Prof. Dr. Sinsi
|
Türk Ülküsü(Kavramlarıyla Birlikte)
TÜRK MİLLETİ’NE ÇAĞRI
Milletimiz Orta Asya'daki hayatının en eski yüzyıllarında atı ehlileştirmek suretiyle mesafeleri kısaltmayı bilmiş, böylelikle geniş bölgeleri kontrol etmek imkânım bularak büyük devlet kurmak başarısını sağlamıştır Başka milletler ancak şehir devletleri kurabilirken, birçok şehirleri de içine alan bu devletler, Türklerde cihan hâkimiyeti ve büyük ülkülere bağlanma düşüncelerini doğurmuştur
Hun, Göktürk ve Osmanlı imparatorlukları bu büyük ülkünün sonucu olup cihan tarihinde bunlarla kıyaslanabilecek devletler olarak yalnız Roma ve Abbasiler gösterilebilir
Milletimiz, tarihinin her devrinde büyük devlet sahibi olmuş ve 1918 yılma kadar, en güçsüz zamanlanınız da dâhil olmak üzere, Türkiye dâima büyük devlet sayılmıştır Fakat Birinci Dünya Savaşında yenilip topraklarımızın yansını elden çıkarmamız üzerine, Türkiye, artık büyük devlet olmak vasfım kaybetmiştir Toprağın yüz ölçümü, nüfus, tarih, askerî güç, bilim, sanayi gibi türlü faktörlerin sonucu olan büyük devletlik bugün Amerika, İngiltere, Rusya, Fransa, Almanya, Japonya, Çin, Hindistan, Brezilya ve Kanada'nın elindedir Cumhuriyet devrine kadar milletimiz, bilinen ve görünen düşmanlarla mücâdele ediyordu Bu düşmanlar bazı devletlerle kendi tebaamız olan bazı Türk olmayan unsurlardır Fakat cumhuriyetle birlikte, iş değişti Devlet ve tebaa olarak düşmanlarımız azaldığı hâlde yepyeni bir düşman, Türk milletini, tarihinin en büyük tehlikesiyle karşı karşıya getirdi Şimdiye kadarki düşmanlarımız, Türkiye'nin bazı parçalarını istemekle yetiniyorlardı Sevr Barışında bile, ordusuz da olsa, küçük bir Türkiye bırakılmıştı
Fakat yeni düşman böyle değildir Yeni düşmanını plânlı hedefi Türkiye'nin topyekûn yok edilmesidir Bu düşmanın adı komünizmdir
Yeni düşmanın tehlikesi, gizliliğinden ve saf insanları aldatacak düşüncesi, kanaati olmayan insanlar, o konu hakkında yapılacak propagandaya kendilerini kaptırabilirler Bu insan yaratılışının gereğidir Bu kendini kaptırma, karşı bir propaganda ile düzeltilmezse daha da tesirli olur Kimine refah ve zenginlik, kimine tatmin edilmemiş cinsi isteklerin doyurulması, kimine büyük insanlık ülküsü diye anlatıp gösterilen komünizm, birçok saf insanları avlayabilir Bütün bunlar Türklük yapımıza indirilmiş birer darbedir
Türkiye'nin kalkınması dâvası aynı zamanda onun tekrar büyük devlet olma davasıdır Bu sebeple, millî dâvayı sadece servetin daha âdilâne dağıtılması diye almak, millî ruhu anlamamak hatta onu inkâr etmek demektir Çünkü servet dâvası yalnız maddeye ilişkin olmamakla insanî ihtiyaçların tamamını ifâde etmekten uzaktır Madde ile birlikte mânâ da olmalıdır ki, Türk toplumu ihtiyaçlarını karşılamış sayılsın
Yalnız servet ve refah bir topluma bahtiyarlık getirmez Olsa olsa hayvanı bir rahatlık getirir
İsviçre çiftliklerindeki inekler de ahır, yem, bakım mükemmelliği yönünden refah içindedirler Fakat bahtiyar sayılamazlar Çünkü bahtiyarlık ruhî nazlarla duyulan her hâldir ve yalnız insanlara mahsûstur Rûh dediğimiz manevî değer yalnız insanlarda vardır
Yirminci yüzyılda müspet ilmin ve batı medeniyetinin ışığı altında, medeni milletlerin ve toplumların dine bütün varlıklarıyla sarılmış olduklarını görüyoruz Çünkü Tanrı inancı ve dolayısıyla din, fert olarak da, millet olarak da vazgeçilmez manevî ve ahlakî büyük bir dayanaktır Bu sebeple, bugünkü Türk dünyasının dayandığı iki esaslı temelden birisini teşkil eden İslâm dininin, millî varlığımızın ayrılmaz bir parçası olduğuna inanıyoruz
