|
Prof. Dr. Sinsi
|
İttihat Ve Terakki Üzerine Düşünceler-2

2 Meşrutiyet'ten ( 23 Temmuz 1908 ) 31 Mart Vak'ası'na ( 13 Nisan 1909 ) Kadar İttihat ve Terakki
Meşrutiyet'in ilânından sonra Cemiyet'in adı, tekrar İttihat ve Terakki hâline getirildi İttihat ve Terakki Cemiyeti Meşrutiyet'i ilân ettirmeyi başarmış; fakat Sultan 2 Abdülhamid'i azledecek güce erişememişti Hükümeti de tam olarak kontrol edemiyordu Çünkü meşrutî rejimde de olsa, başbakanı (sadrâzamı) padişah tayin ediyordu Ayrıca yaş ve kıdem, Osmanlı Devleti'nde otoritenin çok önemli bir ön şartıydı ve çoğu yüzbaşı ve binbaşı veya küçük bürokrat olan, yaşları yirmilerin sonlarında ve otuzların başlarında olan İttihat ve Terakki'nin Jön Türklerinde ikisi de yoktu (Zürcher, 2004:141)
Cemiyet önce, Meşrutiyet'in ilânının hemen ertesi günü, 24 Temmuz 1908'de bütün cemiyetlerin dağıtılması yolundaki irade-i seniyyeye şiddetle karşı çıktı Ve padişaha, Selânik'te Beyaz Kule etrafındaki bahçeyi genel merkez yapmak üzere hibe ettirip, bir çeşit meşrûiyet ve resmiyet kazandı Kendisini "Cemiyet-i Mukaddes" olarak ilân edip, hükümete doğrudan emirler vermeye başladı Bu arada teşkilâtlanmaya hız verdi İmparatorluğun her yerinde hızla şubeleşti Teşkilâtlar genel olarak asker-sivil bürokrasi, Müslüman tüccarlar, lonca başkanları ve toprak sahipleri ittifakına dayanıyordu
İlk seçimler, türlü yolsuzluklar ve baskılar içinde yapıldı Halk, silâh zoruyla İttihatçı adayları seçmek zorunda kaldı (Öztuna,1978:225) Zaten seçimlerde İttihat ve Terakki dışında teşkilâtlanmış tek parti, Prens Sabahattin'in (O da Meşrutiyet'in ilânıyla Avrupa'dan İstanbul'a dönmüştü) Eylül 1908'de kurduğu Osmanlı Ahrar Fırkası'ydı Fakat bu partinin de ülke çapında teşkilâtı yoktu ve sadece tek milletvekili çıkarabilmişti
Meclis 17 Aralık 1908'de Sultan 2 Abdülhamid tarafından açıldı İttihatçılar, Meclis'e hâkim olmuş ve ünlü İttihatçı pozitivist Ahmet Rıza'yı Meclis Başkanı yapmışlardı Fakat meşrutî rejimin daha ilk aylarından itibaren başarısızlık, acı ve hayal kırıklıkları birbirini takip etti 5 Ekim 1908'de, 1878'den beri özerk olan Bulgaristan Prensliği, Osmanlı Devleti'nden koptu ve bağımsızlığını ilân etti "Bulgaristan Prensi ve Doğu Rumeli valisi, Sultan Hamit'in yâveri, müşiri ve sadık bendesi Ferdinand, Bulgaristan Kralı oldu" (Öztuna, 1978:225) Aynı gün Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, 1878'den beri işgal ettiği Bosna-Hersek'i resmen topraklarına kattı Bir gün sonra 6 Ekim 1908'de Girit Meclisi, Osmanlı Devleti'nden ayrıldığını ve Yunanistan'a katıldığını duyurdu 14 Nisan 1909'da Adana ve Tarsus çevresinde, Ermeni isyanı patlak verdi Bütün bunlar İstanbul'da, derin bir şok tesiri meydana getirdi Bu arada İstanbul'da Meşrutiyet'in ilân edildiği 23 Temmuz 1908'den, 31 Mart (13 Nisan) 1909'a kadar geçen yaklaşık dokuz aylık çok kısa bir süre içinde, Sait Paşa Hükümeti, Kamil Paşa Hükümeti, Hüseyin Hilmi Paşa Hükümeti olmak üzere, üç hükümet kurulmuş ve yıkılmış, İttihat ve Terakki'nin baskısı altında ülke idare edilemez bir hâle gelmişti
İttihat ve Terakki, sadrazamları tehdit ediyor, hükümetleri düşürüyor, muhalifleri korkutma ve sindirmeye çalışıyordu Bunun için her yola başvuruluyordu 7 Nisan 1909'da ünlü muhalif gazeteci Hasan Fehmi, İstanbul'da Galata Köprüsü'nde öldürülmüş, fakat fâilleri bulunamamıştı (Fail-i Meçhuller!)
