Prof. Dr. Sinsi
|
Tefsir Usulü Kaynaklari
Müteşabihle İlgili Kaynaklar:
1)
23)
4- BAŞLANGIÇ HARFLERİ (EL-HURUFUL-MUKATTAA)
Bazı surelerin başında bir veya başka harfin birleşmesinden meydana gelen kesikli harflere “El-Huruful-Mukattaa” denir Surelerin bazısının bu şekilde başlayışı İslamın başlangıcından beri müslüman alimleri meşgul ettiği gibi, sonraki dönemde şark ve garb alimlerinin çalışma ve araştırmalarına konu olmuştur Bütün alimler bu harflerin müteşabih lafızlardan olduğunda ittifak halindedirler
Bu harfler Kuran-ı Kerimin 27si Mekki 2si (Bakara, Al-i İmran) Medeni olmak üzere 29 suresinin başında bulunmaktadır Tamamı 14 çeşit harften meydana gelmiştir Sure başlarında tek, iki, üç, dört ve beş harfli olmak üzere 13 değişik halde görülürler Harf sayılarına göre şu örnekleri verelim:
1) Tek harfli: Sâd (Sad) Kâf (Kaf) Nûn (Kalem)
2) İki harfli:Tâ-Sîn (Neml) Yâ-Sîn (Yasin) Hâ-Mîm (Mümin, Fussilet, Casiye, Ahkaf, Zuhruf, Duhan) Tâ-Hâ (Taha)
3) Üç harfli:Elif-Lâm-Mîm (Bakara, Al-i İmran, Ankebut, Rum, Lokman, Secde) Elif-Lâm-Ra (Yunus, Hud, Yusuf, İbrahim, Hicr) Tâ-Sîn-Mîm (Kasas, Şuara)
4) Dört harfli:Elif-Lâm-Mîm-Sâd (Araf) Elif-Lâm-Mîm-Ra (Rad)
5) Beş harfli: Kâf-Hâ-Yâ-Ayn-Sâd (Meryem) Hâ-Mîm-Ayn-Sîn-Kâf (Şura)
Hurufu Mukattaalar, bir kelime gibi yazıldığı halde, ayrı ayrı harflerinin isimleri sayılarak okunurlar Yalnız her biri birer isim sayıldığından cer, nasb ve raf halinde okunabileceğine dair görüşler vardır Ayrıca irab alametlerine dikkat edilmeksizin vakf halinde de okunabilirler [u]
Başlangıçta harflerinin tam bir ayet olup olmadığı ihtilaflı olmakla birlikte, tercih edilen görüş, bunların ayet olmayıp, kendilerini izleyen ayetin bir bölümü olmalarıdır Basralılar hiçbirini tam ayet olarak kabul etmezken, Kufeliler, Elif-Lâm-Mîm (Bakara, Al-i İmran, Ankebut, Rum, Lokman, Secde) Hâ-Mîm (Mümin, Fussilet, Casiye, Ahkaf, Zuhruf, Duhan) Tâ-Sîn-Mîm (Kasas, Şuara) Elif-Lâm-Mîm-Sâd (Araf) Yâ-Sîn (Yasin) Tâ-Hâ (Taha) Kâf-Hâ-Yâ-Ayn-Sâd (Meryem) müstakil bir ayet, Sâd (Sad) Kâf (Kaf) Nûn (Kalem) Tâ-Sîn (Neml) Elif-Lâm-Ra (Yunus, Hud, Yusuf, İbrahim, Hicr)Elif-Lâm-Mîm-Ra (Rad) bir ayetin cüzü kabul ederler Zemahşeri, meseleyi kıyasi değil, tevkifi bir ilim olarak ele alır [u]
Hurufu Mukattaa hakkında başlangıçtan beri öne sürülen fikirleri iki grupta toplamak mümkündür
1) Bu harfler Kuranın esrarındandır, manasını ve muradını Allah bilir Ebu Bekir, İbn Abbas, İbn Mesud ve Hulefa-i Raşidine dayandırılan rivayetler, bu harflerin sırlı ve gizli bir ilim olduğunu vurgulamaktadır
2) Bu harfler müteşabih ayetler grubuna girmektedir Müteşabihlerin de üzerinde durulup, düşünülüp tevil edilmesi gerekir İlimde derinleşen alimler bu tevili gerçekleştirebilirler Mütekellimler bu görüşü savunmaktadır Belirtilen görüşten hareketle, Hurufu Mukattaa hakkında öne sürülen fikir ve değerlendirmeleri şu şekilde sıralamak yerinde olur:
1) Halil b Ahmed ve Sibeveyhe göre bu harfler surelerin isimleridir Hangi surenin başında gelmişse o surenin ismini belirlemiştir
2) İbn Abbasa göre bu harflerin her biri Allahın isimlerinden veya sıfatlarından birine delalet ettiği gibi, Allahtan başka isimlere de delalet eder Mesela “Elif-Lam-Mim”deki “Elif” Allaha, “Lam” Latif sıfatına, “Mim” de Mecid ve benzeri sıfatlara delalet etmektedir Yine burada “Elif” Allaha, “Lam” Cebraile, “Mim” ise Muhammede işaret etmektedir
3) Bu harfler Allahın ismi Azamıdır
4) Kelbi, Süddi ve Katadeye göre bu harfler Kuranın isimleridir
5) Ahfeşe göre bu harflerle Allah yemin etmektedir
6) Ferra, Kutrub ve Müberrede göre bunlar münferit harflerdir, gayesi müşriklerin ilgi ve dikkatini çekmektir, onlara meydan okumaktır
7) Birer tenbih edatıdır
8) Bazı cümel hesapları ve bir kısım olayların istihracına yardımcı olan hususlardır
Belirtilen görüşlerden anlaşılıyor ki, bu konuda açık ve kesin neticelere ulaşılmamıştır Harfler hakkında geçmişte ve halde bir çok şeyler söylenmiş, gelecekte de pek çok şeyler söylenecektir Ortaya atılan görüşler bazı yönlerden akla uygun geliyorsa da hemen hemen hepsinin tenkide açık yönleri bulunmaktadır Rasulullah da bu hususta bir şey söylemediğine göre, bu konuda bizlere düşen şey, Hurufu Mukattaanın Allah ile Rasulü arasında bir şifre olduğunu söylemekten ibarettir [u]
5- SURE BAŞLANGIÇLARI (FEVATİHUS-SUVER)
Dinleyicinin ilgisini çekmek için söze tatlı, akıcı, ince ve güzel bir üslupla başlamak esastır Belağatın ana ilkelerinden olan söze güzel başlamak prensibi, Kuran-ı Kerimde sure başlarında en güzel ve en olgun örneklerini vermiştir Kurandaki 114 surenin tamamını Suyuti (911/1505) Başlangıç itibariyle 10 grupta toplayıp, şu başlıklar altında incelemiştir:
1) Allahı övme ile başlayan sureler: 14 tanedir a) Elhamdulillah ile başlayanlar: Fatiha, Enam, Kehf, Sebe, Fatır b) Tebareke ile başlayanlar: Furkan, Mülk c) Tesbih ile başlayanlar: İsra, Hadid, Haşr, Saff, Cuma, Teğabun, Ala
2) Hurufu Mukattaa ile başlayan sureler: 29 tanedir a) Tek harfliler: Sâd (Sad) Kâf (Kaf) Nûn (Kalem) b) İki harfliler:Tâ-Sîn (Neml) Yâ-Sîn (Yasin) Hâ-Mîm (Mümin, Fussilet, Casiye, Ahkaf, Zuhruf, Duhan) Tâ-Hâ (Taha) c) Üç harfliler: Elif-Lâm-Mîm (Bakara, Al-i İmran, Ankebut, Rum, Lokman, Secde) Elif-Lâm-Ra (Yunus, Hud, Yusuf, İbrahim, Hicr) Tâ-Sîn-Mîm (Kasas, Şuara) d) Dört harfliler: Elif-Lâm-Mîm-Sâd (Araf) Elif-Lâm-Mîm-Ra (Rad) e) Beş harfliler: Kâf-Hâ-Yâ-Ayn-Sâd (Meryem) Hâ-Mîm-Ayn-Sîn-Kâf (Şura)
3) Nida ile başlayan sureler: 10 tanedir a) Ey insanlar ile başlayanlar: Nisa, Hac b) Ey iman edenler ile başlayanlar: Maide, Hucurat, Mümtahine c) Ey Nebi ile başlayanlar: Ahzab, Talak, Tahrim d) Ey bürünüp sarınan ile başlayanlar: Müzzemmil, Müddessir
4) Haber cümlesi ile başlayan sureler: 21 tanedir İsim, fiil veya edatlarla başlatılmıştır Enfal, Tevbe, Nahl, Enbiya, Müminun, Nur, Zümer, Muhammed, Fetih, Kamer, Rahman, Mücadele, Hakka, Mearic, Nuh, Abese, Kadr, Beyyine, Karia, Tekasür, Kevser
5) Yemin ile başlayan sureler: 17 tanedir a) Vav ile başlayanlar: Saffat, Zariyat, Tur, Necm, Mürselat, Naziat, Buruc, Tarık, Fecr, Şems, Leyl, Duha, Tin, Adiyat, Asr b) La Uksimu ile başlayanlar: Kıyame, Beled
6) Şart ile başlayan sureler: 7 tanedir “İza” ile başlar Vakıa, Münafikun, Tekvir, İnfitar, İnşikak, Zilzal, Nasr
7) Emir ile başlayan sureler: 6 tanedir a) Kul ile başlayanlar: Cin, Kâfirun, İhlas, Felak, Nas b) İkra ile başlayan: Alak
8) Soru ile başlayan sureler: 6 tanedir a) “E” ile başlayanlar: İnşirah, Fil, Maun b) Hel ile başlayanlar: İnsan, Ğaşiye c) “An” ile başlayanlar: Nebe
9) Dilek ile başlayan sureler: 3 tanedir a) “Veyl” ile başlayanlar: Mutaffifin, Hümeze b) “Tebbet” ile başlayan: Leheb
10) Talil ile başlayan sureler: 1 tanedir Kureyş [u]
Fevatihus-Suver ve Hurufu Mukattaa Kaynakları:
1) Muhammed b Muhammed el-Gazali (505/1111)
2) İbn Ebil-Esbağ, Zekiyyuddin Abdul-Azim el-Kayravani el-Mısri (654/1256), el-Havatirus-sevanih fi Esraril-Fevatih
3) Tacuddin b Ebu Duveyhen el-Mevsıli eş-Şafii (762/1361) Kenzüd-Dürer fi Hurufi Evailis-Suver
6- ĞARİBUL-KURAN
Ğarib kelimesi, yabancı, anlaşılmaktan uzak ve kapalı anlamına gelmektedir Kuranda yer alan, araplar arasında da yaygın bir şekilde kullanılmadığı için pek bilnmeyen kelimelere ğarib denilmiştir Kuranda nadiren de olsa yabancı kelimelerin bulunuşu, ekseriyeti teşkil eden Kureyş lehçesinin dışında, diğer lehçelerden de birçok kelimelerin yer alması “Ğaribul-Kuran” meselesini ortaya çıkarmıştır
Çok zengin bir yapıya sahip olan Arap dilinin muhtelif lehçelerine herkes vakıf olamaz Bir insan bir dili ne kadar bilirse bilsin, her kelimenin manasını anlayamaz Arap diliyle indirilen Kuran[u] için de aynı durum söz konusudur Nitekim sahabeden bazıları bunu itiraf etmişlerdir Mesela ashabın ileri gelenlerinden Abdullah b Abbas “Fatır” kelimesinin, başlamak anlamını ifade eden bir isim olduğunu iki arap köylüsünün bir kuyu başındaki münakaşası sonrasında öğrendiğini söylemiştir [u] Ömer (r a ) da Abese: 80/3 deki “Ebben” kelimesinin manasını bilemediğini itiraf eder Bu kelime çeşitli dil ve lehçelerde müşterek bir lafız olduğundan ihtilafa sebep olmuştur Aşağı yukarı buna yedi çeşit mana verilmiştir İnsanların yemeyip hayvanların yediği ot, saman, arz üzerindeki her nevi nebat, meyvanın dışındaki şey, yaş meyva, kuru meyva, nasıl meyva insanlar içinse, hayvanat için olana da “el-eb” denir [u]
Kuranda bu çeşit garib kelimelerin anlaşılması için, sahabe devrinden itibaren eski Arap şiirine baş vurmak zarureti hasıl olmuş ve öyle yapılmıştır Nitekim birçok ayetin manası kendisine sorulan İbn Abbasın bu soruları beyitler şahit getirerek cevapladığı nakledilmektedir [u] Rasulullah çeşitli Arap kabileleriyle görüşmüş onlarla anlaşmış hatta onların lehçe özelliklerini kullanmıştı Sahabe de bilmedikleri şeyleri ona sormuşlardı Sahabe devrinin sonuna kadar arab dili asliyetini muhafaza etmişti Artık yeni beldeler fethedilmiş, ayrı dil, din ve kültüre sahip insanlar İslamın bünyesi içerisinde toplanmıştı Bunların tabii bir neticesi olarak arab lisanı, yabancı dillerle karışmaya başlamıştı Zaman geçtikçe bu karışıklığın arttığını gören maarif ehlinden bir cemaat, Arap dilini bir kaideler sistemi içine almaya koyuldu Bu konuda ilk eser yazan Ebu Ubeyde Mamer b el-Müsennadır (210/825) [u]
