Konu
:
Osmanlı Devletinde Toprak Sistemi
Yalnız Mesajı Göster
Osmanlı Devletinde Toprak Sistemi
11-25-2012
#
1
Prof. Dr. Sinsi
Osmanlı Devletinde Toprak Sistemi
Osmanlı Devletinde Toprak Sistemi
Osmanlı Devletinde Toprak Sistemi nasildi - Osmanlı Devletinde Toprak Sistemi hakkinda bilgiler
Osmanli Devleti'nin kurulus döneminde ve bu devletin ekonomik sosyal ve askerî gelismesinde önemli derecede rol oynayan etkenlerden biri de süphesiz ki toprak sistemidir
Bu sistemin gelismesi ile ilgili müesseseler devlete bir dinamizm veriyordu
Bu sebepledir ki ortadan kalkip tarihe mal olusuna kadar toprak bu devletin hayatinda önemli bir rol oynamisti
Bir toplumun devlet olabilmesi için bazi hususiyetleri tasimasi gerekir
Toprak (ülke) bu hususiyetlerin basinda gelmektedir
Çünkü her bagimsiz devletin hak ve selahiyetlerini mutlak surette kullanabildigi belirli sinirlarla tesbit ve tayin edilmis bulunan cografî bir toprak parçasi diye tarif edilen "ülke" kavrami ancak belli bir topraga sahip olmakla mümkün olabilir
Islâm öncesi Türklerinde toprak biri fertlerin digeri de cemaatin olmak üzere iki kisma ayriliyordu
Islâm öncesi Türk devletlerinin kismen yerlesik de olsa göçebe hayat tarzi ve an'anelerine göre bir mülkiyet telakkisine sahip olduklari bilinmektedir
Hayvanlarina otlak vazifesi görmesinden dolayi göçebeler için topragin ehemmiyeti büyüktü
Eski Türklerde otlaklar fertlerin degil kabile veya cemaatlerin mülkiyetinde bulunuyorlardi
Yedisu havalisinde oturan Kazak-Kirgizlarin isledikleri topraklarda özel mülkiyet ve cemaat mülkiyeti olmak üzere iki tip mülkiyet vardi
Özel mülkiyete dahil bulunan arazi kabilenin müsterek mülkiyetinde bulunan topraklarin paylasilmasi ve sahis ile kabileye ait olmayan bos yerlerin benimsenmesi suretiyle meydana gelmisti
Hususi mülkiyette sahibi tam anlamiyla toragi temellük eder
Öldügü zaman arazi ogullarina miras kalir
Ancak vâris bulunmadigi zaman söz konusu olan toprak cemaata kalir
Cemaat içerisinde yeni bir aile kurulunca cemaat ona idaresindeki araziden bir hisse verir
Sayet verilebilecek yeni bir arazi yoksa cemaat tarafindan onun için bir arazinin tedarik edilmesine çalisilirdi
Cemaat mülkiyetine ait olan arazi muayyen parçalara ayrilarak bir kira karsiliginda geçici olarak fertlerin istifadesine terk edilirdi
Bu arazinin kiracilar elinde birakilma müddeti muhtelif yerlerde toprak su ve ekim sartlarina göre degisiyordu
Türklerin Islâm'i kabul edip Islâm medeniyeti içindeki yerlerini almalarindan sonra dinî iktisadî ve ictimaî hayatlarinda degisiklikler meydana geldi
Bu sebeple Müslüman Türkler her konuda oldugu gibi toprak hukuku ve idaresi bakimindan da Islâmî prensiplere bagli kaldilar
Bunun içindir ki Islâm toprak hukuku ile ilgilenenler tarihî açidan bu sistemi dört ana devreye ayirirlar
Bunlar:
a)Islâmiyetin baslangicindan Hz
Ömer'in halifeligi dönemine kadar olan devre
b)Hz
Ömer devri
c)Abbasi ve Selçuklu devri
d)Osmanli devri
Islâm medeniyeti içerisinde basli basina bir devreye konu olabilecek olan Osmanli toprak uygulamasi gerçekten toprak hukuku bakimindan büyük bir önem arz eder
Filhakika Osmanlilar birçok müessesede oldugu gibi toprak mevzuunda da kendisinden önceki müslüman devletlerin tatbikatindan istifade etmislerdi
