Yalnız Mesajı Göster

Osmanlı Türkçesi Edebiyatı - 14. Yüzyıl

Eski 11-25-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlı Türkçesi Edebiyatı - 14. Yüzyıl



Bütün bunlara ilâve olarak; 201 beyti bulan ve “Fakirlik, iftiharımdır” hadîs-i şerîfini işleyen Fakrnâme; 33 beyitlik küçük bir mesnevî olan ve zamanı; geçmiş, hâl ve gelecek olarak üç kısımda ele alan 1333 yılında yazdığı Dâsıtân-ı Vasf-ı Hâl, yine 59 beyitlik küçük bir mesnevî olan Hikâye Risâlesi, Âşık Paşanın diğer küçük mesnevîlerini meydana getirirler Kimyâ Risâlesi ise onun başka bir eseridir Âşık Paşa, sâdece aruzla değil heceyle de şiirler yazmıştır Bunların sayısı yetmişe ulaşmaktadır Fakat aruz ve hece karışıktır
Hoca Mesud ve eserleri: Asrın ortalarında Süheyl ü Nevbahâr ve Ferhengnâme-i Sa’dî adlı eserleriyle tanınan Hoca Mesud, bu devirde bilhassa mesnevî edebiyatının değerli simâları arasında yer almıştır Yeğeni İzzeddîn Ahmed’le birlikte 1350 (H751) yazdığı Süheyl ü Nevbahâr ilk eserini teşkil eder Eser daha çok manzum aşk ve mâcera hikâyeciliği içinde yer almaktadır İlk bin beytini yeğeni İzzeddîn Ahmed, geriye kalan 4661 beyti de Hoca Mesud yazmıştır Feûlün feûlün feûl vezninde olan eser 5669 beyittir Eserde, daha sonraki mesnevîlerde sık sık görüleceği üzere Süheyl ile Nevbahâr’ın ağzından söylenilen gazeller vardır Bu gazellerin vezni asıl eserin vezniyle aynı değildir Konusu Fars edebiyâtından alınan eserin aslına rastlanamamıştır Eser Yemen hükümdârının oğlu Süheyl ile Çin hükümdârının kızı Nevbahar arasında geçen derin aşkın hikâyesidir Bu itibârla romantiktir Bazen didaktik unsurlara yer verilen eserde, gerçeğe uymayan masal unsurları da bulunmaktadır Fakat bunlar pek fazla olarak eserde yer işgal etmez ve göze batmazlar Eserin işlenişi bu kâbil masal unsurlarını örtmeyi başarmıştır Asıl mühim mesele Süheyl ü Nevbahâr’ın saraylara yer vermesi ve idâre sistemini ve tebaayı ele alması, devrine göre bir nevî siyâset tarzını da ortaya koymaktadır Eser, dili bakımından mühimdir Kelime hazinesi de zengindir
Ferhengnâme-i Sa’dî adlı ve 1073 beyitlik eserine gelince; bu eser Şeyh Sa’dî-i Şirâzî (ölm 1292/H691)nin Bostân adlı kitabının tercümesidir Eserin Farsça aslı 4184 beyittir Hem asıl hem de tercüme feûlün feûlün feûlün feûl vezniyledir Hoca Mesûd bu eseri 1354 (H755) yılında tamamlamıştır Eser Süheyl ü Nevbahâr’a nispetle, sanat yönünden sönük kalır Fakat dil târihi îtibâriyle kıymetini muhâfaza etmektedir
Konu îtibâriyle nasihat tarafı ağır basar Bostan’ın bütününün tercümesi olmayan eser, bir nevi seçme tercüme hüviyetindedir Şâir müntehabâtında (seçmesinde) eserin asıl tertibine riâyet etmemiş, yerine göre, hikâyelerin seçiminde takdim tehir de yapmıştır
