Yalnız Mesajı Göster

Tefsir Usulü Kaynaklari

Eski 11-04-2012   #6
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tefsir Usulü Kaynaklari



KURANIN TESBİTİ

1- Kuranın Rasulullah Devrinde Yazılması:

Olaylara uygun olarak zaman aralıklarıyla inen ve 23 senede tamamlanan Kuranı, Rasulullah vahiy katiplerine yazdırmıştır Kendisi okuma yazma bilmeyen, ümmi rasulün, Kuranı yazdırdığını bir çok belge ve bilgiler ortaya koymaktadır Bunların bazılarını şöyle sıralamak mümkündür:
1) Rasulullahın ümmiliğini yani okuma yazma bilmediğini ifade eden ayetler
“Bundan önce sen hiç kitap okuyan biri değildin ve onu sağ elinle de yazmıyordun Böyle olsaydı, batılda olanlar kuşkuya kapılırlardı (Ankebut: 29/48)
“Onlar ki, yanlarındaki Tevratta ve İncilde yazılı bulacakları ümmin nebi olan rasule uyarlar (Araf: 7/157)
2) Kurana ancak temiz olanların dokunabileceğini belirten ayetler Kuranın aynı zamanda birşeyler üzerinde yazılı olmasının gereğini vurgulamaktadır
“Elbette bu, bir Kuran-ı Kerimdir Saklanmış-korunmuş bir kitaptadır Ona temizlenip-arınmış olanlardan başkası dokunamaz (Vakıa: 56/77-79)
3) Gerek hadis gerekse tarih mecmualarında yazım olayına ve kullanılan malzemelere dair çeşitli haberler yer almaktadır[u]
4) Ebu Bekir (ra) devrinde, Kuranın cemi sırasında ayetlerin yazılı olarak iki şahitle birlikte getirilmesinin istenmesi de yazım olayının açık delilidir
5) Ömerin (ra) İslama girişi sırasında kız kardeşinin elinde Taha suresinin yazılı bulunduğu bir sahifeye rastlaması[u], sefer sırasında düşman toprağında mushafların taşınmasının yasaklanması[u], yazım olayını teyid etmektedir
6) Rasulullahın Kuranın dışında hadisler dahil her şeyin yazılmasını yasaklaması[u], yazma işinin sadece Kurana hasredildiğini vurgulamaktadır
Sayılan hususlar ve benzeri bir çok rivayetlerden anlıyoruz ki bütün Kuran Rasulullahın hayatında yazılmıştır Yalnız vahiy devam ettiği için sırayla, toplamaya imkan olmadığından bu yazılanlar dağınık halde idi Ayetler yazılırken Rasulullahın yanında kalmak üzere bir nüsha kendisine veriliyordu Bazı ashab da kendileri için özel mushaf yazmışlardı Yalnız bu yazma işi belli bir kaideye ve tertibe dayanmıyordu Kaynaklar Kuranı toplayan (cem eden) Sahabilerin isimlerine yer vermişlerdir Bunlar içinde özellikle Zeyd b Sabit, Muaz b Cebel, Ubey b Kab, Ebu Zeyd, Ebud-Derda, İbn Mesud, Ali ve Osman (ra) temayüz etmişlerdir Anılan sahabilerin bir kısmı, Kuranın tamamını Rasulullah hayatta iken toplamayı gerçekleştirirken bir bölümü de Rasulullahın vefatından sonra tamamlamıştır Bu kaynaklar, Mushafı özel olarak toplamaya girişen Sahabenin sayısını dörtten başlayıp yedi ve daha yukarısına çıkarmaktadırlar

2- Kuranın Rasulullah Devrinde Ezberlenmesi:

Bu arada yazılan Kuran tümüyle ezberlenmişti Rasulullahın Kuranı öğrenmeye ve öğretmeye teşvik eden hadisleri, bu yöndeki gayretlere hız katmıştı Ashab arasında Kuranı ezber bilenlere “Kurra” adı verilirdi Sahabeden meşhur olan 29 kurranın isimleri sayılmaktadır Bunlardan bazıları: Abdullah b Mesud, Salim, Muaz, Ubey b Kab, Aişe, Hafsa, Ümmü Seleme[u]