Zaten onlara bigâne kalmalari da mümkün degildi
Bu sebepledir ki devlet henüz bir beylik durumunda oldugu zaman bile Islâmî bir sistemin yerlesmesi için çalisiyordu
Bunun içindir ki bu Müslüman unsurlar (göçlerle gelen ve uçlarda yasayan göçebe Müslüman Türkler) Osmanli Beyligi'ni siyasî ve kültürel bakimlardan klasik Islâm geleneklerinin ihyasini hedef tutan bir devlet olmaya dogru gelistirdiler
Osman Gazi'nin halefleri tedricen "sultan"lar haline geldiler
Onlarin etrafinda karakterini dil ve irktan ziyade din ve medeniyetin tayin ettigi bir "Osmanlilar cemiyeti" tesekkül etti
Islâm âleminde bir gelenek olarak Osmanlilardan önceki müslüman devletlerde ve özellikle Büyük Selçuklularda görülen ikta sistemi Büyük Selçuklulardan sonra gelen bütün Türk Islâm devletlerinde uygulanmistir
Selçuklularin askerî mukataalar ihdas etmeleri hanedanin kendi baslica dayanagi olan Türk unsuruna mensup kütleleri yabanci sahalarda yerlestirmek onlara hem toprak vermek hem de lüzumunda askerî bir kuvvet olarak faydalanmak fikrinden dogmustur
Bu suretle yavas yavas topraga baglanan göçebeler hem bir karisiklik âmili olmaktan çikiyor hem de devlete kuvvetli bir askerî dayanak teskil ediyorlardi
Bu usulün ehemmiyet ve faydasi bilhassa Bizans'tan zapt edilen yeni sahalarda daha açik bir sekilde görünüyordu
Kismen harplerde ve fetihlerde imha veya esir edilen ve kismen de yerlerinde birakilan yerli ahaliden kalmis genis Anadolu topraklari Selçuklularin takib ettikleri ikta sistemi sayesinde yavas yavas Türklesti
Osmanlilarin kendilerinden önceki Müslüman Türk devletlerinden mâhirâne bir usul ile alip tatbik ettikleri timar sistemi Osman Gazi ile baslar
O zapt ettigi bütün yerleri timar olarak silah arkadaslari ile askerlerine veriyordu
Itaat eden yerli halki da yerinde birakiyordu
Hatta o arkadaslarindan bazilarinin uysal ve itaat eden ahaliyi herhangi bir sebeple yerlerinden kaçirmalarina engel oluyordu
Âsikpasazâde'ye göre o: "Her kime kim bir timar virem âni sebepsiz elinden almayalar ve hem ol öldügü vakitte ogluna ve eger küçücük dahi olsa vireler
Hizmetkârlari sefer vakti olicak sefere varalar tâ ol sefere yarayinca
Ve her kim kanun düzse Allah andan râzi olsun
Ve eger neslimden bir kisi bu kanundan gayri bir kanun koyacak olursa edenden ve ettirenlerden Allah Teâla râzi olmasin" demistir
Selçuklu uygulamasi ile ayni özellikleri tasiyan bu sözlerden su sonuçlar çikmaktadir:
1- Sebepsiz yere hiç kimsenin timari elinden alinamaz
2-Timar sahibinin ölümü halinde timari ogluna intikal eder
3-Ogul sefere gidemeyecek kadar küçükse harbe gidecek yasa gelinceye kadar onun yerine hizmetkârlari sefere gideceklerdir
Anadolu'da Osman Gazi ile baslayan timar sistemi ondan sonra gelen torunlari tarafindan devam ettirildi
Gerçekten de Orhan zamaninda timar tevcihlerine dair bir çok tarihî kayit bulunmaktadir
Ayrica gazilerin yani timar erlerinin yeni zaptedilen uslara yerlestirildigi hakkindaki rivayetler de timarlarin askerî özellik ve mahiyetlerini daha iyi anlamamiza vesile olmaktadir
Hatta timarlarda bulunan yerli halk da zaman zaman sipahilerle birlikte kendi din kardeslerine karsi harplere katiliyorlardi
Rumeli fetihleri baslayinca timar sistemi oralarda da uygulanmaya basladi
Gelibolu havalisinin Yakub Ece ile Gazi Fazil'a timar olarak verildigi ilk tarihî kaynaklarda belirtilmektedir
