|
Prof. Dr. Sinsi
|
Yeniçeriler Hain Miydi?
Yeniçeri Ocağı Osmanlı İmparatorluğu'nun kuruluşundan itibaren sadece askeri değil, sosyal ve siyasi açıdan da önemli bir kurumdu 1826'da kaldırıldıktan sonra, "hain", "çapulcu" ilan edilerek marjinalleştirildiler Tarihçiler, yeniçerilerin "öteki" tarihini aydınlatıyor
Son yıllarda ülkemizde yaşanan değişim ve dönüşümler, resmi tarihin sorgulanmasıyla el ele gidiyor Bugüne dek karanlıkta kalmış ya da yanlış bilinen temalar bir bir gün yüzüne çıkıyor Ancak henüz sorgulanmayan bir konu var: Yeniçeriler Üstelik yeniçeriler sadece Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti tarih yazımında değil, günümüzde de sağcısından solcusuna, dindarından laikine her kesimin üzerinde hemfikir olduğu bir konu
Bu yaygın kanıya göre yeniçeriler ilk kurulduğu dönemlerde “iyi”ydiler, askeri görevlerini yerine getirir, padişaha sadakatle hizmet ederlerdi Sonra, bir “bozulma” yaşandı, ticarete, siyasete karıştıkları için asli görevlerini unuttular, iktidara rakip oldular Bu süreç 1826’da II Mahmut’un yeniçeri ocağını kanlı bir şekilde kaldırmasıyla sonuçlandı
Aslında yeniçerilere ait bu hikâye, Osmanlı İmparatorluğu’nun “yükselme - duraklama - gerileme” dönemlerinden mütevellit hatırlanmasıyla yakından alakalı Bu problemli tarihsellik, aslında hiç var olmayan ama bugünkü mutsuzlukları meşrulaştırmak için uydurulan bir “altın çağ” nostaljisini içeriyor
Tarih, böyle dönemlendirmelere, bu dönemlerin aralarına çekilen kalın çizgilere, “önce” ve “sonra” diye başlayan cümlelere indirgenemeyecek karmaşık bir süreç Aktüel’e
yeniçerileri değerlendiren tarihçiler, bunu açığa çıkarıyor
PROF DR ŞERİF MARDİN (SOSYOLOG, SABANCI ÜNİVERSİTESİ)
“HALK İSYANININ ÜÇÜNCÜ EVRESİNİ, SİLAHLI KUVVETLERİN İŞBİRLİĞİNE ÇEKİLMELERİ OLUŞTURUR, YENİÇERİLER DEVREYE GİRERDİ ”
Osmanlı toplum görüşü, sultanın uyruklarıyla zımni bir sözleşmeyi, eğer tahtını korumak istiyorsa, uymak zorunda olacağı bir sözleşme fikrini ihtiva etmekteydi Bu görüşün temelini, bütün toplumu, iyiliği emir ve kötülüğü menetmekle görevlendirilen bir Kuran ayetinden alınmış tasavvur oluşturuyordu
Bu, temel bir dini yükümlülüktü “Kötülük”, İslam’ın koyduğu normlara uymama olarak tanımlanır İslam toplumu aynı zamanda bir siyasi topluluk olarak da tanımlandığı için iyiliği “gözetme” ilkesi, siyasi alanda da geçerliydi Bütün isyanlarda gerekçeler, yönetici sınıfın kendi sözlerini tutmama kusurunu işlemesine dayanak oluşturan iddialar olarak özetlenebilir Osmanlı halk isyanlarında ilk evre, sultanın ve memurların kötülüklerinin konuşulduğu dedikodu faslıdır Söz konusu kampanya, camilerde verilen vaazlarda sosyal çöküntünün genel durumu iğnelemeler yoluyla şiddetlendirilir İsyanın üçüncü evresini, silahlı kuvvetlerin işbirliğine çekilmeleri oluştururdu Bu noktada yeniçeriler devreye girerdi (Kaynak: Türk Modernleşmesi)
AHMET ELİBOL (GAZİ ÜNİVERSİTESİ TARİH BÖLÜMÜ)
“HALK, KENDİSİNİ TEMSİL EDEN BİR BÜYÜK GÜÇTEN MAHRUM KALDI”
Devleti
merkeze alan tarih okumalarında, halk ve yeniçeri isyanları “birkaç çapulcunun azıtmaları” şekliyle sunuluyor, bu ise meselenin toplumsal boyutlarını anlamamızı zorlaştırıyor
Yeniçeriler, bu gibi isyanlarda halkın taleplerini destekleyen ve merkeze ileten bir güç merkeziydi Onların esnafla kurdukları ittifaklar sayesinde, Osmanlı’daki geniş halk tabanının yönetime ulaşan bir sesi, isyanlardaki başat rolleriyle iktidarın sınırını çizen, onu hizalayan önemli bir unsur olduğunu da görebiliriz Nitekim Tanzimat’ın hemen öncesinde devlete hâkim olan merkezî iktidar anlayışının ilk hedefi ayanlar ve yeniçeriler olmuşlardır Bundan dolayı belki de halk, kendisini temsil eden bir büyük güçten mahrum kalmıştır
PROF DR CEMAL KAFADAR (TARİHÇİ, HARVARD ÜNİVERSİTESİ)
“YENİÇERİLER HİÇBİR ZAMAN ‘BİZ BUNU İSTEMEYİZ’ DİYE SOKAĞA DÖKÜLMÜYORLAR”
