Prof. Dr. Sinsi
|
Tefsir Usulü Kaynaklari
KURAN-I KERİMİN NÜZULÜ
A) VAHİY:
1) Vahiy ve Mahiyeti:
Allahın son kitabı Kuran-ı Kerim, Rasulullaha vahiy yoluyla gelmiştir İslam vahye dayalı bir dindir O, insan aklının, insan hevasının ortaya koyduğu bir şey değildir Diğer bütün batıl inanç ve ideolojiler insanlar tarafından üretilmiştir Ancak ilahi din olan İslam vahy yoluyla insanlara Allah tarafından bildirilmiştir [u]
Vahiy kelimesi masdar olup, dilde gizli konuşmak, fısıldamak, ilham etmek, emretmek, ima ve işaret etmek, seslenmek, acele etmek, ortaya çıkarmak, mektup yazmak, elçi göndermek gibi çeşitli anlama gelmektedir [u]
Gizli konuşma, işaret etme, emretme, ilham etme, ima etme, fısıldama, mektup yazma, elçi gönderme, acele etme, seslenme Yüce Allah'ın vasıtasız olarak veya değişik vasıtalarla emirlerini peygamberlerine bildirmesi anlamında bir Kur'ânî terim
"Vahiy" kelimesinin yukarıdaki anlamlarda kullanıldığına ait Kur'ân-ı Kerîm'de bir çok örnek vardır Bunlar şöylece sıralanabilir:
"Zekeriyya mihraptan kavminin karşısına çıkıp sabah akşam rablerini tesbih etmelerini vahyetti" (Meryem : 19/11)
Buradaki vahiy kelimesi ima etmek, işaret etmek anlamında kullanılmıştır;
"Biz her peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman yaptık Onlar birbirlerini aldatmak için süslü ve yaldızlı sözler vahyederler" (el-En'am, 6/112)
Şeytanların birbirlerine vahyetmesi; fısıldama, gizli konuşma anlamlarında kullanılmaktadır;
"Şeytanlar dostlarına sizinle mücadele etmelerini vahyederler" (En'am, 6/121)
Bu ayetteki "vahiy" kelimesi teşvik etme, telkin etme, söyleme, anlamlarında kullanılmıştır:
"Her gökte ona ait emri vahyetti" (Fussilet, 41/12);
"Çünkü Rabbin kendisine vahyetmiştir" (en-Zilzal, 99/5) âyetlerinde geçen "vahiy" kelimesi de emretmek anlamında kullanılmıştır; "Bana ve Resûlüme iman edin, diye vahyetmiştim" (el-Maide, 5/111) âyetinde zikredilen "vahiy" kelimesi ima etme, emretme, manalarını ihya etmektedir
Musa'nın anasına: "Onu emzir Eğer onun için korkarsan onu denize bırakıver, korkma ve mahzun olma Çünkü biz onu geri vereceğiz ve kendisini peygamber yapacağız" diye vahyetik" (el-Kasas, 28/7)
Bu âyette geçen "vahiy" kelimesi de ilham ve rüya anlamlarında kullanılmaktadır [u]
Dini terim olarak kullanılan vahiy ise, bu anlamlardaki vahiy değil, Yüce Allahın nebi ve rasullerine emir ve yasaklarını bildirmesi, anlamındaki vahiydir
Kimilerine göre vahy, Allahın kullarına bildirmek istediği hidayet ve emirlerini, onların arasından seçtiği nebi ve rasullerine insanların alışık olmadığı bir yolla bildirmesidir Vahy, en geniş kapsamıyla şöyle tanımlanabilir: Rabbimizin genel olarak varlıklara hareket tarzlarını bildirmesi, özel olarak da insanlara ulaştırmak istediği ilahi emir, yasak ve haberlerin tümünü aracı ile veya aracısız olarak, gizli ve hızlı bir yolla nebi ve rasullerine iletmesidir Bir başka yönden vahy, haberci veya işaret gibi herhangi bir aracı ile meramı ifade etmek demektir Allahın kullarına haber göndermesi demek olan inzal kelimesi de bazen vahiy yerine kullanılır Kuranda geçen ilim, hikmet, şifa, nur gibi kavramların da vahy karşılığı olarak kullanıldığını görmekteyiz Vahy kökünden gelen kelimelerin geçtiği ayetlerde, bir varlığın diğer bir varlıkla iletişim ve irtibat kurması, ortak bir özellik olarak gözükmektedir Vahiy olayında, kendisine haber ulaştırılan, kendisiyle iletişim kurulan varlık, vahyi aldıktan sonra onun gereğini yapmak üzere harekete geçiyor İletilen şey bir bakıma onun üzerinde etkileyici bir rol oynuyor Örneğin bir rasul, vahyi aldıktan sonra, durmuyor, harekete geçiyor ve aldığı vahyi insanlara ulaştırıyor Onun tebliğ ettiği vahyi duyup da kabul eden mümin ise boş oturup beklemiyor, vahiyle gelen hükümlerin gereğini yapıyor Demek ki vahy sıradan bir haberleşme, bir iletişim kurma değil, haberin ulaştığı varlığı aksiyona sevkeden önemli bir faaliyettir, önemli bir yönlendirici kaynaktır [u]