Sultan I
Murad devrinde Rumeli fütuhati ehemmiyet kazaninca Anadolu'dan pekçok halk ve bazi Türk asiretleri oradan alinip Rumeli'ye iskan ettirildiler
Bu yeni gelenlerin geçimlerini saglamak için onlara toprak tahsis edilmesi gerekiyordu
Bu durum sebebiyle timar sistemi daha da yayginlik kazanmaya basladi
Baslangiçta "Has" ile "Timar" seklinde ikiye ayrilmis olan birlikler I
Murad döneminde yeni bir kategorinin katilmasi ile üç kisma ayrildilar
Rumeli Beylerbeyi Lala Sahin Pasa ölünce onun yerine Kara Ali oglu Kara Timurtas Pasa beylerbeyi olmustu
Dirlikleri yeniden düzenlemek isteyen Kara Timurtas Pasa "Has" ile "Timar" arasinda "Zeâmet" adi ile yeni bir derece ihdas etti
Tedricî bir tekâmül takib ettigi muhakkak olan bu toprak sistemi topragin mülkiyet haklari ile ilgili degildir
Böylece rakabesi (possesio) devlet elinde alikonulmus topraklar rejimi Osmanli Devleti'nde en genis ölçüde ve en serbest bir sekilde tatbik edilebilmistir
Bu rejimde topragin menfaati kendisine birakilan sinif topragi fiilen isleyen reâyâdir
Burada sunu da hemen belirtelim ki Osmanli reâyasinin sahip bulundugu haklar Avrupa'daki "Serf'lerin sahip oldugu haklar ile kiyas edilemeyecek kadar daha medenî daha insanî ve daha mütekâmildir
Konuyu daha netlestirmek ve bir fikir vermek üzere Osmanli reâyasinin muasiri olan Avrupa'daki serflikten ve onlarin durumundan kisaca söz etmek gerekir
Avrupa'da topraga yerlestirilmis olan köle (serf çiftçi) bazi isleri hür insanlar gibi yapamaz
O birçok haktan mahrumdur
Derebeylik sisteminin getirdigi feodalizme göre serfler hukukî bakimdan diger insanlardan tamamen farkli bir hüviyete sahiptirler
Asagidaki maddeler onlarin nasil bir statüye sahip olduklarini ortaya koyacaktir:
a- Istedikleri ile evlenemezler baska senyörlerin serfleri veya hürlerle evlenemez
b- Serflerin mirasi hür olan insanlarinki gibi vârislerine intikal etmez sahipleri istedikleri gibi mirasa müdahale edebilirler
> c-Istedikleri meslegi seçme çalisip çalismamada serbestlikleri yoktur
d-Efendilerinin angarya islerinde çalismak ve belli zamanlarda onlara hediye takdim mecburiyetleri var
e- Serfleri cezalandirmak efendilerine aittir
f-Serfler ruhban sinifi ve manastirlara giremezler mahkemelerde hür bir insana karsi sahidlikleri kabul edilmez
Serflerin içinde bulundugu bu duruma karsilik Osmanli reâyâsi hür insanlardi
Onlar her türlü hukukî statüye sahiptirler
Serf veya ortakçi kullarla bir ilgileri yoktur
Bu sebepledir ki Avrupa feodal toplum yapisinda görülen köylü isyan ve ihtilallerine son derece karisik dinî ve sosyal gruplari bünyesinde toplayan Osmanli Devleti'nde tarihin hiç bir döneminde rastlanmaz
Sinif tesekkül ve kavgasina zemin hazirlamayan Osmanli toplum yapisi baska toplumlarla kiyasi mümkün olmayan sosyal bir özellik arzeder
Bati insaninin yüzyillar boyu sürdürdügü sinif mücadelesini ve kölelikten kurtulma savasinin izlerini Türk ictimaî hayatinda görmek mümkün degildir
Osmanli Devleti kuruldugu ve daha sonra feth ettigi memleketlerde bir çesit toprak köleliginin mevcud oldugu düzensiz bir derebeylik nizami ile karsilasmistir