3-Kuranın Rasulullah Devrinde Kitap Haline Getirilemeyişinin Sebep Ve Hikmetleri:

Rasulullah hayatta iken yazılan ve ezberlenen Kuranın resmen bir cilt halinde kitap haline getirilemeyişinin sebep ve hikmetlerini şöyle sıralayabiliriz:
1) Rasulullah hayatta olduğu sürece vahiy devam etmişti Bazı ayetlerin neshedilme ihtimali mevcuttu Kitap haline getirilmesi bir takım karışıklıklara sebep olabilirdi
2) Aralıklı olarak indiği bilinen ayetler, bir cilt halinde toplansaydı, bu durum yazmaya, ezberlemeye ve neşre çalışanlara bir takım zorluklar getirecekti
3) Sureler nüzul tarihine göre tertib edilmediği için inen ayetlerin daha önce inen bir sureye ilave edilmesi gibi durumlar söz konusu olduğundan kitap haline getirme girişimi karışıklıklara sebep olabilirdi
4) Rasulullahın müslümanların başında bulunduğu, bir çok sahabinin de Kuranı ezberlediği bu dönemde böyle bir şeye ihtiyaç da duyulmamıştır
5) Vahyin tamamlanmasıyla Rasulullahın vefatı arasındaki süre 81 günü, alimlerin çoğunluğuna göre de 9 gece gibi çok kısa bir zaman dilimini kapsamaktadır Bu kadar kısa sürenin Kuranı bir kitap halinde toplamaya yetmeyeceği bir aşikardır[u]
“Zikri biz indirdik onu koruyacak olan da biziz (Hicr: 15/9)

4- Kuranın Ebu Bekir Devrinde Toplanması:

Rasulullahın vefatından sonra halifeliğe seçilen Ebu Bekir (ra) devrinde bir takım yalancı nebiler türemiş, irtidat hareketleri baş göstermişti Halife Ebu Bekir bu karışıklıkları önlemek için bazı teşebbüslerde bulunmuş, bu arada sahte nebi Müseyleme üzerine de bir ordu göndermişti Yemamede (12/633 yılında) yapılan savaşta 70 kadar hafız şehid düşmüştü Hatta bu savaştaki şehit sayısının 500, 700 ve daha fazla olduğunu söyleyenler de vardır[u]
İşte bu durum Ömeri (ra) telaşlandırmış, endişesini belirtmek üzere Halife Ebu Bekire gitmiş ve Kuranın toplanmasını teklif etmiştir Ebu Bekir ilk anda Rasulullahın yapmadığı bir işi yapma durumuyla karşı karşıya geldiği için çekinmişse de daha sonra, gönlü bu işe ısınmış ve Ömerin düşündüğü gibi düşünmüştür Hemen Zeyd b Sabiti çağırmış ve ona Kuranı inceleyip toplama görevini vermiştir Zeyd b Sabit ilk anda bu görevi yapmaktan çekinmiş ise de Halifenin telkin ve tavsiyelerine uyarak hemen Kuranı toplamaya koyulmuştur[u]
