Yalnız Mesajı Göster

Tefsir Usulü Kaynaklari

Eski 11-04-2012   #7
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tefsir Usulü Kaynaklari



KURANİ İLİMLER

Konularına göre Tefsir Usulü çalışmaları deyince, Kuran tefsiriyle yakından ilgili olan veya Kuranın kendi yapısına ait ilimler üzerindeki araştırmalar anlaşılmaktadır Kuran ilimlerini konularına göre ele alıp inceleyen ve bu şekilde Tefsir Usulü içinde yer alan Kuran ilim dallarını tesis eden çok sayıda araştırmacı alim bulunmaktadır Bu konuların her biri, müstakil olarak tedvin edilmiş eserlerle tanıtılmıştır
Konularına göre Tefsir Usulü Çalışmalarını, A) Mushaf ve Kıraat bilgisine ilişkin çalışmalar B) Kuran ilimleriyle ilgili çalışmalar olmak üzere iki gruba ayırmak mümkündür Şimdi bu iki gruba giren ilim dallarını, alimlerini ve geliştirilen literatürü tanımaya çalışalım

A) MUSHAF VE KIRAAT BİLGİSİNE İLİŞKİN ÇALIŞMALAR:

Kuran-ı Kerimle doğrudan bağlantılı olan ilimlerdir ki bunları Resmül-Mushaf, Tecvid İlmi, Kıraatul-Kuran, Vakf ve İbtida şeklinde tasnif edip inceleyeceğiz

1- MUSHAFIN YAZISI (RESMÜL-MUSHAF)

Kuranın yazısıyla ilgili olarak doğan ilme “Resmül-Mushaf” ismi verilmiştir Kuranın kendine mahsus bir yazı şekli vardır ki, buna “Resmül-Osmani” denir Bu yazı şekli Osman (ra) zamanında istinsah edilen Mushafta da belirlenmiş ve günümüze kadar aynen muhafaza edilmiştir Müslümanlar da başlangıçtan beri bu Mushafların yazısına titizlikle uymuşlar ve imla tarzına sadakatle bağlı kalmışlardır
İşte bu titizlik sebebiyle ilk asırlardan itibaren Kuranın yazısıyla ilgili olarak müstakil eserler yazılmıştır Yazılan eserlerde, Kuranın yazısının kendine mahsus özellikleri anlatılmakta, kelime ve harflerin çeşitli durumlarda nasıl yazılmış oldukları inceden inceye tesbit edilmektedir
Osman (ra) zamanında yazılıp çoğaltılan Mushafların yazısında arapça kaidelere uymayan bazı yerlerin bulunduğu bilinmekle birlikte bir kısım alimler, Mushafların bu şekilde yazılmasının çeşitli hikmetlere dayandığını söylemektedirler Bazı bilginler de bu imla tarzının o devirde yazının olgunlaşmamış olmasından ileri geldiğini söylemektedirler[u]
Ancak alimlerimizin çoğunluğuna göre Mushafın imla tarzına uymak vaciptir Mezhep imamları da bu yazıya uymanın sünnet olduğunu ve korunmasının gerektiğini, başka bir yazıyla Mushafın yazılmasının haram olduğunu belirtmişlerdir[u]
Kuranın bütününün yazısıyla ilgili olarak müslümanlar arasında icmâ meydana geldiğine göre, artık bu yazının değiştirilip yerine başka bir yazının konması mümkün değildir Buna göre Kuranın latin harfleriyle yazılması caiz görülmemektedir Üstelik arap yazısının dışında bir yazı, Kuran-ı Kerim harflerinin mahreçlerine ve tecvid kaidelerine uygun biçimde okunmasına yeterli olmadığı gibi kıraat vecihlerini de ifade edemez Bu arada şimdiki yazının Kuranı ezberleme hususunda hafızaya büyük yardımı olduğu bilinmektedir
Yüzyıllar boyunca Kuran-ı Kerim, Osman (ra) Mushaflarına uygun olarak meşhur hattatlar tarafından çok güzel yazılarla yazılmıştır Özellikle Türk hattatlar bu uğurda üstün maharet göstermişler, yazıya en güzel ve en mükemmel şeklini vermişler, adeta sanat yarışına çıkmışlardır İstanbul, Kahire, Paris, Londra, Vatikan, Berlin, Petersburg, Gırnata vb kütüphanelerde çok kıymetli Mushaflar bulunmaktadır
Mushaf, ilk defa Avrupada basılmıştır Elde en eski baskı, 1694 yılında tab edilen Hamburg nüshasıdır Muhtelif vilayetlerde ve değişik tarihlerde tab edilen Mushaflarla birlikte İstanbulda ilk basım (1288/1871) ile (1291/1874) tarihlerinde gerçekleştirilmiştir Kahire basımı ise (1281/1864)dür[u]

