Konu
:
Osmanli'da Tasavvufi Hayat
Yalnız Mesajı Göster
Osmanli'da Tasavvufi Hayat
11-25-2012
#
1
Prof. Dr. Sinsi
Osmanli'da Tasavvufi Hayat
A
XVII
YÜZYILA KADAR TASAVVUF
İslâm dîninin
doğuşunu takip eden kısa süre içerisinde büyük coğrafyalara yayılmasının ana etkenlerinden biri -belki de birincisi- bu dinin bünyesi içinde barınıp gelişen tasavvuf cereyanı olmuştur
“İlk devirlerden itibaren İslâm’ın özüne inerek
onu en iyi şekilde anlayıp
duygu
düşünce ve davranışlarını tam manasıyla Allah ve Rasûlü’nün iradesine tabî kılmayı gaye edinen tasavvuf ve tarîkat mensupları
İslâm dinini gayri müslim toplumlara tebliğ edip yaymayı en önemli vazîfelerinden biri kabul etmişlerdir
Bunun içindir ki
kendilerini Hak yolunda seferber eden ve her türlü fedakârlığı göze alan sûfî dervişler
pek çok bölgelerde yoğun bir tebliğ faaliyeti sürdürerek
oralardaki insanlara İslâm’ı tanıtıp sevdirmişler ve müslüman olmalarına vesile olmuşlardır
”
Türklerin de toplum olarak İslâmiyet’i kabul etmelerinde en önemli âmil
topluluk içerisinde faaliyet gösteren sûfî dervişler olmuştur
Bu aşamadan sonra da tasavvuf gerek halk gerekse idareciler tarafından büyük hüsnü kabul görmüştür
[3] Tasavvuf târihinde
tarîkatleşme süreci ile Türklerin İslâmlaşma döneminin aynı zamana rastlamış olması ayrıca kurulan tarikatların Asya Türk muhitinde teşekkül etmesi Türklerin hem İslâm’ı kabulleri hem de ona hizmetlerinin tasavvuf ve tarîkatler yoluyla olması açısından dikkate değer bir husustur
Yine Türk fikir tarihinin en önemli şahsiyetleri
doğrudan ya da dolaylı yoldan tasavvuftan gıdalanmış isimlerdir
“Hz
Peygamber (sav)’in 7/628 yılında Heraclius’a gönderdiği mektupla
müslümanlar
Anadolu’yla ilk kez irtibat kurmakla kalmamış; bizzat Efendimiz tarafından bu coğrafî bölgenin de İslâmlaştırılması gerektiği ortaya konulmuştur
”[4] Gerek bu idealin kuvveden fiile geçirilmesi gerekse dünyayı kasıp kavuran Moğol istilâsının tazyîkiyle ecdâdımız
Anadolu’yu kendileri için yeni vatan seçmişler kısmen balkanlardan
büyük topluluklar halinde de Orta Asya’dan gelerek burayı iskân etmişlerdir
Bu iskân faaliyeti gelişigüzel olmamış
ustaca bir siyaset gözetilmiştir
“Kolonizatör Dervişler” diye nitelenen bu topluluklar
yerleştikleri bölgelerin imarı yanında
gerek önceki hıristiyan unsurların
gerek bu göçlerle meydana gelen kitlelerin İslâm potasında yoğrularak
bunlar arasında İslâm kardeşliğinin
kültür ve irfânının geliştirilip
İslâm’ın müesseseleşip
kalıcı bir hale gelmesinde; sosyal bünyenin kaynaştırılıp bir sevgi medeniyetinin oluşturulmasında büyük roller üstlenmişlerdir
Bu sûfî dervişler kitlelerin dînî
ahlâkî
içtimâî ve kültürel bütünlüklerini temin etme yanında İslâm’ın hizmetkârı ve hâmîsi olarak gördükleri devlete bağlılıklarını da sağlamışlardır
