Yalnız Mesajı Göster

Osmanlı'da Harem'in Gerçek Yüzü

Eski 11-25-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlı'da Harem'in Gerçek Yüzü



Bir bayram günü, çok güzel görünen kız padişahın huzuruna girer
tebrikini yapar Hünkar "Hâlâ inadında devam mısın?" diye sorar Genç kız
gözlerini yere indirip susar Bunun üzerine Hakan " Hem sen bugün ne kadar
güzelsin!" der Genç kızın bu iltifata cevabı şu olur: "Efendimiz!! Ömrüm
oldukça size canımı feda etmeye daima hazır olacağım Yanınızdan ayrılmam
Fakat bütün dünyayı bağışlasanız asla hareminiz olmam! Çünkü kocam olacak
erkeğin yalnız ve yalnız bir karısı, yani tamamen bana ait olmasını
isterim, aksi halde kimse ile evlenmem"
Güzelden ümidini kesen Hükümdar ona bir konak alır, içini donatır
45 Yasında gayet dindar bir kıranta (oturaklı, gösterişli, bakımlı, orta
yaşlı) zatla evlendirir Kocasının tek eşi olarak hayatını devam ettirir
Binyediyüzlü yılların başında İstanbul'a gelen İngiltere
Büyükelçisi'nin eşi Lady Montague'nin hatıraları batılıların pek hoşuna
gitmedi Hareme girebilen Lady'nin yazdıkları daha önceki ve sonraki
batılıların yazdıklarına ters düştüğü için, gerek o dönemde, gerekse daha
sonra Lady Montague'yi yalancılıkla itham eden pek çok yazar çıkacaktı
O'nun ülkesi olan İngiltere'de üstelik de 1800'lü yıllarda, evli bir erkek
çok rahatlıkla karısını gazeteye "ihtiyaçtan satılık ev kadını" ilanı
vererek satabildiği için, Osmanlının saraya giren kadın köleye maaş
bağlamasını, eğitim vermesini, sonra da değerli çeyiz ve mücevherleri ile
saraydan âzâd etmesini elbette anlamakta zorlanacak ve inkâr yolunu tercih
edeceklerdi
Aşağıda, onun mektuplarından yaptığımız alıntı, ne demek
istediğimizi daha da iyi izah edecektir:
"Bu milletin din ve töreleri hakkında eksik bilgimiz var Dünyanın
bu tarafına seyrek geliniyor Gelenler de ticaretten başka bir şey
düşünmeyen tüccarlar Türkler ise, bunlarla yüz-göz olmayacak kadar
ağırbaşlılar Bu sebeple tüccarların getirdikleri bilgiler yalan yanlış
oluyor
Belki de dünyanın bütün kadınlarından daha hür Hayatı hiç
aksatmadan, zevkle süren, kaygılardan uzak yaşayan, boş vaktini komşu
ziyaretleriyle, hamamlarda yıkanmakla, ya da bol para harcayıp yeni yeni
modalar çıkarmakla geçiren yeryüzündeki tek kadın
Avrupa'da hiç bir saray düşünemem ki, orada yabancı bir kadına
karşı bu kadar namusluca davranılsın
Hamamda ikiyüz kadar kadın vardı Hiç birinde bizdeki gibi alaycı
gülüşmeler ve fısıldaşmalara rastlamadım Üstelik benim için "güzel, çok
güzel" dediklerini işittim Bir kadının, bir başka kadın için "güzel"
diyebilmesi hâyâl bile edilemez
Konakların hepsinde bir harem dairesi ve cariyeler var Ancak bu
cariyeler evin hanımına âit hizmetçiler Evin erkeği ömrü boyunca bunları
yolda görse tanımaz Ne kadar garip değil mi?
Kış geceleri toplanıyorlar, geç vakitlere kadar öyle güzel ve saf
eğleniyorlar ki zamanın nasıl geçtiği hissedilmiyor Her evde misafir
odaları var İkram ve misafirperverlik Türklerin yaşama kudreti gibi bir
şey"
Çok zor ve ağır bir konu olan Harem'i böyle bir kaç satırda
özetlemek elbetteki mümkün değil Ancak kendimizle, geçmişimizle barışma
çabasının içinde küçük bir damla olmaktı niyetimiz
Yazımıza bir soru ile son vermek istiyoruz:
Biz, zamanın hiç bir diliminde ve dünyanın hiç bir
coğrafyasında sarayına
aldığı bir köleden "valide sultan" dediğimiz zamanının "first lady"sini
çıkaran bir başka medeniyet bilmiyoruz
Siz biliyor musunuz?
Bu da başka bir yazı:
Yine 17 yüzyıl bazı batılı yazarlardan haremin gizliliğinin yaznısıra harem hakkında konuşamların da fanteziler üretmekten başka bir şey yapmadıklarını gözlemlemek mümkündür