Kuranı toplama görevi kendisine verilen Zeyd b Sabit, Rasulullahın vahiy katibiydi Kuranın tamamını Rasulullahın sağlığında toplamıştı Akıllı, zeki ve yetişkin bir genç olarak tanınmıştı
Zeyd b Sabitin Kuranı toplama işiyle görevlendirilişinden hemen sonra, durum Ömer (ra) tarafından halka duyuruldu ve Rasulullahdan (sav) alınan Kurana dair bilgi ve belgelerin getirilmesi istendi Getirilen ayet ve surelerin kabul edilebilmesi için şu şartlar aranıyordu:
1) Getirilen ayetlerin ezberlenmiş olması
2) Rasulullahın huzurunda yazılmış olması
3) Bunun da en az iki şahidin şehadetiyle isbat edilmesi
Aranan prensiplere son derece riayet ederek yazılı metinleri bir araya getiren Zeyd b Sabit bu işi yaklaşık bir yılda tamamlamıştır Toplanan bu sayfalar Ebu Bekire (ra) teslim edilmiş, vefat edinceye kadar onun yanında kalmıştır Böylece Rasulullah tarafından okunan, tebliğ edilen, yazılan ve ezberlenen Kuran Ebu Bekir devrinde, başta Zeyd b Sabit olmak üzere sahabenin gayretleriyle toplanıp tek kitap haline getirilmiştir Toplanan Mushafın Rasulullah devrinde yazılan ve bilinenlerden hiç farkı yoktur Yalnız Tevbe suresinin son iki ayeti ile Ahzab suresinin bir ayeti sahabelerin tevatüren ezberlerinde, Rasulullahın yanındaki mushafta olmasına rağmen sadece Huzeyme b Sabit el-Ensarinin yanında vardı Rasulullah onun şahitliğini iki kişinin şahitliği yerine saydığı için sahabeler hiç bir şüpheye kapılmadan istisna olarak bunu almışlardır[u]
Toplanan kitap haline getirildikten sonra Mushaf adını alan bu nüshayı şu özellikleriyle tanımak mümkündür
1) En ince ilmi tesbit usulleriyle toplanmıştır
2) Nüshaya ancak tilaveti mensuh olmayan ayetler alınmıştır
3) Nüshanın doğruluğu, tevatür yoluyla sabittir ve icma-ı ümmet vardır
4) Bu nüsha “yedi harfi” içine almaktadır[u]
Ebu Bekire teslim edilen bu Mushaf, onun vefatından sonra Ömere, Ömerden sonra da kimin halife seçileceği belli olmadığı için kızı Hafsaya teslim edilmiştir İstinsah sırasında Osman istemiş, sonra iade etmiştir Hafsanın vefat etmesinden sonra Medine valisi Mervan b Hakem tarafından da yaktırılmıştır Bunun sebebi, istinsah edilen nüshalarla bu nüsha arasında muhalefet olabileceği iddialarını ve bu yönde doğacak fitneyi ortadan kaldırmaktır