Bir beşer olarak Rasulullahın, maddi alemden soyutlanıp, manevi aleme yönelmesi ve ilahi hitabı dinleyip alması anlamına gelen vahyin hakikatını kavramaya imkan yoktur Çünkü ilim ve tekniğin başarılarına rağmen, insanoğlunun ruhi hallere ait bilgisi çok kısırdır Fakat hakikatını anlıyamıyoruz diye vahiy hadisesini inkâr edemeyiz, bizim inancımıza göre vahiy hariçten gelir Hristiyanlar vahyi ilham manasına alırlar Maddeciler de vahyi insanın iç coşkusu olarak tanırlar
İslam inancına göre vahiy gerçeğini modern ilim yoluyla halletmek ve münakaşaya kalkışmak tehlikeli bir çıkmaza götürebilir Çünkü vahiy metafizik bir meseledir, tecrübi ve sosyal ilimlerin metodu buna uygulanamaz Vahiy, fıtri olan beşeriyyetten bir an sıyrılmaktır Yine vahy, ruh gibi bir ilahi sırdır Kısaca vahy Allah ile rasul arasında kılmış bir sır olduğundan insanoğlunun onu tam olarak anlaması mümkün değildir
Kelimeleri yerli yerinde kullanmamaktan dolayı vahy vakıası ile keşf ve benzeri ilham, sezgi, bilinç altı ve bilinçsizlik gibi kelimeler arasında kalın bir çizgi çizmeyi gerekli görüyoruz Ne yazık ki günümüzün aydınları, yabancılara benzemek sevdasıyla bu gibi kelimeleri ağızlarına sakız yapıyor ve diğer nebilerle nebilerin sonuncusu Muhammede gelen vahyi büyük bir saflıkla bu gibi kelimelerle izah etmeye kalkışıyorlar [u]
Vahyin gelişi Rasulullahın elinde değildir Kıblenin değiştirilmesi hadisesi ve ifk olayı bunun en açık kanıtıdır
2) Vahyin Çeşitleri:
1) Gayr-i İlahi Vahy:
İma, işaret, konuşma ve telkinleri ifade eden vahiylerdir
a)“Böylelikle mihrabtan kavminin karşısına çıkıp onlara: “Sabah-akşam tesbih edin ” diye vahyetti ” (Meryem: 19/11)
Buradaki vahiy, Zekeriyyanın (a s ) milletine yapmış olduğu ima ve işareti belirtmektedir
b)“Böylece her nebiye, onları aldatmak için birbirine süslü sözler vahyeden insan ve cin şeytanlarını düşman ettik ” (Enam: 6/112)
Bu ayetteki vahiy, cin ve insan şeytanlarının verdiği vesveseler, fısıldamalar, gizlice söylemeler anlamına gelmektedir
c)“Gerçekten şeytanlar, sizinle mücadele etmeleri için kendi dostlarına vahyederler ” (Enam: 6/121)
Bu ayetteki vahiy, telkin etmek, gizli-çağrılarda bulunmak, teşvik etmek ve söylemek anlamına gelmektedir
d) Vücut organlarıyla ima Şairin şu sözünde olduğu gibi:
“Ona bir bakış baktım, vasıflarının fevkaladeliğine düşüncenin incelikleri şaştı Göz kırpışı ona, onu sevdiğini ima etti İma, yanaklarında etki yaptı ”
2) İlahi Vahiy:
İlahî vahy anlamında kullanılan vahy kelimesinin 71 tanesi Hz Peygamber (s a s)'e yapılan vahy ile ilgilidir Geriye kalanları ise cansız olan "arz"a yapılan vahy[u], semaya yapılan vahy[u], bal arısına yapılan vahy[u], meleklere yapılan vahy[u], Hz İsa'nın Havarîlerine yapılan vahy[u], Hz Musa'nın anasına yapılan vahy [u]'dir [u]
İlahi vahiy, Allah tarafından gelen vahiydir Kuranda 5 çeşidine rastlamaktayız:
a) Yere ve göğe hitaben gelen vahiyler Allahın emretmesi anlamındadır
“O gün haberlerini anlatacaktır Çünkü senin Rabbin, ona vahyetmiştir ” (Zilzal: 99/4-5) “Böylece onları iki gün içinde yedi gök olarak tamamladı ve her bir göğe emrini vahyetti ” (Fussilet: 41/12)
b) Hayvanlardan bal arısına gelen vahiy İç güdü, ilham anlamındadır
“Rabbin arıya: “Dağlardan, ağaçlardan ve çardaklardan evler edin ” diye vahyetti ” (Nahl: 16/68)
c)Meleklere hitaben gelen vahiy Allahın emretmesi anlamındadır
“Rabbin meleklere: “Ben sizinle beraberim ” diye vahyediyor ” (Enfal: 8/12)
d) İnsanlardan İsanın (a s ) havarilerine ve Musanın (a s ) annesine hitaben gelen vahiyler İma, emir, rüya ve ilham manasındadır
“Hani Havarilere: “Bana ve rasullerime iman edin ” diye vahyetmiştim ” (Maide: 5/111) “Musanın annesine: “Onu emzir ” diye vahyettik ” (Kasas: 28/7)