Buna mukâbil devlet de onlara bir takım imtiyazlar ve haklar bahşetmiş
idareciler onların bağlıları ve bendeleri arasına girmişlerdir
Bu karşılıklı anlayış ve yardımlaşma da içinde bulundukları toprakların kısa süre içerisinde ellerine geçmesine ve İslâmlaşmasına vesile olmuştur
Bütün bu faaliyetlerin üzerine doğudan Hz
Mevlânâ (v
672/1273) ile batıdan Muhiddin Arabî (v
638/1240) ile gelen derinlikli tasavvuf anlayışı
Sadreddin Konevî (v
673/1274)
Müeyyidüddîn Cendî (v
691/1292)
Sadeddin Fergânî (v
699/1300)
Seyyid Burhâneddin Muhakkik Tirmizî (v
639/1241)
Evhadüddîn Kirmânî (v
634/1237)
Şeyh Necmeddin Dâye (v
654/1256)
Fahreddin Irâkî (v
688/1289)
Afifüddîn Tilemsânî (v
690/1291)
Hacı Bektaş Velî
Ahî Evren
Yunus Emre ve daha pek çok Hak aşığı ile de desteklenerek bu insan topluluklarının hakim rengini ve İslâm anlayış ve yorumunu meydana getirmiştir
Anadolu’daki bu tasavvufî hareketlilik bütün halk tabakalarına da yayılarak kısa sürede büyük bir hıza kavuşmuş her tarafta tekkeler
zâviyeler inşâ edilmiş
insanları kemâlâta yönlendiren çok sayıda tasavvuf mektebi mantar gibi biter olmuş
Anadolu
âdetâ bir sûfîler ve dervişler yatağı haline gelmiştir
Osmanlı Devleti’nin kuruluşuna tesadüf eden yıllarda Anadolu zengin bir “Beylikler” mozayiği arz ediyordu
Her beylik daha güçlü olmanın yollarını ararken komşu beyliklerle de uğraşıyordu
Bu devlet
kurulduğu yıllarda hemen yanı başında Anadolu topraklarında yetişen Yunus adlı bir erenin
bir Allah dostunun yaşadığını belki de bilmiyordu
Ama Yunus’un “gelin tanış olalım” teklifinin
“sevelim-sevilelim” parolasının bu gazi devletinin temelindeki harç olmadığını söylemek mümkün değildir
Yani Bahsedilen bütün bu kitleler ve kurumlar Osmanlı Devleti’nin kuruluş harcının da temellerini oluşturmuştur
“Osmanlı Devleti’nin altı yüz seneden fazla te’sir ve nüfûzunu devam ettirebilmiş olmasını
ilk sultanların devletin temellerini sağlam esaslar üzerine kurmuş olmalarında aramak gerekir
” Devletin kurucusu Osman Bey’in kuruluş döneminde medrese ile tekkeyi bir arada yaptırması
Dursun Fakih ile Şeyh Edebâlî’ye aynı hürmet ve bağlılığı göstermesi ve Edebâlî’nin elinden “gaza kılıcı” kuşanması onun devletin bekâsı için gösterdiği titizliğinin birer göstergesidir
Osmanlı sultanlarının çoğu
herhangi bir şeyhe intisâb etmişler
devlet adamlarının hemen hemen tamamı tasavvuf ve tarîkat erbâbına karşı hüsnü kabul göstermişlerdir
[10] XV
yüzyıl başlarından itibaren hızlı bir yayılma dönemine giren
Mevleviyye
Nurbahşiyye
Kâdiriyye
Bayrâmiyye
Halvetiyye
Bektâşiyye ve Nakşibendiyye tarîkatı ileri gelenleri de devletin bekâsı ve İslâm dîninin yayılması için idâreciler