Resmül-Mushafa Dair Kaynaklar:

1)
37)

2- TECVİD İLMİ

Tecvid, harflerin mahrec ve sıfatlarına uymak suretiyle, Kuran-ı Kerimi hatasız okumayı öğreten ilimdir Kuran-ı Kerimi okumak apayrı bir özellik arzeder Bu okuyuşun herkesin kolayına geldiği şekilde bir okuyuş olmayıp, lüzumlu kaideleri öğrenmeyi sağlayan Tecvid ilmine bağlı bir okuyuş olarak gerçekleştirilmesi gerekir Müzzemmil suresinin 4 ayetinde “Kuranı tertil ile (açık açık, tane tane) oku buyrulurken tertil kelimesi, tecvid ve vakfı bilmek şeklinde yorumlanmıştır[u] Yani ayette tecvid ile Kuran okuma gereğine işaret edilmiştir
Nitekim Rasulullah da Kuranı tecvid ile okumuş ve tecvidin lüzumunu belirtmiştir Ashab-ı Kiram da tecvid ile okumuş, tecvid konusunda icma hasıl olmuştur[u]Bu durumda tecvidi inkâr etmek küfürdür Ona gereken önemi vermemek ve saygı göstermemek de büyük günah sebebidir Tecvid ilmi olarak öğrenmek farz-ı kifayedir Açık hatadan (Lahn-ı Celi) kurtaracak kadar tecvide riayet etmek de farz-ı ayndır
Tecvid hem teorik hem de pratik yönü olan bir ilimdir Nazari yönü tek başına öğrenilse bile ameli yönü mutlaka tecvidi bilen bir üstadı gerektirir
Birçok alim tecvid ilmini kıraat ilminin bir parçası saymışlarsa da tecvid, kıraat ilminden ayrı olarak değerlendirilmelidir Çünkü kıraat ilminde ağırlıklı olarak kelimeler, tecvid ilminde ise harfler ve onların çıkış yerleri (mahrecler) incelenmekte ve uygulanmaktadır[u] Bir çok kıraat kitabında tecvidle ilgili bilgiler yer almakla birlikte müstakil eserler de yazılmıştır Bunlardan bazılarını kronolojik olarak tanıyalım

Tecvide Dair Kaynaklar:

1)
31)

3- KIRAAT İLMİ (KIRAATUL-KURAN)

Kuran-ı Kerimin kelimelerinin okunuşlarını ve ihtilaflarını nakledenlerine nispet ederek bildiren ilme “Kıraetül-Kuran” veya “Kıraat İlmi” denir[u] Kıraat İlmi, Kuran-ı Kerimle doğrudan meşgul olan ilimlerin en başında gelmektedir
Kıraat İlminde kelimelerin telaffuz ve okunuşları incelenmekte, mütevatir ihtilafları elde edip koruma melekelerini kazandırma hedeflenmektedir Böylece kelime telaffuzlarında hata, tahrif ve tağyir ihtimalleri ortadan kalkmış olur Ayrıca kıraat imamlarının da herbirinin okuyuş biçimleri öğrenilir Kıraat ilmi sayesinde Kuranın okunuş ve şekilleri de bilinir Bu ilmin ihmal edilmesi durumunda, kıraatlere dayalı olarak çıkarılan dini hükümlerle, birtakım fıkhi konuların dayanakları yitirilmiş olur Meydana gelmesi istenmeyen böyle bir kötü sonuç, ancak Kıraat İlmiyle önlenir
Konusu doğrudan doğruya Kuran olması bakımından, Kıraat ilmiyle asırlar boyu müslümanlar meşgul olmuşlardır Asr-ı Saadette müslümanların ilk öğrendikleri ilmin Kuran, dolayısıyla Kıraat İlmi olduğu bellidir Sahabe de Kuranı ve onun kıraatını öğrenmiş ve ezberlemiştir Bu bakımdan Kıraat İlmi İslami ilimlerin ilki ve en kıdemlisidir[u]
Hicri 3 asırdan itibaren kıraat alanında pek çok eser yazılmıştır Bunlardan bir kısmı matbudur Ancak çok büyük bir kısmı ise yazma halinde kütüphanelerde korunmaktadır Tesbit edebildiğimiz bazı eserleri kronolojik sıra içinde tanıyalım