e) Hakiki Vahiy: Allah tarafından nebi ve rasullerine özellikle Muhammede (s a v ) ulaştırılan vahiydir Vahyin dini terim olarak da anlamı budur Kuran-ı Kerimde çeşitli ayetlerde ilahi vahye mazhar olan nebi ve rasullerden ve Rasulullahın vahye mazhar oluşundan bahsedilmektedir
“Nuha ve ondan sonraki nebilere vahyettiğimiz gibi, sana da vahyettik İbrahime, İsmaile, İshaka, Yakuba, torunlarına, İsaya, Eyyuba, Yunusa, Haruna ve Süleymana da vahyettik Davuda da Zeburu verdik ” (Nisa: 4/163) “Biz de Musaya: “Asanı fırlatıver ” diye vahyettik ” (Araf: 7/117)
“Kavmi kendisinden su istediğinde Musaya: “Asanla taşa vur ” diye vahyettik ” (Araf: 7/160) “Andolsun biz Musaya vahyetmiştik ” (Taha: 20/77)
“Musaya: “Kullarımı gece yürüyüşe geçir, çünkü izleneceksiniz ” diye vahyettik ” (Şuara: 26/52)
“Kendinden öncekini doğrulayıcı olarak sana Kitaptan vahyettiğimiz gerçeğin ta kendisidir ” (Fatır: 35/31)
“Sana ve senden öncekilere vahyolundu ki  ” (Zümer: 39/65)
“Ve sizi onunla korkutup-uyarmam için bu Kuran bana vahyolundu ” (Enam: 6/19)
“O hevasından konuşmaz Onun söylediği kendisine vahyedilenden başkası değildir ” (Necm: 53/3-4)
“Ben ancak bana vahyolunana tabi olurum ” (Yunus: 10/15)
“Rabbinin Kitabından sana vahyolunanı oku!” (Kehf: 18/27)
3) Vahy-i Metlüv- Vahyi Gayrı Metlüv (Okunan vahiy ve okunmayan vahiy)
Hz Peygamber'in yukarıda belirtilen vahy şekillerinden almış bulunduğu vahiylerden ekserisi âyetler, bir kısmı ise kudsî hadisler ve hadis-i şeriflerdir Necm sûresi 4 âyette: "O, kendi arzusu ile söylemez, o (söylediği), kendisine vahyedilen bir vahiyden başka bir şey değildir" buyurulmuştur Mıkdam b Ma'dî-Kerib'in rivâyetine göre Hz Peygamber de: "Bana Kur'ân ve onunla beraber O'nun gibisi verildi Şunu iyi biliniz ki, Allah Rasûlü'nün haram kıldığı da Allah'ın haram kıldığı gibidir  "[u] buyurmuştur Bu âyet ve hadisi delil kabul eden bazı İslâm alimleri, Hz Peygamber'in hadisleri hakkında ictihad yapmasının caiz olmadığını ve sünnetin de Allah tarafından inzal olunmuş vahiy gibi düşünülmesi gerektiğini ileri sürmüşlerdir Ancak mezhepler tarihi incelendiği zaman görülür ki, Hz Peygamber kendisine sorulan sorulara vahy ile, yoksa kendi re'yi ile ictihâd ederek fetva verirdi İctihadında hata olursa Allah onun hatasını vahy yoluyla düzeltirdi Nitekim Bedir savaşında ele geçirilen esirler hakkındaki Peygamber ictihâdı, Enfâl sûresi 67, 70 âyetleri ile tashih edilmiştir Bu da gösteriyor ki Peygamber'in ictihadı hatalı olabilir [u] Kudsî hadisler ve hadis-i şerifler vahy ve ilham yoluyla Peygamber'in söylediği sözler ve şeriatın ikinci kaynağı ise de, âyetler derecesinde değildirler
Kur'ân, hadisi kudsî ve hadisin tarif ve vasıfları, okunan vahy ile okunmayan vahyin ne olduğunu ortaya koymaktadır: Kur'ân, Cebrail (a s) vasıtasıyla Arapça lafız ve hak manalar da Hz Peygamber'e vahy edilen, O'nun Allah'ın Rasûlü olduğuna delil ve insanların hidayeti ile doğru yolu bulmaları için bir düstur, okunması ile ibadet edilerek Allah'a yakınlık kazanılan, mushaflarda yazılı, Fatiha sûresi ile başlayıp Nâs sûresi ile sona ermiş, tevatür yoluyla kitap olarak bize kadar intikal etmiş ve Allah'ın koruması ile en ufak bir değişikliğe uğratılmaksızın nesilden nesile okunarak intikal edecek, beşerin bir benzerini meydana getirmekten aciz bulunduğu ilâhî kelamdır [u]
a) Kuranın Özellikleri:
1) Peygamber (s a s)'e uyanıkken Cebrail vasıtasıyla veya uykuda ve diğer vahy yollarıyla inzâl edilmiştir
2) Lafız ve manaları Allah tarafındandır,
3) Lafzı arapçadır,
4) Gerek namazda, gerekse namaz dışında okunarak ibadet edilir,
5) Şekil ve manası Allah tarafından konmuştur,
6) Abdestsiz ve guslü gerektiren bir halde bulunan kimsenin Ona dokunması haramdır,
7) Boy abdest alması gereken kimse O'nu okuyamaz,
8) Her harfini (ibadet kasdıyla) okumanın on sevabı vardır,
9) Belli kısımlarına âyet ve sûre adı verilir,