Toplumun birçok kesimi, İttihatçı Jön Türklerin gerçek yüzünü görmeye başlamıştı Bu arada liberal muhalefet Prens Sabahattin'in Osmanlı Ahrar Fırkası, ülkenin içinde bulunduğu durumu fırsat bilerek, Derviş Vahdeti'nin Volkan gazetesi etrafındaki dindar toplulukları İttihat ve Terakki'ye karşı isyana teşvik edip, iktidara gelmek istemişti Bu cahil ve kullanılmaya müsait mutaassıp topluluklar (Alt rütbeden bazı softalar ve mollalar, bazı medrese öğrencileri, 1 Ordu'nun çoğu Arnavut olan askerleri ve Makedonya taburları), İttihat ve Terakki'nin de kışkırtmasıyla 12 Nisan 1909'da sokağa dökülmüş, bazı subayları ve ünlü İttihatçılara benzettikleri iki milletvekilini öldürmüşlerdi "Cemiyet-i İlmiye-i İslamiye'de birleşen üst rütbeden ulema ise, ayaklanmayı hiç desteklememiş ve 16 Nisan'dan (1909) itibaren de açıkça kınamıştı" (Zürcher, 2004:145)
İttihat ve Terakki zaten böyle, rejime müdahale edebilecek uygun bir kaos ortamı istiyor ve bekliyordu Bu yüzden bazı kaynaklara göre kendisinin "hazırladığı" (Öztuna, 1978:229) bu olayları bahane ederek, Makedonya'dan Mahmut Şevket Paşa komutasında "çoğunluğu, Sırp, Bulgar, Yunan, Makedon, Arnavut çetecileriyle, sözde gönüllülerden teşkil edilen" (Öztuna, 1978:231) Hareket Ordusu'yla 24 Nisan 1909'da İstanbul'a girmiş, isyanı bastırmıştı Sıkıyönetim ilân edilip Derviş Vahdeti ve çok sayıda isyancı, askerî mahkemede yargılanıp idam edilmiş, Osmanlı Ahrar Fırkası yöneticileri tutuklanmış, Prens Sabahattin yurt dışına kaçmıştı
İsyanla hiçbir alâkası kurulamayan fakat İttihat ve Terakki'nin kesin iktidarı önünde en büyük engeli teşkil eden Sultan 2 Abdülhamid, İttihatçı Talat Bey'in (Paşa) 27 Nisan 1909'da Meclis'i tehdidiyle, Meclis tarafından tahttan indirilip hemen aynı gün Selânik'e gönderildi Orada sıkı bir gözetim altında tutulup, gazete okumasına bile izin verilmedi Yıldız Sarayı'nın eşsiz zenginlikleri, günlerce Hareket Ordusu'ndaki Balkan komitecileri tarafından yağmalandı
Sultan 2 Abdülhamid'in yerine küçük kardeşi Mehmet Reşat geçti Sultan 2 Abdülhamid'in tahttan indirilmesinden sonra, İttihat ve Terakki, orduda ve bürokraside büyük bir tasfiyeye girişti "Erken emekliliğe ve rütbe tenziline gidilerek, hem bürokrasi ve hem de (Mahmut Şevket Paşa'nın izniyle) subay takımı budanmış ve yeniden düzenlenmişti Orduda, Abdülhamid vaktinde alaydan yükselmiş subayların çoğu, tasfiye edilmişti Sonuçta, sonraki birkaç yıl boyunca, on binin üstünde subay, başka deyimle subayların aşağı yukarı üçte biri, tasfiye edilmiş bulunuyordu" (Zürcher,2004:149-150) Bu tasfiyeden saray bürokrasisi bile kurtulamamıştı "Yeni sultan Mehmet Reşat, saray personelini baştan aşağıya temizleyen ve orada kilit mevkilere kendi adamlarını getiren İttihat ve Terakki'nin elinde oyuncaktı" (Lewis, 1991:216-217)
Artık İttihat ve Terakki'nin Jön Türkleri, iktidarda daha rahattı Fakat işler, hiç de İttihat ve Terakki'nin beklediği gibi gitmiyordu Çok milletli, çok dinli ve çok mezhepli imparatorlukta, Meşrutiyet'in ilân edilmesi ve Meclis'in açılmasına rağmen, milliyetçi ve ayrılıkçı hareketler gelişmeye devam ediyor, hâkim millet "Türklerin bile milliyetçi virüse yakalanması ile" (Lewis,1991:217), ülkenin birliği ve bütünlüğünü korumak giderek zorlaşıyordu
|