Prof. Dr. Sinsi
|
Türk Ülküsü(Kavramlarıyla Birlikte)
TARİHİN BARIŞMAZ DÜŞMANLARI
Komünizm, artık bütün dünya ve bilhassa bizim için iktisâdı bir fikir veya toplumsal bir düzen olmaktan çıkmıştır Komünizm bugün, yalnız Moskofçuluk demektir 1 Fransız ve İtalyan komünist partileri şeflerinden Filipin komünist liderlerine kadar hepsinin, kendi vatanları aleyhinde en utanmaz ve iğrenç bir dille söyledikleri "Kızıl ordu memleketimize girerse onunla birleşiriz" sözü, komünistin bir fikir veya parti adamı değil, Moskova ajanı, Rus casusu ve Moskofçu olduğunu ispata yeter Tarihin hiçbir çağında insan ruhunun bu kadar sefilleştiği ve bu kadar çok vatan hâininin çıktığı görülmemiştir
Komünizm, ruh ve seciye bakımından soysuzlaşmış binlerce casusu bulunan bir Moskof emperyalizmidir Hırslarına sınır bulunmayan, Akdeniz'e, Atlas'a, Hint Okyanusu'na çıkmak isteyen, bütün dünyayı elde etmek hülyası ardında koşan kaba ve Moskof a yakışan bir emperyalizm… Bütün bu doymak bilmez hırsın dayanağı da dünyaya toplumsal adalet götürmek efsânesi…
Geri ve kaba İslav’ın en aşağılık kolu olan Moskof, dünyaya medeniyet ve adalet götürecek! Yıllardan beri açlar ve mahpuslar yeri olan Moskofistan, dünyaya önderlik edecek ve insanlığı ebedî mutluluğa kavuşturacak!
Bu muhteşem fanteziye gafletle inananlar olduğu gibi, gizli maksatla herkesi inandırmak isteyenler de çıkıyor Moskof un dostluğuna inananlarla, Kurtuluş Savaşı başında bize karşı, kendi çıkarı icabı olarak gösterdiği dostluğu (!) başımıza kakanlardan daima şüphe edeceğiz Yıllarca devam eden bir tarihin en açık ve su götürmez gerçeklerine göz yumarak Kurtuluş Savaşı başındaki kısa, geçici bir ânı "Büyük gerçek" diye göstermek isteyenler şüphe etmezsek, tarih bizden şüphe eder Türk soyu ile Moskof sürüsünün damarlarına kadar işlemiş düşmanlığı, yirmi beş yıllık hâin propaganda ile sildik sananlar, millet önünde konuşmak şerefini ebediyen kaybederler Milletin, Moskof dostluğu teranesine karşı gösterdiği soğuk, fakat manalı susmayı, "kabul" sayanlar, ancak düşünce hastası zavallılardır
Bazı dışişleri bakanları, siyâsî nezâket gereği "iki millet arasındaki geleneksel dostluk" tan bahsedebilirler veya Moskof a karşı gerçekten dostluk besleyebilirler Fakat ocakları Moskof düşmanlığı hatıraları ile canlı insanlar, buna inanmaz, aldırmaz, böyle bir dostluğu dinlemezler
Tarihini, jeopolitiğin ve mukadderâtın düşman yaptığı Türklükle Moskofluk, hiçbir zaman barışmayacak ve bu "kıran kırana dövüş", kesin sonuç elde edilinceye kadar sürüp gidecektir Nasıl barışabiliriz ki, Yaradan bizi zıt yaratmış, tarih bizi düşman olarak yetiştirmiş, coğrafya bizi toprağa çarpışsınlar diye yerleştirmiştir
Biz, başkalarının bile benimsediği şanlı millî adımızı taşırken, onlar, kendilerini idare etmek üzere çağırıp başlarına geçirdikleri Norman "Rus" boyunun adını almıştır Soyumuzun ve milletimizin adı olan "Türk" ün mânâsı "kuvvet" veya "medeni=türeli" demekken, onların millî adı İslav’ın kendi dillerindeki anlamı "köle" dir Biz Tanrı Dağlarında doğduk Onlar Pripet bataklıklarından fırladılar
Biz, insanlığın tarihine ve fikir dünyasına Aristo'dan sonra "ikinci öğretmen" olarak kabul edilen Fârâbî'yi verdik Onlar ancak Korkunç İvan'ları, Deli Petro'ları yetiştirdiler
Moskofla dostluk yapılabileceğini sananlar, geçmişe dikkatli bir göz atmalıdır Bizim onlarla 1798 ve 1833'te yapılmış iki ittifakımız daha vardır Bu ittifaklar ve ittifak antlaşmalarındaki "ebedî ve sarsılmaz dostluk" vaatleri, daha sonraki kanlı boğuşmaları önleyebildi mi? Altın Ordu ve Türkistan Türklerinin Ruslarla olan uzun düşmanlık tarihini bir yana bırakıp yalnız Osmanlı Türklerini alalım 14 savaşın yığdığı düşmanlık yükünü atmaya imkân var mı?