10) Mushafta yazılıdır,
11) Fâtiha suresi ile başlayıp, Nâs sresi ile sona ermiştir,
12) Zamanınıza kadar kitap halinde tevatür yoluyla gelmiştir,
13) Nesilden nesile intikalinden, her türlü değiştirilmeden Allah'ın koruması ile korunmuştur,
14) Beşer, bir benzerini meydana getirmede acizdir,
15) Lafzı olmaksızın yalnız manasıyla nakli (rivayeti) caiz değildir
Kur'ân bu özellikleriyle, vahyi metluvü (okunan vahyi) meydana getirmektedir Kurbet niyetiyle namaz ve namaz dışında okunmakla ibadet edilir Diğer vahy mahsulü olan kudsî hadis ve hadislerle namazda okunarak ibadet edilmez Ancak namaz dışında ilim ve teberrüken okunabilir [u]
b) Kudsî Hadis
Allah'ın, manaları Hz Peygamber'e (s a s) ilham ettiği fakat lafızlarını Peygamber (s a s)'in ifade ettiği, Kur'ân'dan sayılmayan, okunmakla ibadet olunmayan (Kur'ân gibi namazda okunmaz), ahad yolla (tevatürle değil) Rasûlüllah (s a s)' tan nakledilmiş ve onun tarafından da Allah'a nisbetle ifade edilmiş sözlerdir Kudsî hadis hakkında iki görüş vardır:
1- Kudsî hadislerin hem sözleri hem de manası Allah'tandır, fakat Kur'ân'dan bir âyet değillerdir
2- Kudsî hadislerin manası, diğer hadisler gibi Allah'tan, sözleri ise Rasûlüllahtandır Bu tür hadislere aynı zamanda "rabbanî ve ilahî hadisler" de denir Kudsî hadislerde: "Rabb'ından rivayet ettiği hadiste Rasûlüllah şöyle buyurdu", "Kendisinden Rasûlüllah'ın rivayet ettiği hadiste Allah Teâlâ şöyle buyurdu" gibi ifadeler kullanılmıştır
Ebu'l-Bekâ, hadîsi şöyle tarif eder: Hadîs, tahdis mastarından bir isimdir, haber vermek manasınadır Sonraları Rasûlüllah (s a s)'e nisbet edilen bir söze veya fiile yahut bir takrire hadis denmiştir Sünnet ise lügatte, kişinin takib ettiği yol, pratik hayatta hal ve tavır, âdet, gidiş, sîret gibi manalara gelir Hadîs alimlerince hadîs ile sünnet aynı manada kullanılmıştır Sünnet kelimesi genelde Allah'a ve Rasûlüllah (s a s)'e nisbet edilir Allah'a nisbet edildiği zaman âdetullah, kanun manasında kullanılmıştır:
"Daha evvel geçenler hakkında da Allah bu âdeti koymuştur" (el-Ahzab : 33/62);
"Biz bunu senden evvel gönderdiğimiz peygamberler için de sünnet (kanun, kaide) yapmışızdır Habibim sen bizim sünnetimizde hiç bir değişiklik bulamazsın" (el-İsra, 17/77; Fatır, 35/43)
Sünnet kelimesi Hz Peygamber'e nisbet edildiği zaman da onun sözleri, yani hadis-i şerifleri, fiilleri ve takriri anlaşılır Sünnet, dolayısıyla hadis-i şerifler "vahy-i gayrı metlüv" dür ve özellikleri şunlardır:
1) Yalnız manası Allah tarafından vahyedilmiştir, sözleri Rasûlüllah (s a s)'e aittir
2) Bu sebeple manayı iyi anlayanların, onu yalnız manasıyla nakletmeleri caiz görülmüştür
3) Lâfzı mu'ciz değildir
4) Okunarak ibadet edilmez (namazda okunsa namaz bozulur)
5) Uykuda ve uyanıkken, meleksiz ve melekle türlü vahiy şekilleriyle gelmiştir
6) Kur'an için yukarıda sayılan diğer özellikler burada aranmaz [u]
3) Vahyin Başlangıcı:
İlk vahiy geldiğinde Rasulullah 40 yaşında idi (610) Kuran, Ramazan ayında Kadir gecesinde Pazartesi günü indirilmiştir Kuran, Levh-i Mahfuzdan dünya semasına toptan indirilmiştir (inzal) Oradan Cebrail vasıtasıyla Rasulullahın kalbine 23 yıl içerisinde ihtiyaca göre, aralıklı olarak, parça parça indirilmiştir (tenzil) [u]
Rasulullah kırk yaşına geldiği sırada daha çok yalnızlığı sevmeye başlamıştı Zaman zaman Hira mağarasına giderek orada kendi gönlünce Allaha ibadet ederdi Nihayet Hira mağarasında bulunduğu bir gece kendisine vahiy gelmeye başladı Melek Rasulullaha şöyle dedi:
“Yaratan Rabbinin adıyla oku O insanı kan pıhtısından yarattı Oku, Rabbin en büyük kerem sahibidir O kalemle öğretti İnsana bilmediğini öğretti ” (Alak: 96/1-5)