Kıraatte Şâzz:

Kur'an'ın mütevatir olan on kıraati (Kıraat-i Aşere)nin dışında kalan kıraatlerdir
Suyûtî ve Zerkeşî şâzz kıraati şöyle tarif ederler: "Mütevatir kıraatlere mahsus olan üç şarttan birisi eksik olursa o şâzzdır"[u]
Mütevatir kıraatlere ait üç şart şunlardır:
1- Bir vecihden bile olsa Arapça'nın gramerine uygun olmalıdır
2- Takdiren olsa bile, Hz Osman'a nisbet edilen mushaflardan birinin resm-i hattına uygun olmalıdır
3- Meşhur yedi ve on kurranın kıraatinden başka olsa bile, sahîh ve muttasıl bir senedle Rasûlullah (sas)'a ulaşmalıdır[u]
İşte bir kıraatte bu şartlardan birisi eksik olursa ona "şâzz kıraat" denir
Şâzz kıraate örnek: İbnü's-Sümeylâ'nın Yûnus sûresinin 92 âyetini, "fe'l-yevme nünahhîke bi'bedenike litekûne limen halefeke âyeten" diye okuması

Şâzz Kıraat İmamları:

1- Muhammed b Abdurrahman b Muhaysın (İbn Muhaysın)
2- Ebû Muhammed Yahya b el-Mübarek b el-Muğîre el-Adevî el-Basrî (Yezîdî)
3- Ebû Saîd el-Hasen b Yesâr el-Basrî (Hasen-i Basrî)
4- Ebû Muhammed Süleyman b Mihran el-A'meş el-Esedî el-Kûfi (el-A'meş)[u]

Şâzz Kıraatlerin Kısımları:

1- Sahabenin icmaına dayanan, fakat tevatür derecesine çıkamayan kıraatlerdir Bunlara "Âhâd" kıraatler denir Bunlar da ikiye ayrılır:
a) Meşhûr olan şâzz kıraatler
b) Meşhûr olmayan şâzz kıraatler
Bu kıraatler bütün imamlara göre muteber sayılmazlar ve dinî hükümlere delil olarak kullanılamazlar
2- Gramer bakımından tashîh tekliflerinden ibaret olan ve hiçbir dinî esasa dayanmayan şâzz kıraatler[u]

Şâzz Kıraatlerin Hükmü:

Mekkî b Ebî Tâlib ve İbnü'l-Cezerî, şöhret bulması şartıyla şâzz kıraatin kabul edilip okunabileceğini söylemekle[u] beraber ulema, şâzz kıraatin okunamayacağında icma etmiştir Ulemadan bir kısmının bu konudaki görüşleri şöyledir:
İbnü's-Sübkî: "Şâzz kıraatleri okumak caiz değildir Kur'an olmadıkları için namazda ve haricinde okunamazlar"
İmam Nevevî: "Namazda ve namaz dışında şâzz kıraatleri okumak caiz değildir Çünkü onlar Kur'an değildir Kur'an ancak tevatürle sabit olur Şâzz kıraat ise mütevatir değildir Bundan başkasını söyleyen ya yalancıdır veya cahildir Eğer bunu kabul etmeyip de bir kimse şâzz kıraatle okursa, namaz ve onun dışındaki kıraatî reddedilir"
Bağdat fakihleri, şâzz kıraatle okuyan kimsenin tevbe etmesinin lüzumu üzerinde ittifak etmişlerdir
İbn Abdi'l-Berr, şâzz kıraatle namaz kıldıranın arkasında namazın sahih olmayacağı konusunda müslümanların icmaının bulunduğunu nakleder
Zerkeşî, Mâlikî mezhebinde olanların da aynı görüşte olduklarını ve İmam Mâlik'in mushafın hattına uymayan, İbn Mes'ûd ve diğer sahabeden birinin kıraati ile okuyan kimse hakkında, "Onun arkasında namaz kılınmaz" dediğini nakleder
Subhi es-Salih, Kur'an'ın âyetlerinin sayısını, Kur'an'daki en uzun ve en kısa kelimelerin hangisi olduğunu, Kur'an'daki harekeli harflerden en çok hangilerinin olduğunu tesbit etme çalışmaları yanında şâzz kıraatlerle uğraşmayı da bir nevî ilmî israf olarak niteledikten sonra, "Değilse onlar da kesin olarak biliyorlar ki, Kur'an olması kesinleşmeyen bir kıraat, kendileri için de, başkaları için de, onu namazlarda veya diğer zamanlarda okumak caiz değildir ve hiç kimse bunlara inanmaya mecbur tutulamaz" demektedir[u]