Bu nizamin toprak münasebetlerinde sebep olacagi düzensizlikleri önlemek için mevcud toprak düzenine sür'atle müdahale etmis topraga dayanan asalete son vermek suretiyle topragi isleyenleri serf olmaktan çikarmis derebeylik yerine timar sistemini serf yerine timar sahibi olan sipahî ile aralarinda sadece akdî bir münasebet bulunan bir çesit aynî hak sahibi kiraciya benzer toprak mutasarriflarini ikame etmistir
Böyle bir toprak düzeni ise topragin mülkiyetinin devlette olmasiyla mümkündür
Iste bunun içindir ki Osmanli hükümdarlari Islâm fetihlerinin baslangicinda oldugu gibi fethedilen topraklarin bir kisminin mülkiyetini halka birakirken bir kisminin rakabesini hazine için alikoymus ve sadece tasarruf hakkini halka tefviz etmistir
Baslangiçta arazinin mülk ve mirî olarak ikiye ayrildigi Osmanli Devleti'nde bilahare arazinin tamamina yakin bir kismi mirî rejime tabi tutulmustur
Üsküp ve Selânik kanununun basina koydugu mukaddimesinde Ebu Suud Efendi (898-982/1490-1574) arazinin mirî olus sebeplerine temas ederken ayni zamanda Islâm hukukuna göre arazinin mahiyetinden de söz eder
Ona göre:
"Bilâd-i Islâmiyede olan arazi muktezay-i seriat-i serife üzre üç kisimdir:
Bir kismi arz-i ösriyyedir ki hin-i fetihte (fetih esnasinda) ehl-i Islâm'a temlik olunmustur
Sahih mülkleridir (gerçek mülkleridir)
Sâir mallari gibi nice dilerlerse tasarruf ederler
Ehl-i Islâm üzerine ibtidâen harac vaz'i na mesrû olmagin (mesru olmadigi için) ösür vaz' olunmustur
Ekerler biçerler hâsil olan gallenin ösründen gayri asla bir habbe alinmaz
Âni dahi kendiler fukara ve mesâkine virürler
Sipahdan ve gayridan asla bir ferde helâl degüldür
Arz-i Hicaz ve arz-i Basra böyledir
Bir kismi dahi arz-i haraciyedir ki hin-i fetihte keferenin ellerinde mukarrer kilinup kendilerine temlik olunub üzerlerine hasillarindan ösür yahut sümün yahud subu' yahud südüs nisfa degin (1/10 1/8 1/7 1/6 1/2) arzin tahammülüne göre harac-i mukaseme vaz' olunup yilda bir miktar akça dahi harac-i muvazzaf vaz' olunmustur
Bu kisim dahi sahiplerinin mülk-i sahihleridir
Bey'a ve siraya (satma satin alma) vesair enva-i tasarrufata kadirdirler
Istira edenler dahi vech-i mezbur üzerine ekerler biçerler harac-i mukasemin ve harac-i muvazzafin verirler
Ehl-i Islâm istira etseler dahi kefereden alinagelen haraclari sâkit olmaz (haraçlari düsmez)
Bi kusur edâ ederler
Egerçi ehl-i Islâm'a ibtidâen harac vaz' olunmak mesru degildir
Amma bekaen alinmak mesrudur
Mutasarrif olanlar eger ehl-i zimmettir eger ehl-i islâmdir madem ki ellerinde olan yerleri ziraat ve hiraset edüp ta'dil eylemeyeler asla dahl ve taarruz olunmaz nice dilerler ise tasarruf ederler
Fevt oldukta sair emvâl ve emlakleri gibi vereselerine intikal eder
Sevad-i Irak arazisi böyledir
Kütüb-i ser'iyyede mestûr ve meshur olan arazi bu iki kisimdir
Bir kisim dahi vardir ki ne ösriyyedir ne de vech-i mezbûr üzerine haraciyyedir
Âna arz-i memleket derler
Asli haraciyedir
Lakin sahiplerine temlik olundugu takdirde fevt olup verese-i kesire mabeynlerinde taksim olunup her birine bir cüz'î kit'a degüp her birinin hissesine mabeynlerinde taksim olunup her birine bir cüz'î kit'a degiip her birinin hissesine göre haraclari tevzi ve tayin olunmakta kemal-i suûbet ve iskâl olup belki âdeten muhal olmagin rakabe-i arazi beytü'l-mal-i müslimîn içün alikonulup reâyaya ariyet tarikiyla virülüp ziraat ve hiraset idüp bag bahça ve bostan idüp hâsil olandan harac-i mukasemin ve harac-i muvazzafin vermek emr olunmustur