Sarayın, ikinci avluya girmelerine izin verilen yabancıların gidebildiği kadarını gördüm İçeriyi görmedim Ama hükümdarlarına karşı huşu duyduklarını gösteren şahane bir sessizlik ve saygı içindeki sonsuz bir görevliler ve hizmetkârlar kalabalığı ile karşılaştım (Henry Blunt, A Voyage into the Levant, 1638)

Kadınlar dairesine ilişkin bir bölümü buraya, okuyucuya bu daireyi iyi bilmenin imkânsızlığını anlatabilmek için dahil ediyorum Buraya erkeklerin girmesi yasaktır ve bu yasak Hristiyan manastırındakinden çok daha büyük bir dikkatle uygulanır Sultanın aşk hayatının niteliği gizli tutulur Bunun üzerine konuşmayacağım ve bu konu hakkında hiç bir bilgi edinemedim Bu konuda fantezi kurmak kolay ama doğru bir şeyler söylemek alabildiğine güçtür (Jean-Baptiste Tavernier Nottvelle Relation de l'interieur du serrail de Grand Seigneur, 1675)

Kardeşim, Osmanlı imparatorlarının sarayı konusundaki merakını herkesten kolay giderebilirim Çünkü yirmi yıldan fazla bir süredir bu sarayın içine kapalı kalmış biri olarak güzelliklerini, yaşam tarzını, disiplinini gözlemleme zamanım oldu Çeşitli yabancı gezginlerin bir kısmı dilimize de çevrilmiş olan bir çok fantastik tasvirine inanılacak olursa b sarayın büyülü bir yer olmadığını hayal etmemek güçtür Fakat sarayın asıl güzelliği içinde gözlenen düzende ve burada yaşayan güçlü kişilerin hizmetine bakacak olanların eğitiminde yatar (François Petis de la Croix, Ett General de l'Empire Ottoman, 1695)
***
Oryantalistler Doğu haremini çıplak kadın vücutlarıyla resmededursun, Türk tarihçiler onu oldukça farklı algılıyor Çağatay Uluçay eğitim yuvası olarak görüyor, İlhan Bardakçı ahlak mektebi diyor, Halil İnalcık kadınlar manastırı tanımlamasını getiriyor Bir başka tarihçi İlber Ortaylı ise çok net bir tanım ortaya koyuyor; "Harem'de önemli olan, gelen kadının en iyi şekilde yetiştirilmesi, eğitilmesi ve izdivaç yapmasıdır" Türk İktisat Tarihi uzmanı olan Prof Dr Hüseyin Özdeğer ise haremin bir atölye gibi çalıştığını ifade ediyor Osmanlı'da daha çok varlıklı insanların haremleri olduğuna dikkat çeken Özdeğer, "Harem sahibi insanların iplik, dokuma vb işletmeleri olurdu Cariye ve içoğlanlar buralarda çalıştırılır, karşılığında kadı tarafından belirlenen yıllık ücretleri ödenirdi" diyor Özdeğer doçentlik tezi olarak Bursa ilinin 1463—1640 yılları arasındaki tereke defterlerini çıkarmış Elde ettiği rakamlar ise oldukça çarpıcı Toplam 3121 kişinin medeni durumları araştırılmış 1092 evli erkekten sadece 49'unun iki, 2'sinin de üçer karısı olduğu belirlenmiş 1041 erkek ise sadece bir kez evlenmiş İkinci evlilikler ise daha çok kadının eşlik görevini yapamaz hale gelmesiyle ya da çocuk doğuramaması gibi nedenlerle yapılmış