Kıraat İlmi Kaynakları:

1)
42)

4- VAKF VE İBTİDA

Durmak anlamına gelen vakf, okumaya tekrar başlamak niyetiyle nefes alacak kadar bir süre için sesi kesmekten ibarettir Başlama anlamına gelen İbtida ise, ilk defa okumaya başlamak veya vakftan sonra tekrar başlamak demektir
Vakf ve ibtida, Kuranın manasının iyice anlaşılabilmesi için gereken önemli bir husustur Bir şiir veya nesrin durulacak ve başlanacak yerlerine, başka bir deyişle noktalama işaretlerine riayet edilmeden okunmasının, o metni ne kadar anlaşılmaz ve çirkin hale getireceği bilinmektedir O halde sözlerin en yücesi ve güzeli Kuranı okurken vakf ve ibtidaya uymak son derece önemli bir keyfiyettir
Rasulullahdan gelen rivayetlerden anlaşıldığına göre, tilavette vakf ve ibtidaya riayet etmek gereği vurgulanmış, riayet etmeyenler suçlanmıştır[u] Aynı şekilde Aliden (ra) gelen bir rivayet, vakf ve ibtidanın önemini göstermektedir[u] Öte yandan bütün alimlerimiz vakf ve ibtidayı bilmenin lüzumuna işaret etmişlerdir[u]
Vakf ve İbtida konusuyla ilgili iselerde, Kuranın kelimeleri ve ayetleri üzerinde vakf ve ibtida yapmanın hükümleri ve çeşitleri anlatılmıştır
Vakf ve İbtida Kaynakları:

1)
17)

B- KURAN İLİMLERİYLE İLGİLİ ÇALIŞMALAR

Kuran-ı Kerim, pek çok ilimler için feyizli bir kaynak olduğu herkesin malumudur Her isteyen ondan kendi kabiliyeti nisbetinde istifade edebilir Onda mevcut olan esaslar, düsturlar, umdeler sayesinde bir çok ilimler için istinbatlar yapılabilir Bizim asıl konumuz bu değil, Kuran-ı Kerimin tefsiriyle yakından ilgili olan veya Kuranın bünyesine ait ilimlerdir Bunların adedi pek çoktur Biz burada onlardan birkaç tanesine, bir öğrencinin bilmesi lazım geldiği kadarıyla temas edeceğiz Bu konuların herbiri, müstakil olarak tedvin edilmiş eserlerle teyid edilmiştir Biz, bu ilimlerden muhtasar olarak bahsettikten sonra, bu konuda yazılmış eserleri de kaydetmeye çalışacağız[u]

1- NÜZUL SEBEPLERİ (ESBABUN-NÜZUL)

Bazı ayet ve surelerin ne gibi sebeplerle indirildiğini bildiren ilim dalına Esbabun-Nüzul denir Aslında Kuran-ı Kerimin bir kısım ayet ve sureleri, meydana gelen bazı olaylar ve Rasulullaha sorulan sorulara cevap olmak üzere indirilmiştir İşte Rasulullaha sorulan bir soru veya bir hadise dolayısıyla bir kaç ayetin veya surenin tamamının nazil olmasına sebep olan şeye nüzul sebebi denir Bir sebebe bağlı olarak inenlerin dışında kalan büyük bölüm ise herhangi bir soru veya onay olmadan doğrudan indirilmiştir Yani bu tür ayetler, ihtiva ettikleri anlamı anlatmak için nazil olmuştur[u]
Allah Teala her şeyi bir sebebe bağlamıştır Bunların bazısını biz görebilir, bazısını da göremeyiz veya izah edemeyiz İşte Kuran ayetlerini de bu bağlamda ele almak gerekir Naslarda ve vesikalarda tarihi hakikatler gizlidir Vakıalara en doğru olarak şehadet eden tarihdir Tarih ise yalnız başına neticelere ulaşamaz Bir neticeye ulaşabilmek için, tabiî sosyal ve edebî ilimler, tarihle müştereken çalışırlar Bu bakımdan tefsir ilmindeki sebeb-i nüzul bahsini sadece tarihi yönden mülahaza etmemek gerekir Hüküm teşrii, hüküm tahsisi, Allahın kelamının anlaşılması gibi yönler de düşünülmelidir[u]