Kuran-ı Kerimde yabancı kelimelerin olup olmadığı meselesi ihtilaflara yol açmıştır Aralarında İbn Cerir, eş-Şafii ve Ebu Ubeydenin bulunduğu bir kısım alimler, Allah kelamında arapçadan başka, tek yabancı kelimenin mevcut olmadığını iddia etmişlerdir Bir kısım alimler ise Kuranda yabancı kelimelerin varlığını kabul etmektedirler Arapların gerek ticaret ve gerekse diğer vesilerle, zaman zaman temas ettikleri yabancılardan bazı kelimeleri almış oldukları ve kendi dillerinde kullandıkları düşünülebilir Kuran-ı Kerim de arapların konuştukları dil ile nazil olduğuna göre, onda bazı yabancı kelimelerin bulunması tabiidir [u]
Kuranda geçen ğarib kelimelere bir kaç örnek vermek gerekirse bunları şöyle sıralayabiliriz:
Sefih kelimesi Kinane lehçesinde cahil manasına gelir
Saika kelimesi Umman lehçesinde ölüm manasına gelir
Riczen kelimesi Tayy lehçesinde azab manasına gelir
Bağy kelimesi Temim lehçesinde hased manasına gelir
Refese kelimesi Mezhec lehçesinde cima manasına gelir
Nihle kelimesi Kays lehçesinde farz manasına gelir
Musafaha kelimesi Kureyş lehçesinde zina manasına gelir
Tasdiye kelimesi Kureyş lehçesinde alkış manasına gelir
Ve Kıyde kelimesi Habeş lehçesinde noksan manasına gelir
Siccil kelimesi Furs lehçesinde çamur manasına gelir
Er-Rakîm kelimesi Rum lehçesinde kitap manasına gelir
El-Yemmu kelimesi Kıbt lehçesinde deniz manasına gelir
Tûr kelimesi Süryani lehçesinde dağ manasına gelir
Sinîn kelimesi Nabat lehçesinde güzel manasına gelir
El-Mühl kelimesi Berber lehçesinde kızgın yağ manasına gelir [u]
Ğaribul-Kuran Kaynakları:
1)
48)
7- İCAZUL-KURAN (KURANIN EŞSİZLİĞİ)
İcaz kelimesi lügatte, aciz bırakmak anlamına gelir Bir şeyin benzerini yapmaktan aciz bırakan şeye de mucize denir Bu bakımdan Kuran-ı Kerim Rasulullahın en büyük ve ebedi mucizesidir Onun bir benzerini meydana getirmek mümkün değildir Çünkü Kuran en büyük şairleri ve ünlü hatipleri dahi hayrete düşürmüş, hiç kimse ona benzer veya ona yakın bir eser meydana getirememiştir Dolayısıyla Kuran, Rasulullaha indirilen en büyük sürekli akli mucize olma özelliğini kazanmıştır Geçmiş rasullerin mucizeleri sadece o devirde yaşayanlar ve orada hazır bulunanlar tarafından müşahade edilebilirdi Kısaca ifade etmek lazım gelirse, onların bu mucizeleri sürekli değil, geçici ve hissi idi Mesela, sihirin revaçta bulunduğu ve ünlü sihirbazların yaşadığı bir devirde Musaya sihirli bir asa verilmiş, bununla sihirbazlar mağlub edilmişti İsanın tıb alanında gösterdiği büyük mucizeler ise, onun zamanında tıbbın ve hazik tabiblerin en yüksek derecelere ulaştıklarını gösteren bir delildir [u]
Kuran-ı Kerimin icazını şu yönlerde aramak mümkündür:
1) Uslûbu, Dili ve Fesâhatı: Tüm insanlar bir araya gelip, Kurana benzer bir eser meydana getirmek için çalışsalar bile yine de onun benzerini meydana getiremiyecekleri bizzat Kuranın diliyle açıklanmıştır [u] Fakat ayetlerin bu şekilde meydan okuyuşuna hiçbir kimse karşılık vermeye cesaret edememiştir Edebiyatta ileri bir seviyede olmalarına rağmen Arap müşrikleri, üslup, belağat, fesahat ve beyan bakımından Kuranın benzeri kısacık bir sure dahi olsa meydana getirememişlerdir İşte bu Kuranın en büyük icaz yönüdür
Kuranın üslub özelliklerini şöyle özetleyebiliriz:
1) İnsanların telif ettiği eserlerin uslubuna benzemediği gibi diğer indirilen kitapların üslubundan farklıdır
2) Kuran gönüllere hoş gelen üslubuyla dost ve düşmanın dinlemekten kendini alamadığı kitap olmuştur Bu yüzden Velid, Lebid, el-Aşa, Kab b Züheyir gibi belağat üstadları hayret ve takdir hislerini gizleyememişlerdir Ayrıca Velid b Muğire, Ahnes b Şerik ve Ebu Cehil gibi İslam düşmanları onu dinlemekten vazgeçememişlerdir
3)Kuranın üslubuna yalnız müslümanlar değil, arapça bilen ve bilmeyen gayri müslimler, hatta müsteşrikler bile hayran kalmışlardır
4)Gönüllere hoş gelişi, muhtevası, dünya ve ahiret saadetini sağlayanprensipleriyle Kuran, Arap dilini de basit mantık alanından ileri seviyede medeniyet ve kültüre kaynaklık edecek seviyeye yükseltmiş, dolayısıyla Arap edebiyatının ilk ve ölmez şaheseri olmuştur [u]
2) Telif yönündeki eşsizlik:20 yılı aşkın süre içinde aralıklarla parça parça nazil olmasına rağmen ayet ve sureler arasında eşsiz bir vahdet ve insicam vardır
3) İhtiva ettiği ilimler yönünden icazı:
4) Beşeriyetin ihtiyaçlarını karşılaması:Kuran insanların akidesini, ibadetlerini, ahlaklarını ıslah edip kardeşliği ve üstünlüğün ancak takva yönünden olduğunu bildirir Adaleti tesis eder, mali işleri ıslah eder, kadın ve zayıfları himaye eder, akıl ve fikirleri hürriyete kavuşturur
5) Tabiat ilimlerine temas ve işarette bulunması:
6) Geçmiş, gelecek ve hal ile ilgili gaybi haberlerinin gerçekleşmesi:Bu üç çeşittir:
a) Eski milletlerin haberleri
b) Rasulullah zamanında içyüzleri açığa vurulan münafıkların durumu
c) Bizanslıların İranla yapacakları savaşta galip gelecekleri, Allahın Rasulullahı ve Kuranı koruyacağı haberi
7) Kuranın Rasulullah tarafından tebdil edilmemesi: Rasulullah vahye bağlı kalarak sadakat göstermiş, yer yer kendisinin dikkatini çeken ve tenkid eden ayetleri bile aynen tebliğ etmiştir İfk hadisesi, Ümmü Mektum olayı, Bedir esirleri meselesi, Tebük seferine gitmek istemeyenlere izin vermesi, Allahın helal kıldığı şeyi kendine haram kılması vb
İşte Kuranın bütün bu özellik ve meziyetlerinden geniş bir şekilde ve delillere dayanarak bahseden ilme “İcazul-Kuran” adı verilmiştir [u]
Kuranın İfade Özellikleri:
1) Edebi Üslubu:
Kuran edebi açıdan bir şaheserdir Bu sadece müslüman alimlerin fikri de değildir İslamı din olarak seçmemiş olan pek çok insan da, Kuranın eşsizliğini, icazını kabul etmiştir
Bilindiği gibi Kuranın indirildiği dönemde Hicaz bölgesinde söz sanatları, çok ileri seviyedeydi Arap dil ve edebiyatı adeta altın çağını yaşıyordu O dönemde Arap şiirininin en güzel örnekleri Kabenin duvarlarına asılıyordu Yedi Muallaka (Yedi Aslı Şiir) bunlara bir örnektir [u] O sıralarda yine Ukaz, Zul-Mecaz ve Mecenne gibi panayırlarda şir ve edebiyat müsabakaları yapılıyordu Kuran, edebi sanatların böylesine inkişaf ettiği bir bölgede tarih sahnesine çıkıyordu Bütün güzelliklerin kaynağı olan ve insana dil zevkini, şiir zevkini veren Yüce Yaratıcının kelamı, tabiatıyla çok daha üstün ve büyüleyici olacaktı Nitekim öyle de oldu Kuranın ifade kudreti karşısında şairler, acizliklerini itiraf ettiler
Ömer (r a ) Kuranın bu eşsiz üslubunun tesiriyle müslüman olmuştur [u] Velid b Muğire, Kurandan etkilenip tam müslüman olmak isterken Ebu Cehil, ona mani olmuştur Fakat Velid, Kuran hakkında arkadaşlarına şunları söylemiştir:
“Onun hakkında ne diyeyim? Vallahi hiçbiriniz şiiri, onun recezini ve cin şiirlerini benden iyi bilemezsiniz Vallahi onun söyledikleri bunun hiçbirine benzemiyor Vallahi sözünde bir tatlılık, bir güzellik var O, altında olanları kırar, yükselir, onun üstünde bir söz olamaz ”[u]
Kuranın etkileyici, sürükleyici ve büyüleyici üslubu o kadar üst seviyededir ki, Kuranın inzal edildiği ilk dönemlerde müşrikler onu gizli gizli dinlemekten kendilerini alamamışlardır Bu yüzden aralarında, Kuran okunurken onu dinlememe ve gürültü çıkarma kararı almışlardır [u]“Kafirler şöyle dediler: “Bu Kuranı dinlemeyin, onda gürültü edin, belki galip gelirsiniz ” (Fussilet: 41/26)
2) Kuran İfadelerinin Zihinlere Yaklaştırıcı ve Düşündürücü Özelliği:
Bu şu şekillerde olur:
a) Benzetmelerle
b) Kıssalarla
c) İnsanbiçimci (Antropomorfist) bir dil kullanmakla Mutlak varlık Allah, Kuranda özellikle Zatından bahsederken muhatapların anlayabileceği bir dil kullanmıştır Allah, kendini, olduğu gibi, hiç benzetme yapmaksızın nazari bir çerçevede tanıtsaydı insanlar Onun zatı ve sıfatları hakkında, sağlam bir fikre sahip olamazlardı Bu bakımdan Allah Kuranda kendinden bahsederken, insanlarda bulunan bazı uzuvları ve bazı vasıfları, kendine izafe etmiştir Teknik tabiriyle antrapomorfist (insanbiçimci) bir dil kullanmıştır Bu, mutlakın mukayyed bir varlığa kendini anlatma, tanıtma zaruretinden doğmuştur
Allah, el, yüz, göz, nefs gibi kelimeleri kendine izafe etmiştir Gelmek, yönelmek, istiva etmek gibi tabirleri de, kendine isnad etmiştir Ayrıca kendisine ait bir kürsiden ve arş (taht)tan bahsetmektedir Yine görmek, işitmek, intikam almak, gazab etmek gibi fiilleri de kendisi için kullanmıştır Dikkat edilirse bu fiiller de, insanın fiilleridir Şu halde Allah, kendini insanlara tanıtırken insanlarda bulunan bazı hususiyetleri, kendisi için kullanmada bir beis görmemiştir Bu anlatma tarzıyla, muhataplar, kendi tecrübe sahaları dahilindeki kavramlar sayesinde, Allah hakkında bir fikre ve tasavvura sahip olmuşlardır
