Yalnız Mesajı Göster

Türk Ülküsü(Kavramlarıyla Birlikte)

Eski 11-25-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türk Ülküsü(Kavramlarıyla Birlikte)



KIZILELMA

Bir milletin yürütücü kuvvetine "ülkü" denir Toplumlardaki kişileri birbirine bağlayan nesne, sadece kök birliği, çıkar ve ihtiyaç değil, bunlarla birlikte ve aynı zamanda ülküdür

Ülküsüz topluluk yerinde sayan, ülkülü topluluk yürüyen bir yığındır Sözlük anlamı "and" ve "uzak hedef" demek olan "ülkü", topluluğu aynı yolda yürüten bir kuvvettir ki, bu uğurda insanlar birbirlerine karşı içten sözleşmiş gibidirler

Ülkü, ilkönce, insanların gönüllerinde, gönüllerinin derinliğinde, şuur altlarında, hayallerinde doğar ve kendini önce destanlarda gösterir Sonra şuura geçer, büyük kılavuzlar tarafından açıklanır Daha sonra da büyük kahramanlar, onu gerçekleştirmek için büyük hamleler yapar Bu hamle sırasında da ülkülü millet, kahramanların ardından gönül isteği ile koşar Bütün bu uğraşmalar arasında da millet yürür, önce manen, sonra maddeten ilerler, olgunlaşır, erginleşir

Türk destanlarından çıkan anlama göre, Türklerin ülküsü fetihler sonunda büyük ve üstün bir devlet kurarak bu devletin içinde bolluğa ve mutluluğa kavuşmaktır

Aşağı yukarı, her millet, aynı şekilde millî gayelerin ardındadır Milletlerin çapma, kabiliyetine göre millî ülkülerin ayrıntılarında farklar olmakla beraber, ana çizgiler bakımından hepsi birbirine benzer: Büyümek ve rahatlığa kavuşmak!

Türkler, kendi ülkülerine niçin "Kızılelma" demiştir, bunun sebebini bilmiyoruz Yalnız bu addaki saflık ve tabiîlik, Türk ülküsünün çok eksik olduğunu göstermek bakımından manalıdır Kızılelma adı, ülkünün, aydınlardan önce halk arasında doğduğunu gösterse gerekir

Kızılelma ülküsü, Osmanlıların parlak çağlarında iyice belirip şekillenmiş ve konak konak, Türk büyüklüğünün, yükseklik fikrinin, ilâhî bir gayenin timsâli hâline gelmiştir Bu büyük düşünce olmasaydı XI Yüzyılda Anadolu'ya gelen, en çok bir milyon Türk, Bizans'ın Asya ve Avrupa'daki topraklarında rastladıkları diğer Türklerin birkaç tümenlik Hıristiyanlaşmış döküntülerinin yardımı ile de olsa, bu dünya çapında devleti kurup dört kıta (dördüncüsü Okyanusya'dır) üzerindeki teşkilât ve medeniyet şaheserini yaratamazdı

Milletlere millî inanç ve güç veren ülkünün ne büyük bir kuvvet olduğunu anlamak için bugünkü olaylara bakmak yeter

60 milyonluk bir millet olmalarına rağmen dağınık, teşkilâtsız ve geri olan Araplar, millî ülküleri olan Arap Birliği düşüncesi sayesinde toparlanma yoluna girmişlerdir Ülkülerinden aldıkları güçle, Filistin işinde İngiltere ve Amerika'ya kafa tutmaktadırlar Ülkü sahibi millet oldukları için de dünyada itibârları ve değerleri artmıştır Bizim için çok büyük bir ibret ve ders olan şu olay, Arapların itibârını göstermesi bakımından manalıdır: Birleşmiş Milletler Teşkilâtının 11 üyeli Güvenlik Konseyi'nin beşi (Amerika, İngiltere, Fransa, Rusya ve Çin) daimî, altısı geçicidir 1945 yılında, bu altı üyelik için seçim yapıldı 900 yıllık büyük bir geçmişi ve tarihi olan, askeri devlet olarak nâm kazanmış bulunan Türkiye, bu seçimde ancak bir tek oy alarak Konsey'e giremediği halde, İngiliz işgalinden henüz kurtulmamış olan ordusuz, donanmasız Mısır, 45 oy alarak bu üyeliğe seçildi Demek ki, o zamanki Birleşmiş Milletler Teşkilâtına dâhil bulunan 50 devletten 45'i, Mısır'ı bizden dahi itibarlı ve üstün görmüştü

1946'da geçici üyelik için yapılan seçimde de, Türkiye'ye kimse oy vermediği halde, Suriye 45 oy aldı Bir iki yıllık bir devlet olan o zamanki üç milyon nüfuslu Suriye'nin Türkiye'ye tercih edilmesinin sebebi açıktır: Suriye, bir ülkünün ardındadır Yâni prensip sahibidir Bundan dolayı da, düşmanlarının bile saygısını kazanmıştır