Osmanlı Türklerinin Moskoflarla münasebeti 1495'te, onların gönderdiği elçiyle başladı ve 1667 tarihine kadar bizim ancak 9 kere elçi yollamamıza karşılık, onların 38 kere göndermeleriyle dâimîleşti İlk savaşımız 1639'da, yapıldı ve 1917'de, biten son savaşla beraber 1639, 1641 – 1642, 1646, 1677, 1686 – 1699, 1710 – 1713, 1736–1739, 1768–1774, 1787 – 1792, 1806 – 1812, 1827–1829, 1853–1856, 1877 – 1878, 1914–1917 tarihlerinde olmak üzere bu savaşlar 14 kere tekrarlandı 1639 -1917 arasındaki 278 yılda yapılan bu 14 savaşın hepsi 49 yıl sürmüştür Yani 19 yılda bir savaş! Dünya tarihinin son üç yüzyılda, başka iki millet gösterilemez ki, 19 yılda bir çarpışmış olsunlar
Bu çarpışmalar, bu şehit vermeler Anadolu'nun taşını, toprağını Moskof düşmanlığı ile yoğurup taşırdı, Türk milleti ile Moskof sürüsü, tarihin barışmaz iki düşmanı hâline geldi Biz, Anadolu'nun kuzey kıyılarına gelen yıkıcı poyraza "Moskof rüzgârı" dedik Onlar, Ukrayna’nın güneyine saldıran yıkıcı lodosa "Türk dalgası" dediler Türk kelimesinin Moskof halk dilindeki mecazî mânâsını bilmiyorum, fakat Türkçede Moskof "hâin, kötü" anlamını aldı
Hayat var oldukça her şey zıddı ile anlaşılmakta devam edecektir Ölümsüz hayat olmayacağı gibi, kin olmadan da sevgi olamayacaktır Büyük insanlık hamleleri yapmak, millî ülküler ardında mı koşmak istiyorsunuz, sevginin yanına mutlaka nefreti de koyacaksınız Türklerin millî ülküsünden mi bahsediyorsunuz, "Türk’e sevgi"nin yanında "Moskof a kin"i de yerleştirmeye mecbursunuz Türk'ü sevmek demenin Moskof’a düşmanlık demek olduğunu, Türklüğe tapmanın içinde Moskof a kinin de yer alacağını bilmek için derin bilgiye ve düşünceye lüzum yoktur Tarihe ve haritaya bakmak yeter
Moskofçuluk, bütün dünyada gidebileceği en ileri sınırlara kadar gittikten sonra artık gerilemeye başlamıştır Medeni bir dünyada, bu çılgınlık ve ahlâksızlık dini zaten daha çok ilgi bulamazdı Tam demokratça seçim yapan ülkelerin meclislerindeki komünist sayısına bakmak, dünyadaki fikri ve ahlâki sefaletin azalmakta olduğunu gösterir Toplumsal yapısı çok sağlam olan İrlanda, İngiltere ve Amerika'da bir tek komünist milletvekili yoktur Toplumsal yapıları çürük olan Fransa ve İtalya'da ise, meclislerin aşağı yukarı üçte birini komünistler meydana getiriyor İkinci Dünya Savaşı'nda her iki taraftan da ilk nakavt olan büyüklerin "Latin hemşireler" olması, bir tesadüf değildir
"Aramızda savaş olursa Ruslara silah çekmeyiz", "babama söv, fakat Stalin'e bir şey söyleme" diyenlerini kulağımızla işittiğimiz bu fikir sapıklarının, günün birinde doğru yola geleceklerini sanmak ve başkalarına telkin etmek, ihanettir
Moskofçulara müsamaha mı? Asla! Müsamaha, şuurlu bir gaflettir ve şuurlu olduğu için de gafletten çok ihanete yakındır Moskofçuların niçin resmi görevlere alındığını sorduğumuz zaman: "Artık tövbekâr oldular" diye cevap veriyorlar, inanmak doğru değil dediğimiz zaman da: "Vatan çocuklarım kaybedemeyiz" vecizesiyle mukabele ediyorlardı Ah, bu tövbekâr ******leri, ailenin "harîm-i ismeti"ne sokan büyük hoşgörü! Ah bu safça inanış veya umursamayış! Tövbekâr olmuş vatan çocuğu (!) Sabahattin Ali'nin akıbetini gördüler Üç ay hapse girmemek için Bulgaristan'a kaçıyordu Marksist düşünceli, fakat vatansever (!) bir Türk (!) şâiri (!) diye kampanya açılarak ve başta büyük vatansever insan (!) Ali Fuat Başgil'inki olmak üzere imzalar toplanarak hapisten çıkarılan Nazım Hikmet'in, hemen Rusya'ya kaçarak ve Lehçe bir soyadı alarak geberinceye kadar Türkiye aleyhinde "Bizim Radyodan neler söylediği, elbette unutulmamıştır
