun oturma kapasitesini kesin olarak belirlemek imkansız olsa da 10
000 - 12
000 kişilik oturma kapasitesine sahip olduğu söylenir
Son yıllarda düzenlenen Antalya Film ve Sanat Festivali kapsamında tiyatroda verilen konserlerde tiyatroya 20
000 seyircinin alınabildiği görülmüştür
Hiç şüphesiz tiyatronun en dikkat çekici öğesi sahne binasıdır
Yığma taştan yapılan iki katlı bu binanın alt katında
sanatçıların sahneye çıkışlarını sağlayan beş kapı vardır
Ortada porta regia olarak bilinen büyük kapı ve bunun iki yanında da porta hospitales olarak bilinen iki küçük kapı vardır
Orkestranın hizasındaki küçük kapılar ise
vahşi hayvanların saklı tutulduğu yerlere açılan uzun koridorlara aittir
Kalan parçalardan
duvarlardaki nişler ve bina formundaki küçük yapıların içine üçgen ve yarım daire biçimindeki küçük süs çatılar (pediment) altında heykeller yerleştirildiği anlaşılmaktadır
Sütunlu üst kattın ortasındaki pediment’te şarap tanrısı
tiyatroların kurucusu ve koruyucusu olan Dionysos’un kabartması vardır
Sahne binası cephesinin bazı bölümlerinde görülebilen beyaz sıvanın üzerindeki kırmızı zikzak motifler
Selçuklu dönemine aittir
Sahne binasının üst kısmı oldukça süslü ahşap bir çatı ile örtülmüştür
Aspendos’taki tiyatro olağanüstü akustiğiyle de meşhurdur
Orkestranın ortasında çıkartılan en ufak bir ses bile en üst sıradaki galerilerden rahatça duyulabilir
Zengin bir kültürel mirasın ortasında yaşayan Anadolu asilzadeleri şehirlerle ve onların etrafında bulunan anıtlarla ilgili hikayeler yaratmışlardır
Kuşaktan kuşağa aktarılan bu hikâyelerden biri Aspendos Tiyatrosu ile ilgilidir
Buna göre; Aspendos Kralı
şehre kimin en fazla hizmet sunabileceğini görmek için bir yarışma düzenleyeceğini ve kaz*****n kızı ile evlenebileceğini ilan eder
Bunu duyan sanatkârlar son hız çalışmaya koyulurlar
Nihayet karar günü geldiğinde
kral herkesin çabasını bir bir inceler ve iki aday seçer
Bu adaylardan birincisi
şehre su kemerleri yolu ile çok uzak mesafelerden su getiren bir sistemi kurmayı başarmıştır
İkinci aday ise tiyatroyu inşa etmiştir
Kral birinci adaydan yana karar vermek üzere iken tiyatroya bir daha bakması istenir
Tiyatronun en üst galerisi civarında gezinirken nereden geldiği belli olmayan bir sesin derinden ve defalarca “Kralın kızı bana verilmeli
” dediğini duyar
Büyük bir ş
aşk
ınlık yaşayan kral
sesin nereden geldiğini arar ancak kimseyi bulamaz
Bu kişi
tabii ki
yarattığı şaheserin akustiği ile övünen ve sahnede çok kısık bir sesle konuşan tiyatronun mimarının ta kendisidir
Sonunda güzel kızı mimar kazanır ve düğün töreni de bu tiyatroda yapılır
Güney parados’taki bir yazıttan
tiyatronun İmparator Marcus Aurelius (M
S
161-180) döneminde Theodoros isimli bir Aspendoslunun oğlu mimar Zeno tarafından yapıldığını biliyoruz
Bu yazıta göre
Aspendos halkı Zeno’yu takdir etmiş ve onu stadyumun yanında geniş bir bahçe ile ödüllendirmiştir
Sahne binasının her iki tarafındaki girişlerin üzerinde bulunan Yunanca ve Latince yazıtlar
bize sahne binasının Curtius Crispinus ve Curtius Auspicatus isimlerinde iki kardeş tarafından hizmete sokulduğunu ve binayı tanrılara ve İmparatorun ailesine ithaf ettiklerini anlatır
