Yalnız Mesajı Göster

Türk Tarihinin Şanlı Asenaları

Eski 11-25-2012   #9
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türk Tarihinin Şanlı Asenaları



DİLŞAD HATUN (İPAR HANIM)

(Ayrıca, Çinlilerin adlandırdığı "ŞİANG - FEİ" Güzel

kokulu Prenses)

Yıl 1756Türkistan, iç savaşın eşiğinde, felakete doğru adım adım yaklaşmaktadır Ülke beylerinden Kuçar Beyi Hocası bey ile Hoten Beyi Hoşköpek saltanat sevdası ile (ülke yönetiminde bulunan Davaçiye karşı savaş açmış, alabildiğine kavgasını sürdürmektedir, hatta bu durum, öyle bir boyuta ulaşmıştır ki zamanın Çin İmparatoru olan Chi-En-Lung'dan hasımlarına karşı yardım bile istemişlerdir Böylece, hiç farkına varmadan ülkelerinin nasıl bir çalkantı içinde olduğunu düşmanlarına adeta açıklamış olurlar Durumu değerlendiren İmparator hemen, hiç zaman yitirmeden büyük bir ordu ile Türkistan üzerine yürür Zira, nicedir, Türkistan'ı kendi topraklarına katma hayali içindedir Bu nedenle kendisine güzel bir fırsat doğmuştur Ordusunun başına güçlü bir komutan olan Şao-Hui'yi getirir güçlü olduğu kadar da haşin

Ordu, Türkistan sınırlarında görüldüğü zaman, tüm Türkistan,bu beklenmedik saldırı karşısında şaşırıp kalır, hele yardım isteği ile kapılarını çaldıkları bu kimselerin, kılıçla karşılık vermesi, beyleri yıkar, perişan eder Halkın şaşkınlığı, beylerin ise hayal kırıklığı devam ederken, Şao-Hui, saldırıya geçer Türkistan ordusu da ister istemez saldırıya yanıt verir Halk, yediden yetmişe cepheye dökülür Nedenini bile bilmediği bu savaş karşısında kendini kahramanca savunur çetin bir savaş olur Ancak, düşmanın çokluk olması ve hele Şao-Hui'nin kıyıcı tutumu karşısında öyle bir an gelir, en sağlam imamları bile yıkar Öyleki bir çok yerde, halk dövüşmeden teslim olma durumunda kalır

Fakat beylerin bazıları, Hoca Burhanettin'in kardeşi Hoca Cihaneşi Dilşad Hatun, Davaçi ve yakınları düşmana teslim olmayı kesinlikle kabul etmez, iki yıl canhıraş bir halde savaşırlar Bu arada, bir çok yakınlarını yitirirler

Ama, Şao-Hui'nin kıyıcı tutumu karşısında, daha fazla direnmenin mümkün olamayacağını görerek İran’ın Bedehşan Emirliğine sığınmaya karar verirler Büyük bir kafile ile Künlün dağını aşarak Bedehşan'a gelirler Ancak, Bedehşan Emiri AIİ Şah gelenleri kabul etmekte pek İstekli davranmaz Çünkü, geçmiş yıllarda, zaman zaman Türkistan beyleri ile sorunlar yaşamıştır Sınırda yığılmalar olur

Durumu haber alan Şao-Hui,hemen ordusu ile gidenlerin ardına düşer ve orada bulunanların yarısını biçerDurumdan dehşet duyan Şah AH kalanlara kapılarının ardına kadar açarBöylece, Dilşad Hatun eşi Cihan ve Davaçi ile birlikte bir çok Türkistanlı Bedehşan'a sığınmış olur Geride ise, kanlı bir arenayı andıran korkunç savaş sahneleri kalır

Şao-Hui, katliamı basan olarak görerek bunu tescil etmek ve İmparatoruna sunmak için, şah Ali'den Cihan'ı ve Davaçi'yi vermesini ister Hem de diri olarakŞah Aliböyle bir şeyin mümkün olamayacağını söyleyerek onu reddeder

Ama,Şao-Hui,baskıya yeltenince Emir, sonunda çaresiz kalarak beylerin,sadece başlarını verebileceğini, çünkü, İslam dininin buna cevaz vermediğini söylerBaşlar, Çin'e götürülür ve orada birer kılıcın ucuna takılarak halka teşhir edilir

Geride kalan Dilşad Hatun ve Davaçi'nin eşi, tüm bunlardan habersiz, merak içinde eşlerini beklemektedir Aylar sonra, Komutan Şao-Hui, yeniden emirliğinde belirir Bu kez imparatorun buyruğu üzerine Dilşad Hatun'u götürmek ister

Zira, Dilşad Hatun'un güzelliği ve kahramanlığı, kendisine öyle anlatılmıştır ki İmparator, görmeden ona aşık olmuştur

Şao-Hui, ayağının tozu ile Şah Ali’nin huzuruna varır ve Dilşad Hatun'u Çin'e götürmek istediğini söyler Şah Ali vermemek için direnir Ama komutan ne yapıp yapıp imparatorun buyruğu yerine getirmek azmindedir Çareler arar Bir takım dolambaçlı ve hileli yollar denerSonunda,birkaç ünlü Türkistanlı ulemayı Bedehşan'a gönderir Bunlardan Molla Said adındaki zat, Şah Ali'nin huzuruna vararak, Türkistan’dan geldiğini ve Dilşad Hatun'u halkının istediğiniona ihtiyaçları olduğunu söyleyerek Emir'i kandırır Türkistan halkının zulüm ve baskıdan kıvrandığını ve eğer Dilşad Hatun İmparatora ricacı olarak giderse halkın rahatlayabileceğini söylerBu nedenle,kendisinin Kaşgar halkının sözcüsü olarak geldiğini sözlerine ekler