Bir noktada Osmanlılar yeni bir ordu kurmak istiyor Yeniçeri, yani “yeni ordu” her zaman için dikkat çekici bir laf, Osmanlı’nınki de bilinçli bir adım I Murat döneminde Çandarlı Halil’in düşündüğü bir şey bu, ona da Kara Rüstem’in önerdiği söyleniyor
Kara Rüstem “Bunca esir toplanıyor bu topraklardan, onlardan beşte birinin hazineye ait olması lazım” diyor “Pençik” yani beşte bir uygulaması orada başlıyor O zaman şeriat ve gelenekler çerçevesinde caiz ve yasal bir uygulama bu Bütün
Akdeniz havzasında ve dünyanın başka yerlerinde muazzam bir esirleştirme var Pençik kısa bir süre sonra yetersiz geliyor ve devşirme ile takviye yapılıyor Sonra giderek devşirme, yeni orduya asker toplamanın başat yöntemi oluyor
Bazen gönüllü gelenler, ihtida edenler falan da hep var
yeniçeri ordusu içinde Kurulma sebebi, İbn Haldun’un tahlil yönetimiyle açıklarsak, yönetimde aşiret, klan, kabile dayanışmasına sahip “asabiyye” gücünün çözülmesini engellemek için yan, yeni “akrabalıklar” inşa edilmesi Yeniçeriler padişahın “hane halkı” sayılıyor çünkü Yeniçeriler asker ama askerlik deyince sadece savaşan orduyu düşünmeyelim, ayrıca devletin hizmetlerini gören insanlar bunlar
Şimdiki gibi asker, memur, polis ayrımları çok net değil Çeşitli hizmetleri görecek “kul” arıyor Osmanlı Yeniçerilerin Bektaşilikle iç içe geçmesinin kesin bir tarihi yok 1480’lerde Aşıkpaşazade buna itiraz ediyor, demek ki böyle bir laf var Ama yeniçerilik içinde tek tek fertlerin başka aidiyetleri var Mesela Yenikapı mevlevihanesini kurucusu yeniçeri Mimar Sinan da yeniçeri ama Bektaşiliğine dair ipucu yok 16 yüzyılın sonlarında yeniçerilerden bahseden kaynaklar “Zümre-i Bektaşiyan”, “Ocağı Bektaşiyan” diyor
Yeniçerilik bilhassa son iki yüzyılında Bektaşilikle yoğruluyor 16 yüzyılın sonlarından itibaren aynı
zamanda devşirme giderek azalıyor, yeniçeriliğe giren Türk, Müslüman kökenli sayısı artıyor, yeniçerilerin sayısı genel olarak çok artıyor, sosyal hayata girmeleri de böyle oluyor Yeniçeriler “bozulma” olarak adlandırılan dönemden önce de sosyal ve siyasi hayatla ilgileniyor, zannedildiği kadar toplumdan soyutlanmış değiller 1521’de, Kanuni’nin ilk senesinde bir yeniçeri sultana bir dilekçe yazıyor, Makedonya’daki aile toprağı ile ilgili
Yeniçeri isyanları da sanılandan çok karmaşık Salt askeri taleplerle karşı çıkmıyorlar 1589’daki isyanda şeyhülislam katına kadar varan bir ittifak kurmuşlar Bazen ulemanın başka katmanlarıyla anlaşıp şeyhülislamı değiştiriyorlar ya da yeniliyorlar Modernleşme hikayemizde devamlı “istemezük!” diye bağırıp çağıran bir çapulcu takımı, dejenere, yoz, bozuk birileri var
Yeniçeriler hiçbir zaman “biz bunu istemeyiz” diye sokağa dökülmüyorlar Hiçbir isyan böyle değil Kendi aralarında müzakare ediyorlar Yeniçerilerin devletle bir “sözleşme”si var Devlet ona nimet verecek ki, o da devlete velinimeti olarak hizmet edecek Hizmet ve nimet karşılığı var Biz şu
hizmetleri verdiğimiz sürece şunu istemeyiz, şunu bekleriz deme hakkını kendilerinde görüyorlar İş büyürse kazan kaldırılıyor, önce çorba kaseleri ters çevriliyor Çorba kâselerini ters çevirmek sembolik olarak nimet-hizmet ilişkisinin bozulduğunu gösteriyor
Para, maaş, açlık gibi nedenlerle ortaya çıkan isyanlar birebir mide guruldamasının siyasi sonuçları değil Onların içinde, onlarla demlenmiş bir şekilde geçen
sosyal değerler var, anlam dünyaları var Maaşı aldıklarında ve çorbayı içtiklerinde akide şekeri dağıtıyorlar, akit, yani mukavele Sembolik olarak onlar da geriye maaş veriyor Derin anlam dünyaları var Kimse “üç kuruş verdin, dört kuruş vereceksin” diye meydana düşmüyor Büyük isyanların hepsinde yeniçeriler yok, ama özellikle 1648’den sonra yeniçerilik bir tür sosyal ve siyasi hareket haline geliyor ve isyan etmek, iktidarı değiştirmek isteyen kim olursa olsun müttefik olarak ilk yeniçerilere başvuruyor
DOÇ DR BÜLENT BİLMEZ (TARİHÇİ, BİLGİ ÜNİVERSİTESİ)
“GERİ OLAN KİM, İLERİ OLAN KİM?”