Allah, kürsisinin gökleri ve yeri ihata ettiğinden bahsederken kendini, adeta son derece kudretli bir hükümdar gibi tanıtmaktadır Böylelikle muhataplar, gökleri ve yeri ihata eden bir kürsiye sahip olan bir varlığın, ne kadar büyük ve ne kadar güçlü olduğunu zihinlerde rahatlıkla canlandırabilmektedirler Bu ifade onların Allah karşısında ne kadar küçük varlıklar olduklarını da kolayca hissetmelerini sağlamaktadır Allah, arşa istiva ettiğinden, arşının etrafında meleklerin varlığından bahsederken de yine insanların zihninde, özel adamları olan güçlü bir padişah imajını canlandırmaktadır
3) Kuranın Bilimsel ve Felsefi Bir Dil Kullanmayışı:
Allah ortalama insanın anlayabileceği, sade, açık ve anlaşılır bir dil kullanmıştır Ama kullandığı bu dil aynı zamanda sengin ve derin manaları ihtiva eder Dolayısıyla farklı kültür ve bilgi seviyesinden insanlar, o ifadeleri, kendi zihin ve ruh dünyasında farklı alğılayabilirler
Mesela Allah “Dağları birer kazık yapmadık mı?” (Nebe: 78/7) ifadesiyle, dağları vasfediyor Kazık tabiri ilmi bir terim değildir Dolayısıyla okuyucu dağlara bakıp onların gerçekten kazığa benzediklerini ve onları Allahın yarattığını anlamaktadır Burada Allahın asıl anlatmak istediği, tabiatta insanların gözleri önünde bulunan bazı varlıklara dikkat çekmek, bütün bunların, Allah tarafından yaratıldığını ve Ona ait olduğunu anlatmaktır Ortalama insan, Allahın söz konusu ifadedeki bu mesajını algılar
Öte yandan jeolojik açıdan coğrafi açıdan veya diğer bilimler açısından dağlarla meşgul olan insanlar, söz konusu ayetteki kazık kelimesinden, biraz daha farklı sonuçlara ulaşabilirler
Mesela onlara göre kazık, bir şeyi sağlama ve emniyete almak için vardır Dağlar da yerkürenin yörüngesindeki istikrarına, yörüngesinden ayrılmamasına yardım eder Yeryüzünün alt tabakalarındaki kızgın magma tabakaları için tepeler, çıkış yeri vazifesi görür Yeryüzünün denge kanununda dağlar, mühim bir unsurdur Öte yandan yine o insanlara göre dağlar, suyun deposudur Havayı zararlı gazlardan temizler Dolayısıyla havanın tarağıdır Şu halde dağlar, canlıların yaşaması için zaruri şartların oluşmasında rol oynamaktadırlar [u]
4) Kuran İfadelerinin İnsanın Zihin, His ve Ruh Dünyasına Birlikte Hitap Edişi:
Allah bazen insanın akılcı yanına, bazen gerçekçi yanına, bazen de onun hissi yanına hitap etmektedir Mesela Allah, birliğini anlatırken son derece akli bir deli getiriyor:
“Göklerde ve yerde Allahtan başka ilahlar olsaydı, göklerin ve yerin nizamı bozulurdu ” (Enbiya: 21/22)
Bu ayeti şu ayetle birlikte değerlendirmek daha sıhhatli bir sonuca varmamızı sağlar:
“De ki: “Eğer söyledikleri gibi Onunla birlikte ilahlar olsaydı, onlar arşın sahibine mutlaka bir yol ararlardı ” (İsra: 17/42)
Bu iki ayeti birlikte değerlendirirsek ayetlerin, gerçekten insanın aklına, mantığına hitap ettiklerini görürüz Tanrılar çok olsaydı, her bir tanrı üstün bir tanrısal güce sahip olacağından, mutlaka birbirlerine üstün gelmeye çalışırlardı Çünkü hiçbir tanrı diğer bir tanrının hakimiyeti ve idaresi altında yaşayamaz Bu taktirde onun tanrılık iddiası anlamsız olur İnsan, mahlukatın gücüyle mukayese edilemeyecek kudretteki tanrıların alemde birbirleriyle savaşını düşündüğünde gerçekten varlık aleminin kaosa sürükleneceğini ve kainatta nizam diye bir şey kalmayacağını bir anlık bir düşünmeyle kavrayabilir
Kuranın gönüllere hitap eden bir ifadesini ele alalım:
“Dikkat edin, ancak Allahı anmakla kalpler huzur bulur ” (Rad: 13/28)
Bu ifade bir tecrübeyi, bir yaşantıyı dile getiriyor Bu hal yaşanır, tecrübe edilir ve hissedilir Bu bir gönül işidir İnsan Allahı andıkça, hatırladıkça, gönlünün mutmain olduğunu, huzur bulduğunu, ancak yaşayarak, egzerzis yaparak hiseder Bu iki ile ikinin çarpımının dört ettiğini bilen akılla ilgili olan ve sadece onun bilmesine ve anlamasına sunulmuş bir ifade değildir [u]
Kuranın Temel Mevzuları:
1) Allah-Alem Münasebeti:
Alemden kasıt Allahın yarattığı her varlık ve oluştur Alem temelde iki kategoride ele alınır:
a) Görünen Alem (Şehadet):
Görünen alemde insanlar, hayvanlar, bitkiler, madenler, diğer gezegenler, güneş, ay, kısaca uzayda bulunan ve bizim, hakkında bilgi elde edebileceğimiz veya görebileceğimiz varlıklar ve oluşlardır
b) Görünmeyen Alem (Gayb):
Melekler, cinler, kabir hayatı, ruhun durumu vb gaybi hadiseler
Allah tüm mahlukatın yaratıcısıdır O, alemin bir nizam içinde varlığını devam ettirmesi için tabii kanunlar koymuştur O, her an alemle ilgili bir iştedir Alem, Allaha kayıtsız şartsız teslim olmuştur Göklerde ve yerde olan hiçbir şey Onun koyduğu kanunların dışına çıkamaz Her şey, Allahın bilgisi ve programlaması dahilindedir Allah, vakti gelince alemde köklü değişiklikler yapacak, alem başka bir alem olacaktır
2) Allah-İnsan Münasebeti:
Bu üç çeşittir
a) Ontolojik Münasebet:
Yaratanla yaratılanlar ve yaratılanlarla yaratılanlar arasındaki münasebeti içine alır Allah insanı nutfeden yaratmış, ona güzel bir şekil vermiş, onu rızıklandırmış, onu iyiye ve kötüye eğilimli olarak yaratmıştır
b) Bilgisel Münasebet:
Allah ilk insan olan Ademden son rasul Muhammede kadar bir çok nebi ve rasul vasıtasıyla insanları bilgilendirmiştir
c) Varoluşsal Münasebet:
Allah insanın düşüncesine, inancına ve davranışlarına göre ona muamele eder ve karşılık verir İnananları sever onları cennet nimetleriyle mutlu eder, inkar edenlere ise buğzeder ve onları cehennem azabıyla cezalandırır Bu varoluşsal ilişkiyi sıhhatli bir şekilde yürütebilmek için Kuranın koyduğu iki ilke iman edip salih amel işlemektir
3) İnsan-İnsan Münasebeti:
Bu iki çeşittir
a) Ahlak:
Kuranın ahlak anlayışıyla ahlaklanan insanlar dünya ve ahiret mutluluğunu elde edrler Kuran ahlakıyla ahlaklanmayan insanlar ise hem dünyada hem de ahirette rezil olurlar, çeşitli cezalara çarptırılırlar
b) Hukuk:
Kuran bir hukuk kitabı olmamasına rağmen hukukun tüm konularında genel ilkeleri belirler Evlenme, boşanma, miras, eşya, borçlar hukuku gibi şahsi hükümlerin yanında idari, cezai gibi umumi hükümler de içerir
4) İnsan-Alem Münasebeti:
Allah insanın mahlukat ile olan ilişkilerini belirleyici kurallar bildirmiştir [u]
İcazul-Kuran Kaynakları:
1)
55)
8- AKSAMUL-KURAN (KURANDAKI YEMINLER)
Kuranın bazı ayetlerinde Allahın kendi yüce ismi üzerine, rasullere, Kurana, meleklere, kıyamet gününe, tabiatta bulunan önemli varlıklara yemin edilmiştir Kuranda yeminlerin bulunmasındaki sebepler şöyle açıklanmıştır:
1) İslamdan önceki Arapların toplum hayatında yeminin büyük rolü vardır Arapların öteden beri alıştıkları bu usulü Kuran-ı Kerim muhafaza etmiştir
2) İndirilen ayetler yeminlerle teyid edilip ayetler ve öngördüğü hususlar vurgulanmıştır
3) Yemin edilen şeyin kıymet ve önemine işaret edilmiştir
4) Dinleyenlerin dikkatlerini çekmek için kullanılmıştır [u]
Kuranda 17 surenin başında yemin bulunmaktadır Bunlar şunlardır: Melekler (Saffat), Felek (Buruc, Tarık), Feleğin levazımı (Necm, Fecr, Şems, Leyl, Duha, Asr), Hava (Zariyat, Mürselat), Toprak (Tur), Bitki (Tin), Hayvanı nâtık (Naziat), Hayvan (Adiyat)[u]
Ayrıca sure içlerinde de bir çok yemin mevcuttur Bunlardan bazıları:
1) Allahın kendi ismine yemin etmesi: Hicr: 15/92, Zariyat: 51/23, Yunus: 10/53, Teğabun: 64/7, Meryem: 19/68, Nisa: 4/65, Mearic: 70/40
2) Rasulullahın yemin etmekle emredilmesi: Teğabun: 64/7, Sebe: 34/3, Yunus: 10/53
3) Kuran üzerine yemin edilmesi: Yasin: 36/2-4, Vakıa: 56/75-77, Zuhruf: 43/1-3
4) Rasulullah üzerine yemin edilmesi: Yasin: 36/2-4
5) Melekler üzerine yemin edilmesi: Mürselat: 77/1-7
6) Tevhid için yemin edilmesi: Saffat: 37/1-4
7) Ceza, vad ve vaid için yemin edilmesi: Zariyat: 51/1-5, Tur: 52/1-8
Kuranda kasemi (yemini) ifade eden ayetler “vav” veya “la” harfleriyle başlamıştır Yemine “La” nefiy harfiyle başlanması eski arap yeminlerinde de vardı Kasem fiiline ilave edilen bu harfle söz takviye , izam ve tekid edilmiş olur Bu şekilde ilave, müfessirler tarafından şöyle izah edilmiştir:
1) Kelamın ahengini tezyin için ziyade kılınan ve nefiy manası kasdedilmeyen ziyade bir “La”dır
2) Bunun aslı tekid lamı yani ibtidaiye lamıdır Vakf halinde olduğu gibi, fethası işba edilmiştir Buna göre kelime “La uksimu” değil “Le uksimu” dur
3) Bu harf nefiy içindir “La vallahi” denildiği gibi, aslı üzere nafiyedir Son görüşe göre bu harfe şu manalar verilmektedir
a) İş öyle onların zannettikleri gibi değil, yemin ederim  
b) Artık başka söze lüzum yok, yemin ederim 
c) Şu söyleyeceğim söz o kadar mühim ve büyüktür ki, bunun büyüklüğünü tanıtmak için kasem etmek bile onu hakkıyla büyültemez  
d) İş o kadar açıktır ki, yemin bile etmiyorum  
e) Bunu kasemden evvel muhatabın zihnini tahliye manası ile de izah edebiliriz ki, şimdi zihninden bütün muhalif fikirleri sil, söylenecek ve dinlenecek başka bir şey yok, ancak söyleyeceğim şu hakikat vardır Kasem ederim ki  
Aksamul-Kuran Kaynakları:
1) Şemseddin İbnul-Kayyım el-Cevziyye (751/1350), et-Tibyan fi Aksamil-Kuran, Tah: Taha Yusuf Şahin, Kahire, ts 280, Mekke, 1321, Kahire, 1933, Tah: Muhammed Hamid el-Fıkhi
2) Abdulhamid el-Ferahi, İman fi Aksamil-Kuran, Kahire, 1349, Hindistan, 1329, s 55
9- KISASUL-KURAN
