11-25-2012
|
#1
|
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlı'dan Günümüze Adanmış Ruhların Fetih Mefkûresi

Tarihî süreçte atalarımızın gözü hep batı istikametinde olmuştur Orta Asya'dan nice Türk kavmi hep batıya doğru gelmiş ve zaman içinde çeşitli sebeplerle kimliğini yitirmiştir Fakat Türk boyları İslâm dinini benimsedikten sonra bu durum farklı bir hüviyet kazanmıştır Osmanlılar devrinde gerçek kıvamını bulan 'Kızılelma' ideali de, İslâmî düşünce ile şuur kazanan fetih sevdalılarına hep batı istikametini işaret etmiştir
Selçukluların siyasî gücünü yitirmeye başladığı dönemlerde 'uç beyliği' olarak tarih sahnesine çıkan Osmanlılar, Edirne'yi 1362'de, Varna'yı 1444'te, İstanbul'u 1453'te, Trabzon'u 1461'de fethetmiştir Kesinlikle ne tahrip ne de yağma maksadı taşımayan, yerli ahaliye din, vicdan ve teşebbüs hürriyeti tanımayı esas alan fetihler, iskân siyaseti ile desteklenerek plânlı bir büyümeye zemin hazırlamıştır Böylece Türk-İslâm kültürü geniş bir coğrafyada kök salmış ve kalıcı hâle gelmiştir
Fatih Sultan Mehmed, bir mecburiyet neticesinde 1473'te Otlukbeli'nde Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan'ın üzerine yürümüştür Galip geldikten sonra yenik ve perişan vaziyetteki Akkoyunlu ordusunu takip etmek yerine, yine batıya yönelmiş ve Rumeli fetihlerine devam etmiştir Kumandanları büyük bir fırsatın kaçtığını düşünürlerken Fatih, bütün enerjisini batı istikametinde kullanmak, Rumeli topraklarını devletin ana üssü hâline getirmek istiyordu ve öyle de yaptı Siyasî ve askerî bir dâhi olan Yavuz Sultan Selim Han da İslâm Birliği'ni tesis etme gayesi hâricinde doğuda zaman kaybetmek ve bir mânâda Osmanlıyı 'aile kavgaları' içinde boğmak istememiştir Şayet ömrü vefa etseydi, o da batıya doğru hareket edecekti; ama bu hamle, basiretli hükümdara nasip olmadı Yavuz, oğlu Kanunî Sultan Süleyman'a her sahada güçlü, hazinesi 'ağzına kadar dolu' ahalisi müreffeh bir devlet bıraktı Hülâsa Osmanlı'yı bir cihan devleti hâline getiren kudretli padişahlar, devletin temel eksenini, varlığını, bekâsını ve savunma stratejilerini çok doğru bir zemine oturtmuşlardı
Farklı dinlere mensup etnik unsurların yaşadığı Anadolu ve Balkan topraklarında hâkimiyet kuran ecdadımız, fethettiği yerlere beraberinde zengin bir medeniyet de götürüyordu Fütuhat ve İ'lâ-yı kelimetullah mülâhazası açısından istikbali batıda gören Osmanlı, hem siyasî ve askerî açıdan hem de medenî sahada batıya meydan okuyordu İnsanî ve ahlâkî değerlerle bezeli güçlü bir medeniyetin, hâkimiyet altına alınan topraklarda kök salması, günümüzde sosyal, iktisadî, siyasî ve dinî çatışmalara sahne olan bir coğrafyanın Osmanlı idaresi altında uzun süre barış ve huzur içinde yaşaması acaba ne ile izah edilebilirdi?
Hiçbir zaman hatırdan çıkarmamak gerekir ki, bu durum her şeyden evvel Devlet-i Âliye'nin hem İslâm hem de dünya tarihi bakımından sahip olduğu konumu ortaya koymaktadır Osmanlıların, kendilerinden çok daha güçlüler arasından sıyrılarak İslâm kültür ve medeniyetine sahip çıkmaları, fethettikleri beldelerde kalıcı izler bırakmaları hâlâ üzerinde durulan mühim bir mevzudur Bu hususu tetikleyen birçok dinamik söz konusudur Sadece din, hukuk, insan hakları ve hoşgörü sahalarındaki tatbikatlar bile binlerce çarpıcı misâlle doludur
|
|
|
|