Prof Dr Hüseyin Hatemi, Doğu haremlerini Batıdakinden ayıran bir özellik olarak yaşlılara gösterilen saygıyı örnek veriyor Batılıların aksine Müslümanlar yaşlandıkları için hiçbir kadına hor gözle bakmamış, ona haremin en saygıdeğer kişisi muamelesini göstermiş Yani yaşlılıkla birlikte kadınlar yok sayılmamış, onlardan sürekli genç kalmaları beklenmemiş
Topkapı Sarayın’da padişahın evleri ve aileleri bulunduğu yere başkasının girmesi yasak anlamında harem denir Haremde padişahın annesi valide sultan,padişahın hanımı, hasekiler, şehzadeler, padişah kızları, ustalar, kalfalar ve cariyeler bulunurlar Padişah haremin efendisi, padişahın annesi valide sultan ise Harem’in reisi konumundadır

Osmanlı Sarayında cariyeler Orhan Bey döneminden itibaren görülmeye başlanmıştır Fatih döneminden itibaren ise sarayda cariyelerin sayısı oldukça artmıştırHaremde iki tür cariye bulunmaktadır:Birincisi;hizmetçi konumundaki cariyeler,ikincisi de;eş konumuındaki cariyelerdir

Hizmetçi konumundaki cariyeler sarayda para karşılığı çalışırlardıBunlar başkasıyla evli olabilirlerdi Evli olmayan cariyelerin ise başkasıyla evlenmesi mümkün olmadığından bunlar padişahın veya şehzadelerin haremine girebilirlerdi Başkasıyla evli olan cariyelerin ise saraydan herhangi bir kişiyle cinsi münasebeti olamazdı Acemiler,cariyeler(dar anlamda), kalfalar ve ustalar “Bu dört grup incelenince görülecektir ki,haremdeki cariyelerin %90’ı tamamen bugünkü kadın hizmetçi konumundadırlar ve bunlar aldıkları belli ücretler karşılığında haremde hizmet etmektedirler

Eş konumundaki cariyeler ise; padişahın nikah yaparak ya da nikah yapmadan karı koca hayatı yaşadığı cariyelerdirBu tür cariyelerin sayısı fazla değildirEş konumundaki cariyeler iki bölümde incelenebilir:

Birincisi; azad edilerek nikahlanmış cariyelerdir Bunlara haseki sultan veya kadın efendi denirdi Bunların içinde padişahtan çocuk doğuranlara haseki ünvanı verilirdi Sayıları yediye kadar çıkardı Konumlarına göre baş kadın ikinci kadın diye sıralanırlardı

İkincisi ise; padişahın nikahsız olarak yaşadığı cariyelerdir Bunlara ilkbal, gözde ve peykler denir Kadın efendi olabilecek ilk dört cariyeye gözde, ikbal adayı olabilecek cariyelere de peyk denirdi Padişahların en fazla dört ikballeri, dört gözdeleri ve dört tane peykleri olabilirdiYani ikbal, gözde ve peyklerin toplam sayısı onikiyi geçmezdi

Fatih'ten itibaren padişahlar genellikle azadlı cariyelerle evlenmişlerdir Ahmed Akgündüz padişahların cariyelerle evlenmeyi tercih etme nedenini;bacanak, kayınpeder, sır saklama, akraba tasallutu gibi olumsuz yönleri berteraf etmek amaçlı olabileceğini belirtir

Fatih döneminde kurulan harem, cariyelik kurumunun oluşmasında ve gelişmesinde ve revaç bulmasında büyük etken olmuştur Cariyelik kurumunun oluşması ve gelişmesiyle padişahlar Türk kızlarıyla evlenme geleneğini terk ettiler Kanuni'nin Hürrem Sultan İle evlenmesiyle başlayan cariyelerle evlenme geleneği ikinci Osman tarafından kaldırılmaya çalışılmışsa da daha sonraki padişahlar cariyelerle evlenmeye devam etmişlerdir

Alıntı Yaparak Cevapla