Yalnız Mesajı Göster

Osmanlı'da Lale Kültürü

Eski 11-25-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlı'da Lale Kültürü



V LÂLE DEVRİNDE "LÂLE"
III Ahmed II Mustafa'dan boşalan tahta oturmuşturSavaştan hiç hoşlanmayan bir hükümdardırAma şartlar,hükümdarlığının ilk on beş yılında savaşı zorunlu kılar1718 yılında imzalanan Pasarofça Anlaşmasından sonra, kendini bu anlaşmayı telkin eden damadı Nevşehirli İbrahim Paşa'yı sadrazamlığa getirdi
Pasarofça Anlaşmasıyla başlayan barış devri, Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'nın gayretleriyle çeşitli imar ve ıslahat faaliyetlerinin başlatıldığı, kapıların Avrupa kültürüne aralandığı devir olur İlk matbaa bu devirde açılmıştırÖte yandan, İstanbul'un manzara bakımından en güzel yerlerine, köşkler ve kasırlar inşa ediliyorduÖzellikle Kâğıthane IIIAhmed devrinin gözde mekanlarından biri olmuşturEvliya çelebi de Kâğıthane'de bir lâlezar mesiresinin bulunduğunu ve burada Kâğıthane Lâlesi denilen rengârenk bir lâle türünün yetiştirildiğini anlatır
Bu önemde inşa edilen ve Patrona Halil Ayaklanmasıyla isyancılar tarafından yıkılacak olan Sâdâbâd Kasrı, Fransız mimarisinin ünlü Versailles Sarayı örnek alınarak yapılan yapıtlardandır
Nevşehirli Damat İbrahim Paşa Tam bir lâle tutkunuyduHollanda'dan gelen bir lâleye Lü'lü-i Ezrak adını vermiş ve bu lâleden yetiştirenlere ödüller vermiştiİbrahim Paşa'nın kendi yetiştirdiği bir lâlede vardı ve adı Âsâfî idi
Nadir lâle soğanı elde etme tutkusu, kısa bir sürede 17 yüzyıl başlarında Hollanda'da ki benzer bir delilik halini aldıIII Ahmed devrinde lâle merakını anlatmak için lâlenin 2 binden fazla formunun elde edildiği söylene bilirEskilerin Lâle-i Rûmî dedikleri Osmanlı Lâlesi denilen cinsin yaklaşık 2 bin tanesinin adları, özellikleri ve yetiştiricileri çiçek tezkirelerinde ve lâle mecmualarında kayıtlıdır Lâle-i Rûmî Avrupa lalelerinden çok farklıdır
Osmanlı Lâlesi'nin çiçeği badem biçiminde yaprakları ise hançer şeklinde ve uçları tığ gibi ince ve sivridir Islah edilmiş ilk lâle çeşidini elde edenin Şeyhülislam Ebu Suud Efendi olduğunu belirten T Baytop , zaman içinde yüzlerce lâle çeşidinin yetiştirildiğini ancak Lâle Devri'nin (1730) sona ermesiyle birlikte İstanbul yani Osmanlı Lâlesi'nin yavaş yavaş ortadan kalktığını belirtmiştir
Lâle Devri'nde lâle ticari bir mal haline geldiNadide çeşitler yüksek fiyatlarla alınıp satılmaya başlanmıştıBazı çiçek meraklıları nadide türleri mutlaka elde etmek istedikleri için, çiçek piyasasında dalgalanmalar, hatta yolsuzluklar yaşanıyorduDamat İbrahim Paşa bu durumu önlemek için, 1725 yılında lâle soğanlarının fiyatlarını belirleyen bir fiyat listesi hazırlamış ve soğanların bu listedeki fiyatların üzerinde satılmasını yasaklamıştı Bu listenin düzenli uygulanıp uygulanmadığının kontrol edilebilmesi için Şeyh Mehmed Lâlezârî , Serşukûfeci , yani çiçekçibaşı olarak tayin edilmiştir
Lâle Devri tüm yenilik ve atılımlara rağmen, saray ve çevresinin toplumu rahatsız edecek derecede zevk ve israfa dalması yüzünden kanlı bir ayaklanmayla sona erdi Lâle zevki Lâle Devrin'den sonra bir süre daha sürdü; ama üst üste yaşanan savaşlar, devletin ve halkın yoksullaşmasına neden olan ekonomik krizler yüzünden , bahçe ve lâle yetiştiricilerinin sırları da unutuldu
Lâle Devri adı Yahya Kemal Beyatlı tarafından Meşrutiyet'ten sonra verilen addırAhmed Refik Altınay, aynı yıllarda bu isimle bir kitap yazınca tarih literatürüne bir terim mahiyetinde iyice yerleşmiş ve batılılarca da kullanılmıştır
VI LÂLENİN TÜRK EDEBİYATINDAKİ YERİ
Lâle Türk edebiyatında özellikle şiirde çok önemli bir yere sahiptirLâle klasik Türk şiirine 15 yüzyılda iyiden iyiye yerleşmiştirRenginden dolayı, kan, mum, şarap, yanak, yara gibi unsurlara, şeklinden dolayı kadehe benzetilmiştir
Klasik Türk şiirinde 16 yüzyıla kadar sözü edilen lâlelerin yabani türleridir Yabaniliklerinden dolayı "taşralı"dırlar Bir bakıma lâle utangaçlığın, çekingenliğin sembolüdür:
Taşradan geldi çemen sahında bîçare durur
Devr-i gül sohbetine lâleyi iletmediler
Necati Bey
* Lâle merakının ezeli olduğunu ifade eden Remzi Efendi ise;
Lâleye pîr-i sabâdan bu nefes şimdi değil
Ezelidir bu hevâvü heves şimdi değil
*Lâle, şiirde en çok lâle genel ismiyle kullanılmıştırBuna rağmen çeşitli kültür yoluyla elde edilen lâlelere verilen şairane isimlerinde klasik şairlerin eserlerinde yer aldığı görülmektedir
Duhânî Lâle ;
Şarâb-ı ergüvânîdir Duhânî Lâle câmında
Ne kan tamdıysa odunda benim bağım kebâbında
Şeyhi
Gül-rîz ;
Sûk-ı isti'dada şehr-âyîn edip yâran-ı nazın
Ettiler Gül-rîzler âvîhte dükkân üstüne
Nedim
*Lâle Devri'nin ihtişamını Nedim şu dizeyle çok iyi ifade etmiştir;
Lâlenin tohumunu eksen dolu peymâne gelir
* Türk Halk Şiirinde de lâle kullanılan bir tema olmuştur
Kaşların göz ile ediyor cengi
Söyleşir yavrılar, koç yiğit dengi
Çiçekte, meyvada yoktur menendi
Lâleden kırmızı,gülden ziyade
Karacaoğlan