Nüzul Sebebini Bilmenin Faydaları:

Kurandaki ayet ve surelerin iniş sebeplerini bilmenin, onları anlamada büyük faydaları vardır Bu açıdan tefsirde nüzul sebeplerini bilmek, ayetlerin izah edilip açıklanması yönünden son derece önemli ve gerekli kabul edilmiştir Gerek İslam Tarihi açısından gerekse kasdedilen mananın anlaşılıp şüphelerden kurtulması bakımından Esbabun-Nüzulü bilmek gereklidir Bu yüzden başlangıçta tefsir ilmi büyük ölçüde nüzul sebeplerini bilmekten ibaretti Sahabiler Rasululahın yanında bulunan kişiler olarak hükümlerle sebepler arasındaki münasebetleri kurabilmiş ve tefsiri gerçekleştirmişlerdir Dolayısıyla nüzul sebebi bilinmedikçe, gerçek manasını anlamak mümkün olmaz Buna karşılık nüzul sebebi bilinince de anlaşılması kolaylaşır[u]
Bilhassa tefsir ilminde, sebeb-i nüzulün ayeti izah ve beyan etmesi bakımından lüzumu çok önemlidir Zaten tefsir sahasında sahabeyi yükselten en mühim amil de budur Onlar Rasulullaha bir ayet nazil olduğunda, nüzule sebep olan hadiseyi ve sebebini, sual soranın durumunu ve suali sormasındaki sebebi bilirlerdi Değişik sebeplerle ve çeşitli hadiselere göre nazil olan ayetler ayrı ayrı hükümleri ihtiva ederlerdi Sahabenin bazısı ve bilhassa daima Rasulullahın yanında bulunan sahabe, hükümlerle sebepler arasındaki münasebeti tesis edebilmişti İşte bizim de sebeb-i nüzulden kastımız budur Bidayetteki tefsir ilmi, sebebi nüzulü bilmekten ibaretti şeklinde bir söz hakikatın ifadesinden başka bir şey değildir Zira hadis mecmualarının tefsir babları hemen hemen sebeb-i nüzule tahsis edilmiş gibidir Onlar çok kere hükümleri sebeplere bağlayamadıklarından, hükümler mütenakız gibi görünmüştür Sebepleri bilinmeyen hükümler arasındaki ihtilaflar onları düşünmeye ve muhakemeye sevketmiştir Sahabe devrinden sonra gelenler ve hatta sahabe devrinde dahi bazı kimselerin ayetleri tefsir ve izahtan çekinmelerinin en mühim sebebi, hükümlerle sebepler arasındaki irtibatı temin edememelerinden ileri gelmektedir Muhammed b Sirin (110/728)den rivayet edildiğine göre “Kurandan bir ayeti Ubeyde b es-Selmani (72/691)den sordum Bana: “Allahtan sakın Kuranın ne şey için nazil olduğunu bilenler gitti (kayboldu)” dedi[u]
El-Vahidi: “Bu gün, bu hususta konuşanlar, ayetin sebeb-i nüzulünü bilmeden konuşmanın tehlikesini düşünmeksizin cehalet yularını takıyor ve yeni şeyler icad edip yalanlar uyduruyorlar” sözünü de ilave etmektedir[u] Keza yine bu şahıs “Bir ayetin sebeb-i nüzulü bilinmedikçe, onun hakiki manasını anlamak mümkün olamaz” demiştir[u] İbn Teymiyye de: “Nüzul sebeplerini bilmek ayetlerin anlaşılmasını kolaylaştırır[u] diye söylemiştir İbn Dakik el-Iyd de “Nüzul sebeplerinin beyanı, Kuranın manasını anlamaya kuvvetli bir yoldur” demektedir[u]
Nüzul sebebini bilmenin faydalarını şöyle sıralayabiliriz:
1) Kuranı-ı Kerimde emredilen şeylerin hikmetleri anlaşılır, müminin imanı kuvvetlenir, müşrikin de doğru yolu bulmasına vesile olur[u]