Tiyatroda bir gösteri sergilemek için hiçbir ücret talep edilmezdi
Gerekli yapım maliyetlerinin bir kısmı kamu kuruluşları tarafından karşılanırdı
ancak gösteri bittikten sonra elde edilen karın bir kısmı bu kuruluşlara geri dönerdi
Genellikle
oyunları izlemek ya da yarışmalara girmek isteyen biri
ücret ödemek ya da bilet almak zorundaydı
Biletlerden
fildişinden
kemikten ya da çoğu zaman pişmiş kilden yapılır; bir yüzünde resim
diğer yüzünde ise oturma sırası ve numarası yazılırdı
Aspendos’un başlıca diğer kalıntıları tiyatronun arkasında
acropolis’in yukarısındadır
Tiyatronun yanından başlayan bir patikadan ulaşılan acropolis’te karşılaşılan ilk yapı
27X105 metre ölçülerindeki bazilikadır
Bazilika
Romalılar tarafından icat edilen mimari bir yapıdır
Roma bazilikaları farklı amaçlar için kullanılırdı ancak bunların hepsi toplumla ilgili meseleler olurdu
Bu binalarda mahkemeler ve alışveriş pazarları kurulurdu
Bazilikanın planı
etrafı odalarla çevrili geniş bir merkezi holden oluşur
Merkez hol
binanın diğer bölümlerinden yanlarındaki sütunlarla ayrılır ve çatısı daha yüksektir
Bazilikanın içinde yargıç kürsüsü vardır
Bizans döneminde binada büyük değişiklikler yapılmış ve bina orijinal yapısını kaybetmiştir
Bazilikanın güneyinde
şehirdeki ticari
sosyal ve politik faaliyetlerin merkezi olan üç yanı evlerle çevrili Agora vardır
Batıya doğru gidildiğinde
az ileride
stoanın (gezinti caddesi) arkasında hepsi bir sırada olan eşit büyüklükte on iki dükkân vardır
Agoranın kuzeyinde
bugün sadece ön duvarı ayakta duran nymphaeum vardır
Genişliği 32
5 metre ve yüksekliği 15 metre olan iki katlı bu cephenin her katında beş niş vardır
Alt katta bulunan ortadaki niş diğerlerinden daha geniştir ve kapı olarak kullanılmış olduğu düşünülmektedir
Duvarın dibindeki mermer zeminden
binanın orijinalinde sütunlu bir cephesi olduğu anlaşılmaktadır
Nymphaeumun arkasında alışılmadık planlı
ya konsey üyelerinin toplandıkları bir bouleterion (konsey odası) ya da (
müzik
konserleri verilen ya da tiyatro oyunları oynanan) odeon olarak kullanılan bir bina vardır
Aspendos’un gözden kaçırılmaması gereken bir diğer kalıntısı da su kemerleridir
Kuzeydeki dağlardan şehre su getiren bir kilometre uzunluğundaki bu kemerler dizisi olağanüstü bir mühendislik becerisini ortaya koyar ve eski çağlardan günümüze kalan nadir örneklerdendir
Su
kaynağından 15 metre yüksekliğindeki kemerlerin üzerinde
oyulmuş taş bloklardan oluşan bir kanal aracılığıyla şehre getirilirdi
Su
kemerin bitim noktasının her iki tarafında bulunan 30 metre yüksekliğindeki kulelerde biriktirilir ve buralardan şehre dağıtılırdı
Aspendos’ta bulunan bir yazıt
su kemerinin Tiberius Claudius Italicus tarafından yaptırıldığını ve şehrin hizmetine sunulduğunu anlatır
Mimari özellikleri ve yapılış teknikleri
su kemerinin M
S
ikinci yüzyılın ortalarına ait olduğunu gösterir
Prof. Dr. Sinsi
Kullanıcının Profilini Göster
Prof. Dr. Sinsi Kullanıcısının Web Sitesi
Prof. Dr. Sinsi tarafından gönderilmiş daha fazla mesaj bul