Elvân Çelebi: Âşık Paşanın oğlu olan Elvân Çelebi 2084 beyti bulan Menâkıbu’l-Kudsiyye fî-Menâsibi’l-Ünsiyye adlı mesnevîsini 1359 (H760) yılında yazmıştır Eser tam bir mesnevî olmakla birlikte, içinde terci-i bend ve kaside tarzında manzumelere de rastlanır Elvân Çelebi, asrın önde gelen şâirleri arasındadır Onun köklü ve kültürlü bir Türk âilesine mensup olması, yetişmesinde mühim rol oynamıştır Edebiyatımızda ihtivâ ettiği manzûmelerle, bir tezkire hüviyeti taşıyan Kenzü’l-Küberâ ve Mehekkü’l-Ulemâ’da da adı geçmektedir Hayâtı hakkında geniş ve katî bilgi azdır Babası ve dedesi gibi devrinde epeyce tanınmış mutasavvıf bir şâirdir Cezbe sâhibi ve ulu bir şeyh olduğu kaynaklarda yer almıştır Sünnî olan Elvân Çelebi, tasavvuf terbiyesini, babasının halîfeleri arasında yer alan Şeyhülislâm Fahreddîn’den almıştır Gerek yaşayışı gerekse şiiriyle, tesiri 16 yüzyıla kadar sürmüştür Hatiboğlu ve Muhyiddin Çelebi gibi şâirler, ona eserlerinde yer vermişlerdir Elvân Çelebi yanında Elvân Paşa adıyla da anılan şâirin şâirliği vasattır Hayâtı Çorum ve Kırşehir yörelerinde geçmiş tekke ve zâviye sâhibi bir sûfîdir Doğum târihi gibi ölüm târihi de kesin bilinmemektedir Adından da anlaşılacağı üzere menâkıp türünden bir mesnevî olan eserde; Seyyid Ahmed-i Kebîr-i Rifâî, Baba İlyas-ı Horasanî ve oğulları gibi bâzı zevâta yer vermiştir
Asrın diğer bir şâiri, 1362 yılında yazdığı ve edebiyâtımızda Maktel türünün öncüsü durumunda olan Kastamonulu Şâzî’dir Hazret-i Hüseyin’in şehâdetini konu alan eseri, 3313 beyitlik bir mesnevîdir Vezni fâilâtün fâilâtün fâilün’dür ve eserde yer yer aynı vezinle yazılmış gazeller de yer almaktadır Eser on meclisten ibârettir Hayâtı hakkında fazla bilgi olmayan Kastamonulu Şâzî’nin bu eseri, Maktel-i Hüseyin nev’inin Türkçe'de ilk örneği olarak görülmektedir Hâtime kısmındaki beyitler, onun Mevlevî bir şâir olduğu fikrini kuvvetlendirmektedir
Asrın ikinci yarısında görülen diğer bir mesnevî, mevzuunu Kur’ân-ı kerîmden alan ve kendisine gelinceye kadar birkaç defâ başka şâirler tarafından işlenen, hemen hemen aynı adı taşıyan Yusuf ile Zeliha (Kıssa-i Yusuf) mesnevîsidir Erzurumlu Mustafa Darir bu eserini 1367 (H768) yılında yazmış ve hazret-i Yusuf’un hayâtını ele almıştır Erzurumlu Darir bununla da kalmamış derin siyer ve târih bilgisinin verdiği imkân sâyesinde hazret-i Peygamber’in hayâtını kültür târihimizde, Türkçe olarak 3-4 cilt hâlinde Siyer-i Nebi adıyla yazmış, Fütûhuş-Şâm Tercümesi; adlı eserinden başka yine hadis sahasında Yüz Hadîs adında diğer bir eser de bırakmıştır Dili gâyet açık, akıcı, samîmi ve sohbet havası içinde olan Erzurumlu Mustafa Darir’in, Âzerî sahasında yetişse bile, Osmanlı Türkçesi'yle eser sunduğunu zikretmek gerekir Aynı yıllarda Meddâh Yûsuf, Varaka ve Gülşâh adlı 1559 beyitlik eserini yazmıştır 1368 (H918) Eser hazret-i Peygamber devrinde yer alan ve Benî Şeybe adlı bir kabîlede büyüyüp yetişen Varaka adlı oğlanla, Gülşâh adlı kızın arasında geçen hâdiseleri işler Eser romantik, acıklı, belirli bir kısma kadar gerçekçidir Daha sonra hazret-i Peygamberin mûcizesi karışmaktadır