Allah, muhataplarına tevhid ve ahlak ilkelerini, tarihin kanunlarını anlatırken, öğretirken, pedagojik açıdan çok önemli bir metodu kullanmıştır Bu da tarihte yaşanan hadiseleri, dini ve ahlaki bir muhtevayla insanların önüne koyan kıssalar yoluyla gerçekleşmiştir
Kıssa kelimesinin iştikak ettiği kökün anlamlarından biri, herhangi bir hadiseyi veya bir haberi bildirmek ve nakletmektir [u] Bu manayla alakalı olarak önceki toplulukların, şahısların, nebi ve rasullerin yanında başından geçen hadiseleri anlatan Kuran birimlerine kıssa denir [u]
Kuran-ı Kerimde geçmiş nebi-rasuller ve milletlere dair kıssalar yer almaktadır Ayrıca Rasulullahın zamanında meydana gelen hicret, Uhut, Mekkenin Fethi, İfk Hadisesi ve benzeri olaylar da Kuranda anlatılmıştır “Kısasul-Kuran” adını alan tüm bu olayların zikredilmesindeki maksat insanların ibret almalarını sağlamaktır Yoksa tarihi bir olayın anlatılıp tesbit edilmesi gaye edinilmemiştir Nitekim kıssaların bazısı bir kaç kere tekrar edilmiştir Bu tekrarlarla ahlak ve terbiye ilkelerinin pekiştirilmesi hedeflenmiştir Çünkü kıssalarda önceki dönemlerde doğru yol üzerinde bulunan kimselere mükafat verildiği, kötü ve yanlış yoldakilerin de cezalandırıldığı bildirilip öğretilmiştir Bu arada geçmiş nebi-rasullerin ve toplumların başına gelenler anlatılmış ve sonunda hakkın galip geldiği açıklanmıştır
“Sana elçilerin haberlerinden –kalbini sağlamlaştıracak- doğru haberler aktarıyoruz Bunda sana hak ve müminlere bir öğüt ve uyarı gelmiştir ” (Hud: 11/120)
Kuran-ı Kerimdeki kıssalarda bir yandan müslümanların azimleri kuvvetlendirilirken öte yandan az sözle çok bilgi ve sonuç alma imkanı getirilmiştir Birçok surelerde ortaya konulan ibret sahneleriyle, kütüphaneler dolusu tarih kitabı okumaktan daha faydalı bilgi ve belgeler kazandırılmıştır Ayrıca daha önce nakledilen birçok gerçek dışı motiflerle dolduran olaylar en ciddi ve doğru şekliyle anlatılarak insan düşüncesi hayal ve masal dünyasından uzaklaştırılarak gerçeğin aydınlığına götürülmüştür Kuran-ı Kerimde en veciz ve en güzel şekilde anlatılan ve gözlerimizin önüne canlı tablolar halinde serilen kıssaların bir kısmını şöyle sıralayabiliriz:
1) Adem ile melekler ve şeytan, Adem ile Havva, Adem ve iki oğlu (Habil ve Kabil) hadisesi
2) Nuh, Hud, Salih, Şuayb, Eyyubun hayatı ve tevhid mücadelesi
3) Lokmanın oğluna yaptığı öğütler
4) İbrahim ve oğullarının kıssası, Kabenin temellerinin yükseltilmesi, İsmailin kurban edilmesi hadisesi
5)Yusufa karşı kardeşlerinin kıskançlığı ve onu kuyuya atmaları, Yusuf ile Azizin karısı arasında geçen hadise, Yusufun hapse girmesi, kardeşleriyle görüşmesi
6) Musanın rasullüğünden önceki hayatı, risaleti, mucizeleri, Firavunun inadı, İsrailoğullarının Mısırdan çıkması, Bakara ve Hızır kıssası
7) Davut ve Süleymanın kıssası, Süleyman ve Belkıs
8) İsanın doğumu, risaleti, sofrası
9) İsrail oğulları, Zülkarneyn, Ashab-ı Kehf, Ashab-ı Uhdud, Ashab-ı Fil
10) İsra, Hicret, Bedir, Uhud, Beni Nadir, Ahzab, Mekke Fethi, Huneyn Gazvesi, İfk Hadisesi ve Münafıklara ait kıssalar
Kurandaki kıssaların tarihi gerçekleri yansıtan ibret levhaları olduğuna inanıp bunların sebepleri üzerine düşünerek hayata müsbet yön vermek durumundayız [u]
Kısasul-Kuran Kaynakları:
1)
10)
10- TEKRARUL-KURAN
Kuran-ı Kerimde bazı kelime ve ayetlerin bir veya birkaç yerde tekrar edilmiş olması “Tekrarul-Kuran” terimi ile ifade edilmiştir Tekrarın sebebi tekrar edilen şeye önem vermek ve dikkat çekmektir Tekrarın gayesi de teşvik etmek, sakındırmak, rağbeti artırmak, şükre önem vermek, haber verilenleri teyid edip kuvvetlendirmektir Arap edebiyatında “Tekrar” ın lüzumlu bir keyfiyet olduğu da bilinmektedir Bu tekrarlarla her defasında geçmişteki olayların insanlara daha açık ve etkili bir şekilde ibret dersi vermesi de sağlanmış olmaktadır
Kuran-ı Kerimde tekerrür eden bazı ayetler şunlardır:
1)“Şu halde benim azabım ve uyarılarım nasılmış!?” (Kamer: 54/16, 18, 21, 30) 4 defa
2)“Andolsun biz Kuranı zikir için kolaylaştırdık Fakat öğüt alıp-düşünen var mı?” (Kamer: 54/17, 22, 32, 40) 4 defa
3)“O gün yalanlayanlara veyl olsun ” (Mürselat: 77/15, 19, 24, 28, 34, 37, 40, 45, 47, 49) 10 defa
4) “Rabbinizin hangi nimetlerini yalan sayabilirsiniz ” (Rahman: 55/13, 16, 18, 21, 23, 25, 28, 30, 32, 34, 36, 38, 40, 42, 45, 47, 49, 51, 53, 55, 57, 59, 61, 63, 65, 67, 69, 71, 73, 75, 77 ) 31 defa
5)“Gerçek şu ki ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim Artık Allahtan korkup sakının ve bana itaat edin Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; ücretim yalnız alemlerin Rabbine aittir Artık Allahtan korkup sakının ve bana itat edin ” (Şuara: 26/107-110; 125-127, 131; 143-145; 162-165; 178-180) Bu ayetler 5 rasulün kendi ümmetlerine hitabı olarak beş yerde tekrar edilmiştir
6) Nebi ve rasullerin hayatları değişik surelerde çeşitli bölümler halinde anlatılmakta ve her surede olaya değişik yönden bakılmakta ve çeşitli dersler verilmektedir Mesela Ademin (r a ) kıssası Bakara suresinde, Allahın nimetlerini; Arafda, Allahın nimetlerine karşı insanların şükürlerinin azlığı; Hicrde, Allahın insanı topraktan cinni ateşten yaratıp bu iki maddenin birbirinden üstün olmadığını ve İblisin kendini Ademden hayırlı telakki etmesinin de bir aldanma ve cehalet eseri sayılması lazım geldiği; İsrada, insanların fitnelerini; Kehfde insanın düşmanı olan İblis ve onun cinsinden olanlarla dostluk tesis etmenin ne kadar kötü bir şey olduğu; Tahada, insanın zaaf hallerini ve bundan dolayı her zaman Allahın yardımına muhtaç bulunduğunu hatırlatmaktadır [u]
Tekrarul-Kuran Kaynakları:
1)
2)
3)
4)
11- EMSALUL-KURAN
Mesel kelimesi lügatta şibih, nazir, delil, hüccet, bir nesnenin sıfatı, halk arasında kabul görüp yayılmış ve meşhur olan sözlerdir –ki bunlara Türkcede atasözleri denir-, bunların irad edilip söylenmesine de “darb-ı mesel” denir, çoğulu ise emsaldir
Kuran-ı Kerimde pek çok meseller vardır Bunlardan çeşitli yönlerden istifade edilir Tezkir, vaz, his, zecr, ibret gibi yönlerden gidilerek ahlaki bir netice çıkarmak için insanları tenbih ve teşvik etmektir Kurandaki bu meseller, medih ve zem üzerine olduğu gibi, sevab ve ikab, işin ehemmiyetini yüceltmek veya tahkir etmek, işin tahkiki veya ibtali üzerine olabilir Beyhakinin Ebu Hureyreden rivayet ettiği bir haberde Rasulullah şöyle buyurdu: “Kuran beş vecih üzerine nazil oldu: helal, haram, muhkem, müteşabih ve emsal Helali işleyin, haramdan kaçının, muhkeme tabi olun, müteşabihe inanın ve emsallerden de ibret alın ”[u]İmam Şafii bu ilmi, müctehidin bilmesi lazım gelen Kuran ilimlerinden biri olarak kabul eder [u] Zemahşeri de “Kurandaki bu emsaller, insanları manaları keşfetmeye yöneltir ” demektedir [u]Kurandaki mesellerin ifadesinden onların gayesi gayet açık olarak anlaşılır:
“İşte misaller, biz onları insanlar düşünsünler diye irad ediyoruz ” (Haşr: 59/21)
“Andolsun biz bu Kuranda insanlar için nasihat kabul etsinler diye her misalden gösterdik ” (Zümer: 39/27)
“İşte misaller, biz onları insanlar için irad ediyoruz, alim olanlardan başkası onları anlamaz ” (Ankebut: 29/43)
Kuran-ı Kerimde ebedi şekillerden biri olan mesel, yani teşbih, mühim bir yer işgal eder Kurandaki bu güzel teşbihler hakkında F Buhl hakiki temsil ve kinayenin inkişaf etmiş olduğunu ifade eder, demektedir
Kurandaki emsalleri başlıca iki gruba ayırabiliriz a) Sarih ve zahir olanlar b) Kamin, gizli, remizli ve imalı olanlar ki, herkes bunu idrak edemez Sarih emsale örnek olarak şu ayeti ele alabiliriz
“Gökten bir su indirdi de dereler kendi miktarınca çağlayıp aktı Sel de yüze vuran bir köpük yüklendi Bir süs veya sağlamak için ateşte üzerine yakıp-erittikleri şeylerde de bunun gibi bir köpük vardır İşte Allah, hak ile batıla böyle örnekler verir Köpüğe gelince, o atılır gider, insanlara yarar sağlayacak şey ise, yeryüzünde kalır İşte Allah örnekleri böyle vermektedir ” (Rad: 13/17)
Bu ayet-i kerimede, Hak Teala, hakkı ve hak sahiplerini gökten yağan ve yerde türlü menfaatler sağlayan sulara, batılı ve batıl olanları ise hak üstünde kısa bir müddet içinde yükselmiş olmakla beraber, çabuk kaybolan köpüklere teşbih etmektedir Hakkın ve batılın birinci teşbihi budur İkinci teşbih ise, hak, insanlara zinet ve fayda temin eden muhtelif aletler ve kaplar imaline elverişli madenlere, batıl ise, erimiş madenlerin üstündeki kir ve köpüklere benzetilmektedir [u]
Gizli emsale örnek olarak ta şu ayeti ele alalım:
“Güzel şehrin bitkisi, Rabbinin izniyle çıkar; kötü olandan ise kavruktan başkası çıkmaz İşte biz, şükreden bir topluluk için ayetleri böyle çeşitli biçimlerde açıklıyoruz ” (Araf: 7/58)
İbn Abbasa göre bu ayette mümin ile kafir için bir mesel irad edilmiştir İyi toprağın mahsulü iyi olduğu gibi, iyi müminin de ameli iyidir Çorak toprağın mahsulü kıt ve kötü olduğu gibi, kafirin de ameli kötüdür
Es-Suyuti, kamin emsal için şunları nakleder [u] El-Maverdi der ki, Hasan ibnul-Fadla soruldu: “Sen arap ve acem mesellerini Kurandan çıkarıyorsun, öyleyse sen “İşlerin en hayırlısı orta olanıdır ” meselini Allahın kitabında bulur musun? O da: “Evet, dört yerde ” buyurdu