İşte bu ayetler, Rasulullaha ilk nazil olan ayetlerdir Bunlarla ona nebiliği bildirilmiş, fakat tebliğ emri henüz verilmemişti Nazil olan bu ilk ayetlerden sonra bir müddet vahiy kesildi Vahyin gelmediği bu döneme fetreti vahiy denmektedir Fetreti vahiy döneminin üç yıl veya kırk gün olduğu rivayet edilmektedir Bundan sonra tekrar vahiy gelmeye başladı ve devam etti Fetreti vahiyden sonra ilk gelen ayetler ise şunlardır:
“Ey örtüsüne bürünen, kalk uyar Rabbini tekbir et Elbiseni temizle Kötülükten kaçın Yaptığın iyiliği çok görme Rabbin için sabret ” (Müddessir: 74/1-7)
İlk nazil olan Alak suresinin beş ayetiyle Rasulullahın nübüvveti, fetretten sonra ilk olarak gelen Müddessir suresinin yedi ayetiyle de risaleti başlamıştır Rasulullah (s a v ) Allahtan gelen vahyi hiçbir artırma ve eksiltme yapmaksızın –hatta kendisini uyaran, tehdit eden ayetleri dahi- olduğu gibi insanlara tebliğ etmiştir
“Eğer o bize karşı bazı sözleri uydurup-söylemiş olsaydı Muhakkak onun sağ elini çekip-alıverirdik Sonra onun can damarını elbette keserdik O zaman, sizden hiç kimse araya girerek bunu kendisinden engelleyip-uzaklaştıramazdı ” (Hakka: 69/44-47)
Zemahşeri şöyle diyor: “Bunun manası şudur: Şayet söylemediğimiz bir şeyi söylediğimizi iddia etse, kralların kendilerine karşı yalan söyleyeni, azab çektirmek ve ondan intikam almak gayesiyle eziyet ede ede öldürdükleri gibi, biz de onu öylece öldürürüz ”[u]
Rasulullah (s a v ) Kuran ile karışmasın diye başlangıçta kudsi hadislerin bile yazılmasına karşı çıkmıştır Daha sonra böyle bir endişe kalkınca bazı sahabelere yazılması için izin vermiştir [u]
4) Vahyin Geliş Şekilleri:
Allahın, insan topluluklarıyla bir nevi konuşması sayılabilecek kurumsal vahyi, direkt değil bir başka elçi aracılığıyla gerçekleşir Canlı ve cansız varlıklara bildirilen vahyin iki boyutu, -vahyin kaynağı Allah ve onu alan canlı veya cansız varlık- vardır Rasullere bildirilen vahyin ise Allah, vahy meleği, rasul ve onların tebliğ ettikleri insanlar olmak üzere dört boyutu vardır [u]
Kuranın bildirdiğine göre Allah insanlarla üç şekilde konuşmaktadır: Ya Allah sözünü kulunun kalbine düşürür, ya ağacın arkasından Musaya nida ettiği gibi perde arkasından kuluyla konuşur veya bir melek vasıtasıyla konuşur
“Kendisiyle Allahın konuşması bir beşer için olacak değildir; ancak bir vahiy ile ya da perde arkasından veya bir elçi gönderip kendi izniyle dilediğine vahyetmesi başka ” (Şura: 42/51)
İşte rasullere gelen vahiyler, genel anlamda bu ayette belirtilen şekillerde olmuştur Hadislerden ve sahabelerin sözlerinden çıkarılan bilgilere göre Rasulullaha vahyin geliş şekil ve tarzları şöyledir:
1) Sadık Rüya: Vahyin ilk geliş şekli olup, Rasulullahın uyku halinde gördüğü ve sabah aydınlığı gibi apaçık gerçekleşen rüyalarıdır Aişenin (r a ): “Rasulullah hiç bir rüya görmezdi ki sabah aydınlığı gibi çıkmasın ”[u] sözleri vahyin bu çeşidine işaret etmektedir İbrahimin (a s ) oğlu İsmaili kestiğine dair gördüğü rüya olayı ve bu rüyayı gerçekleştirme girişimi, rasullerin uykuda gördükleri salih rüyanın, uyulması gereken bir vahy olduğuna delalet etmektedir [u]
2) Meleğin görünmeden Allahın sözünü Rasulullahın kalbine düşürmesi şeklinde gelen vahiy: Rasulullaha en zor gelen vahiy şekli bu idi Zil ve çan sesine benzer bir ses duyardı Bu ses devam ettiği müddetçe titrer ve hitabın heybetinden korkardı Ses kesildiği zaman, Rasulullah vahyolunan sözleri kavramış olurdu Tevhid, tehdit, vaad ve uyarıyı ihtiva eden ayetler bu şekilde gelirdi Aişeden (r a ) rivayet edildiğine göre Haris ibn Hişamın vahyin gelişi hakkındaki sorusuna Rasulullah şöyle cevab vermiştir:
“Bazen bana zil (çıngırak) sesi gibi gelirdi ki, benim için en ağırı budur Benden ayrılınca ne dediğini anlamış olurum Bazen de melek bir erkek şeklinde bana gelir, konuşur, ben de onun dediğini anlamış olurum ”[u]