5- Kuranın Hz Osman Zamanında Çoğaltılması:

Osman (ra) Devrinde İslam Devleti sınırları Arabistanı aşmış, fetihler sebebiyle insanlar grup grup İslama girmiş, her şehir halkı Kuran-ı Kerimi o beldedeki kurra sahabenin okuyuşuna göre okumaya başlamıştı Çünkü sahabenin Kuran-ı Kerimdeki bazı kelime ve harfleri Rasulullahın ağzından farklı şekilde rivayet etmeleri farklı kıraat vecihlerinin ortaya çıkmasına sebep olmuştu Başlangıçta ümmete kolaylık olmak üzere Rasulullahın uyguladığı bu farklı okuyuş, daha sonra bir takım tereddüt ve şüpheleri beraberinde getirmiş, her belde insanları başka kıraatleri görünce şaşırmışlar kendi kıraatlarının daha doğru ve fasih olduğunu iddia etmişlerdir Öyle ki, farklı okuyuş sebebiyle insanlar birbirlerini günahkarlık ve hatta küfürle itham edecek kadar ileri gitmişlerdir
Nitekim Ermenistan ve Azerbeycan fetihlerine (25/646) katılan kumandan Huzeyfe b Yeman, bu durumu açıkça görmüş ve derhal halife Osmana müracaat ederek, ümmetin arasında yahudi ve hristiyanlar arasındaki ihtilafların benzeri çıkmaması için, bu işin çaresine bakmasını istemiştir Bunun üzerine Osman Hafsaya haber göndermiş, Mushafın sonradan iade edilmek üzere kendisine gönderilmesini istemiştir Hafsa da Mushafı halife Osmana göndermiştir
Osman (ra) gönderilen Mushafı istinsah edip çoğaltmaları için şu dört kişiyi görevlendirmiştir: Zeyd b Sabit, Abdullah b Zübeyr, Said b As, Abdurrahman b Haris Bunlardan Zeyd Medineli Ensardan, diğerleri ise Mekkeli olup Kureyşlilerdendi Bazı haberlerde bu heyetin 12 kişiden oluştuğu bildirilmektedir
İstinsah heyetine halife tarafından ihtilaf halinde Kureyş lehçesinin esas alınması talimatı verilmiş, heyet de aşağıdaki prensipleri göz önünde bulundurarak çoğaltma işlemini gerçekleştirmiştir:
1) İstinsah, Ebu Bekir zamanında toplanan mushaf esas alınarak yapılacaktır
2) Son arzadaki durum gözetilerek, tilaveti mensuh olan ayetler alınmayacaktır
3) İhtilaf halinde Kureyş lehçesi tercih olunacaktır
4) Mushafın istinsahı bir kaç nüsha halinde yazılarak gerçekleştirilecek ve muhtelif beldelere gönderilecektir Gönderilen Mushaflara uymayan ve tashihi mümkün olmayan sayfa ve Mushaflar imha edilecektir
5) Sureler, bugün elimizde bulunduğu şekliyle tertib edilecektir
6) Bu Mushaflara, daha önceki Mushaf veya sayfalara yazılmış, açıklama mahiyetindeki ibareler yazılmayacaktır
Komisyon belirtilen esaslar çerçevesindeki çalışmasını bir rivayete göre beş sene zarfında tamamlamış, çoğaltılan nüshalardan birisi Medinede bırakılmış, diğerleri Kufe, Basra ve Şama gönderilmiştir Bu arada çoğaltılan nüshaların sayısının 5 veya 7 olduğu söylenerek, Mekke, Yemen ve Bahreyne de Kuran nüshalarının gönderildiği belirtilmiştir
İstinsah işlemi tamamlanınca esas Mushaf, Hafsaya iade edilmiş, çoğaltılan Mushaflar üzerinde Ashab ve Tabiilerin icmaı gerçekleşmiştir Sonuç olarak Osmanın gerek kendisinde bulundurduğu ve gerekse diğer şehirlere gönderdiği bu Mushaflar derhal benimsenmiş, kısa zamanda bunlardan istinsahlar yapılarak, birçok müslümanın elinde Kuran nüshaları görülmeye başlamıştır Bugün taşıdığımız ve okuduğumuz Kuran-ı Kerim nüshaları Osmanın (ra) çoğalttığı nüshaların aynısıdır[u]

6- Kuranın Harekelenme Ve Noktalanması:

Osman (ra) zamanında çoğaltılan Mushaflar, harekesiz ve noktasız olarak yazılmıştı Bunun gerekçesi de Kuranın çeşitli kıraat vecihlerine göre harekesiz ve noktasız metinde okunabilmesini sağlamaktı
Fakat Arap olmayanların İslama girmeleri ve bunların Arapçaya vakıf olmamaları sebebiyle Kuran-ı Kerimi yanlış okuma olaylarına sık sık rastlanılır olmuştu Dolayısıyla Kuranı sağlıklı ve kolay okumayı sağlayacak nokta ve hareke gibi bir takım düzenlemelere gitmek gereği belirmişti
Kuranı ilk defa harekeleme yoluna giden Ebul-Esved ed-Düeli (69/688)dir Bu zat başlangıçta Basra valisi Ziyad b Ebihden gelen teklifi kabul etmemiş, daha sonra bir şahsın Tevbe suresinin 3 ayetinde yer alan “Ve rasuluhu” kelimesini “Ve rasulihi” şeklinde okuduğunu duymuş, hemen vali Ziyada başvurarak harekeleme işine girişmiştir Çünkü geçen ayetin “Allah ve Rasulü müşriklerden beridir şeklindeki anlamı, duyduğu okuyuşa göre “Allah müşriklerden de Rasulünden de beridir” şekline dönüşmüştü Bu yüzden Mushaf yazısındaki renkten farklı bir mürekkeple fetha hareke için harfin üstüne bir nokta, kesre için altına bir nokta, zamme için önüne bir nokta koymak suretiyle bu işi tamamladı Tenvin için de iki nokta kullanılmıştı
Harekeleme işinden hemen sonra da harflerin noktalanması işi gerçekleştirilmiştir Bu işi de Irak valisi Haccac b Yusuf (95/713)un emriyle Düelinin talebesi Nasr b Asım (89/708) yapmıştır Bazı rivayetlerde de bu noktalama işini Yahya b Yamer (129/746)in gerçekleştirdiği belirtilmektedir Şu var ki Basrada bu iki zatın başlattıkları noktalama hareketi, daha sonra Medineye ve diğer İslam beldelerine yayılmıştır
İlk dönemlerde uygulanan ve noktalarla gösterilen hareketlerle, benzer harfler için uygulanan noktalar Mushaflarda farklı renklerle işaretlenmiştir Bir süre devam eden bu uygulama Halil b Ahmed (175/791)in bildiğimiz hemz, teşdid, sıla, revm ve işmam gibi diğer noktalama işaretlerini tamamlamasıyla son şeklini almıştır
Kuran-ı Kerime hareke ve nokta konulması meselesi başlangıçta tartışma konusu olmuş aralarında Abdullah b Ömer, Abdullah b Mesud ve İmam Malikin de bulunduğu bir grup selef alimleri bu hareketi hoş karşılamamışlardır Fakat sonraki dönemlerde, hareke ve noktalama hareketinin Kuran-ı Kerime herhangi bir zarar değil, yarar getireceği düşüncesi ağırlık kazanmıştır Bu yüzden nokta ve harekelemeye ruhsat verilmiş, hatta müstehap olduğu söylenmiştir
Halife Velid (86-96) mushafların yazılışı için, hattının güzelliğiyle şöhret bulan Medinede Mescid-i nebevinin mihrabındaki hattın sahibi olan Halid b Ebil-Heyyacı gönderdi Hicri dördüncü asrın sonlarına kadar hattatlar mushafları kufi yazısıyla yazmaya devam etti Hicri beşinci asrın başlarında onun yerini güzel nesih yazısı aldı Günümüzde kullanmakta olduğumuz nokta ve harekelerin hepsi bu yazıda mevcuttur Kuranın ilk baskısı 1530 yılında Bındıkiyyede gerçekleşmiş lakin kilisi bunu hemen yok etmiştir Müslümanlar tarafından ilk baskısı 1787 yılında Rusyanın Saint-Petersbourg şehrinde Mevlay Osman tarafından gerçekleştirilmiştir 1828 yılında ilk taş baskı Tahranda yapılmıştır1877 yılında İstanbulda basıldı 1923 yılında Kahirede Kral Fuatın emriyle Ezher ulemasının eşliğinde Hafs rivayeti ile Asımın kıraatine göre basılan Kuranı İslam alemi çok beğendi ve neredeyse tek nüsha durumuna geçti[u]
Kuranın nokta ve harekelenmesiyle ilgili bir çok eser yazılmıştır Bunlar arasında Ed-Dani (444/1053)nin “El-Muhkem fi Naktil-Mesahif” adlı eseri meşhur olanıdır[u]

7- Yedi Harf Ve Kıraat Meselesi:

Kuran-ı Kerimin kıraatıyla doğrudan ilgili meselelerden olan yedi harf ve kıraat meselesi ilgili alimlerin en çok üzerinde durdukları konular arasında yer almıştır Bu iki konu birbirine karıştırılmış, bazen aynı şeyler olduğu söylenmiş, bazen de ayrı ayrı şeyler oldukları belirtilmiştir Kanaatimizce birbirinden ayrı olan bu meseleleri anahatlarıyla anlatalım:

A) Yedi Harf Meselesi:

Bize 21 sahabiden ulaşan ve sayısı 46yı bulan hadislerde rivayet edildiğine göre Kuran-ı Kerim yedi harf üzerine inmiştir Özellikle Ubey b Kab ve Ömerden (ra) rivayet edilen hadislerde bu durum vurgulanmıştır Nitekim Ubey b Kabın rivayet ettiği hadiste belirtildiğine göre Cebrail Rasulullaha üç defa gelmiş ve her gelişinde Kuranın bir, iki ve üç harfle okunuşuna ilişkin ilahi emri tebliğ etmiştir Rasulullah, Kuranın üç harfle okunuşunun bile ümmete zor geleceğini Cebraile bildirmesi üzerine melek dördüncü gelişinde şöyle demiştir: “Allah sana ümmetinin Kuranı yedi harf üzere okumasını emrediyor, hangi harfle okurlarsa doğruyu bulmuşlardır”[u]
Ömerin (ra) rivayet ettiği hadiste ise, Hişam b Hakimin Furkan suresini okuyuşuna ilişkin olarak Ömerin gösterdiği tepki anlatılmış, karşılıklı tartışan bu iki sahabinin Rasulullahın huzuruna gelerek anılan sureyi farklı biçimde okudukları nakledilmiş, sonunda da Rasulullahın şöyle buyurduğu kaydedilmiştir: “Bu Kuran yedi harf üzerine indirilmiştir Bunlardan hangisi kolayınıza gelirse onu okuyunuz”[u]
Yedi harfin ne anlama geldiği ve neye delalet ettiği hususunda alimler farklı görüşler öne sürmüşlerdir Konuyla ilgili görüşleri 40a kadar çıkaranlar varsa da bunların belli başlıları şunlardır:
1) Yedi Harf tabiri kendi başına müşkil bir terimdir Bu kapalılık hem harf, hem de yedi kelimesinden gelmektedir Çünkü harf kelimesi, bir çok anlamlara gelen müşterek bir lafızdır Yedi rakamı ise, bilinen sayı olduğu gibi, çokluktan kinaye olarak kullanılabilir
2) Yedi Harf, meşhur yedi lehçedir Bu lehçeler ise, Kureyş, Huzeyl, Sakif, Hevazin, Kinane, Temim ve Yemen kabilelerine aittir
3) Yedi Harf, yedi vecihtir Yani bir şeyin aynı anlama gelen çeşitli lafızlarla söylenmesidir “Akbil, Helümme, Teal” lafızlarının “Gel” anlamını ifade etmesi gibi
4) Yedi Harf, yedi çeşit kelamdır Emir, nehiy, helal, haram, muhkem, müteşabih ve emsal gibi
5) Yedi Harf, Kuranın mutlaka yedi lehçe ile değil, yer yer farklı lehçelerle okunabileceğinin ifadesidir
6) Yedi Harf, kıraat imamlarına nisbet edilen yedi kıraat değildir
7) Yedi Harf, Kuranın okunuşu hususunda Yüce Allahın, Rasulullahın isteğini kabul ederek kullarına tanıdığı bir ruhsat, kolaylık ve genişliktir
8) Yedi Harf, Kurandaki bazı kelimelerin okunuşlarında görülen bir tür çeşitliliktir Bu çeşitlilik hiç bir zaman, anlamda herhangi bir çelişkiye ve farklılığa sebep olmamaktadır
Şimdi de Yedi Harf uygulamasına ilişkin bazı örnekler verelim: “Ekvemu kîla” ayetini “Esvebu kîla” şeklinde okuyarak “Ekvemu, Esvebu ve Ehbee” kelimelerinin aynı anlama geldiğini belirtmiştir Ömer (ra) “Fesav” kelimesini “Femdu” biçiminde okumuştur Ebud-Derda “Taamul-Esîm” kelimelerini bir türlü okuyamayan kimseye “Taamul-Facir” okumasını söylemişti Ayette geçen “Zehrafe” kelimesinin yerine İbn Mesudun “Zehebe” kıraatine rastlanmıştır
Sonuç olarak Yedi Harfle ilgili şunu söyleyebiliriz: Birinci asrın ilk yarısından itibaren Kureyş lehçesinin ve eğitiminin yaygınlaşması üzerine Yedi Harf meselesi, önemini kaybetmiştir Zaruretten dolayı, kısa bir süre için ruhsat olarak getirilen bu uygulama artık sona ermiştir Bugün ise, ilmi bir mesele olarak incelenmekten başka bir değeri yoktur[u]

B) Kıraat Meselesi:

Kuran kelimeleri üzerinde med, kasr, hareke, sükun, nokta ve irab yönünden farklı okuyuşlara kıraat denmiştir Osman (ra) zamanında çoğaltılarak belirli merkezlere gönderilen Mushafların harekesiz ve noktasız oluşu muhtelif kıraatlerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur Hicri 1 asrın ikinci yarısından itibaren Medine, Mekke, Kufe ve Basrada kıraat mektepleri açılmaya başlanmış, 2 asrın başlarından itibaren de çok çeşitlenen kıraatler içinde tercih edileni belirtmek üzere Yedi Kıraat (Kıraat-ı Seba) tabiri yaygınlaşmıştır Konuyla ilgili çalışmalar yapılmış, yazılan eserlerle kıraat bir ilim olarak tesbit edilip uygulanmıştır Nihayet Ebu Bekir b Mücahid (324/925) yazdığı “Kitabus-Seba” isimli eseriyle kıraatları yedide sınırlarken sahih kıraatları da toplamıştır Yalnız bu yedi kıraatin Yedi Harften ayrı olduğu, aralarında bir ilginin kurulmaması gerektiği unutulmamalıdır Daha sonra İbnül-Cezeri (833/1429) başta olmak üzere bir grup alim, Yedi İmama üç meşhur imamın da kıraatlarının eklenmesini uygun bulmuşlar, dolayısıyla kıraatların sayısı ona (Kıraat-ı Aşere) yükselmiştir Böylece Yedi Harfin yedi kıraatla açıklanmasına yönelik arayışlar da sona erdirilmiştir Bu on kıraate dört kıraatın da ilave edilmesiyle 14ü bulduğu görülmektedir
Belirtilen ve sayısı 14ü bulunan sahih kıraatlarda müslümanlar için ezberleme, anlama ve hüküm çıkarma gibi kolaylıkların söz konusu olduğu bilinmelidir Kıraat uygulaması sünnettir Farklı kıraatlere Rasulullah tarafından müsaade edilmiştir Kıraatler sahih ve şazz olmak üzere ikiye ayrılmıştır Tevatür derecesine ulaşan sahih kıraatlere “mütevatir”, tevatür derecesine ulaşmayan veya gramer ölçülerine göre ortaya konan kıraatlere de “şazz” denir Kıraat imamlarının arasındaki ihtilaf “kıraat” adını alırken, ravilerin ihtilaflarına “rivayet” denilmiştir Diğer ihtilaflara ise “vecih” denilmiştir Kıraat imamlarına “Kari, Kurra” veya “Mukri, Mukriun” denilirken, rivayet edenler de “Ravi Ruvat” diye isimlendirilmişlerdir
Kuran kelimelerinin madde ve lafızda değil, sadece şekil ve suretinde beliren kıraatle ilgili bazı örnekleri şöyle sıralayabiliriz:
1)Harflerin tek veya çift noktalarının, harflerin üst veya altında yer alması (Ya, Ta, Bâ ve Nûn harflerindeki gibi)
2) Hareke değişmeleriyle ilgili olabilir “Bil-buhli” kelimesinin “Bil-behali” şeklinde okunuşu gibi
3) “Hum” zamiri harekelendirilir “Aleyhimu, minhumu” gibi
4) Lehçe farkları gözetilebilir “Berie-Berae” gibi
Mütevatir sayılan on kıraatın imamları ise şunlardır:
1) Ebu Abdurrahman Nafi (169/785) Nafinin ravileri, Kalun ve Verştir
2) Abdullah b Kesir (120/738)
3) Ebu Amr (154/771)
4) Abdullah b Amir (118/736)
5) Asım b Ebin-Necud (127/745) Asımın ravisi Hafsdır
6) Hamza b Habib (156/773)
7) Ali b Hamza el-Kisai (189/805)
8) Halef b Hişam (229/844)
9) Ebu Cafer el-Kaka (130/748)
10) Ebu Muhammed Yakub b İshak
Sayılan on mütevatir kıraatin bugün üç tanesi fiilen kullanılmakta olup diğerleri bir ilim olarak tetkik edilmektedir Pratik olarak uygulanan üç kıraat şunlardır:
1) Ebû Amr kıraatı, sadece Sudanın bir kısmında kullanılan bu kıraat yaygın değildir
2) Nafi kıraatı, Mısır hariç Kuzey Afrikada tutunmuş bir kıraattir
3) Asım kıraatı, yeryüzündeki müslümanların büyük çoğunluğu Asım kıraatını ve Hafs rivayetini kullanmaktadır Mushaflar da bu kıraata göre basılmaktadır[u]
Bir kıraatın sahih olabilmesi için onun, üç vasfa sahih olması gerekir:
1) Rasulullahdan sahih senedle rivayet edilmesi
2) Osmanın (ra) mushafına takdiren de olsa uygun olması
3) Arapçanın kaidelerine uygun olması[u]