Halkı için canını bile esirgemeyen Dilşad, kendisi için ölümle denk olan bu teklifi çaresiz olarak kabul ederek, oradan gözyaşları ile ayrılır Yolda kendisine İki yüz Türk askeri ve Çinli bir alay eşlik eder Geçtiği her yerde saygı görür, fakat ne bu ilgi ne de içindeki umut ışığı onu ıstırap çekmekten alıkoymaz Çünkü ülkesini hallaç pamuğu gibi atan bir İmparatorun ayağına gitmek ve ondan şefkat dilemek kadar korkunç bir şey olamazdı onun içinAcısını damla damla içine akıtır Dilşad'ın bu üzgün halini gören Komutan,onun canına kıyabileceğini düşünerek yeniden bir takım yalanlarla onu avutmaya çalışırÜzüntüsünün yersiz olduğunu ve eğer İmparatordan ricada bulunursa, onun Cihan'ı da serbest bırakabileceğini ve birlikte ülkelerine gidebileceklerini söyler

Kafile, üç ay gibi bir zamanda, çöller, dağlar aşarak Çin'e varırSaray o gün, olağanüstü anlar yaşar Herkes merak ve heyecan içindedir Hele İmparatorun heyecanı doruktadır Bazı kimseler de bu savaşçı ve mağrur kadının nasıl dize geleceğini görmek için adeta seyre gelmiştir Fakat, Dilşad bir Prensese özgü vakar ve davranışla saraya gider Hatta saray kurallarına bile meydan okuyarak, savaşta giydiği zırhı ile at üstünde görünür İmparatorun huzuruna vardığında yine aynı vakar, aynı davranış İçindedir Sarayın görkemi onun ruhuna en küçük bir eziklik vermemiştir Kendinden emin adımlarla tahta doğru yürür İmparator, ayağa kalkarak, Asya'nın bu eşi benzeri görülmemiş kahraman ve güzel kadınını selamlar orada bulunanlar huşu içinde İmparatora secde ederek onu selamlarken, Dilşad davranışını hiç bozmaz Hatta valinin uyarısını bile dinlemeyip ona şöyle bir yanıt verir

"Müslüman olduğumu unutuyorsunuz Bizde, yalnızca Tanrı'ya secde edilir O anda, ana İmparatoriçenin sesi yükselir "O da tanrı'nın oğlu', herkesin ona secde etmesi gerekir Onun huzurunda bulunan herkesin'"

Aslında Dilşad'ın bu davranışı yüzlerce yıllık saray kurallarına göre büyük bir suçtur

Cezası da ölümdür Bunu bilen saraylılar, İmparatorun nasıl bir tepkide bulunacağını merak ve korku içinde beklerkenTanrı'nın oğlu, karşılaştığı bu olağan üstü varlığın büyüsü ile bambaşka bir kimliğe bürünür ve nazik bir sesle

"Hoş geldiniz" der Dilşad hatunvakur bir halde kılıcını kınından çıkararak İmparator'a uzatır ve ekler "Bu teslim olma anlamına gelmesin Bunu sadece, Çinli askerlerin yurdumdan çekilmesi koşulu ile veriyorum"

İmparator, kılıcı alır ve müstehzi bir davranışla geri verirDilşad, bu kez ikinci dileği olan, Cihan'ın serbest bırakılması isteğinde bulunur İmparator buna da olumlu bir yanıt bulur Fakat, bu haller ana

İmparatoriçeyi daha da sinirlendirir İmparator, bir yandan annesini nasıl yatıştıracağını düşünürken, bir yandan da bu güzel kadını nasıl kazanacağını ve kendisine bağlayacağını düşünür Ona sarayında güzel bir daire ayırtır

Buyruğuna nedimeler verir Oysa, genç kadının gözünde hiçbir şey yoktur O sadece, Cihan'ın serbest bırakılacağı ve birlikte Kaşgar'a gidecekleri günün hayalini kurar, durur Kendisini ülkesindeymiş gibi düşler

İşte, yine böyle umut dolu bir günde, Cihan'ın öldürüldüğünü ve başının da kılıca takılarak halka teşhir edildiğini işitir Çılgına döner Ve hemen oracıkta, İmparator'dan öcünü alacağına dair ant içer Bunu defalarca yineler

Hatta imparatorun huzuruna çıkarak aynı sözleri onun yüzüne haykırır İmparator ise, böyle bir olaydan haberi olmadığını söyleyerek Dilşad Hatun'u yatıştırmaya çalışır Ama Dilşad, sürekli olarak ondan öcünü alacağını yineler Bu haber, Saray da yankılanır durur Ana İmparatoriçe ve yakınları dehşete düşer Böylesine pervasız bir kadının kendileri için tehlike olacağını düşünerek onu ortadan kaldırmak için çareler ararlar Ama İmparator güçlü kanatlarını germiş, bu acılı, masum kadını korumak için var gücü ile çalışır Şimdi artık ona duyduğu hayranlığı yanında, daha başka duygular belirmiştir yüreğinde, vicdan azabı, merhamet, en müthişi de sevgiaşk, hele son duygular, giderek tüm benliğini sarar ve adeta kara sevdaya dönüşür Dilşad'ın tek düşüncesi vardırondan öcünü almakİmparator kıvranır her şey için defalarca Özür diler Ancak,genç kadın yatışmak bilmez İmparator türlü yollar dener Ona değerli taşlarla bezeli takılar sunararmağanlar verir Ama, hiçbir şey ona yüreğindeki isyanı bastıramaz Acı içindedir Kendisinin böyle bir oyuna

Alıntı Yaparak Cevapla