Böyle bir vahyin geliş anında Peygamber (s a s) titrer, terler ve rahatsız olurdu İbn Abbas'tan rivayet edilen bir hadiste Rasûlüllah (s a s)'in âyetleri zabtetmekte zorluk çektiği dudaklarını kımıldattığı zikredilmektedir Cenab-ı Allah, Peygamberine "Vahyi çabucak alması için dilini kıpırdatma, onu toplamak ve kıraatını sabit kılmak bize aittir Öyle ise sana Kur'ân okununca sen onun kıraatına uy" (el-Kıyame, 76/16-18) uyarısında bulunmuştur Bu âyetin nâzil olmasından sonra Rasûlullah Cebrail'i dinler, onun gidişinden sonra onun gibi okurdu
3) Cebrailin asli şekliyle görünüp ilahi emri duyurması şeklinde gelen vahiy: Cebrail bu şekilde iki defa görünmüştür Birincisi risaletin başlangıcında Hira mağarasında meydana gelmiştir Rasulullah bu dehşetli manzara karşısında dayanamayarak bayılmıştı İkincisi de Mirac gecesi Sidretül-Müntehada olmuştur Fakat artık Rasulullah, böyle şeylere alışık olduğu için bu defa önceki gibi sarsılmamıştı
4) Cebrailin insan şeklinde görünerek getirmiş olduğu vahiy: Bu tür vahiy, Rasulullaha en kolay geleni idi Çoğu zaman Cebrail sahabeden Dıhyenin suretinde görünerek gelirdi Rasulullah şöyle buyurdu: “Bazen bana delikanlı suretinde gelirdi ”[u]
5) Cebrailin görünmeden, uyanık halde bulunan Rasulullahın kalbine ilka ettiği vahiy: Bu bir ilham değil, vahiydir Şu hadis bu tür vahyi anlatmaktadır:
Rasulullah (s a v ) şöyle buyurdu:
“Ruhul-Kudüs, kalbime hiçbir nefse rızkını tüketmeden ölmeyecek, diye üfledi O halde Allahtan korkun, rızkı güzel, meşru yoldan arayın ”[u]
Ruhu'l-Kudüs, Cebrail'dir Cebrailin göründüğü hakkında bir delil yoktur Hadisten de, meleğin görünmeden vahyi ilka ettiği anlaşılmaktadır
6) Rasulullah uyanık iken doğrudan doğruya veya perde arkasından Allahın kelamını duyması şeklindeki vahiy: Bu tür vahye Rasulullah, Mirac gecesinde mazhar olmuştur Namazın farz olması ve Bakara suresinin son üç ayeti vasıtasız olarak bu şekilde vahyedilmiştir [u]
“Andolsun ki onu diğer bir defa da Sidretül-Mühtehanın yanında gördü ” (Necm: 53/12)
"Allah Musa ya da hitab ile konuştu" (en-Nisa, 4/164)
7) Cebrailin, Rasulullah uykuda iken getirdiği vahiy: Müslimin Sahihinde Enesden rivayet edilen hadiste geçtiği üzere Kevser suresi bu şekilde nazil olmuştur
Rasulullahın yukarıda belirtilen vahiy şekillerinden almış bulunduğu vahiylerden ekserisi ayetler, bir kısmı ise kudsi hadisler ve hadisi şeriflerdir [u]
5) Allahın Meleklere Vahyetmesinin Keyfiyeti:
Allah meleklerle onların anladıkları bir kelam ile vasıtasız bir şekilde konuşmuştur Melekler de Allahın emirlerine itaat etmişlerdir
“Hani Rabbin meleklere: “Muhakkak ben yeryüzünde bir halife yaratacağım ” demişti Melekler: “Sen orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? dediler ” (Bakara: 2/30)
“Hani Rabbin meleklere: “Muhakkak ben sizinle beraberim; haydi iman edenlere destek olun, diye vahyediyordu ” (Enfal: 8/12)
“İş taksim eden meleklere andolsun ” (Zariyat: 51/4)
“İş düzenleyenlere andolsun ” (Naziat: 79/5)
Nevvas İbn Semandan Rasulullah (s a v ) şöyle buyurmuştur:
“Allah Teala emri vahyetmek istediği zaman vahy ile konuşur Bunun üzerine gökleri, Allah korkusundan, şiddetli bir sarsıntı –veya ravi titreme demiş- alır Göklerdeki yaratıklar (ehli semavat) bunu işitince, Allah için secdeye kapanırlar da, başını ilk kaldıran Cibril olup, Allah ona vahyi ile dilediğini söyler Cibril, meleklere uğrar Her bir göğe uğradığında, oranın melekleri ona: “Rabbimiz ne dedi, ey Cibril?” diye sorarlar Cibril de: “Gerçeği söyledi O, yücedir, büyüktür ” der Onların hepsi de, Cibrilin söylediği gibi söylerler Nihayet Cibril, vahy ile Allahın emrettiği yere varır ”[u]
Rasulullah (s a v ) şöyle buyurdu:
“Allah Teala, gökte bir işin yapılmasına hükmetti mi, melekler, Allahın sözüne ihtiram ve inkıyad ederek kanatlarını birbirine vururlar Yüce Rabbin işitilen sözü, yalçın bir kaya üzerinde (hareket eden) zincir(in sesi) gibi (heybetli)dir ”[u]
Kuran-ı Kerim, Levh-i Mahfuzda yazılıdır Ramazan ayında, Kadir gecesinde indirilmiştir