İnsanı hayvandan ayıran özellikler utanma, ülküye bağlanma ve bir iman ve fikir uğrunda ölebilme hasletleridir Utanan insan suç işlemekten ve ayıplanmaktan sakınır Ülküye bağlanan insan maddî sıkıntılara şikâyetsiz katlanır Bir iman ve fikir uğrunda ölen insan da kendisinden sonra geleceklerin terbiyesinde olağanüstü rol oynar Bunların madde ile ilgisi yoktur
Türkiye'nin kalkınmasını düşünürken, fertlerin yalnızca refahını düşünmek, memleketi kuvvetlendirmeye yetmez Refah içinde ve ileri bir memleket, ahlâk ve fikir bakımından da üstün değilse, yıkılmaya mahkûmdur Fertlerinde bir fikir için ölmek hasleti bulunmayan milletler, düşman saldırışı karşısında ölmekten kaçınacakları için, o refahtan hiçbir hayır gelmeyecektir
Hâlbuki Türkler, yüzyıllar boyunca, büyük devlet kurmak ülküsünü taşımış bir millet oldukları için, onları kalkındırmak aynı durumdaki başka milletleri kalkındırmaktan daha kolaydır Fedakârlığa dayanan kalkınma hamlesini, Türk milleti birçok milletlerden daha hızlı yapabilecek kabiliyettedir Fakat yüzyıllar boyunca kudretli önderler tarafından idare edilmiş olan Türk toplumu, tarihinin, her çağında olduğu gibi bugün de büyük kılavuzlar istemektedir
Millî şuur ve gurura mâlik liderlerin en büyük faydası, toplumu aşağılık duygusuna düşmekten korumaktır Bir millet büyük iş yapabilmek için, kendisinin büyük millet olduğu inancını duymalıdır Atatürk devrinde, Türk milleti nüfus, servet, teknik ve kültür bakamından, bugüne göre çok geride olmasına rağmen manevî güç bakımından kudretliydi ve onun içindir ki, kendisinde her tehlikeyi yenebilmek inanç ve kuvveti bulunuyordu
Hâlbuki önderler ve aydınlarda aşağılık duygusu olursa, o milletin kalkınmasına imkân yoktur Çünkü kalkınma hamlelerinin boşuna olacağı kuruntusu ruhlara işlenmiş, gönüller ümitsizlikle dolmuştur
Zafer hiçbir zaman, mahvolduklarını sananlar tarafından kazanılamaz
Kalkınma hamlesi hiç şüphesiz bilim metodları ile olacaktır Fakat milletimizin toplum ve fert psikolojisiyle tarihî, millî gelenekleri, toplumsal yapısı da hesaba katılmazsa, bilim metodları ile davranış başarıyı sağlayamaz Çünkü nasıl ilaçlar, aynı hastalığa tutulmuş insanlar üzerinde aynı tesiri göstermiyorsa, bilim metodu da her toplum üzerinde aynı sonucu vermeyecektir
Bilim metodu, ön düşüncelerden sıyrılmayı da emreder Bu sebeple Türk milletinin siyâsî rejiminin ne olması gerektiği hakkında açıkça konuşmanın zamanı da gelmiştir Rejimler gaye değil, milletlerin saadeti için birer vâsıtadır Bu sebeple milletler, tarihleri boyunca bazan rejim değiştirmişlerdir Bir bakıma rejim, milletlerin elbisesidir Şahıslar gibi milletler de zaman ve mekâna göre elbise giyerler Sıcak bölgeler için pek uygun olan ketenden göğsü açık bir elbise, soğuk iklim bölgelerinde nasıl insanın ölümüne sebep olursa şu veya bu rejim de bazan bir milletin çökmesini hazırlayabilir
Bugün içinde bulunduğumuz siyâsî ve toplumsal şartlara göre bize uygun gelen toplum elbisesi, yâni rejim, demokrasidir Milletimizde bu fikir günden güne yerleşip kökleştiği gibi, birlikte hareket etmeye mecbur olduğumuz müttefiklerimizin rejimi de budur
Fakat demokratik rejimde kalmaya kararlı oluşumuz, demokratik olmayan eski tarihimizi ve bize övünç veren kahramanlarımızı saygı ile anmamıza asla engel olamaz Çünkü geçmişini hor gören bir millet, ancak şerefsiz insanlardan kurulu bir topluluk olabilir