Sevad-i Irak'in arazisi eimme-i din mezheblerinde bu kabildendir
Bu diyar-i bereket siarin arazisi dahi bu uslûb üzerine arz-i memlekettir ki arz-i mîrî demekle mâruftur
Reâyânin mülkleri degüldür
Ariyet tarikiyla tasarruf idüp ziraat ve hiraset idüp ösür adina harac-i mukasemesin ve çift akçasi adina harac-i muvazzafin virüp madem ki ta'til itmeyüp vücuh-i merkume üzerine tamir idüp hukukun eda ederler kimesne dahl ve taarruz eylemeyüp fevt oluncaya degin nice dilerler ise tasarruf ederler
Fevt oldukta ogullari kendilerin makamlarina kayimlar tafsil-i mezbur üzerine tasarruf ederler
Ogullan kalmaz ise hariçten tamire kadir kimesnelere ücret-i muaccele alinip tapuya verilip anlar dahi tafsil-i sâbik üzere tasarruf ederler
"
Görüldügü gibi devlet reâyânin elindeki topragin miras yolu ile parçalanmasi serbest alisveris usûlü ile gelisigüzel sahip degistirmesi ve borç için hacz edilmesi gibi sebeplerie müstakil küçük köylü isletmelerinin mevcudiyetini tehlikeye düsüren muameleleri önleyici hükümler koymustu
Bu yüzden kanunnâmelerde "yer beyliktir" yerde bey'u sira ve hibe ve miras vesair tasarrufat ser'an ve örfen memnudur denilmektedir
Müslüman Devletlerde arazinin mîrî olus sekillerini söyle siralayabiliriz:
a) Fethedilen arazi gâliplere (fâtihlere) tevzi veya mahallî halk elinde birakilmayarak devlete (beytü'l-mal) mal edilmek suretiyle
Islâm hukukuna göre devlet baskani bu arazi ile ilgili olarak istedigi gibi tasarrufta bulunabilir
b) Fetih esnasinda nasil muamele gördügü belli olmayan arazi
c) Mülk araziden olan topragin mâlikinin mirasçi birakmadan ölmesi ve vasiyette bulunmamasi halinde arazinin hazineye intikal etmesi ile
d) Topragin mururu zaman (zaman asimi) ile sahibi bilinememek yüzünden hazineye intikali suretiyle
e) Rakabesi devlete ait olmak üzere ihya edilen ölü (mevat) toprak
Osmanli toprak sisteminde "emîriyye" denilen arazi de iki kisma ayrilmaktadir
Bunlar:
1- Arazi-i emirîye-i sirfa (beytü'l-male ait)
2- Arazi-i emirîye-i mevkufa (vakfa ait)
Tafsilatina girmedensadece kaç kisim olduguna isaret ettigimiz arazi-i emirîye 1274/1858 tarihli arazi kanunnâmesinin 3
maddesinde söyle tarif edilmektedir:
"Arazi-i emirîyye beytü'l-male ait olarak ihale ve tefvizi taraf-i Devlet-i Aliyye'den icra olunagelen tarla ve çayir ve yaylak ve kislak ve korular ve emsali yerlerdir ki mukaddema ferag ve mahlulat vukuunda sahib-i arz itibar olunan timar ve zeamet ashabinin ve bir aralik mültezim ve muhassillarin izin ve tefviziyle tasarruf olunur iken muahharan bunlarin ilgasi hasebiyle el-haletu hazihi taraf-i Devlet-i Aliyye'den bu hususa memur olan zatin izin ve tefviziyle tasarruf olunup mutasarriflari yedlerine bâlâsi tugrali tapu senetleri verilir
"
1858 tarihli arazi kanununa göre Osmanlilarda arazi: a- Arazi-i Memlûke b- Arazi-i Emîrîye c- Arazi-i Mevkufa d- Arazi-i Metrûke e- Arâzi-i Mevât olmak üzere bes gruba ayrilmaktadir:
> a- Arazi-i Memlûke: Mülkiyet yolu ile tasarruf edilen topraklar olup dört kisimdan ibarettir: 1- Kasaba ve köylerdeki arsalar olup yarim dönümlük yerlerdir
2- Emîrîye topraklardan mülkiyete dönüstürülen yerlerdir
3- Ösrî topraklardir
4- Haracî topraklardir
