11-25-2012
|
#1
|
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlı'da Modern Yüksek Öğretim
Fenler evi manâsına gelen Dârülfünûn, Tanzimat döneminde (1839-1876) medrese dışında yeni bir yüksek öğretim müessesesinin kurulması düşüncesinin ürünüydü Mânidar bir şekilde Dârülfünûn denilmesinden anlaşılacağı üzere, Şeyhülislâmlık makamına bağlı medreselerden oldukça farklı bir zihniyeti temsil ediyordu Medreselerle Dârülfünûn arasındaki en önemli ayrım, medreselerde fen bilimleri ile dinî ilimlerin birlikte öğretilmesiydi
Fatih Sultan Mehmed döneminde açılan Sahn-ı Seman Medresesi ve ardından kurulan Süleymaniye Medreselerinde astronomiden tıbba farklı sahalarda ilimler okutulmuş; ancak bugünkü mânâda akademik unvanlar, bölümler, kürsüler kurulmamış ve yayın yapılmamıştı Bu yönüyle Osmanlı'da yüksek öğretim, 15 asır ortalarında başlar; fakat günümüz üniversitelerine benzeyen yüksek öğrenim, Dârülfünûn'un açılmasıyla başlamıştır denebilir

19 asırda müşahede (gözlem) ve ispata dayalı (müspet) bilimlere "fen" deniliyordu Yani içinde ulûm (dinî ilimler) olmayacaktı Medrese ise, ulûm ve fünûn demekti Dârülfünûn'da kalbin ve aklın tatmin edilmesinden bahsedilmiyor; sadece görünür, tatbiki, aklî ve fennî olana atıf yapılıyordu Burası bir Darülhadîs (hadîs ilmi okutulan yer) bir Darülkurra (Kur'ân ilmi okutulan yer) değildi
Osmanlı tarihinde Sultan 1 Abdülmecid'in vaktinde Gülhane'de Tanzimat Fermanı'nın okunmasıyla (Kasım 1839) başlayan Tanzimat döneminde, hukukta olduğu gibi eğitim sisteminde de köklü ıslahatlar yapıldı Osmanlı eğitim teşkilâtı bugünkü gibi ilk, orta ve yüksek olarak yeniden yapılandırıldı Meclis-i Maarif-i Umumiye'nin plânına göre, yeni kurulacak yüksek öğrenim kurumlarının gayesi, bilgi ve ahlâkça mükemmel olmayı hedefleyen, bütün fenleri okumaya hevesli ve devlet dairelerinde çalışmak isteyen herkese gerekli bilgileri sağlayacak bir müessese tesis etmek ve kafaların aydınlanmasını sağlamaktır Bütün masrafların devlet tarafından karşılanacağı, talebelerin gece-gündüz barınıp çalışabileceği Dârülfünûn'un binası, Ayasofya Camii yakınında üç katlı, 125 odalı olarak İtalyan mimar Fossati'ye projelendirilmiş ve 1865'te bitirilmiştir Fakat bu bina büyük geldiği için Maliye Nezareti'ne verilmiş ve Çemberlitaş'taki Nuri Paşa Konağı'nda ders başı yapılmıştır
Peki, bu ilk üniversitemizin eğitim dili, müfredatı ve öğretim kadrosu nasıldı? Eğitim dilinin Türkçe olması benimsenmiş; ancak yabancı hoca mecburiyeti olan derslerin Fransızca verilmesi uygun görülmüştü Bir müddet sonra (1876) yürürlüğe giren ve Fransa, Prusya, Belçika anayasalarından da esinlenerek hukuk komisyonunun hazırladığı ilk Osmanlı anayasasında öğrenim dili Türkçe olarak belirtilmiştir Ders kitaplarının hazırlanması için "Encümen-i Dâniş" adıyla bir kurul oluşturulsa da, kitapların çoğu Avrupa'dan getirilmiştir Daha sonraki yıllarda ise ders kitabı ihtiyacı, tercüme eserler yoluyla karşılanmıştır
Ahmet Cevdet Paşa'nın da içinde bulunduğu Encümen-i Dâniş, maârif alanında yapılacak ıslahat ve yeniliklere yol göstermek, ilmî araştırmaları teşvik etmek için 1851'de danışma kurulu olarak kurulmuştu Osmanlı tarihini yazan J Von Hammer, Türkçe-İngilizce, İngilizce-Türkçe sözlükleri yazan James Redhouse bu kurulun üyeliğine seçilmişti
Dârülfünun'da Hikmet ve Edebiyat Fakültesi, Ulûmu Tabiîye Fakültesi ve Riyaziyat Fakültesi adıyla üç fakülte kurulmuştu Temel dersler fizik, kimya, matematik, felsefe, tarih ve coğrafya idi 19 asırda Avrupa'da olduğu gibi bu dersler umuma açıktı Bu şekliyle 13 Ocak 1863'te dersler başladığında büyük ilgi görmüştü İbrahim Edhem nezaretinde kimyager Derviş Paşa'nın fizik ve kimyaya dâir adıyla verdiği ilk ders büyük bir yankı uyandırmıştı Mecmua-yı Fünûn'un yazdığına göre, dinlemeye gelenler yer bulamayıp dışarıda kalmış, hele Derviş Paşa'nın elektrik deneyleri hayret uyandırmıştı
|
|
|
|