Konu
:
Boraltan Köprüsü
Yalnız Mesajı Göster
Boraltan Köprüsü
11-25-2012
#
1
Prof. Dr. Sinsi
Boraltan Köprüsü
“Bizi siz öldürün
vermeyin Rus’a
Yakışmaz Türklüğe
sığmaz namusa
Vahşete göz yumup silkmeyin omuz
Bizi siz öldürün
varsa suçumuz
”
Azerbaycanlı şair Elmas Yıldırım
bir zamanlar Boraltan Köprüsü’nde yaşanan acı olayı ve merhamet fukaralığını
“Dönek Kardaş” isimli şiirinde işte böyle haykırıyordu
Öğrendiğimde beni derinden etkileyen bu olayı; ilk defa değerli sanatçımız Esat KABAKLI’nın
bestesini yaparak
türkülerimiz arasına kattığı “Boraltan Köprüsü” eserinden dinlemiştim
Orhun Film tarafından
1977’de çekilen “Güneş Ne Zaman Doğacak?” isimli
sinema
filmi de
Boraltan Köprüsünde yaşanan dramı konu alıyor ve ölen kardeşlerimize ithaf ediliyor
“Olanın olmayana
bilenin bilmeyene borcu var
” düsturunca da yürekleri dağlayan bu olayı sizlerle paylaşmayı bir görev bilerek yazıyorum:
Yıl 1944… Türk kanının oluk oluk aktığı ve “Türk’üm” demenin suç ve “komünist rejime” hakaret sayıldığı günlerde yaşanıyor bahsedeceğim olay
Türk yurtlarının Rusya tarafından sömürüldüğü
Kırım Türklerinin topluca sürüldüğü ve soydaşlarımızı kendi kimliklerinden uzaklaştırma çabalarının hüküm sürdüğü bir dönem
1944 Türkiye’sinin durumu ise oldukça vahim
Türkiye Cumhuriyeti’nin idaresi; korkak
merhamet fukarası bir zihniyetin elinde
“Türk’ü sevenler tabutluklarda çile doldurmakta
niçin Türk’ü sevdiklerinin hesabını vermekteler
” Zalimler
kazdıkları karanlık zulüm kuyularını
mazlumlarla dolduruyor
Hani merhum Mehmet Akif İstiklal Marşımızda diyor ya: “Hangi çılgın bana zincir vuracakmış
Şaşarım! / Yırtarım dağları
enginlere sığmam
taşarım
” Türk Milleti’nin genlerinde olan özelliğidir; esir olmaz
esareti asla kabul etmez
İşte böyle zulüm dolu bir dönemde; 146 Azerbaycan vatandaşı
aydın
sınır kapımız olan Iğdır’da Aras Nehri üzerindeki Boraltan Köprüsünden geçerek Türkiye’ye sığınırlar
Kim bilir
yüreklerinde ne ümitlerle hürriyete kanat çırparlar sevinç içinde
Sınır karakoluna sığınan hemen hemen hepsi Azerbaycan Üniversitelerinde görevli bu aydınların durumu hemen Ankara’ya aktarılır
Sovyetler Birliği de ayağa kalkmış durumda ve sığınmacıların “kendi vatandaşı!” olduğunu ileri sürerek iade edilmelerini ister
Karakolda gergin bir bekleyiş başlar
Öz gardaşlarımız ya “öz yurtlarına” kabul edilecek ya da Boraltan Köprüsünün öbür ucunda bekleyen Rus müfrezesine teslim edileceklerdir
Sovyet mezaliminden
öz vatanlarına sığınan öz gardaşlarımız
kendilerine sahip çıkılacağından emin
bekliyorlar
Ankara’dan gelen emir korkunç:
- Ülkelerine iade edin!
Sınır kara kolumuzda ş
aşk
ınlık had safhada
İnanamayıp teyit üstüne teyit isteniyor
Emir aynı:
- Ülkelerine iade edin!
Karakol komutanı genç subay
kendilerine sığınan öz kardeşlerini
Ruslara teslim eder etmez neler olacağını aşağı yukarı tahmin ediyor
Ankara’dan gelen bu acı haber
karakollarına sığınan öz kardeşlerine nasıl söylenirdi ki? Nasıl dile dökülürdü? Çok zor bir durum… Komutan belki de hayatının en zor cümlelerini kurmaya hazırlanıyordu
Zorlukla da olsa dile döküldü
çıkmaz olası o cümleler!
Vatanım
bayrağım diyerek ne umutlarla sınır karakolumuza sığınan bir avuç Türk
artık Ruslara iade edilecekti
Boraltan Köprüsünün öbür ucunda bekleyen
kanlı dişlerini sırıtarak gösteren Rusların ne yapacaklarını iyi bilen bir avuç vatan evladı
karakol yetkililerine yalvarıyorlar
- Ne olur bizleri siz öldürün
onlara teslim etmeyin
Hiç değilse kendi toprağımızda
kendi bayrağımızın altında ölelim
Ne çare
bunu bile çok gören merhamet fukarası bir zihniyet iş başında
Boraltan Köprüsüne getirilen sığınmacılar
gruplar halinde karşıya geçirilmeye başlanır
Karşıda bekleyen Rus müfrezesi
karşıya geçen ilk gurubu hemen oracıkta
Türk askerlerinin gözleri önünde kurşun yağmuruna tutarlar
Olup bitenler karşısında ş
aşk
ına dönen karakol komutanı teslimat işini derhal durdurarak
durumu (bir ümit!) Ankara’ya rapor eder
- Karşıya geçenleri kurşuna diziyorlar
Dedik ya merhamet fukarası
korkak zihniyet iş başında! Ankara’dan gelen cevap şöyledir:
- Kesin emir var
Görevinizi yapın
yoksa vatan hainliği ile yargılanacaksınız!