Arazi-i Memlûkeye mâlik olanlar mallarini diledikleri gibi kullanir isler satar hibe veya vakf edebilir
Bütün bu muamelat için fikhî hükümler tatbik edilir
b- Arazi-i Emirîye: Devlete ait olup fertlere tarla otlak yaylak kislak vs
olarak tahsis edilen yerlerdir
Eskiden timar ve zeamet sahipleri tarafindan kullanilan bu topraklar arazi kanunnâmesi hükümlerine göre tapu ile tasarruf edilir hale getirilmistir
c- Arazi-i Mevkufa: Toplumun menfaati göz önünde bulundurularak vakf edilmis olan topraklardir
Vakfi yapan (vâkif) tarafindan tesbit edilen sartlara göre kullanilir
d- Arazi-i Metrûke: Toplumun menfaati için yapilan yollar köprüler ile köy ve kasaba halkinin birlikte istifade edebilmesi için birakilan mera koru vs
gibi yerlerdir
e- Arazi-i Mevât: Köy kasaba ve fertlere tahsis edilmemis bulunan ve imar bölgeleri disinda birakilmis olan topraklardir
Bu sistem devlete ait mîrî arazinin savaslarda yararliligi görülen kale yapim ve tamirinde bulunan devlete hizmet eden mücahidlere askerlere ve diger bazi hizmet erbabina dagitilarak bu kimselerin kendilerine verilen araziye ait örfî ve ser'î vergileri toplamasi seklinde belirlenebilir
Topragin "rakabe" denilen çiplak mülkiyeti devlete kullanma ve yararlanma hakki timar sahibine aittir
Daha önce de temas edildigi gibi toprak üzerindeki bu hak babadan ogula intikal etmekte ancak timar sahibinin topragi satmasi hibe etmesi bagislamasi rehine koymasi veya miras olarak intikal ettirmesi mümkün degildir
Osmanli Devleti'nde mirî arazi rejiminin sonucu olarak timar (dirlik) adi verilen bir sistem ortaya çikti
Bu daha önceki Müslüman devletlerdeki "Ikta" sistemi ile ayni olmakla birlikte ona göre biraz daha gelismisti
Osman Gazi'nin fetihleri ile ortaya çiktigini daha önce gördügümüz bu uygulama I
Murad döneminde teskilâtli ve sistemli bir kurum haline geldi
Önceleri timar ve has diye ikiye ayrilan dirliklere bu devirde Kara Timurtas Pasa yardimiyla "zeâmet" diye malî yönde ikinci derecede bulunan bir kisim daha ilave edildi
Devlette büyük bir fonksiyonu bulunan timar sistemi Osmanli toprak rejiminin temelini teskil ediyordu
Zira bu toplumda iktisadî ictimaî askerî ve idarî teskilâtlarin tamami büyük ölçüde toprak ekonomisine dayanmaktaydi
Toplum hayatinda en küçük vazife sahibinden devletin en üst kademesinde bulunan hükümdara varincaya kadar hemen hemen bütün sosyal gruplar geçimlerini toprak ürünleri ile sagliyorlardi
Toprak taksimatinin en küçük bölümü olan timar geliri 3 bin ila 20 bin akça arasinda degisen askerî dirliklere verilen bir isimdir
Devrin imkânlari göz önünde bulundurularak bir kisim asker ve memurlara geçimlerini temin hususunda böyle bir kaynak saglanmistir
Nitekim bu mânâda "zeâmet ve timar ki defi a'da için tâyin olunan mal-i mukateledir ve asker dahi bunlari tasarruf edenlerdir denilmektedir
Keza Islâm Ansiklopedisindeki genis makalesinde Barkan da bu mevzuda sunlari söylemektedir:
"Osmanli Imparatorlugunda geçimlerini veya hizmetlerine ait masraflari karsilamak üzere bir kisim asker ve memurlara muayyen bölgelerden kendi nâm ve hesaplarina tahsil selâhiyeti ile birlikte tahsis edilmis olan vergi kaynaklarina ve bu arada bilhassa defter yazilarindaki senelik geliri 20 bin akçaya kadar olan askerî dirliklere verilen isimdir