1372-73 (H774) yılında Ümmî Îsâ tarafından yazılan ve 800 beyitten meydana gelen Mihrü Vefâ ile, ondan daha küçük bir mesnevî olan ve 350 beyti bulan İbrâhim’in Dâsitan-ı Yiğit 1379 (H 781) adlı eserlerin zikrinden sonra, asrın büyük mesnevîleri içinde yer alan Hurşidnâme (Hurşîdü Ferahşâd) 1387 (H789) üzerinde durmak yerinde olacaktır Şeyhoğlu Mustafa 7903 beyit olan bu eserinde Türkçe'nin kudretini ölçmüş ve dili işlemiştir Eser Germiyan Beyi Süleyman Şah adına yazılmaya başlamışsa da Yıldırım Bayezid Hana takdim edilmiştir Eser daha çok Hurşid ile Ferahşad arasında geçen, masal unsurlarına yer veren, aynı zamanda siyâsetnâme cinsinden bir eserdir Mesnevînin en belirgin yönü beşerî aşkı terennüm etmesidir
Devrin mesnevî cinsinden bir başka eseri 1387 (H 789) yılında Kemaloğlu İsmâil tarafından yazılan Ferahnâme’dir 3030 beyit olan bu mesnevî Mir Gâzî’ye ithaf olunmuştur Ahmed’in Işknâmesi (Tuhfenâme) ise 15 asrın en son mesnevîsi olarak karşımıza çıkar 1397 (H800) yılında yazılan eser Kıpçak şîvesinden aktarılmıştır 8702 beyittir Uzun bir aşk hikâyesi durumundadır
Mevzu çeşitliliğinin ve hayal genişliğinin verdiği imkânlar bu yüzyılda irili ufaklı pek çok mesnevînin yazılmasına sebep olmuştur Tursun Fakih’in 510 beyitlik Muhammed Hanefî Cengi ile Gazavat-ı Resûlullah gibi 673 beyitlik mesnevîleri gelmektedir Ayrıca asrın diğer mesnevîleri Hazret-i Hadice Mevlidi; Kirdeci Ali’nin Güvercin Destanı, Kesikbaş ve Ejderha Destanları ile Hikâye-i Delletü’l-Muhtel adlı masal unsurlarına yer veren eserleri vardır İzzetoğlu’nun Tâvus Mûcizesi, Sadreddîn’in Mûcize-i Muhammed Mustafa’sı ve Destân-ı Geyik adlı eseri aynı tip eserlerdir Bunlara ilâveten Kayserili Îsâ’nın Dâsitan-ı İbrâhim’inin; Ömeroğlunun Şefâatnâme’sinin; Mehmed Yûsuf’un, Dâsitan-ı İblis, Hikâyet-i Kizu Cehûh ve Kadı ile Uğru Destanı’nın; Yıldırım devri şairlerinden Niyâzi-i Kadîm’in Mansûrnâme’sinin, Sule Fakîh’in Yusuf ve Zelîha’sının, Pir Mahmud’un Bahtiyarnâme’sinin ve müellifi bilinen ve bilinmeyen pek çok mesnevînin bu asırda yazıldığı görülmektedir Bu asırda yazılan mesnevîlerin sayısı, bir hayli fazla olup, bunlar kısmen kurulmakta olan Divan Edebiyatı ile Halk Edebiyatı arasında gerek mevzu gerekse tür itibariyle bir köprü teşkil ederler Fakat, bunun yanında bir millî benlik ve arayış da devrin eserlerinde görülür Ayrıca eserlerde mevzûu dîne dayandırma ağır basar Kaygusuz Abdal ise Halk Edebiyatı içinde tekke tarafında bulunan Yunus Emre’nin uzantısı durumundadır Ayrıca Dede Korkut Hikâyeleri, önceki asırda teşekkül etmelerine rağmen, bu asırda yazıya geçirilmiştir
Osmanlı Türkçesi'nin, Âzerî Türkçesi'yle katî ölçülerle ayrılmadığı, Batı Türkçesi'nin bu merkezî devrinde başta Kadı Burhâneddin olmak üzere, sonradan Âzerî Edebiyatı içinde yer alacak olan diğer şâirleri ve eserlerini de zikretmek bu yüzyılın umûmî karakteri bakımından gereklidir Bunlar arasında hakkında yukarıda yer ayırdığımız Erzurumlu Mustafa Darîr, Osmanlı sahasına yakınlık yönünden diğerlerinden ayrılır Asrın bir başka şâiri dîvân sâhibi Nesîmî bulunmaktadır O, dîvânında, heyecanlı ve ateşli bir edâya, sanatlı ve âhenkli bir söyleyişe yer vermiştir Gazellerinden başka Tuyuglar da yazmıştır

Alıntı Yaparak Cevapla