1)“O ne pek yaşlı ne de genç ikisi arası dinçliktedir ” (Bakara: 2/68)
2)“Onlar harcadıkları zaman, ne israf ederler, ne kısarlar; ikisi arasında orta bir yoldur ” Furkan: 25/67)
3)“Elini boynunda bağlanmış olarak kılma, büsbütün de açık tutma Sonra kınanır, hasret içinde kalakalırsın ” (İsra: 17/29)
4)“Namazında sesini çok yükseltme, çok da kısma, bu ikisi arasında bir yol benimse ” (İsra: 17/110)
Kendisine yine soruldu Allahın kitabında “Bir şeyin cahili olan, ona düşman olur ” sözünü bulabilir miyiz? Cevap olarak: “Evet iki yerde ” dedi
1)“Hayır, onlar ilmini kuşatamadıkları ve kendilerine henüz yorumu gelmemiş bir şeyi yalanladılar ” (Yunus: 10/39)
2)“Onunla hidayeti kabul etmedikleri için de “bu eski bir yalandır,” diyeceklerdir ” (Ahkaf: 46/11)
Bunun gibi daha pek çok sualler sorulmuş ve bunların Kurandaki yerlerinin tayini istenmiştir
Kamin mesel için en iyi örneklerden biri de “Allah, göklerin ve yerin nurudur ” (Nur: 24/35) ayetidir Bu ayete bakarak, Allahı göklerin ve yerin nuru olarak görmek veya Allahı nurla bir tutmak doğru değildir Çünkü “Hamd, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve nuru kılan Allahadır ” (Enam: 6/1) bu ayette Allah gökleri ve yeri aydınlatan olarak vasıflandırılmaktadır Bu bakımdan, mesellere hakikat diye bağlanıp kalmamalı, onların ötesindeki hakikatı sezmeye çalışmalıdır [u] Daha çok tasavvuf ehli bu konulara dalmıştır, fakat malesef bir çoğu aşırılığa gitmiştir
Emsalul-Kuran Kaynakları:
1)
9)
12- MECAZUL-KURAN
Kuran-ı Kerimde kelimeler hakiki manalarında kullanıldıkları gibi, bazen de mecazi manalarda kullanılırlar Kelimelerin hakiki manalarında kullanılmış olmasında bir ihtilaf yoktur Kelimelerin mecazi kullanılışına gelince bu hususta görüş ayrılıkları belirmiştir İslam alimlerinin çoğunluğu, kuranda mecazın varlığını kabul etmişlerdir Fakat bir Şafii alimi olan Ebul-Abbas Ahmed b Ahmed et-Taberi (335/946), bir Maliki fakihi olan Huveyzimendad (400) Zahiri mezhebinin kurusu olan Davud b Ali b Halef el-İsbahani (270/883) ile oğlu Muhammed (297/910) ve Mutezile fukahasından olan Ebu Müslim Muhammed b Bahr el-İsbahani (370/980) gibi zevat, mecazın Kuranda olamayacağını söylemişlerdir Onlara göre mecaz, yalanın kardeşidir Kuran ise bu gibi şeylerden münezzehtir Konuşan kimse, bir hakikatı ifade etmek için sıkıntıya düşerse ariyet olarak mecazı kullanır Böyle bir durum Allah için bahis konusu olamaz Böyle bir şey onun için muhaldir Eğer böyle bir şey kabul edilirse Allah için noksanlık teşkil eder, derler
Yukarıda da söylediğimiz gibi pek çok kimse bu görüşü kabul etmez ve onun batıl olduğunu söylerler Muhaliflerin söylediği gibi Kurandan mecazı kaldıracak olursak, onun güzellik yönü de ortadan kalkmış olur Belağat sahipleri, mecazın hakikatten daha beliğ olduğunda ittifak etmişlerdir Kuranın ibaresinin tatlılığı ve çekici güzelliği, biraz da kendisinde mevcud olan mecazlardan ileri gelir
Mecaz iki kısımda mütalaa edilir:
1) El-Mecazu fit-Terkib veya El-Mecazul-Aklidir Mesela: “Ticaretleri onlara kâr getirmedi ” (Bakara: 2/16) Bu ayetteki ticaret ve kâr mecazdır Manası şudur: “Onlar ticaretlerinde kazanamadılar ”
2) El-Mecazu fil-Müfred veya el-Mecazu fil-lüğavidir Bir lafzın başka bir manada kullanılmasının çeşitleri sayılamayacak kadar çoktur Mesela, bütünü ifade eden bir kelimenin, bir cüz için kullanılışına ait bir örnek verelim “Parmaklarını kulaklarına tıkıyorlar ” (Bakara: 2/19) Bu ayetteki parmak mecazdır Manası şudur: “Parmak uçlarını kulaklarına tıkıyorlar ” Cüz ifade eden bir ismin kül üzerine ıtlakı da mümkündür Mesela “Onun vechi hariç her şey yok olacaktır ” (Kasas: 28/88) ayetindeki vech=yüzden maksat, halef ulemasına göre Allahın zatıdır [u]
Mecazul-Kuran Kaynakları:
1)
5) Eş-Şerif er-Radiyy (406/1015) Telhisul-Beyan fi Mecazil-Kuran, Bağdat, 1955, s 389 Bu kitapta 583 ayetin mecazi anlamda kullanıldığı bildirilmiştir
13- MÜŞKILUL-KURAN
Kuran-ı Kerim ayetleri arasında ilk bakışta ihtilaf ve tenakuz gibi görünen durumları inceleyen ilme Müşkilul-Kuran denilir Aslında Allahın kelamında böyle bir halin mevcudiyeti bahis konusu olamaz “Onlar hala Kuranı iyice düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allahtan başkasının katından olsaydı, kuşkusuz içinde birçok aykırılıklar bulacaklardı ” (Nisa: 4/82) Eğer kişi cehaleti sebebiyle ayetler arasında bir çelişki hissederse, zıt mana taşıdığı sanılan ayetlerin bağdaştırılması gerekir Bu yöndeki tereddütlerin giderilmesi de “Müşkilul-Kuran” ilmiyle sağlanmıştır [u] Gazaliye yukarıdaki ayetin manası sorulduğundaihtilaftan maksat, manalar arasındaki müşterek lafızların ihtilafıdır Yoksa bu husustaki insanların ihtilaflarını nefyetmek değil, belki Kuranın zatı hakkındaki ihtilaflara nefiydir Hakikatte herhangi bir şey hususunda insanların görüşleri çeşitli olabilir Dünyayı bazıları medhederken bazıları da zemmedebilir İşte insan kelamı ihtilaflardan beri olamaz Çünkü insanlar arasındaki bu ihtilaf Araz ve ahval ihtilafıdır Fakat Kuran, tek bir menşeden aynı metod ve aynı gayeyi tahakkuk ettirmek için geldiğinden, önü ve sonu arasında bir ihtilafın vukuu bahis konusu olamaz [u]
Ayetler arasında tenakuz gibi görülen hususa bir iki örnek verelim:
1)“Hani Musa ile kırk gece vaadleşmiştik ” (Bakara: 2/51)
“Musa ile otuz gece vaadleştik ve ona bir on gece daha kattık ” (Araf: 7/142)
Bu ayetlerde Cenab-ı Hak, Musa ile vaadleşmeyi birinde kırk diğerinde ise otuz gün olarak vermektedir İki rakam birbirini tutmadığı için sanki bir tenakuz varmış gibi görülmektedir Araf suresindeki ayette Allah 30 gün vadediyor ve ona 10 gün daha ilave ederek toplam 40 da istikrar buluyor Halbuki Bakara suresindeki ayet ise istikrar bulmuş olan bu adedi bize bildirmektedir
2)“Şayet adaleti gözetemeyeceğinizden endişe ederseniz o zaman bir tane ile yetinin ” (Nisa: 4/3)
“Ne kadar isteseniz de kadınlar arasında adalet göstermeye gücünüz yetmez ” (Nisa: 4/129)
İlk ayetteki adaletten maksat, eşler arasındaki hukuku eşit derecede tutmaktır, bu vukuu mümkün olabilecek bir şeydir İkinci ayetteki ise kalbi bir meyildir Erkek zevceleri arasından birine karşı olan meyline mani olmaya muktedir olamaz İbn Atıyye, bu ikinci ayetteki adl kelimesini, tam adalet diye vasıflandırmıştır [u]
3)“Böylece asasını fırlatınca, anında apaçık bir ejderha oluverdi ” (Araf: 7/107)
“Bunun üzerine asasını bırakıverdi, bir de o, açıkça bir ejderha oluverdi ” (Şuara: 26/32)
“Asanı bırak” onun çevik bir yılan gibi hareket ettiğini görünce, geriye doğru kaçtı ve arkasına bakmadı ” (Neml: 27/10)
“Asanı bırak” onun şimdi bir yılan gibi hareket ettiğini görünce, arkasına dönüp bakmaksızın kaçmaya başladı ” (Kasas: 28/31)
Bir şeyin aynı anda hem küçük hem büyük olması mümkün olmayacağından bu ayetler arasında bir tutarsızlık var gibi görülmektedir Ama Musanın asasının ejderha kadar büyüklüğüne rağmen küçük bir yılan kıvraklık ve çevikliği taşıdığı düşünülürse bu çelişkili durum ortadan kaldırılmış olur [u]
Ayetlerin birbirine zıt gibi görünüşlerini izale etmek için bazı kaideler vazedilmiştir Ebu İshak el-İsferayini (418/1027) iki ayet birbirine tearuz halinde bulunursa, iki ayetin nüzul tarihlerine bakılır, önce olan terk olunur, der İhtilaf konusundaki tercih kaidesini şöylece sıralayabiliriz:
1) Hüküm hususunda Medeni olanlar Mekki olanlara tercih olunur
2) İki hükümden biri Mekke ehli ahvaline, diğeri Medine ehli ahvaline ait olursa, Medine ehli ahvali takdim olunur
3) İki hükümden birinin zahir manası müstakil bir hükme, diğer ayetin lafzı bunu iktiza ederse, müstakil hüküm ifade eden tercih olunur
4) İki ayetten her biri zahirde kastedilen şeyi yüklenmiş olarak umum ifade ederse, bu taktirde onlardan birinin başka bir maksadı tahsise gideni varsa o tercih edilir
Ayetler arasında zıtlık varmış gibi bir vehme düşmenin sebepleri nelerdir Veya başka bir ifade ile, bu çeşit ayetleri hangi şekiller altında görebiliriz:
1) Vuku bulan şeyin muhtelif hallerde ve çeşitli şekillerde görünmesi: Mesela, Ademin yaratılışı toprak (Al-i imran: 3/59), kuru çamur-balçık (Hicr: 15/26, 28, 33), cıvık-yapışkan bir çamur (Saffat: 37/11), ateşte pişmiş gibi kuru bir çamur (Rahman: 55/14) Bu durum aslında bir çelişki değildir İlk yaratılışın safhaları anlatılmaktadır Asli cevher itibarıyla hepsinin menşei topraktır ve yukarıda zikredilen haller topraktan neşet etmiş ve derecelenmiş oluyor
2) Mevzu ihtilafı Mesela “Kıyamet günü Allah onlarla konuşmaz ” (Bakara: 2/174) “Rabbine andolsun, onların tümüne soracağız Yapmakta oldukları şeyleri ” (Hicr: 15/92-93) İlk ayette Allah onlarla konuşmaz denilirken, diğerinde onlara soracak ifadesi bir tenakuz teşkil eder gibi görünüyorsa da, birinci olumsuzluk ikram ve lütuf manasındadır İkinci ayetteki olumluluk ise tevbih ve ihanet makamındadır Bunlar ise birbirini nefyetmez
