Yalnız Mesajı Göster

Suç, Ceza, Hapishaneler Ve İmralı 3

Eski 11-25-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Suç, Ceza, Hapishaneler Ve İmralı 3



Zonguldak Havzası’nda 22 bin mahkûm

Ucuz mahkûm emeği öylesine sevilmişti ki, 1940 seçimleri sırasında bölgelerine giden milletvekilleri başkente yeni cezaevi talepleri ile döndüler Örneğin Erzincan Milletvekili Salih Başotaç, Fırat Nehri boylarına bin mahkûmluk bir tarım cezaevi inşa edilmesini istemişti Bilecik Milletvekili Dr Muhlis Suner, Bilecik’in merkezinde bir tarım cezaevi talep etmişti Burdur milletvekilleri mahkûmların Sultandere linyit madenlerinde, Afyon milletvekilleri ise Kisarna’daki madensuyu tesislerinde çalıştırılmalarını talep ediyordu Bu talepler yerine getirilemedi ama 1948’de, Zonguldak Havzası’nda çalışan 60 bin kişinin 22 bini mahkûm işçilerdi (Bu işçilere normal işçilerin onda dokuzu ücret tahakkuk ediyor, ancak ücretler tahliye olacakları güne kadar emanette kalıyordu Tahliye olurken de birikmiş ücretin sadece yüzde 20’si kendilerine veriliyordu)

Çok Partili dönemin ‘liberal’ partisi Demokrat Parti, Cumhuriyet Halk Partisi’nin 1929-1950 arasında sadece 87 cezaevi inşa etmesine karşılık, 3,5 yıl içinde tam 149 hapishane inşa etmekle övündü ama İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, gerek ekonomideki gerekse siyasi hayattaki liberalleşmeye paralel olarak mahkûmların ucuz işgücü kaynağı olarak kullanılmasına son verildi Nihayet 1950’lerin ilk yarısında genelde ceza sistemi, özelde ise hapishaneler sistemi, mahkûm emeğinin merkezî olduğu bir yapıdan çıkarıldı Siyasi mahkûmların hem bedenlerini hem ruhlarını hedef alan 1990 sonrasının ‘A, B, E, F, HM Tipi’ cezaevleri ise ayrı bir yazının konusu Türkiye’nin gururu: ‘İmralı Adası Sosyal Sanatoryumu’

‘İş Esasına Dayalı Cezaevleri’nin en ünlüsü (kuruluşundaki adıyla) ‘İmralı Adası Sosyal Sanatoryumu’ idi İmralı Adası, Marmara Denizi’nde, Armutlu Yarımadası’nın batı ucundaki Bozburun’un 20 km kadar batısında yaklaşık 10 km2 bir adaydı Sekiz rakamını andıran bu engebeli ve çorak adada Osmanlı Dönemi’nde Rumlar yaşardı Ancak adanın Rum ahalisi 1923’teki mübadelede Yunanistan’a gönderilince, ada uzun süre boş kaldı Bu terk edilmiş adada, deneysel bir hapishane kurma fikri Mutahhar Şerif (Başoğlu) adlı bir hukukçuya aitti Mutahhar Şerif, henüz bir yargıç adayı iken, Belçika, Fransa, Almanya, İsviçre, Avustralya, İtalya, Romanya, Yunanistan ve Bulgaristan’da gözlemler yapmak üzere görevlendirilmişti Mutahhar Şerif, bu ülkelerde gördüklerini memleketlisi Adalet Bakanı Şükrü Saraçoğlu’na anlatmış, Saraçoğlu da ‘İmralı Adası Sosyal Sanatoryumu’nu (bundan böyle ‘İmralı’ diyeceğim) uygulamaya karar vermişti Bu kuruluş, Türkiye’deki duvarları olmayan ilk hapishane olacaktı

Adaya ilk mahkûm grubu 8 Kasım 1935’te geldi Bu grup, Mutahhar Şerif Başoğlu’nun bizzat seçtiği ‘işbirliği yapmaya hazır’ 80 ‘adi’ mahkûmdan oluşuyordu Sayı iki yıl sonra 400’e ulaştı 1940’ta 1100-1200’e yükseldi Ancak 1943’te yer sıkıntısı yüzünden 800’e düşürüldü

Sıkı program, yoğun çalışma

Mahkûmların kışla disiplini içinde tutuldukları İmralı’da 13 tip çalışma vardı Esas olarak, buğday ve soğan tarımı, bağcılık, zeytincilik, balıkçılık, arıcılık, tavukçuluk, besicilik yapılırdı Örneğin 1946 yılında 48626 kilogram üzüm üretilmiş, bu üzümler İstanbul ve Mudanya’ya gönderilmişti Aynı yıl 50 ton kolyoz, 20-30 ton sardalya ve 15 ton hamsi yakalanmıştı Balıklar için bir de konserve fabrikası kurulmuştu 1946 yılında 272 ton soğan yetiştirilmiş ve İstanbul’a satılmıştı Adanın gülleri ve karanfilleri pek meşhurdu Adadan çıkarılan kumlar yıllarca İstanbul’un inşaat kumu ihtiyacını karşılamıştı Ayrıca sabun, süt ve peynir, ayakkabı, dokuma, dikiş atölyeleri vardı Bu atölyelerde üretilen ürünlerin bir bölümü öteki hapishanelere gönderilir, artan kısım ada dışına satılırdı Örneğin İstanbul’daki Mısır Çarşısı’nda İmralı Satış Mağazası vardı ve burada satılan mallar kaliteleriyle tanınırdı

Adaya ziyaretçi akını

Dönemin ABD büyükelçisi, merkeze yazdığı bir raporda İmralı’yı öve öve bitirememişti Bu ‘örnek’ cezaevine yönelik nadir eleştiriden biri, İmralı sakinlerinden 18 yıl ceza almış bir mahkûmu bir kayanın üzerinde cura çalarken gösteren fotoğrafın 5 Ekim 1936 tarihli Cumhuriyet gazetesinde boy göstermesi üzerine yapılmıştı Cumhuriyet Halk Partisi Afyon Karahisar Milletvekili Berç Türker, Adalet Bakanı Şükrü Saraçoğlu’na İmralı’nın neden bu kadar gevşek olduğunu sormuş, Saraçoğlu da cevabında İmralı mahkûmların son derece sıkı bir denetim altında yaşadıklarını ve çalıştıklarını söylemiş, sadece boş zamanlarda uğraşılan müziğin rehabilite edici rolüne değinmişti

Bu tür küçük eleştirileri saymazsak, İmralı o yıllarda Türkiye’nin gururuydu Örneğin Vedat Nedim Tör, 1942’de İmralının İnsanları adlı bir piyes yazmıştı İmralı 1944-1948 yıllarında büyük bir ziyaretçi akını yaşadı Ankara ve İstanbul’un değişik üniversitelerinden yüzlerce kişilik öğrenci grupları ardı ardına adaya geldiler ve incelemeler yaptılar Ziyaretçiler arasında devlet görevlileri, yerli ve yabancı gazeteciler, bilim adamları, hekimler, hukukçular vardı Bütün bu ekonomik ve sosyal ilişkilerden görüldüğü gibi, bugün ‘koster hasarları’ yüzünden ulaşılmaz halde olan/tutulan İmralı Adası, bundan 70 yıl önce Türkiye’nin geri kalanıyla yoğun ilişki içindeydi

Alıntı Yaparak Cevapla