2) Ayetlerden kastedilen mana kolaylıkla anlaşılır, şüphe ve yanlışlıklar izale edilmiş olur Mesela: İçkinin haram kılındığını bildiren ayetler (Maide: 5/90-91) nazil olunca, Rasulullaha daha önce içki içip ölmüş kişilerin durumu sorulmuştu Bunun üzerine şu ayet nazil olmuştu: “İman edip salih amel işleyenlere tattıkları şeylerde, üzerlerine bir günah yoktur” (Maide: 5/93)[u]
Bu ayetin nüzul sebebini bilmeyen Osman b Kudame b Mazun ve Amr b Madikerib, ayeti genel manada değerlendirerek, şarabın mübah olduğunu ileri sürdüler Nüzul sebeplerini bilmemeleri onları işte bu yanlış anlaşılmaya götürmüştür[u] Şarabın haram olmasına dair ayet nazil olunca, sahabenin zihninde beliren tereddüdü izale etmek için bu ayet nazil olmuştu[u]
3) Hasr tevehhümü bertaraf edilir Kuranda ayetin zahiri hasr ifade edebilir Fakat sebeb-i nüzul bilinirse bu hususta yapılması muhtemel hatalar önlenmiş olur Mesela:
“De ki: “Bana vahyolunan içinde, yiyen bir kimsenin yiyeceği için, ölü eti, dökülen kan, domuz eti –ki bu gerçekten murdardır- ya da Allahtan başkası adına kesilmiş bir fısk dışında , haram kılınmış bir şey bulmuyorum Kim kaçınılmaz bir ihtiyaçla karşı karşıya kalırsa, -saldırmamak ve haddi aşmamak şartıyla- Şüphesiz senin Rabbin Ğafurdur, Rahimdir (Enam: 6/145)
Bu ayete bakarak sadece sayılan dört şeyin haram kılındığı, bunun dışında yiyecek ve içeceklerden haram kılınan başka bir şeyin olmadığını söylemek doğru değildir Çünkü bunların dışında da haram kılınanlar vardır İmam Şafii bu ayette hasr maksud olmadığı görüşünü savunmaktadır Bu ayetin sebeb-i nüzulü tetkik edilecek olursa görülür ki, inad ve kafirliklerinden dolayı, Allahın helal kıldıklarını haram, haram kıldıklarını da helal kılan kimseler hakkında nazil olmuştur Yani bu ayet onların istediklerinin zıt yönünden nazil olmuştur Cenab-ı Hak bu ayetle onlara: “Helal ancak sizin haram saydıklarınız, haram ise, sizin helal kabul ettiklerinizdir” demek istemiştir İmam eş-Şafii de bu görüştedir[u]
4)Nüzul sebebi ayetinihtiva ettiği hükmü tahsis eder Mesela: Mücadele suresinin başındaki zıhar ayetlerinin nüzulüne sebep olan Evs b Samit ve karısı Havle, bu ayetlerin kendilerine veya benzeri kişilere tahsis edilebileceğini belgelemişlerdir[u]
5)Ayetlerin kolayca anlaşılıp ezberlenmesi sağlanır[u]
Sebeb-i Nüzulü bilmenin en sağlam yolu sahih olan haberlere istinad etmektir Bu hususta söz söylemek için, Kuranın nüzulüne şahid olan ve onun sebeplerini bilen kimselerden rivayet edilmiş olması veyahutta onlardan işitilmiş olması şarttır Bu gibi rivayetlerin de sahabeye kadar ulaşmış olması lazım gelir Sebeb-i nüzul hakkındaki haberler Merfu olarak Rasulullaha ve sahabeye ulaşmazsa makbul addedilmezler[u]
Nüzul sebebini kesin olarak gösteren tabirler şunlardır: “Sebebu Nüzulil-Ayeti keza” “Fenezelet” “Feenzelellah” Bazen de Rasulullaha sual sorulur ve arkasından vahiy gelir ve sorulan sual cevaplandırılmış olur Hadisenin cereyan tarzından bu ayetin nüzulüne sebep olduğunu anlayabiliriz Nüzul sebebini kesin olarak açıklamayan deyim ise: “Nezelet Hazihil-Ayetü fi keza” ifadesidir[u]