Evet
tarih şimdi bu emirleri verenleri vatan hainliği ile yargılıyor…
Çaresizlik içinde son bir kez daha askerlerin yüzüne bakan sığınmacılar
sonunda beraberinde getirdikleri değerli eşyalarını ve giysilerini bırakarak
Boraltan Köprüsünden ölüme yürümeye başlarlar
Gözyaşlarına boğulan askerler
olanları görmemek için köprüye sırtlarını dönmüşlerdir
İkisi kadın 146 öz gardaşımız
köprüye doğru yürürken; içlerinden Enver Kadızade’nin imanlı
gür sesi yankılanıyor:
- Biz ölüme gidiyoruz
Yaşasın Türkiye!
Ölüme gülerek giden koç yiğitlere nispet edercesine bir haykırıştır bu!
Askerlerimizin gözyaşları içinde teslim ediliyor soydaşlarımız
öz be öz gardaşlarımız
Karşı tarafta bekleyen Rus müfrezesi tarafından elleri ve ayakları bağlandıktan sonra
hemen oracıkta kurşuna
diziler
ek şehit ediliyorlar
Karakol komutanı genç subayın da gördüklerine dayanamayıp
evine izine geldiğinde intihar ettiği anlatılır yürek dağlayan bu olayla ilgili
Olayın vahametini “Dönek Kardaş” isimli şiirinde haykıran Azerbaycanlı şair
Elmas Yıldırımın şiiri çok uzun
Fakat günümüzün de zifiri karanlığına ışık olabilmesi ümidiyle bir kısmını aktarıyorum:
“Türk; o Altayların dünkü eri mi?
Yolunda can koydum
verdim serimi
Düştüğü ağlardan kurtulsun diye
Serdim ayağına doğma yerimi…
Kardaş armağanı
dökülen kanlar
Bana mükâfat mı giden kurbanlar?
Ben diyorum
Kayı’dır soyumuz
Bir kaynaktan varlığımız
boyumuz
Dilim dili
yolum yolu
emel bir
Bir bayrakta
uldızımız
ayımız
Azerî
Türk
Türkmen; var mı ayrılık
Nerden doğdu bu imansız gayrılık?“
Yürek parçalayan Boraltan Köprüsü dramı
bir döneme damga vuran “utanç zincirinin” halkalarından sadece biri
Yüce Mevla’dan niyazımız odur ki: Bu olay bizlere bir ibret ve uyanmamıza vesile olsun
Zira: “Geçmişi unutanlar
onu yeniden yaşamaya mahkûmdurlar!”
Yüce Türk Milletinin ateşle imtihanı bugün de aynen sürüyor
Türk Milleti olarak Boraltan Köprüsüne doğru yürütülüyoruz
Düşmanımızla savaşan kardeşimizin yanında olmak dururken; düşman karşısında yalnız bırakmanın ve dahi düşmanı ile kol kola gezip
kapılar açmanın derdine düşmenin adı nedir acep? Demokrasi midir
diplomasi mi?
İstiklal Mücadelemizde bizimle beraber kanlarını akıtıp
bayrağımızı al eyleyen kardeşlerimizle aramıza hançer gibi zorla sokulan Ermenistan yapay devletçiğini ciddiye alarak
kardeşlerimizi incitmenin
vefa göstereceğimiz yerde cefaya salmanın âlemi ne? Hz
Mevlana der ki : “ Bildikten
dosttan
soydan gelen bir cefa; düşmanın üç yüz bin cefasına eşittir
Çünkü insan
eşin dostun cevri cefada bulunacağını ummaz
tabiatı daima onun lütfuna
vefasına alışmıştır
” Atalarımızın sözlerine can kulağıyla gönül verip
kardeşlerimize vefa göstermek dururken
binler cefa yaşatanların hesapları elbet sorulacaktır!
Karabağ’ıma giren cellâtları
Hocalıda yapılan katliamı ve daha nicelerini… Bizler unutmadık! Aynı noktada tekrar vurulmamak için
titreyerek kendimize gelme vakti olduğunu görelim
Bugün
bu üzücü durum karşısında söylenecek tek söz vardır
o da 1944 yılında söylenmiştir ve yeterlidir:
“ Yakışmaz Türklüğe
sığmaz namusa…”
Alıntıdır
Prof. Dr. Sinsi
Kullanıcının Profilini Göster
Prof. Dr. Sinsi Kullanıcısının Web Sitesi
Prof. Dr. Sinsi tarafından gönderilmiş daha fazla mesaj bul