3) Fiil yönünden ayetteki ihtilaf “Onları siz öldürmediniz, ama onları Allah öldürdü ” (Enfal: 8/17) Bu ayette katl kesb ve mübaşeret yönünden insanlara izafe edilmiş ve yine onlardan tesir cihetinden nefyedilmiştir Buna dayanarak, fiiller Allahın mahlukudur, diğer bir ifade ile, Allah kulların fiillerinin yaratıcısıdır, denilir
4) İhtilaf gibi görülen husus, bazen de hakikat ve mecaz yönünden olur Mesela: “İnsanları sarhoş olmuş gibi görürsün, halbuki onlar sarhoş değillerdir ” (Hacc: 22/2) Ayette, kıyametin dehşetine izafetle mecaz olarak insanları sarhoş gibi görürsün denilirken, sarhoşluğun, şarabtan geleceği düşünülerek hakikate izafetle de onlar, sarhoş değildirler denilmektedir
5) İki vecihle çeşitli ayrılıkları cem etmesi Mesela: “Rasullerimiz onun hayatına son verirler ” (Enam: 6/61) “Melekler onların canlarını aldıkları zaman” (Nahl: 16/28) “Allah canlarını alır ” (Zümer: 39/42) “Size vekil kılınan ölüm meleği, hayatınıza son verecek ” (Secde: 32/11) Bu ayetlerde, nefislerin rasuller, melekler, ölüm meleği ve bizzat Allah tarafından öldürüldüğü zikredilmektedir Müfessir Beğavi, bu ayetlerin arasını şöyle cem eder Meleklerin öldürmesi kabz ve nez, ölüm meleğinin öldürmesi dua ve emir, Allahın öldürmesi ise, ölümü yaratmış olması sebebiyledir [u]
Müşkilul-Kuran Kaynakları:
1)
13)
14- İRABUL-KURAN
Kuran kelimelerinin cümle içinde bulundukları yere göre gramer yönünden incelenmesi ve tahlillerinin yapılması “İrabul-Kuran” ilmini meydana getirmiştir Bu yolla cümlenin fiil, fail ve mefulleri belirlenir, Kuranın doğru olarak anlaşılmasına yardımcı olunur Kuran-ı anlamak isteyen bir kimsenin, kelimelerin sigasına bakması, bulundukları yerde ne olduğunu bilmesi gerekir [u]
İrabul-Kuran Kaynakları:
1)
22)
15- MÜCMEL-MÜBEYYEN
Mücmel, lügat manasından da anlaşıldığı gibi, müphem bir lafızdır Ondan ne murad edildiği anlaşılamaz Mücmel olan ayette de manalar izdiham eder ve onlardan hangisi olduğu açık bir şekilde belli olmaz Manası kapalı bir şekilde olan ayetler Kuranda mevcuttur Davud ez-Zahiri, mücmel ayetlerin Kuranda varlığını kabul etmez Kurandaki mücmeller için umumiyetle şu sebepler bahis konusu edilebilir:
1) Kelimenin iki zıt manada birleşmesi Mesela: Tekvir: 81/17deki “As as”kelimesi hem gelen hem de geçen anlamına gelir Bakara: 2/228deki “Kuru” kelimesi hem hayız hem de temizlik haline delalet eder İşte bu gibi haller ayetin mücmelliğine işaret eder
2) Zamirin mercii ihtilafı “Güzel söz Ona yükselir, salih amel de onu yükseltir ” (Fatır: 35/10) “Yerfeahu: Yükseltir” daki bu zamirin Allaha mı, güzel söze mi, yoksa iyi işe mi raci kılınacağı hususndaki ihtilaf dolayısıyla ayet mücmel olur
3) Atıf ihtimali veya istinaf sebebiyle Mesela: Al-i imran: 3/7deki “ver-Rasihune” kelimesinin başındaki “vav” harfi atıf ise manası “Onun tevilini ancak Allah ve ilimde ruhsat verilenler bilir ” şeklinde olur Eğer “vav” harfi istinafiyye ise manası “Onun tevilini ancak Allah bilir, ilimde ruhsat verilenler ise buna iman ettik derler ” Bu ihtilaf ayetin mücmel olması sebebiyledir
4) Lafzın garabeti Mesela: Bakara: 2/232deki “Fela taduluhunne” kelimesi
5) Lafzın çok kullanılmaması Mesela: “Yesmeune” yerine “Es-sema” (Şuara: 26/223) “Mütekebbir” yerine “Saniye ıtfihi” (Hac: 22/9) “Nadimen” yerine “Fe esbeha yukallibu keffeyhi” (Kehf: 18/42) kullanılması gibi
6) Takdim ve tehir: Mesela: “Velevla kelimetun sebekat min Rabbike lekane lizamen ve ecelun musemma ” (Taha: 20/129) ayeti “Velevla kelimetun ve ecelun musemma lekane lizamen” şeklinde, keza “Yeseluneke keenneke hakkun anha” (Araf: 7/187) ayeti de takdim ve tehirsiz “Yeseluneke anha kezalike hakkun” şeklinde olması lazım gelirdi
7) Asıl lafzın başka bir şekle kalbolması Mesela “Sina” kelimesi “Tur-i Sinin” (Tin: 95/2), keza “Ala ilyas”ın “Ala il yasin” (Saffat: 37/130) şekline girmesi gibi
Birkaç madde halinde zikretmeye çalıştığımız şu haller, ayetlerin anlaşılmasını güçleştirmekte ve onları mücmel kılmaktadır
Mübeyyen ise, lügat manasından da anlaşılacağı üzere, açıklama, beyan etme manasındadır Ayetlerdeki müştereklik, müşkil, mücmel, hafi gibi hususları açıklayan ayetlere de mübeyyen ayetler denir Mübeyyen ayet veya lafız, kapalı, bir ayeti ya muttasıl veyahut ta munfasıl bir şekilde tebyin eder Bunlara ait bir kaç örnek verelim Mesela: “Beyaz iplik siyah ihlikten ayırt edilinceye kadar ” (Bakara: 2/187) Bu ayet mücmeldir Ayetin hemen arkasından gelen “Fecrin” lafzı bu mücmelliği açıklamaktadır Görüldüğü gibi, bu örnekte, mücmeli beyan eden lafız, hemen mücmelin akabinde ve aynı ayette gelmektedir “Tarıkın ne olduğunu sana ne bildirdi?” (Tarık: 86/2) ayeti de mücmeldir Bu ayeti takib eden “Delen yıldızdır ” (Tarık: 86/3) bu mücmelliği beyan etmektedir “Boşanma iki defadır ” (Bakara: 2/229) ayeti de mücmeldir “Yine onu boşarsa, onun dışında bir başka kocayla nikahlanmadıkça ona helal olmaz ” (Bakara: 2/230) Bu ayet ile mücmellik açıklanmaktadır Bir haberde, birisi Rasulullaha gelir ve ona Allah Kuranda iki talak olduğundan bahseder, üçüncüsü nerededir? diye sorar Rasulullah da cevap olarak “Onu maruf bir şekilde tutmak veya güzel bir şekilde salıvermektir ” ayeti bu üçüncü talakı ifade eder demektedir Demek ki ilk iki ayet rici talaka ait olmaktadır, ikinci ayet ise beynuneti ifade eder mahiyettedir Yine Maide “Haram kılınanlar müstesna olmak üzere davarlar size helal kılındı ” (Maide: 5/1) denilmektedir Ama haram kılınan bu hayvanlar bize bildirilmemektedir “Kendiliğinden ölen hayvan, kan, domuz eti, Allahtan başkasının adı ile kesilen, boğularak, vurularak, yuvarlanarak veya sürüklenerek ölen, canavar tarafından parçalanan hayvanlar haram edilmiştir ” (Maide: 5/3) demekle haram kılınanları beyan etmektedir Bu örneklerde de görüldüğü gibi, mübeyyen olan lafız veya ayet, aynı ayette değil de, bir ayet veya birkaç ayet sonra, hatta başka bir surede de gelmiş olabilir Bir çok mücmel ayetin açıklayıcısı Rasulullahın sünneti olmaktadır Namaz, zekat ve haccın bazı menasiki mücmeldir Bunlar Rasulullahın sünnetiyle açıklanmıştır [u]
16- MÜBHEMATUL-KURAN
Kuran-ı Kerimdesarih olarak isimleri zikredilmeyip te, ismi mevsuller veya zamirlerle zikredilen erkek veya kadınlar olduğu gibi, melek veya cin veyahut ta bir topluluk veya kabile de olabilir Bu gibi ismi mevsullerin veya zamirlerin kime delalet ettiğini bilmek kolay bir şey değildir Suyuti ve Katip Çelebinin nakline göre, bu mübhemat ilminin mercii sadece nakildir Bu hususta rey hiç bir zaman ifade edemez, demektedirler Bu konuda müstakil eserler meydana getirildiği gibi, tefsir kitaplarında da bilgiler verilmektedir Mübhemat hakkındaki bilgiler, nakle dayandığına göre, o haberlerin sağlam senetlerle, Rasulullah, sahabe ve tabiuna ulaşması gerekir Sahih olan haberlerin yanında, belki ondan çok daha fazla mevzu haberlerin yer alması ve konumuza, israiliyat dediğimiz İslam dışı haberlerin girmesine müsait oluşu sebebiyle, kanaatımca bu konu, İslamda epeyce istismar edilmiştir Biz burada istismar edilişi yönünü değil de sağlam olarak bilinmesi lazım gelen esasları üzerinde duracağız
Evvela akla şöyle bir sual gelebilir Acaba Kuran-ı Kerimde müphemlerin bulunmasının sebebi nedir? Bu hususları İslam bilginleri şöyle cevaplandırmışlardır
1) Müphem olan husus Kuranın başka bir yerinde tekrar zikredilerek onun aydınlatılmasıyla bir zenginlik elde etmek için Mesela: “Kendilerine nimet verilenler” (Fatiha: 1/7) den kasıt nedir? İşte bu ayet “Kim Allaha ve Rasulüne itaat ederse kendilerine nimet verilen nebi, sıddık, şehid ve salihlerle beraberdir ” (Nisa: 4/69) bu ayetle beyan olunmaktadır
2) Yakinen görülecek bir hale getirerek, müphemi meşhur etmek için Mesela: “Ey Adem sen ve eşin birlikte cennete yerleşin ” (Bakara: 2/35) Havva denilmedi de, eşi denildi
3) Müphemin gizlenmesinin maksadı, o müphemin atfedilmesini istemenin daha beliğ olduğunu göstermek için Mesela: “İnsanlardan öylesi vardır ki, onun bu dünya hayatına ait sözü hoşunuza gider ” (Bakara: 2/204) Buradaki şahıs Ahnes b Şeriktir Sonunda iyi bir müslüman olmuştur
4) Müphemin tayin edilmesinde büyük bir faide umulmadığı için Mesela: “Yahut o kimse gibisini ki bir kasabaya uğradı ” (Bakara: 2/259) Burada kastedilen kasaba Beytül-Makdistir Ama bunun bilinmesinde bir fayda mülahaza edilmemektedir
5) Şahıs tayin edilse bile, hususiliğin zıddı ifade edilerek, umumiliği tenbih için Mesela: “Allah ve Rasulüne hicret etmek için evinden çıkan” (Nisa: 4/100) ayeti hakkında İkrime bunu bilinceye kadar, 14 sene üzerinde durduğunu ve bu şahsın Damra b İys olduğunu zikreder
6) İsim zikretmeksizin kamil bir vasıf ile onu yüceltmek için Mesela: “Doğruyu getiren ve onu doğrulayanlar ” (Zümer: 39/33) Ayetteki doğruyu getiren Muhammeddir Onu tasdik eden ise Ebu Bekirdir
7) Nakıs bir vasıfla, onu tahkir etmek için Mesela: “Muhakkak ki sana buğzeden, zürriyetsizin ta kendisidir ” (Kevser: 108/3)
Bu ayette kastedilen şahıs ise As b Vaildir