Şunu da gözden uzak tutmalıyız ki, demokrasinin başarılı olması, toplumdaki millî şuurun kuvvetiyle orantılıdır
Türk milletinin kalkınması derken, bu harekete, gönülleri heyecanla çarpıştıracak ve yurttaşları fedakârlığa ve hattâ kahramanlığa sürükleyecek bir anlam vermek için kalkınma hedefinin Büyük Türkiye olması birinci şarttır Kültürü, bilimi, tekniği ile birlikte ahlâkı ve erdemi ile de ileri ve üstün olacak Türkiye  Yoksa sadece refah ve zenginlik için yapılacak hamlenin, bir ticâret evi hareketinden farkı yoktur
Devlet ile ticâret kurumu başka başka şeylerdir Ve devlet olmayı ticâret kurumu olmakla karıştıran topluluklar, dâima başkalarının gölgesinde yaşamaya ve ilk darbede yıkılmaya mahkûmdurlar
Devlet sahibi Türkler olarak siyâsî sınırlarımız dışında kalan Türklere karşı ilgisiz kalamayız En küçük, güçsüz ve yeni devletlerin bile sınır dışı soydaşlarına karşı ilgisi varken, henüz bağımsız bile olmayan Cezayir, ne Sahra'da, ne de kıyılardaki Fransız sermayesine ve çoğunluğuna karşı bir hak tanımazken, tarihin en büyük imparatorluklarını kurup birçok milleti idare etmiş bir toplum olarak, siyâsî sınırlarımız dışındaki Türkleri düşünmek vazifesinden asla geri kalamayız
İmzamızı attığımız Birleşmiş Milletler Anayasasına dayanarak, siyâsî sınırlarımız dışındaki Türklerin de bağımsız olarak ve yabana hâkimiyetinden kurtulmak dâvalarım desteklemek hem millî borcumuz, hem de insanlık görevimizdir Henüz yamyamlık devresini bile bütün bütün atlatmamış olan toplumların devlet kurma hakkı tanınırken, medenî ve üstün kabiliyetli millet olan Türklerin şurada burada tutsak hayatı sürmelerini kabul edemeyiz İyi çalışan ve şuurlu ellerde bulunan bir Türk hâriciyesinin, bu hakkı bütün dünyaya tanıtacağından eminiz
Bugünkü çok tesirli silâhlar karşısında savaşı istememekle beraber, artık bir daha savaş olmayacak diye yapılan propagandalara inanmayız ve bu propagandayı, bizi gevşetmek için yapılmış bir düşman hilesi sayarız Askerî hazırlıkların alabildiğine arttığı bir dünyada, dünyayı karıştıran hâin kuvvetler tasfiye edilmedikçe, savaşın dâima yapılacağına inanmış olarak, milletimizin askerlik geleneğine tekrar dönmeyi lüzumlu buluruz
Askerlik geleneği bugünkü milletlerin hepsinden eski bir millet olarak ordumuzun yeni baştan ve bize lâyık şekilde düzenlenmesine ve müttefiklerimiz ile standart silahlar kullanmak mecburiyeti dışında, askeri özelliklerimizin korunmasına şiddetle taraftarız Askerlik çok şerefli ve güç bir meslek olduğu için, subay ve astsubaylarımızın erdemli aile çocuklarından seçilmesini ve fedakârlıklarına karşı bazı imtiyazları bulunmasını doğru buluyoruz
Büyük devlet olmanın şartlarından biri de, zengin ve kudretli bir dile sahip olmaktır Millî ihmaller dolayısıyla gelişmemiş olan kökü kuvvetli dilimizi, büyük bir bilim ve sanat dili hâline getirmek ihmâl olunamayacak bir davamızdır Ne melezleştirilmiş eski dil, ne de öz Türkçe denilen uydurma dil, büyük bilim ve edebiyat dili olamaz Terimleri Türk köklerinden üretme, konuşma dilinde Türkçeyi veya Türkçeleşmişi seçme esasında olan bir "Arınmış Türkçe" ye taraftarız İnsanın yüreği ne ise, milletin dili de odur Bu değerli varlık, gerçek değerlerden meydana gelecek bir akademi ve millî şuura mâlik uzmanlar ve sanatçılar eli ile korunmalıdır
Millet olarak yaşamak isteyen toplumlar, kendi millî özelliklerini kıskançlıkla korurlar İskoçların etek giymesi, Hintlilerin bize garip gelen kıyafetleri gibi, biz de Türk kültürüne âit özelliklerimizi saklamaya, millî tarihimizin kadrosunu çizmeye ve gerekirse, dilimizin bütün inceliklerini ifâde edebilmek için alfabemize bir iki harf daha katmaya taraftarız