“Doğrusu o, şanlı bir Kurandır Levh-i Mahfuzdadır ” (Buruc: 85/21-22)“Gerçekten biz onu kadir gecesinde indirdik ” (Kadr: 97/1)
“Ramazan ayı ki Kuran o ayda indirildi ” (Bakara: 2/185)
Alimler Allahın, Cibrile Kuranı vahyetme keyfiyyetinde aşağıdaki görüşlere ayrılmışlardır:
1) Ehli sünnete göre Cibril, özel lafzı ile onu Allahtan işitip çabucak ezberlemiştir
2)Cibril onu Levh-i Mahfuzdan ezberlemiştir Bu görüşün bir dayanağı yoktur
3)Cibrile sadece mana ilka edilmiştir Lafızlar Cibrile veya Muhammede aittir Bu görüş sünnete nisbet edilmiştir
“O, hevasından konuşmaz Onun söylediği kendisine vahyedilenden başkası değildir ” (Necm: 53/3-4)[u]
6) Vahiy Esnasında Rasulullahın Durumu:
Yüce Allahın hitabı ile karşı karşıya gelmek insan için rahat ve kolay bir iş değildir İnsan özelliklerini taşıyarak melekten gelen vahyi almak oldukça güç bir iştir Vahiy esnasında Rasulullahda bir tür korku ve heyecan meydana geldiği, bazan da buhranlı anlar geçirdiği gözlenmiştir Vahiy sırasında heyecan ve dehşetten Rasululahın vücudu titrer, yüzünün rengi değişir, en soğuk günlerde bile alnı terler, nefes alırken horultu ve iniltiye benzer bir ses çıkarırdı [u] Özellikle zil sesi şeklinde gelen vahiy, Rasulullaha çok ağır gelirdi
“Gerçekten biz sana ağır bir söz bırakıyoruz ” (Müzzemmil: 73/4)
Vahyin manevi ağırlığı büyüktü Eğer deve üzerinde iken vahiy gelmişse, deve buna tahammül edemezdi Vahyin manevi ağırlığından deve çöker, Rasulullah inmek zorunda kalırdı [u] Bir defasında Rasulullahın dizi Zeyd b Sabitin dizi üzerinde iken vahiy gelmiş, Zeyd büyük bir ağırlık hissetmiş, bu ağırlık altında ayağı kırılacak gibi olmuştu [u]
Rasulullah (s a v ) gelen vahyi hemen anlamak ve unutmamak için vahiy esnasında ayetleri tekrarlamak isterdi Onun bu endişelerini Yüce Allah şöylece gidermişti:
“Onun vahyi sana gelip-tamamlanmadan evvel Kuranı acele etme ” (Taha: 20/114)
“Onu aceleye kapılıp dilini onunla hareket ettirip-durma Onu toplamak ve sana okutmak şüphesiz bize düşer Sana onu okuduğumuz zaman onun okunuşunu izle Sonra onu açıklamak bize aittir ” (Kıyamet: 75/16-19)
“Sana okutacağız, sen de unutmayacaksın ” (Ala: 87/6)
Vahiy geldiğinde gözlenen bu tabii olmayan durumu, Rasulullahın etrafındakiler de hissetmişlerdir Önce kendisini bir titreme alır ve mübarek yüzleri soluk bir renk alırdı Hadis mecmuaları, vahy nazil olurken Rasulullahın yanında arı uğultusuna benzer bir sesin işitildiğini kaydetmişlerdir [u] Yine vahiy geldiğinde Rasulullahın üzerini örterlerdi [u] Açılınca, gelen ayetin şiddeti veya yumuşaklığı halinden belli olurdu
Vahiy sırasında Rasulullahda meydana gelen durumu o dönemde Kureyşliler istismar ederek onu kahin, sihirbaz ve mecnun olarak nitelemişler, daha sonra birçok Avrupalı müsteşrik de onda sara hastalığının olduğu zannına kapılmışlardır Bütün bu sözde değerlendirmeler, onun manevi cephesini anlayamamaktan ileri gelmektedir
7) Vahiy Katipleri:
Rasulullah, kendisi ümmi olduğundan, risaletinin başlangıcından, vefat edinceye kadar, yazı bilen bir çok sahabeye vahyi yazdırmıştır Vahiy katipleri adını alan bu mubarek kişilerin sayısı kırka kadar varır Bunlardan bazıları şunlardır: Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali, Zübeyir b Avvam, Amir b Füheyre, Amr b As, Abdullah b Erkam, Sabit b Kays, Hanzala b er-Rebi, Muğire b Şube, Abdullah b Revaha, Halid b Velid, Huzeyfe b Yeman, Muaviye b Ebi Süfyan, Abdullah ibn Sad ibn Sarh, Ubeyy b Kab, Zeyd b Sabit, Şurahbil ibn Hasene, Muaz b Cebel, Cehm ibn es-Salt, Hüseyin en-Nemri, Eban İbn Said, Abdullah b Zeyd, el-Alâ ibn el-Hadremî, Muhammed ibn Mesleme [u]
Mekkede ilk vahiy katibi Abdullah ibn Sad ibn Sarh idi Bu şahıs irtidat edip sonradan yine müslüman olmuştur Medinede ise ilk vahiy katibi Ubeyy b Kab idi Ondan sonra da devamlı olarak Zeyd b Sabit yapmıştır [u]