Nüzul Sebeplerinin Özellikleri:

Hadis mecmuaları ve tefsir kitaplarında, bir ayetin tefsir sebebi nüzulüne ait vakıa itibariyle uygun fakat, şahıslar, zaman ve mekan itibariyle değişik bir kaç sebep zikredildiğini görmekteyiz Ez-Zerkeşi bu hususu şöyle izah etmektedir: “Sahabe ve tabiunun adetindendir ki, onlardan biri şu ayet şunun için nazil oldu dedikleri vakit, ondan kastettikleri şey, o ayetin şu hükmü tazammun ettiğini ifade etmek istemeleridir Yoksa bu hadise ayetin sebebi nüzulü demek değildir[u]
Müfessirlerin nüzul sebeplerine ilişkin olarak belirledikleri ve göz önünde bulundurdukları ilkeler şunlardır
1) Sebepleri değişik tek ayet: Mesela Bakara: 2/121 ayetinin nüzul sebebi olarak şunlar söylenmiştir: Bunlar: a) İbn Abbasa göre Cafer b Ebi Talible Habeşistana hicret eden 40 müslümandır b) Dahhaka göre Yahudilerden iman edenlerdir c) Katade ve İkrimeye göre Rasulullahın ashabıdır[u]
Böyle bir durumda:
a) Rivayetlerin sahih olanı alınır, diğeri terkedilir
b) İki rivayet de sahihse, rivayetler arasındaki tercih sebebine itibar edilir Mesela ravilerden birinin olayı görmüş olması tercih sebebidir
c) İki rivayet sahih, tercih sebebi de yoksa rivayetlerin arası cem edilir, hadisenin ayet inmeden önce cereyan ettiğine hükmedilir
d) Rivayetler sahih, tercih sebebi de yok, cem de edilemiyorsa, bu taktirde ayetin mükerrer olarak nazil olduğuna hükmedilir[u]
2)Tek sebeple inen çok ayet:Bu durumdatek sebep iki ayetin inmesine sebep olabildiği gibi, ikiden fazla ayetin inmesine de sebep olabilir[u]

Nüzul Sebeplerinin Problemleri:

1)Nüzul sebeplerinde bazı tarihi uyuşmazlıklar göze çarpmaktadır Tarihi olaylarla uyuşmayan bu nakillerin tahkiki yapılmadan bazı tefsirlere girdiği görülmektedir
2)Nüzul sebeplerinin kendi muhtevası içinde bazı karışık ve izahı güç meseleleri bulunmaktadır Bu karışıklık ve güçlük, nüzul sebebini ve hadisesini, Rasulullah veya ondan sonraki dönemlere de dayandırma anlayışından kaynaklanmaktadır
3) Nüzul sebepleri fırkaların ortaya çıkmasında rol oynayan amillerden biri olmuştur Dolayısıyla fırkalar, kendi görüşlerinin doğruluğunu ispat etmek için nüzul sebeplerini tahrif ederek kendi yönlerinde kullanmak istemişlerdir[u]
Sebeb-i nüzul ilminde bazı tarihi uyuşmazlıklar da göze çarpmaktadır Mesela: “Allahın mescitlerinde Onun isminin anılmasını engelleyen ve bunların yıkılmasına çaba harcayandan daha zalim kim olabilir? Onların içlerine korkarak girmekten başkası değildir Onlar için dünyada bir aşağılanma, ahirette büyük bir azap vardır” (Bakara: 2/114) bu ayet hakkında Katade der ki: “Bu ayet Babilli Buhtun-Nasr ve ashabı hakkında nazil oldu Onlar Yahudilerle harbettiler ve Kudüsü de harab ettiler Rumlardan olan nasaralar da bu işde ona yardımcı oldular[u] Yani burada, Kudüsü tahrib etme hususunda hristiyanlarla Buhtun-Nasr birlikte hareket ettikleri söylenmek istenmektedir Halbuki Buhtun-Nasrın yahudilerle mücadelesi ve Kudüsü tahribi Miladdan 633 sene evvele tesadüf etmektedir Daha o zamanda hristiyanlık diye bir şey yoktu Bu gibi hataya El-Vahidi düştüğü gibi, Tarihçi olan Et-Taberi de bu haberi tefsirinde zikretmiştir[u]
Zerkeşi şöyle diyor: “Bir şey, şanını yüceltmek ve sebebi tekerrür ettiğinde unutulması korkusuyla onu bir daha hatırlatmak için iki defa inebilir Nitekim Fatiha suresinin bir defa Mekkede, bir defa da Medinede olmak üzere iki defa indiği rivayet edilir Yine İhlas suresinin Mekkede müşriklere, Medinede de Kitap ehline cevap olarak indiği rivayet edilir Ebu Talibin Mekkede iman etmemesine rağmen Rasulullahın “Nehyolunmadığım müddetçe senin için Allahtan mağfiret dileyeceğim buyurması üzerine inen Tevbe: 9/113 ayetinin Medinede indiğine dair ittifak vardır Demek ki bu ayet te iki defa inmiştir[u]
Yukarıda zikrettiğimiz gibi, nüzul sebeplerinde de bazı karışık ve izahı güç meseleler vardır Bu husuta bir kolaylık olmak üzere Şah Veliyyullah ed-Dihlevi şu izahatı vermektedir: “Zor mevzilerden biri de sebeb-i nüzulü bilmektir Buradaki zorluğun yönü mütekaddimun ve müteahhirunun muhalefetlerinin bulunuşudur ki, bu da sahabe ve tabiunun sözlerini araştırmakla meydana çıkar Onlar şu ayet şu hususta nazil oldu, lafzını, Rasulullah zamanında vaki olan bir hadiseye has olarak kullanmadılar Bu sözlerle belki onlar, Rasulullah zamanına veya Rasulullahdan sonra ayetin tasdik ettiği şeylerin bazısını zikredip, bu hususta nazil oldu diyorlar Burada bütün esaslara uygunluğa lüzum yoktur, belki hükme olan intibak kâfidir[u]
Fırkaların ortaya çıkışında rol oynayan amillerden biri de nüzul sebepleridir Gerek ayetlerin nüzul sebeplerine iyi vakıf olunamama gerekse kasti olarak tahrif edilmeleri yönünden, tefsirlerde yanlış hükümler verilmesine vesile olmuştur Bukeyr, Nafiye İbn Ömerin Haruriyye fırkası hakkında görüşü nedir diye sorduğunda, O, onları Allah7ın mahlukatının en şerlisi olarak görüyordu Zira onlar, kâfirler hakkında nazil olan ayetleri, müminlere aitmiş gibi addetme yoluna gittiler, şeklinde cevaplandırmıştır[u] Her ayet için bir nüzul sebebi aramaya lüzum yoktur Ayetler ihtiva ettikleri manayı anlatmak için nazil olmuş olabilirler İbn Teymiyye bu hususu şöyle teyid etmektedir “Bazı ayetlerin sebebi nüzulü bilinmez Bu taktirde ayetin sebebi nüzulü doğrudan doğruya ayetin manasıdır Yani o ayet ihtiva ettiği manayı anlatmak için nazil olmuştur[u] Tefsir sahasında şöhret yapmış olan Abdullah b Mesud “Allaha yemin ederim ki, Kitabda nazil olan ayetlerin kim için ve nerede nazil olduklarını en iyi ben biliyorum” demektedir[u] Burada İbn Mesudun en iyi ben bilirim demesi, Kuran-ı Kerimi iyi anlayabilmek için, sebeb-i nüzulü bilmenin lüzumuna bir işarettir Vahidi, Kuran tefsirinde sebeb-i nüzulün ehemmiyetini belirtmek için “Ayetin tefsiri ona ait hadiseye vakıf olmadan ve sebeb-i nüzulü bilmeden mümkün olamaz[u] Yine bu zat “Bir ayetin sebebi nüzulü hakkında konuşmak rivayet ve sema ile olur, aksi taktirde söylemek helal olmaz[u] demektedir İşte bu bakımlardan sebeb-i nüzul, sahabe devrinden itibaren tefsir hareketinde ve ihtilaf zuhurunda rol oynayan mühim bir amil olmuştur[u]

Alıntı Yaparak Cevapla