Yukarıda zikretmeye çalıştığımız veya sebebini bilemediğimiz daha pek çok haller yüzünden Kuran-ı Kerimde müphemler mevcuttur Kuran, bugün elde mevcud Tevrat ve İncillerde olduğu gibi, hadiseleri, şahısları ve yerlerini zikrederek anlatmaz Onun gayesi, olayları bir tarihi hadise olarak anlatmak değil, insan oğluna ibret dersi verip, onu düşünmeye davettir
Kısaca müphematın sebeplerine temas ettikten sonra, biraz da Kurandan alacağımız örnekler üzerinde duralım Alacağımız bu örnekleri iki kısımda mütala edeceğiz:
1) Erkek, kadın, melek, cin, tesniye veya cemi halinde bulunup da isimleri tamamen bilinenler
a)“Biz Meryem oğlunu da, anasını da bir ayet kıldık ” (Müminun: 23/50)
Burada Meryem ve İsa (a s ) zikredilmektedir Yine burada iki ayet kıldık denilmemiş, bir ayet kıldık denilmiştir Çünkü burada tek bir hüküm vardır, o da İsanın babasız olarak doğuşudur
b)“Temeli takva üzerine kurulan mescid ” (Tevbe: 9/108)
Bu mescidin Kuba mescidi olduğu söylenir Zira bu mescid, Medinedeki mescidden daha evvel tesis edilmiştir Fakat bu hususta gelen bir haberde, bu ayette geçen mescit hakkında ihtilafa düşen iki kişiye Rasulullah, o mescidin, Medinedeki mescit olduğunu söylemiştir Her ikisi de hicretin ilk senesinde yapılmıştır Bu bakımdan her ikisi de mümkün olabilir
c)“Hani Rabbin meleklere: “Muhakkek ben yeryüzünde bir halife yaratacağım ” demişti ” (Bakara: 2/30) Ayetin siyakından da anlaşıldığına göre, buradaki halife Ademdir
d)“İsteyen biri, inecek azabı istedi ” (Mearic: 70/1) Gökten inecek azabı isteyen, Nadr b el-Haris idi
e) “Kendisine o âma geldi diye yüzünü ekşitip çevirdi ” (Abese: 80/1) Ayette zikri geçen âma Abdullah b Ummu Mektumdur
f)“Küfrün önderlerini hemen öldürün ” (Tevbe: 9/12) Katadenin rivayetine göre bunlar Ebu Süfyan, Ebu Cehil, Ümeyye b Halef, Süheyl b Amr ve Utbe b Rabiadır
2) Cemi halinde bulunup da, onladan bazılarının isimleri bilinenler
a)“Sana yeni doğan ayları sorarlar ” (Bakara: 2/189) Yeni doğan ayları soranlardan yalnız Muaz b Cebel ve Salebe b Ganem zikredilir
b)“Kitaptan kendilerine bir nasib verilmiş olanları görmedin mi?” (Al-i İmran: 3/2) Bunlar arasında Numan b Amr ve Haris b Zeyd zikredilir
c)“Zayıf bırakılmış erkekler, kadınlar ve çocuklar ” (Nisa: 4/75) Onlardan İbn Abbas, annesi Ummul-Fadl, Ayyaş b Ebi Rabia ve Seleme b Hişam zikredilir
d)“De ki: “Ey kâfirler!” (Kâfirun: 109/1) Bu ayet Velid b Mugire, Esved b Muttalib ve Ümeyye b Halef hakkında nazil olmuştur Ama bu ayetin şumulü içerisinde, İslama karşı olan Kureyşin diğer ileri gelenleri de olabilir [u]
Mübhematul-Kuran Kaynakları:
1)
9)
17- HALKUL-KURAN
Kuran-ı Kerim Allah kelamı olması hasebiyle, mahluk değildir Bu görüşü ehl-i sünnet alimleri ittifaken kabul etmişlerdir Zaten İslamın ilk asrında, Kuran mahluk mudur? şeklinde bir mesele mevcut değildi Kuranın Allah kelamı olduğunu gösteren sarih ayetler[u] varken,onun mahluk mu, yoksa gayr-ı mahluk mu olduğu meselesi ilk devirlerde bahis konusu olamazdı Ayet ve hadislerde de bu konuya temas edilmemekte idi Şayet ayet ve hadislerde bu hususta bir delil olsaydı, kitap ve sünnete bağlı kalan ehli sünnet, o hükmü muhakkak yerine getirmekte acele ederdi Fakat 2 asrın sonlarından itibaren ortaya çıkan ve 3 asrın başlarında İslam aleminde geniş bir fikir mücadelesine yol açan ve bir çok alimin eza ve cefa görmesine, hatta katledilmesine kadar varan halkul-Kuran meselesi, Memunun halife olmasıyla (198-218) mesele su yüzüne çıkmış, ilme karşı fazla muhabbeti olan bu zat, Mutezile imamlarının tesirinde kalarak, Kuranın mahluk olduğu görüşünü resmen ilan etmişti Memun bu arada çeşitli muhaddis ve fakihleri, Kuranın mahluk olduğu fikrini ikrara zorlamak için imtahana tabi tutmuş, ikrar etmeyenleri çeşitli işkencelere maruz bırakmış, tanınmış bir çok ilim adamı bu işkenceler altında can vermişti Bunlara en iyi örneği Ahmed b Hanbel teşkil eder Çeşitli ve uzun süren münazaralardan sonra, halkul-Kuran meselesinin din ve itikadla ilgili bir mesele olmadığı, Allah ve Rasulünün böyle bir şeyi emretmediği neticesine varmışlardı Mutezilenin bir hakimiyet prestiji olarak Mutasım (218-227) ve Vasık (227-232) devrine kadar devam etmiş, Mütevekkil (232-247) zamanında ise, halkul-Kuran meselesi yasaklanmış, tekrar Kuranın mahluk olmadığı ehli sünnet görüşüne dönülmüştür [u]
Kaynaklar, Kuranın mahluk olduğuna dair olan görüşün tohumlarının daha evvel atılmış olduğuna işaret etmektedirler Subki bu meselede, Ahmed b Ebi Davud adındaki bir kadinin mühim roller oynadığını zikrederse de bu fikrin Mutezile mezhebi tarafından benimsendiği göz önünde tutulursa, fikrin menşei için daha aşağılara inmek icab edecektir Zehebi Cad b Dirhemden bahsederken, Allah İbrahimi dost edinmedi ve Musa ile konuşmadı şeklinde fikirler ileri sürdüğünü ve bu sebepten Irakta katledildiğini zikreder [u] Bu fikir Mutezile fırkası arasına, Allah Kelamını bir ağaç üzerinde yaratmış ve Musa o ağaçtan gelen sesi dinlemiştir, şeklinde girmiştir [u] Yukarıda adı geçen Ahmed b Ebi Davud, halife Mutasım ve Vasıkın baş kadısı olmuş ve alimleri imtihana çekip, onları, Kuranın mahluk olduğu fikrine zoraki davette rolü mühim olmuştur Kaynaklar bu zatın Cehmiyyeden olduğunu kaydederler Ahmed b Hanbel onu Allaha küfredenlerin büyüğü olarak görür, küfrünün sebebi sorulduğunda, Kuran Allahın ilmidir Kim ki Allahın ilminin mahluk olduğunu düşünürse, Allaha küfretmiş olur, demektedir [u]
Mutezile çok serbest bir görüşle, Kuranın mahluk olduğu neticesine varmışlarsa da, bu meselenin çeşitli yönlerinde onlar arasında da görüş ayrılıkları meydana gelmiştir Mesela Allahın kelamı cisim midir, cisim değil midir, harf midir, harf değil midir, baki midir, baki değil midir? gibi daha pek çok hususlarda görüş ayrılıkları ortaya çıkmıştır Fakat bizzat Eşari, yazılı veya okunan Kuranın cevher itibarıyla gayrı mahluk olduğunu müdafaa etmesiyle Ehli Sünnet akidesinin zaferi temin edilmiş oldu [u]
Halkul-Kuran Kaynakları:
1) Abdulkahir el-Bağdadi (429/1037), Nefyu Halkıl-Kuran[u]
2) İbn Kemal Paşa, Ahmedb Süleyman (940/1533), Risale fi Beyani Meseleti Halkıl-Kuran, Yazma
3) Abdulfettah Ebu Ğudde, Meseletü Halkil-Kuran, Haleb
18- KURANDA HİTAPLAR
Umumiyetle Kuran-ı Kerimdeki hitaplar üçe ayrılır:
a) Rasulullaha olan hitablar
b)Rasulullah dışındakilere yapılan hitaplar
c) Her ikisine birden olan hitablardır
Bunlara ait örnekler hemen hemen her sahifede rastlanacak kadar çoktur Kuran-ı Kerimde pek çok olan hitablar kendi aralarında bir tasnife tabi tutulacak olursa, bunlar 33 kısımda mütalaa edilebilir [u] Bunları daha açık bir şekilde anlayabilmek için örnekleriyle görelim
1) Hitab umumadır ve kastedilen umumidir “Şüphesiz Allah, insanlara hiç bir şeyle zulmetmez ” (Yunus: 10/44)
2) Hitab hususidir ve bununla hususilik kastolunur “Ey Rasul! Rabbinden sana indirileni tebliğ et ” (Maide: 5/67)
3) Hitab hususidir, ondan umumilik kastolunur “Ey Nebi! Kadınları boşayacağınız zaman  ” (Talak: 65/1)
Buradaki hitab Rasulullaha ise de talak yapan herkese de caridir
4) Hitab umumidir, ondan hususilik kastolunur Bu nevin Kuranda mevcut olup olmaması hususunda ihtilaf edilmiştir Bazıları bunu inkar etmişlerse de, bu çeşit hitap bir vakıa olarak Kuranda mevcuttur
“Onlara insanların iman ettiği gibi iman edin, denilince  ” (Bakara: 2/13)
Buradaki insanlardan maksat Abdullah b Selam olduğu rivayetleri vardır
5)Cinse hitab: “Ey insanlar” şeklindeki pek çok olan hitab şeklinde, insan cinsi kastedilmektedir
6) Neve hitab: “Ey israiloğulları” (Bakara: 2/40) Yakup oğulları kastolunur
7)Zata hitab: “Ey İbrahim” “Ey Musa” “Ey İsa” gibi hitaplar Kuranda rasullerin zatına hitab edildiği halde “Ey Muhammed” şeklinde bir hitap mevcut değildir “Ey Nebi” “Ey Rasul” şeklinde hitablar vardır Rasulullaha ismiyle değil de, diğer rasullerden tahsis edilerek “Ey Nebi” “Ey Rasul” denilmesi, onun tebcil ve tazim edildiğinin bir delilidir
8) Medh hitabı: “Ey iman edenler” hitabı çoğunlukla, Mekkelilerden Medineli Muhacir ve Ensarı ayırt etmek ve onları tebcil etmek içindir
9) Zemm hitabı: “Ey küfürlerinde bilinçli olarak ısrar edenler” (Tahrim: 66/7) ve “De ki: “Ey Kâfirler” (Kâfirun: 109/1) gibi hitaplar
10) Şeref verme hitabı: “Ey Adem, sen eşinle birlikte cennette yerleş ” (Araf: 7/19)“Oraya esenlikle ve güvenlikle girin ” (Hicr: 15/46)
11) İhanet hitabı: “Dedi ki: “Öyleyse ondan çık, çünkü sen kovulmuş bulunmaktasın Ve şüphesiz din gününe kadar lanet senin üzerinedir ” (Hicr: 15/34-35) Bu ayetle Allah, şeytanın kötü vasıflarını bildirmektedir
12) Muhatabla alay etme hitabı: “Tad, çünkü sen üstün, onurluydun ” (Duhan: 44/49) Buradaki hitab Ebu Cehiledir Çünkü o, mevki ve zenginliğine güvenerek, kendisinin çok yüce ve şerefli olduğunu söylüyordu Allah ta onun bu gururlu sözü ile alay ederek, “Yüce ve şerefli olduğun halde tat o azabı bakalım ” demektedir
13) Tek bir lafızla çoğa hitab: “Ey insan, o keremi bol Rabbine karşı seni aldatan nedir?” (İnfitar: 82/6) Bu ayette insan kelimesi tek bir lafız olduğu halde, bütün insanlara hitab edilmektedir
14) Çoğul lafızla teke hitab: “Ey elçiler, güzel ve temiz olan şeylerden yiyin ve salih amellerde bulunun ” (Müminun: 23/51) Buradaki hitab Rasulullahadır Çünkü onunla beraber başka bir rasul olmamıştır