Bu yurtta, Moskofçuluğu alabildiğine koruyanlardan, yıllarca: "Batı medeniyetine girdik, onları geçtik, onlara örnek olacağız" diye teraneler dinledik Bize: "Avrupa'nın sınırları Kars'ta biter" diye deli saçmaları söylediler Ama Avrupa, yâni Batı, yâni onların deyimiyle "akıl ve ilim" komünistliği tepelerken, onlar Moskofçuluğu Meclis'e kabineye soktular ve Türkçülüğün kökünü kazımak için de en bayağı ve alçakça iftiralarla görülmemiş bir haçlı seferi açtılar Batıyı taklit ederken yalnız yol, okul ve fabrikaya değil, daha çok balo ve kokteyl partileri yurdumuza soktular Moskofçulukla savaşa gelince, onun arkadan gelmesini istediler
Tehlike olmadığım millete zorla kabul ettirmek istedikleri komünizm, Amerika'dan atomun sırrını çaldığı gibi, Türkiye'de de, Adana'daki Köy Enstitüsünde Türk bayrağım lağıma atacak kadar ileri gitti 1948'de Milli Eğitim Bakanlığı binası ile Güzel Sanatlar Akademisi'ni kül ettiği gibi, 1949'un 11 Şubatında Amasya'daki askerî un fabrikasını, 2 Martında Nuri Paşa'nın İstanbul'daki silah fabrikasını, 10 Martında Tuzla'daki Radar Okulu'nun telsiz dâiresini, 11 Martında Adana Askerî Hastahanesi'ni, 13 Martında Çatalca'nın Dağ Yenicesi'ndeki cephaneliği, 13 Martında İslâhiye Askerlik Şubesi subay mahfelini, 26 Martında Harp Akademisinin birinci kat döşemesini, 2 Nisanda Millî Eğitim Basımevi'nin bir kısmı ile Tekirdağ Hükümet Dâiresi'ni kundaklayabildi Ve bunların çoğunu yakıp bitirebildi
Eski Moskofçuların tövbekâr olduklarına inananlar veya inanmış gözükenler, bu yangınlara da kontak deyip işin içinde sıyrılmasını bildiler İşleri o kadar kolaylıkla açıklıyorlardı ki, günün birinde vatan yanıp kül olsa, yine kontak diyerek suçu elektriğe yüklemekten geri kalmayacaklardı
Gerçekte ise, bu kundaklar, barışmaz Türk-Moskof düşmanlığının ufak görünüşlerinden başka bir değildi Onlar bütün Türkeli'ni yakamadıkları için binaları yakıyor; bütün Türk soyunu yok edemedikleri için, yangınlarda ve patlamalarda üç beş kişinin kanına giriyorlardı Onlar, bu toprakları elde edemedikleri için, kendilerini tutamayarak Kars'ı, Ardahan'ı, Boğazları istiyorlar ve hazırlanıyorlardı Kafalarının içinde, karısını Baltacı Mehmed Paşa'ya gönderen Deli Petro'dan kalma bir aşağılık duygusu ve o duygunun doğurduğu kin, gönüllerinde İslav olmanın, yâni aşağı bulanmanın verdiği kaba ihtiras  Bir yandan çokluğun ve imkânların verdiği ümit  Bir yandan Türk'le şaka olmayacağını bilmekten doğan kırgınlık  
Karşı tarafta İslav sürüleri, tanklar, uçaklar, toplar ve milyonlar  Bu tarafta, berikilerine göre çok hafif silahlarla demirden ellerin tuttuğu çelik süngüler ve yüz binler  Bir de o yüz binlerin yardımcısı: Tarih, inanç ve elli milyon şehidin ruhu  
1) O tarihlerde (1950) henüz Maoculuk v s yoktu
(Orkun, 5 sayı, 3 Kasım 1950)
|