Rasulullah, gelen vahiyleri sadece vahy katiplerine yazdırmakla yetinmemiş, nazil olan ayetleri her sene Ramazanda Cebraile arzederek, ezberindekilerin kontrolünü yapmıştır Son Ramazanda ise bu arzediş ve tekrarlayış iki kez gerçekleşmiştir [u] Böylece Kuranın hem ezber, hem yazım açısından noksansız tamamlanması sağlanmıştır
8) Vahyin Yazıldığı Malzemeler:
Vahiy nazil oldukça Rasulullah bunları alışılmış olan bir takım malzemeleri kullanarak yazdırırdı O zaman yazı için yaygın malzemeler şunlardı: Hurma dalları, ince beyaz taşlar, kürek kemikleri, işlenmemiş ince deri parçaları, bez parçaları, yazı yazmaya elverişli tahta, çanak ve çömlek parçaları, Mısır papirusünden yapılmış “Kırtas” adı verilen kağıt, parsümen [u]
“Tura andolsun Satır dizili kitaba Yayılmış ince deri üzerine ” (Tur: 52/1-3)
Zeyd b Sabit dedi ki: “Biz Kuranı Rasulullahın yanında bez parçaları üzerine telif ederdik ”[u]
9) Vahye Ait Bazı Terimler:
Rasulullaha çeşitli zaman ve mekanlarda gelen vahiy, geliş durumlarına göre tefsir ilminde bazı terimlerle ifade edilmiştir Bu terimleri şöyle sıralamak mümkündür:
1) Hadarî: Rasulullaha yolculuk ve misafirlikte olmayıp, yerleşik durumda iken gelen vahydir Vahyin çoğunluğu bu şekilde gelmiştir
2) Seferî: Rasulullaha yolculuk veya savaşta iken inen vahiylerdir Buna örnek: Enfal suresinin baş kısmı, Tevbe: 9/34, Hac suresinin başı, Fetih suresi
3) Neharî:Gündüz inen ayetlerdir Kuranın büyük bölümü gündüz inmiştir
4) Leylî: Geceleyin vahyedilen ayetlerdir Buna örnek: Al-i imran suresinin son kısımları, Tebük seferinden geri kalan üç kişi hakkında inen ayetler (Tevbe: 9/117-118), Fetih suresinin baş kısmı
5) Sayfî: Yaz mevsiminde nazil olan ayetler Buna örnek: Nisa suresinin son ayeti olan Kelale ayeti, Tebük gazvesi hakkında inen ayetler
6) Şitaî: Kış mevsiminde nazil olan ayetler Buna örnek: İfk olayı ile ilgili ayetler (Nur: 24/11-26), Hendek savaşı ile ilgili ayetler (Ahzab: 33/9)
7) Firaşî: Rasulullah yatağında iken nazil olan ayetler
8) Nevmî: Rasulullah uykuda iken nazil olan ayetler
9) Ardî: Rasulullah yeryüzünde iken nazil olan ayetler Kuranın hemen hemen hepsi bu şekilde indirilmiştir
10) Semaî: Rasulullah semada iken nazil olan ayetler Bakara suresinin son iki ayeti Miracta iken nazil olmuştur [u]
İLHAM:
Bu kelimenin aslı, kalbe bir şey atmak anlamına gelir ki, bir şeyi yutturmak, feyz yoluyla bildirmek, yakalamak, keşfetmek manalarını da kapsar Kavram olarak ilham, herhangi bir mananın düşünme ve araştırma olmaksızın insanların kalbine yerleştirilmesidir
“Nefse ve ona bir düzen içinde biçim verene, sonra fücurunu ve takvasını öğretene andolsun ki, Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur ” (Şems: 91/7-9)
İlham deyince akla daha çok, kalpleri arı ve temiz kimselere duyularla öğrenilen bilgilerin dışında bildirilen şeyler gelir Bu da nebi-rasuller ve onların dışında bazı güzel insanlar için söz konusudur Ancak nebi ve rasullerle ilgili olan bağlayıcı, diğerleri ise bağlayıcı değildir
Kurana göre bilginin kaynakları aşağıdan yukarı doğru şöyle sıralanabilir: Duyularla öğrenilenler, akıl ile öğrenilenler, ilham ile elde edilenler ve vahy ile gelenler Kabul edilebilecek bir bilgi bazen bu yolların biriyle, bazen hepsiyle, bazen de bir kaçı ile desteklenir Akıl ve duyularla desteklenen bir ilham, sağlam bir bilgiye ulaşır Ancak görünen o ki ilham, kişinin kendi gayreti ve araştırması olmadan kalbinde bulduğu bilgidir Eğer onu duyularla, akılla ve isbat edebilecek bir başka yolla desteklerse bilgi haline gelir ve bağlayıcılığı söz konusu olur Vahy ile ilham bir kaç yönden birbirine benzer, ancak ikisi ayrı ayrı şeylerdir Vahy bir ilahi kurumdur ve yalnızca nebi ve rasullere aittir Vahy ile gelen her şey kesin ilimdir ve muhtapları bağlar Nebi ve rasullerin dışındaki insanlara gönderilen vahy, bilinen anlamda vahy değil, yukarıda açıkladığımız ilhamdır [u]
|