ilim adamları ve ordu mensupları ile elbirliği içinde çalışmayı kendileri için ibâdet saymışlardır
Osmanlı tasavvuf ricâli
genel tasavvuf kültürüne
fikir ve düşünce yeniliği olarak çok fazla şey katmamakla birlikte
tasavvufu ferdî cihaddan çıkarıp
içtimaî cihad haline sokan
tekke anlayışını müesseseleştirerek bunu toplumun her ferdine ve her ihtiyacına uzanan bir anlayış haline getirmişlerdir
Bu dönemde tekkeler
gönül terbiyesi mektebidir
güzel sanatlar akademisidir
bilgi ve iletişim merkezidir
spor alanıdır
şifâhânedir
siyâsî
askerî
içtimâî ve iktisâdî ahlâkın
birlik ve berâberlik ruhunun ilmek ilmek işlendiği yuvalardır
B
XVII
YÜZYILDA TASAVVUF
XVII
yüzyıl Osmanlısı ve bu yüzyıla gelinceye kadarki tasavvufî düşüncenin durumuna genel olarak baktıktan sonra bu dönem tasavvufî hayatı hakkında görülen manzarayı şu şekilde özetlemek mümkündür:
1
Tasavvuf târihinde önemli bir yer işgal eden Aziz Mahmud Hüdâyî Efendi’nin tesis ettiği Celvetiyye Tarîkatı bu yüzyılda ortaya çıkmıştır
Mevleviyye Tarîkatı İstanbul’da bu yüzyılda etkin ve yaygın olarak temsil edilirken
idârecilerin kendilerine yakınlığından dolayı âdetâ bir devlet tarîkatı haline gelmiştir
Yine Kâdiriyye Tarîkatı bu yüzyılda İstanbul’a girme imkânı bulabilmiştir
2
Halvetiyye Tarîkatı’na bağlı Ramazâniyye
Sivâsiyye
Cihangîriyye
Câhidiyye
Karabâşiyye
Nasûhiyye ve Mısriyye
Kâdiriyye Tarîkatı’na bağlı Rûmiyye (İsmâiliyye) şûbesi bu dönemde kurulmuştur
Tekkelerin sayısı hızla artmıştır
Devlet adamları tekke inşâ etmek için âdetâ bir yarış içerisindedirler
3
Kurulan bu şûbeler vasıtasıyla tarîkatların toplumda tesir ve yaygınlığı artmış
mürid halkaları genişlemiş ve her bir şûbe b
aşk
ent İstanbul’da temsil edilmek için gayret göstermiştir
Mutasavvıflar halktan
münevver kesimden ve devlet adamlarından büyük saygı görmüşlerdir
4
Bu dönem meşâyihinin büyük bir kısmı medrese tahsîli görmüş
azımsanmayacak bir bölümü müderrislik ve kadılık gibi pâyeleri hak etmekle birlikte İslâmî ilimlerin her alanında eserler ortaya koymuşlardır
5
Tekkeler edebiyat
mûsikî ve hat sanatının en büyük hâmîsi olmuş
bir çok mutasavvıf bu alanlarla ilgilenmiş
sonuçta bu alanlarda büyük inkişâf sağlanmıştır
6
Sesli zikir meclislerinin ayrılmaz bir parçası olan mûsikî ile devran ve semâın dinî sınırları aşıp aşmadığı tartışma konusu olmuştur
7
Muhiddin Arabî ve Mevlânâ Celâleddin’in fikirleri bu asrın mutasavvıflarınca büyük bir kabul görmüş
bu iki mutasavvıfın eserleri üzerine şerhler yazılmıştır
8
Şiir ve şiirde işlenen tema açısından Yunus Emre’nin tesiri XVII
yüzyıl sûfîleri üzerinde kendini kuvvetle hissettirmektedir
Dr
Necdet Yılmaz
Prof. Dr. Sinsi
Kullanıcının Profilini Göster
Prof. Dr. Sinsi Kullanıcısının Web Sitesi
Prof. Dr. Sinsi tarafından gönderilmiş daha fazla mesaj bul