Yahudiler de, ülkü sahibi olmanın ikinci bir ibret verici örneğidir Korkaklığı atasözü hâline gelen bu millet, bugün, bir millî ülkünün ardında, herhangi bir millet kadar cesaretle çarpışıyor Millî kahramanlar yetiştiriyor ve bu millî kahramanlar, idama mahkum edildikleri ve bağışlanma dileğinde bulunurlarsa ölümden kurtulacakları hâlde, İngiltere’den af dilemeyerek milletlerine şeref vermek suretiyle ölüyorlar Bu millî ülkü sayesinde, Filistin'deki yarım milyon Yahudi1, yalnız Araplarla değil, koca İngiltere ile savaşı göze alıyor, Amerika'ya meydan okuyor Millî ülküye yapışmak sayesinde Yahudiler o kadar kuvvetlendir ki, bugün İngiltere imparatorluğu onlara karşı bir şey yapamıyor Tebaasından bir tek kişinin hapse atılmasını savaş sebebi sayan İngiltere, bugün, İngiliz askerlerinin öldürülmesine, İngiliz subaylarının kaçırılıp dayak atılarak horlanmasına, masum İngiliz çavuşlarının Yahudiler tarafından canice asılmasına ses çıkaramıyor

Bütün bunların en önemli sebebi Arapları ve Yahudilerin olağanüstü kuvvetli olmasıdır Bu kuvvet maddî değil, manevîdir Yâni ülkü kuvvetidir

Kızılelma ülküsüne "tehlikeli maceracılık" diyenler, bugünkü Araplar ile Yahudilere bakıp düşünmelidirler Hele Yahudiler 2000 yıl önce kaybettikleri vatanlarını yeniden ele geçirmek ve yalnız kitaplarda kalmış olan İbranî dilini diriltip bir konuşma dili hâline getirmek uğrundaki çalışmaları ile dünyaya örnek olmuşlardır

Biz ise bir yandan: "Bir Türk dünyaya bedeldir" vecizesine inanmış görünürken, bir yandan da kendimizi baltalayıp inkâr ettik Büyüklükten korktuk Küçüklüğü benimsedik ve millî ülkü ile delilik diye alay ettik Güvenlik Konseyindeki seçimler göstermiştir ki, kimseden bir şey istememek, herkesle hoş geçinmek ittifaklar yapmak bir millete itibâr sağlamıyor2 Kızılelma ülküsünü bir delilik sayacaksak, büyüklükten değil, yaşamaktan da vazgeçmeliyiz "Tarihi görevim yapmış ve artık ölmeye yüz tutmuş bir topluluk" olmayı kabul etmeliyiz Eski Asurlular, Hintliler, Romalılar gibi haritadan silinmeye razı olmalıyız Buna razı değilsek millî ülkünün peşine düşmeliyiz ve demiryolu yapmakla birkaç fabrika kurmayı ülkü diye göstermek gafletinden çekinmeliyiz

Ülküler için "maddî faydası nedir?", "uygulanabilir mi?" diye düşünmek doğru değildir Hiçbir inanç riyazi mantığa vurulmaz Tanrı'nın varlığı da riyâzî metot ile ispat edilememiştir Fakat yüz milyonlarca insan ona inanmakta ve bu inançtan güç almaktadır

Ülküler de böyledir

Kızılelma ülküsünün gerisinde savaşlar ve büyük sıkıntılar görüp de korkanlar bulunabilir Kendi rahatı ve keyfî kaçmasın diye insanlık dâvası (!) güdenler, ülküyü inkar edenler her zaman, her yerde çıkabilir Fakat bir milletin içinde büyük bir çoğunluk millî ülküye inandıktan sonra, geri kalanlar da ister istemez bu millî akıntıya uymaya mecburdurlar Bizim için önemli olan, dost kılıklı yabancıların millî ülküyü gûyâ millî çıkar adına baltalamasının önüne geçmektir

Bir topluluktan ortak ülküyü kaldıran, insanların hayvanlaş tığını görürsünüz Ortak düşünce olmayan toplulukta, herkes, yalnız kendi çıkar ve zevkini düşünür Böyle bir toplulukta fedâkârlık, saygı, nezâket kalmaz Bencillik, kabalık, rüşvet, iltimas ve namussuzluğun türlüsü alır yürür Maddîleşmiş bir insan vatan için ölür mü? Bencil bir insan muhtaçlara yardım eder mi? Milletine inanmayan bir adam yabancı ile işbirliği yapmaz mı? Erdemi gülünç bulan birisi çalıp çırpmaz mı?

Kızılelma, Türk milletinin manevî besinidir Açlar yiyecek bulamadıkları zaman nasıl faydasız, zararlı, hattâ zehirli nesneleri yerlerse, Türk milleti de "Kızılelma" kendisine yasak edildiği için Marksizm ve kozmopolitizm gibi zararlı ve zehirli fikirlere el uzatıyor

Fakat artık bu devir kapanmıştır Gittikçe uyanan millî şuur karşısında gafiller ve hâinler, Türk milletini daha çok aldatamayacaklardır Kızılelma yolunu kapatamayacaklardır

Ziya Gökalp’in mısraları düsturumuz olacaktır

Demez taş, kaya

Yürürüz yaya…

Türk’üz, gideriz

Kızılelma'ya

1) O zaman Filistin'de yarım milyon Yahudi vardı

2) Nitekim daha sonraki Türkiye herkesle dost geçinmediği, Kore savaşma katıldığı ve Kıbrıs yüzünden müttefiki Yunanistan ile çatıştığı halde, itibârı, eskisine göre, çok yükselmiş ve 1960 ile 1963'te iki kere Güvenlik Konseyine seçilmiştir

(Kızılelma, 1 Sayı, 31 Ekim 1947)

Alıntı Yaparak Cevapla