Yeniçeriliğin kaldırılması, Türkiye’de tarih yazımında sosyal ve siyasi boyutlarıyla pek sorgulanmayan konulardan biri Yıllar önce Şerif Mardin’in ‘aşağıdan kontrol’ veya ‘muhalefetin dönüşü’ bağlamında yeniçeri ruhuna atıf yapmasına rağmen üzerine gidilmedi Bektaşilik-Yeniçeriler ilişkisi bağlamında Reha Çamuroğlu ‘revizyon’ girişimiyle bir çığır açtı, ama devamını getiren olmadı Oysa zihin açıcı sorular barındırıyor bu konu:
Modernizmin piri olan ‘gavur padişah’ II Mahmut, ocağı kaldırdığı sırada Bektaşiler ile iç içe geçtiği iddia edilen Yeniçeriler, modernleşme önünde ‘engel’ olarak resmedilirken, yıllar sonra Bektaşiler yeniden toparlandıklarında, Osmanlı’da modernistlerin başını çekmektedirler! Daha sonra Kemalist rejim tarafından yine ‘gerici’, tekke ve zaviyeler kapatıldıktan ve Bektaşilik yasaklandıktan sonraki onyıllarda da Alevi-Bektaşiler hep ilericiliğin temsilcisi ve Kemalizmin yoldaşı olarak çıkmaktadır karşımıza! Tüm bu modernleşme sürecinde ‘geri’ olan kim, ‘ileri’ olan kim, çok tartışmalı bir mevzu ve ‘Yeniçerilerin bu süreçteki yeri hakkıyla incelenmeyi beklemektedir
Nitekim, Osmanlı’da modernleşme
önünde engel olarak görülen Ocak kaldırılırken, aynı dönemde
Mısır’da ‘modernist’ Mehmet Ali Paşa kendilerine kucak açmak,
onları korumak istemektedir
REHA ÇAMUROĞLU (YAZAR)
“VAKA-İ HAYRİYYE DEĞİL, VAKA-İ ŞERRİYYE’DİR”
Sorun tarihçilerimizin defalarca yazdıkları gibi “Batı karşısında güçlenmek ve
modernleşmenin yollarını arayan devletle, bu yenilikleri durmadan baltalamak isteyen yeniçeriler-Bektaşiler” sorunu değildir Sorun bir yanda modernleşmeye yönelen devletle, yeniçeri-Bektaşiler arasındaki iktidar sorunudur Devlet yeniçeri-Bektaşilere, ya da halkın çoğunluğuna karşı girişeceği iç savaşa dinsizlere karşı girişilen bir cihat olarak bakıyor, yürüttüğü harekatın tüm aşamalarını bu oyunun kurallarına göre düzenliyordu
1826’da yeniçeriler kaldırılırken çeşitli tahminlere göre İstanbul’da 3 bin yeniçeri çatışmalarda, 7-8 bin yeniçeri idam edilerek öldürülüyor Bütün Osmanlı ülkelerinde yeniçeri avı başlatılıyor, yakalananlar idam ediliyor, sürülüyor veya hapsediliyordu Mezar taşları bile yok edildi İşte “hayırlı olay” olarak çok farklı kesimlerce kutsanan olay budur “Vaka-i şerriyye” diye tanımladığım bu olay ile kaybedilen, kendisini tanımlama ya da tanımlamama mücadelesi veren bir halkın inisiyatifidir Kendisine ilişkin hiçbir kararın kendisinin onayı olmadan alınmasına olanak vermeyen doğrudan eylemidir (Kaynak: Yeniçeri Bektaşiliği ve Vaka-i Şerriyye)
|