8- Mushafların Bölüm Ve Parçalarıyla İlgili Bilgiler:

Kuran-ı Kerimin 114 sure 6666 (veya 6236) ayetten meydana geldiğini görmüştük Şimdi de Kuranın bölümleri ve parçalara ayrılışına ilişkin bazı bilgiler verelim:
1) Kurandaki kelime sayısı: 77934 veya 77437dir
2) Kurandaki harf sayısı: 326048 veya 323671dir Kelime ve harf sayısındaki farklılık, imla ve kıraattaki ihtilaftan ileri gelmektedir
3) Cüz: Mushaflar 30 cüze ayrılmıştır Her cüz 20 sayfadan oluşmaktadır Mushafların sol tarafındaki sayfa kenarına konan işaretlerle gösterilmiş, içine cüz yazısı ve sayısı yazılmıştır
4) Hizib: Cüzün dörtte birini oluşturan beş sayfalık bölümün adıdır Toplam hizib sayısı 120dir Bunlar sayfa kenarlarına konulan ve içine hizib yazılan işaretlerle gösterilir
5) Kuranın bölümleri: Kuranın ilk ve ikinci yarısı, birinci, ikinci ve üçüncü üçte birleri, birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü dörttebirleriyle, beş, altı ve yedide birleri çeşitli eserlerde gösterilmiştir[u]
6) Duraklar: Ayetleri birbirinden ayırmak için konulan işaretlerdir İlk zamanlarda Mushaflarda bulunmayan duraklar, daha sonra daire meyilli çizgiler halinde yapılmıştır Daha sonraları yalnız daire halinde gösterilmiştir Zamanla bu daireler gül şeklini almış veya içi süslü daireler olarak kalmıştır Zamanımızda basımı yapılan Mushaflarda çeşitli şekillerde durak işaretlerine rastlanmaktadır Çoğunlukla da bu durakların içinde ayet numaraları yazılıdır
7) Secavendler: Okunan yerin anlamı göz önünde bulundurularak konulmuş bir tür noktalama işaretleridir Secavendler, işaretlerin büyük bölümünü ilk defa uygulayan Muhammed b Tayfur Secavendi (560/1165)nin ismiyle anılmışlardır Her bir vakf ve vaslın çeşitli durumlarıyla, konulan ifade eden bu işaretler “Mim, Tı, Cim, Sad, Kaf” gibi harfler, “Kıf” ve “Sıl” gibi kelimeler veya üçlü noktalarla gösterilmiştir
8) Tahmis ve Taşir: Surenin her beş ayetinin sonuna “Hams” kelimesinin yazılmasına “Tahmis”, her on ayetin sonuna da “Aşr” kelimesinin yazılmasına “Taşir” denilir Bunların “Ha” ve “Ayn” harfleriyle işaretlendiği de görülmektedir[u] Türkiyede basılan Mushaflarda bu işaretlere rastlanmamaktadır Ancak bu mushaflarda görülen “Aşr” işaretinin ise konu başlangıç ve bitimini ifade eden “Ruku alametleri” olduğu bilinmektedir
9) Sure başlıkları: Her surenin başında o surenin adının, nerede nazil olduğunun ve ayet sayısının belirtildiği kısımdır
10) Secdeler: Kuranda 14 yerde geçen secde ayetini belirten işaretlerdir Bu işaretler secde ayetinin hizasına konulmuş ve içine “Secde” yazılmıştır


Alıntı Yaparak Cevapla