Çayır çemen hep seçildi
Dolu peymâne içildi
Lâle sünbüller açıldı
Cennet oldu bağlar şimdi
Gevheri
VII ELSANATLARI VE ÇİNİDE LÂLE
16 yüzyılın birinci yarısında ilk olarak kullanılmaya başlayan kırmızı renkle beraber, çinilerde lâle motifi görülmeye başlanmıştır ve yaygın olarak kullanılmıştır
Bursa Şehzade Mustafa Türbesinde, Rüstem Paşa Camii, Ramazan Efendi Camii,Kula Kurşunlu Camii vb yapılarda lâle motifi örnekleri taşıyan çiniler bulunmaktadır
Seramikte de lâle, sümbül , karanfil ve gül motif olarak kullanılmıştır Lâle motif olarak kumaşlarda da karşımıza çıkmaktadırII Süleyman'ın , Yavuz Sultan Selim, III Murat'ın yalnızca lâle motifi kullanılmış kaftanları vardırAynı zamanda lâle motifi sultanların ayakkabılarında ve çizmelerinde de bulunuyordu
Halı ve kilimlerde,cami , mescit, türbe,medrese,sebil ve okul gibi yapıların duvarlarına , her renkten lâle işlenmiştir Özellikle Süleymaniye Camisinde bulunan Mimar Sinan'ın ters lâlesi bir aykırılığın simgesiydi
VIII SONUÇ
Lâlenin Türkler için farklı bir değer taşımasının sebebi , göze hitap etmesi dışında , en çok yetiştirildiği dönemle ilgilidir Saray ve saray çevresi yanında sırdan halkında ilgilendiği bu çiçek kelimenin tam anlamıyla "moda" halini almıştırAynı zamanda değeri gittikçe artan ve çeşitleri çoğaltılan bu çiçek ticari bir mal haline gelmiştir Osmanlı günlük yaşamına da ayna tutan bu çiçek, şiirlere, fermanlara, hikayelere konu olmuştur Osmanlının neden bu çiçeği bu kadar benimseyerek sevdiğini, özellikleri ile anlamış bulunuyoruzYinede bir çiçeğin bir dönme ismini verecek kadar önem kazanması, beklide tarihte nadir rastlanan olaylardan biridir Bu Osmanlıların "güzele" ve sanata verdiği önemi de ortaya çıkarmaktadır

Alıntı Yaparak Cevapla