" Kendisine böyle bir imkân taninan kisi (timar sahibi sipahî) buna karsilik bâzi vazifelerle mükellef tutulmaktadir
O batidaki toprak sahiplerinin serflerine karsi takindiklari tavir gibi bir pozisyonda bulunamaz
Keza timari içinde meydana gelen olaylara toprak sahibi sifatiyle müdahalede bulunamaz
Zira "Osmanli Imparatorlugunun adlî düzeni icabi herhangi bir cezanin tatbiki için bütün suçlarin kadi mahkemeleri önünde usûlü vechiyle tesbit edilerek hükme baglanmis bulunmasi lâzimdir
Ne kadar kudretli kisiler olurlarsa olsunlar timar sahipleri reâyanin hukuk ve ceza dâvalarina bakmak ve onlara ceza tâyin etmek yetkisine sahip degildi
Hatta diger askerî sinif mensuplari gibi timar sahiplerinin de kendi reâyasi ile beraber ayni mahkemeler önünde ayni kanunlara göre muhakeme edilerek hüküm giymeleri icabediyordu
Mahkeme karari olmaksizin kimsenin hapsedilmesi zincire vurulmasi iskenceye tâbi tutulmasi veya para cezasi ödemesi câiz degildi
" Osmanlilarda topragin rakabesi devlete aittir
Bununla beraber çiftçinin vermekle mükellef tutuldugu vergiyi dogrudan dogruya devlet degil ve fakat onun adina bir maas karsiligi olarak herhangi bir memur alir ki böyle bir memuriyeti bulunana sipahî bu tatbikata da "timar sistemi" adi verilmektedir
Sipahî timari içinde çalisanlara haksiz bir ceza veremiyecegi gibi onlara angarya da yükleyemez
Zira Osmanlilarda timari içinde sipahinin bir kisim topraklari kendi nâm ve hesabina isleten ve bu maksatla idaresi altinda bulunan reâyânin isgücünü angarya mükellefiyetleri ile kullanmak mecburiyetinde olan büyük bir çiftlik sâhibi durumunda olmadigi anlasilmaktadir
Ayni sekilde mîrî arazi tasarruf eden bir reâyâ ile sipahî arasinda büyük ölçüde ekonomik bir farklilasma görülmez
Birisi idarîaskerî vazifeler karsiligi toprak gelirinden istifade ederken digeri sadece emek karsiligi bu ürünlerden faydalanmaktadir
Osmanli cemiyetindeki bu iki sinif insanin emeklerini toprak geliri ile karsilamasi maddî farklilasmayi ortadan kaldiran önemli bir âmil olmustur
Sipahî reâyâdan miktar ve cinsleri kanunlarla tesbit ve tâyin edilmis olan bir kisim vergiden fazlasini tahsile selâhiyetli degildi
Selâhiyetini tecavüz edenden de dirligi bir daha geri verilmemek sartiyle alinirdi
Nitekim 14 Muharrem 973 (12 Agustos 1565) de Sivas Beylerbeyi Sivas ve Arapkir kadilarina yazilan bir hükümde Divrigi Beyi Kasim'in seriat ve kanuna aykiri olarak reâyâya haksizlik ettiginin mahkeme tarafindan tesbit edilmis olmasi cihetiyle sancaginin tebdiline karar verildigi bildirilmektedir
Ayni seneye 973 (1565) ait baska bir belgeye göre Avlonya Kadisina yazilan bir hükümde de mezkûr kazaya bagli Aspurokilise adindaki köyde timar tasarruf eden Burhan oglu Ahmed Sipahî ehl-i senaattan olmak çesitli kötülük ve haksizliklari bulunmakla hapsedilmesi ve timarinin elinden alinmasina dair tafsilâtli bilgi verilmektedir
Ekonomik ve sosyal durumlari ile dinî inançlari tamamen farkli çesitli kavimlere mensup kimseleri sinirlan içinde barindirarak onlari tebea edinen Osmanli Devleti böylece timar sahibinin yapabilecegi herhangi bir haksizligin önünü almis oluyordu
Prof. Dr. Sinsi
Kullanıcının Profilini Göster
Prof. Dr. Sinsi Kullanıcısının Web Sitesi
Prof. Dr. Sinsi tarafından gönderilmiş daha fazla mesaj bul