Milli gelirin adaletle üleştirilmesi, Türk toplumu için de elbette millî bir gayedir Ferdi ihtiyaçların rahatça karşılanabildiği, refahın yaygın bulunduğu bir ülkede, toplumsal adalet dâvası gerçekleşmiş olur ve böyle bir dâvadan bahsetmeye de lüzum kalmaz Bu sebeple, bir yandan toplumsal adalet tedbirleri alır ve onları sağlam kanunî esaslara bağlarken, diğer taraftan da eğitim ve öğretimi yayarak ve ayrıca memleketimizi iktisadî alanda hızla kalkındırarak, toplumsal adaletin ortamını hazırlamamız gerekir Aksi takdirde toplumsal adalet davasının, özellikle geri ve yoksul ülkelerde, komünizm silahı haline geleceği asla unutulmamalıdır
Çünkü komünizm, yoksulluk, gerilik ve bilgisizlik bataklıklarında açan bir çiçektir
Sosyalizmin, komünizmi önlediği yolundaki iddialar doğru değildir Amerika'da sosyalist bir parti olmadığı, rejim tamamen kapitalist ve liberal esaslara dayandığı hâlde komünizm yoktur Toplumsal adaletin tam veya çok miktarda uygulandığı memleketlerden Kanada'da Liberaller ve Muhafazakârlar; Belçika'da Hıristiyan Sosyalistler, Finlandiya, İsveç ve Danimarka'da Sosyal Demokratlar, Almanya'da, Hıristiyan Demokratlar, Avusturya'da Katolik Halkçılar, İngiltere'de Muhafazakârlar (1950'den beri) hâkimdir Bu memleketlerin çoğunda sosyalistler, küçük birer partidir
Partiler ve sosyaliz hakkında tecrübesi olmayan geri memleketlerde ise sosyalizm, komünizmin öncüsü rolünü oynamaktadır Küba'da olduğu gibi Bu sebeple, demokratik düzen içinde ve huzurla gelişme isteğini duyduğumuz bir zamanda, bize türlü huzursuzluklar getirip memleketimizi komünist yapmaya çalışacak sosyalizmin aleyhindeyiz
Memleketimizdeki bütün sosyalist hareketlerde komünizmden hüküm giymiş sabıkalıların bulunması, en büyük delilimizdir
Sosyalizmin aleyhinde olmamızın önemli bir sebebi de, bizim memleketimizde sosyalizmin tamamıyla kozmopolit şahıslar yetiştirmesi ve sosyalizmin milliyet aleyhtarlığı olarak ortaya çıkarılmasıdır Büyük bir tarihin vârisi olarak Türk kalmaya azmetmiş bulunduğumuz için, bizi milliyetimizden uzaklaştırmak isteyen ve Türklüğü birinci plâna almayan her fikir ve her ülkünün karşısındayız
Yüksek bir millet hâline gelmenin diğer bir özelliği olarak sağlam kânunlar koymak ve kânuna saygıyı inanç hâline getirmek için, her türlü tedbirin alınmasına, tercüme kânunlara değil de millî örften çıkarılan ve çağdaş hukuk prensiplerine dayanan yasalara taraftarız Kânunlar devleti, milleti, millî kültürü, ahlâkı, düzeni, aileyi, fertleri şerefi ve hakları koruyacak kânunlar olmalı; adalet ölçüsü en kesin terazi ile sağlanmalıdır
Devlet, nazarî olarak, vatandaşların hayatını koruyup saadetlerini sağlamak için kurulmuş bir müessese olduğundan, her Türk'ün sağlık, hastalık ve işsizliğe karşı sigortalanması şeklindeki toplumcu anlayışımızı huzuru sağlayacak en temelli faktör olarak sayıyoruz
Toprak, devletin temeli olduğundan, toprakla uğraşanların temel korunur gibi korunması ve kalkındırılması şarttır Milletimiz göçebe zamanlarda bile toprak mülkiyetini kabul etmiş olduğu için, bu mülkiyetin devamı, sosyal yapımızın icaplarındandır
Sonuç olarak millî kalkınma programımızı şöylece özetliyoruz:
- Türkçüyüz
- Arınmış Türkçeciyiz
- Yasacıyız
- Toplumcuyuz
- Millî gelenekçiyiz
- Şuurlu demokrasiye taraftarız
- Ahlâkçıyız
- Bilimciyiz
- Teknikçiyiz
(Orkun, 1 sayı, Şubat 1962)
|