15) İki lafızla (tesniye ile) teke hitab: “Siz ikiniz, her inatçı nankörü atın cehennemin içine ” (Kaf: 50/24) Buradaki tesniyeden murad, cehennem bekçisı olan Maliktir
16) Tek bir lafızla ikiye hitab: “Dedi ki: “Sizin Rabbiniz kim ey Musa?” (Taha: 20/49) Burada “Ey Harun” hitabı olmamakla birlikte “Ey Musa” hitabı içerisinde o da vardır Çünkü ikisi birlikte hareket etmektedirler
17) Tekden sonra çoğa hitab: “Senin içinde olduğun herhangi bir durum, onun hakkında Kurandan okuduğun herhangi bir şey ve sizin işlediğiniz herhangi bir iş yoktur ki  ” (Yunus: 10/61) Görüldüğü gibi ayette ilk fiiller müfred iken, üçüncü fiil cemi kılınıyor Buradaki hitap Rasulullahadır İbnul-Enbari 3 fiilin cemi olmasını, ümmetin Rasulullaha dahil olduğuna işaret ve Rasulullahı tazim etmek için olduğunu söyler
18) Hitab zatadır, fakat ondan zatın gayrı murad olunur “Ey nebi, Allahtan kork, kâfirlere ve münafıklara itaat etme ” (Ahzab: 33/1) Buradaki hitab Rasulullahadır Fakat murad olunan şey müminlerdir Çünkü Rasulullah zaten bu gibi şeylerden korunmuştu
19) Vazu nasihat ve ibret hitabı: “O da onlardan yüz çevirdi ve dedi ki: “Ey kavmim, andolsun size Rabbimin risaletini tebliğ ettim ve size öğüt verdim Ama siz öğüt verenleri sevmiyorsunuz ” (Araf: 7/79) Salih (a s ) kavmine bu şekilde hitapla vazu nasihat etmiş, geri kalanlar için de bu sözler bir ibret numunesi olmuştur
20) Şahsa hitabdan sonra başkasına yönelmek: “Eğer buna rağmen size cevap vermezlerse, artık biliniz ki, o gerçekten Allahın ilmiyle indirilmiştir ve Ondan başka ilah yoktur Öyleyse artık siz müslüman mısınız?” (Hud: 11/14) Lafızlarıyla kâfirlere hitap edilmiştir Bunun delili de ayetin son kısmıdır
21) İltifat hitabı: “İnsanların mallarından artsın diye, verdiğiniz riba Allah katında artmaz Ama Allahın vechini isteyerek verdiğiniz zekat ise işte kat kat artıranlar onlardır ” (Rum: 30/39) Ayetin başında hitab muhataba iken, ayet sonunda gaibe geçilmektedir “Rableri onlara tertemiz bir şarab içirmiştir ” (İnsan: 76/21) Burada hitab gaibedir Daha sonra “Şüphesiz bu, sizin için bir mükafattır ” (İnsan: 76/22) bu ayet ile muhataba geçilmektedir Mesela: “Şüphesiz biz seni bir şahit, bir müjde verici ve bir uyarıcı olarak gönderdik ” (Fetih: 48/8) bu ayetten sonra “Ki Allaha ve Rasulüne iman etmeniz ”(Fetih: 48/9) şeklinde gayra hitab edilmektedir
22) Akıllara hitab gibi cansızlara hitab: “Ey dağlar, onunla birlikte yankıyla ses verin ” (Sebe: 34/10) Burada dağa hitap vardır “Sonra duman halinde göğe yöneldi; böylece ona ve yere dedi ki: “İsteyerek veya istemeyerek gelin ” İkisi de: “İsteyerek geldik ” dediler ” (Fussilet: 41/11) Burada arz ve semaya hitap vardır
23) Tahrik hitabı: “Ey iman edenler, gerçek müminlerseniz Allahtan korkun, ribadan kalanı bırakın ” (Bakara: 2/278) Bu ayette Allah onları başlangıçta imanla vasıflandırıyor, sonra da gerçek müminlerseniz ibaresiyle de ribayı terk etme hususunda teşvik ediyor Mümin olanın da yapacağı şey budur
24) Gazab ve tehdid hitabı: “Bu durumda beni bırakıp onu ve onun soyunu veliler mi edineceksiniz? Oysa onlar sizin düşmanlarınızdır Zalimler için ne kadar kötü bir değiştirmedir ” (Kehf: 18/50) Bu ayette tehdit ve gazab kendini göstermektedir
25) Kahramanlığa teşvik hitabı: “Şüphesiz Allah, kendi yolunda, sanki birbirlerine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak çarpışanları sever ” (Saff: 61/4) Bu ayette birlikte hareket etmeye ve kahramanlığa teşvik vardır
26) Nefret hitabı: “Kiminiz kiminizin gıybetini etmesin Sizden herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz Allahtan korkun Şüphesiz Allah Tevvabdır, Rahimdir ” (Hucurat: 49/12) Bu ayeti kerime gıybet yapan bir kimsenin ne kadar kötü bir neticeye ulaşacağını aksettirmektedir Bu ayet aynı zamanda hiç kimsenin böyle bir neticeye ulaşmayı istemeyeceğini işaret etmekte, canlı bir kardeşin etini değil de, ölü olanını zikretmesi, böyle bir hareketin fenalığının büyüklüğüne işarettir
27) Meyl ve iştiyak hitabı: “De ki: “Ey nefislerine karşı hadden aşırı hareket edenler, Allahın rahmetinden ümidinizi kesmeyin ” (Zümer: 39/53)
28) Muhabbet, sevgi hitabı:
“Hani babasına demişti ki: “Ey babacığım, işitmeyen, görmeyen ve seni herhangi bir şeyden bağımsızlaştırmayan şeylere niye tapıyorsun?” (Meryem: 19/39)
“Ey oğlum, gerçekten bir hardal tanesi ağırlığında olsa da  ” (Lokman: 31/15)
29) Aciz bırakma hitabı:
“Siz de onun benzeri bir sure getirin ” (Bakara: 2/23)
“O halde onun benzeri bir söz getirsinler ” (Tur: 52/34)
30) Yalanlama hitabı:
“De ki: “Şu halde eğer doğruysanız, Tevratı getirin de onu okuyun ” (Al-i İmran: 3/93)
31)Hayıflanmak hitabı:
“De ki: “Kininizle geberin!” (Al-i İmran: 3/119)
32) Şereflendirme hitabı: Bu şekilde hitaplar Kuran-ı Kerimde “Kul: De” hitabı ile gelir Bilhassa ihlas ve muavizeteyn surelerinde olduğu gibi
33) Mevcud olmayana hitab: Tabiidir ki hitablar mevcut olanlara yapılır Alimler maduma hitabı da caiz görmüşlerdir
“Ey Adem oğulları” (Araf: 7/26)
Bu hitab şu zamanın ehli ve sonradan gelecekler içindir Bu da vasiyet yoluyla insanın evladına, torununa ve ondan geleceklere “Allahtan korkun ve ona itaat edin ” demesi gibidir [u]
19- KURANDA SUAL VE CEVAPLAR
Kuran-ı Kerimde çeşitli sualler ve bunlara verilen çeşitli cevaplar vardır Bunlar kendi aralarında bir tasnife tabi tutulurlarsa, 13 bölümde mütalaa edilebilir:
1) Sualin hemen akabinde cevap:
“Sana neyi infak edeceklerini soruyorlar De ki: “İhtiyacınızdan artanı  ” (Bakara: 2/219)
2) Munfasıl cevap: Bu da iki şekilde olabilir:
a) Sualle cevabın aynı surede olması:
“Dediler ki: “Bu nasıl rasul yemek yiyor, pazarlarda dolaşıyor ” (Furkan: 25/7)
“Senden önce gönderdiklerimizden, gerçekten yemek yiyen ve pazarlarda gezenlerden başkasını göndermiş değiliz ” (Furkan: 25/20)
b) Sualle cevabın ayrı ayrı surelerde olması:
“Rahman da neymiş?” derler ” (Furkan: 25/60)
“Rahman Kuranı öğretti İnsanı yarattı ” (Rahman: 55/1-3)
3) Sualin cevabı muzmer olması:
“Eğer kendisiyle dağların yürütüldüğü, yerin parçalandığı veya ölülerin konuşturulduğu bir Kuran olsaydı  ” (Rad: 13/31)
Bunun cevabı gizlidir Cevabı “O ancak yine bu Kuran olurdu”
4) Sualin zikrinden mücerred cevap:
“Allah imanınızı zayi edecek değildir ” (Bakara: 2/143)
Bu, kıblenin değiştirilmesinden önce Beytül-Mukaddese yönelip namaz kılanların namazları nasıl oldu? Sualinin cevabı olmaktadır
5) Bir suale iki cevap:
“Ve dediler ki: “Bu Kuran, iki şehirden birinin büyük bir adamına indirilmeli değil miydi?” (Zuhruf: 43/31)
Bu sualin iki cevabı vardır:
a)“Senin Rabbinin rahmetini onlar mı paylaştırıyorlar?” (Zuhruf: 43/32)
b)“Rabbin dilediğini yaratır ve seçer ” (Kasas: 28/68)
6) İki suale bir cevap:
“Eğer Allahın sizin üzerinizde fazlı ve rahmeti olmasaydı ve Allah gerçekten Rauf ve Rahim olmasaydı!?” (Nur: 24/20)
Bu iki sualin cevabı ifk hadisesidir
7) Mahzuf cevab:
“Şimdi Rabbinden apaçık bir belge üzerinde bulunan kimse, kötü amel kendisine süslü ve çekici gösterilmiş ve kendi hevalarına uyan kimseler gibi midir?” (Muhammed: 47/14)
Bu kimsenin hali, dünya hayatını tezyin eden kimsenin hali gibidir, şeklinde mahzuf bir cevabı vardır
8) Cevap, suale muttasıf olmayan bir fasla raci olur
“İbrahim de hani kavmine demişti ki: “Allaha kulluk edin ve Ondan sakının, eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır ” (Ankebut: 29/16)
“Bunun üzerine kavminin cevabı yalnızca: “Onu öldürün ya da yakın!” demek oldu ”(Ankebut: 29/24)
9)Kelamın zımnında olan cevap:
“Sad, zikir dolu Kurana andolsun; Hayır; o inkar edenler bir gurur ve parçalanma içindedirler Biz kendilerinden önce, nice kuşakları yıkıma uğrattık da onlar feryat ettiler; ancak kurtulma zamanı değildi İçlerinden kendilerine bir uyarıcının gelmesine şaştılar Kafirler dedi ki: “Bu, yalan söyleyen bir büyücüdür ” (Sad: 38/1-4)
Kafirler Rasulullahınhak bir rasul olmadığını zannetmişlerdi Bu ayetler ise, yeminle tehdidli olarak Rasulullahın risaletinin doğruluğunu teyid etmektedir
10) Kelamın nihayetinde olan cevap:
“Diyecekler ki: “Üçtüler, onların dördüncüsü köpekleridir  ” (Kehf: 18/22)
“De ki: “Rabbim onların sayısını daha iyi bilir ” (Kehf: 18/22)
11) Suale mütedahil olmuş cevap:
“Onlara doğru yönelerek: “Neyi kaybettiniz?” dediler Dediler ki: “Hükümdarın su tasını kaybettik, kim onu getirirse  ” (Yusuf: 12/71-72)
12) Vakte mevkuf cevap:
“Rabbiniz dedi ki: “Bana dua ediniz ki size icabet edeyim ” (Mümin: 40/60)
Sahabe, duanın icabet zamanını Rasulullaha sordular Bunun üzerine şu ayet nazil oldu:
“Kullarım sana benden sorarlarsa, ben onlara yakınım, dua ettikleri zaman dualarına karşılık veririm, o halde bana icabet etsinler, bana iman etsinler, umulur ki doğru yolu bulurlar ” (Bakara: 2/186)
13) Nehiy cevabı:
“Ey Nebinin hanımları! Siz kadınlardan herhangi biri değilsiniz; eğer sakınıyorsanız, artık sözü çekicilikle söylemeyin ki, sonra kalbinde hastalık bulunan kimse tamah eder Sözü maruf bir tarzda söyleyin ” (Ahzab: 33/32)
|