Prof. Dr. Sinsi
|
Türk Ülküsü(Kavramlarıyla Birlikte)
TÜRK AHLAKI
Merhûm Ziya Gökalp, Türklerin ahlâkta birinci olduğunu söylerken, millî bir övünme duygusuna kapılmış değildi Çok tarih okumuş, millî maziyi öğrenmiş ve düşmanlarımızın bizim hakkımızda söylediklerini belledikten sonra bu hükmü vermişti
Burada ahlâkın hangi sebepler ve tesir edici şeyler altında meydana geldiğini inceleyecek değiliz Yalnız şu kadar söyleyeceğiz ki, ahlâkın meydana gelmesinde coğrafyanın tesiri yoktur Bu sözümüzün en büyük delili de, aynı coğrafya alanında yaşamış olan eski Romalılarla yeni İtalyanların ahlâkça birbirinin hemen her alanda zıddı olmalarıdır
Ahlakın meydana gelmesinde en önemli sebep soydur Bir toplumun ahlâkı, soyunun karışması ile değişebilir
Türk ahlâkı en eski çağlardan beri toplumcudur Yani Türklerde toplumun menfaati insanlarınkinden üstün tutulur Bununla beraber kuvvetli şahsiyetler dâima saygı görmüşler ve topluma faydalı olmuşlardır Ferdiyete değer vermeyen Türk ahlâkı, şahsiyete saygı göstermiştir Milâttan önceki yüzyıllarda Kunlar, çocuklarını topluma faydalı olabilecek bir terbiye ile yetiştirirlerdi Topluma faydası dokunamayacak kadar yaşlanmış olanlar ise intihar ederlerdi
Askeri ruh, hayatın ve toplumun her yerinde hâkimdi Savaşta ölmekten gurur duyarlar, yatakta ölmekten korkarlardı Bu ihtimalle benizleri sararırdı İslamiyet'ten önceki Türklerde İslamlığın cenneti gibi bir vaad yoktu Böyle olduğu halde, şeref saydıkları için savaşta ölmek isterlerdi
Bir milletin yükselmesi için birinci şart olan disiplinde eşleri yoktu Meşhur Mete (=Motun), sadakatlerini denemek istediği askerlerine, sevgililerine ok atmayı emrettiği zaman, bu buyruğu hepsi yerine getirmişlerdi
Doğru sözlü idiler Kunlar'ın baş düşmanı olan Çinliler bile onların çok doğru sözlü olduklarını, o kadar ki, verdikleri sözün yeter olduğunu yazarlar
Açık sözlü idiler Dalkavukluğun ne olduğun bilmezlerdi Vicdanî kanaatlerini hiç çekinmeden söylerlerdi Hükümdarlar da bu sözleri hiç kızmadan dinlerler ve doğru bulurlarsa uygularlardı Milâttan önce II Yüzyılda Kun yabgusu Türkleri Çin medeniyetine sokmak istediği zaman, baş vezir buna şiddetle karşı koymuş ve sözlerini hükümdara kabul ettirmişti Miladın VIII Yüzyılında Bilge Kağan, Buda dinini kabul etmek istediği zaman, meşhur Bilge Tonyukuk kabul etmemiş, deliller sayarak hükümdarı caydırmıştı Yine VIII Yüzyılda Bögü Kağan Manihaizm’i devlet dini olarak kabul etmek istediği zaman, tarkanlar, yâni bakanlar, avam dini olarak gördükleri Manihaizm’in kabulüne şiddetle karşı durmuşlardı Her ne kadar Bögü Kağan Tarkanları dinlemeyerek millete yeni dini kabul ettirmiş ise de, tarkanlar vicdanî kanaatlerinden dönmemişler, prensip sahibi olduklarını ispat etmişlerdi
Mohaç meydan savaşından sonra, savaş alanını gezen Kanunî Sultan Süleyman'ın bir sorgusuna bir sancak beğinin verdiği cevap da doğruluk ve açık sözlülüğün güzel bir örneğidir
Türk beğleri dalkavukluğun ne olduğunu bilmedikleri, devşirmeler ise bunda pek usta oldukları için, II Murad çağından sonra memleketin yüksek mevkilerine devşirmeler gelmeye başlamış ve millî ahlâkın bozulmasına sebep olmuşlardır
Türkler, en eski çağlardan beri kımız, şarap ve rakı içerek sarhoş olurlar, fakat ciddiyetlerini, vakarlarını asla bozmazlardı Ziya Paşa'nın XIX Yüzyılda yazmış olduğu;
Bed-mâye olan anlaşılır meclis-i meyde,
İşret, güher-i âdemi temyize mihenktir
beyitini sanki hepsi biliyordu Değil sarhoş olup cıvımak, sendelemek bile ayıptı
Cengiz Han'ın oğlu Çağatay, bir gün, küçük kardeşi olup büyük kağanlık mevkiinde bulunan Ögedey ile birlikte çok içerek ciddiyete aykırı sayılabilecek bir harekette bulunmuş, ertesi gün Ögedey'e giderek bir gün önceki hareketinden dolayı kendisinin cezalandırılmasını istemişti
Aksak Temür'ün de günlerce süren toylardan boyuna şarap içtiği olur, fakat ne neşeye kapılır, ne kimsenin gönlünü kırar, ne de devlet işlerinde aksaklık yapacak bir buyruk verirdi
Türklerin cinsî ahlâkları da yüksekti Yuva, aile ve evdeş muhterem sayılırdı Evli bir kadına taarruzun cezası idamdı Kadın hürdü Kocası uzak yolculuğa gitmiş bile olsa eve gelen yabancı erkeği konuklardı Kendisine saygı gözü ile bakıldığı için bundan bir kötülük de doğmazdı Anadolu Yörüklerinde ve Türkmenlerinde, Türkistan göçebelerinde de bu âdet hâlâ vardır
Eski Türklerin ahlâk ve âdetlerinin büyük bir kısmını aynen saklamış olan Türkistan Kazaklarının bazılarında şöyle bir adet vardır: Bir genç erkek evlenmek istediği kızın çadırına üç gece gizlice girer Kızla birlikte yatarlar, kızın babası ve anası bunu sezseler bile ses çıkarmazlar Üç gecede erkek, kendisiyle evlenmesi için kızı razı edebilirse, dördüncü günü babasına giderek kızı ister Kandıramazsa çekilir gider Fakat bu üç gecede en ufak bir uygunsuzluk olmaz Erkek ve kız, birbirlerine karşı hiçbir kötü düşünce beslemez
Bu da gösteriyor ki, Türkler hem ahlâklı, hem de iradeli bir millettir Zaten bu ikisi, çok kere birlikte bulunur Yaşayıp yükselmek, ahlâklı ve irâdesi sağlam milletlerin hakkıdır
Biz bu Türk ahlâkına tam olarak sahip bulunduğumuz zamanlarda yükseldik Yabancıların ahlâkını alarak bozulduğumuz zaman düşüp geriledik Yükseldiğimiz zamanlar bu toprak, büyük millî dâvalar için kendilerini feda eden, yalan, iki yüzlülük bilmeyen, vicdanını satmayan insanlarla dolu idi Niğbolu'da, 60 000 Türk, birleşik Avrupa'yı yenerken; Yavuz, korkunç çölleri aşarken; Kânûnî, boy ölçüşmek için Şarlken'in ordusunu ararken böyle yıkılmaz ruhlu bir topluma dayanıyordu
Ahlâk, millet yapısının temelidir O olmadan hiçbir şey olmaz
(Çınaraltı, 7 sayı, 20 Eylül 1941)
|