Yalnız Mesajı Göster

Kur'anın Mucizeleri

Eski 11-04-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kur'anın Mucizeleri



AŞILAYICI RÜZGARLAR

Kuran'ın bir ayetinde rüzgarların "aşılama" özelliğine ve bunun sonucunda yağmurun oluştuğuna dikkat çekilir: "Ve aşılayıcılar olarak rüzgarları gönderdik, böylece gökten su indirdik de sizleri suladık" (Hicr Suresi, 22)
Ayette, yağmur oluşumundaki ilk aşamanın rüzgarlar olduğuna dikkat çekilmektedir Oysa bu yüzyılın başlarına kadar, rüzgarla yağmurun yağması arasındaki tek ilişki rüzgarın bulutları sürüklemesi olarak biliniyordu Modern meteorolojik bulgular ise rüzgarların yağmurun oluşumunda "aşılayıcı" rol oynadıklarını gösterdi
Rüzgarların bu aşılama özelliği şöyle gerçekleşir:
Okyanusların ve denizlerin yüzeyinde, köpüklenme nedeniyle her an sayısız hava kabarcığı oluşmaktadır Bu kabarcıklar patladıkları anda, milimetrenin 100'de biri çapındaki binlerce parçacığı havaya fırlatırlar "Aerosol" adı verilen bu parçacıklar, rüzgarlar sayesinde karalardan gelen tozlarla karışarak atmosferin üst katmanlarına taşınır Rüzgarların bu şekilde yükseklere taşıdığı parçacıklar, burada su buharı ile temas eder Su buharı da bu parçacıkların etrafına toplanarak yoğunlaşır ve su damlacıklarına dönüşür Bu su damlacıkları önce biraraya gelerek bulutları oluşturur, bir süre sonra da yağmur olarak yeryüzüne iner
Görüldüğü gibi rüzgarlar, havada serbest halde bulunan su buharını denizlerden taşıdıkları parçacıklarla "aşılamakta" ve böylece yağmur bulutlarının oluşumunu sağlamaktadır
Eğer rüzgarların bu özelliği olmasa, yüksek atmosferdeki su damlacıkları hiçbir zaman oluşamayacak ve yağmur diye bir şey de olmayacaktı
Burada önemli olan nokta ise, rüzgarların yağmur oluşumundaki bu kritik görevinin asırlar önce Kuran ayetinde bildirilmiş olmasıdır Hem de insanların doğa olayları hakkında hemen hiçbir şey bilmedikleri bir devirde

Yandaki resimde bir dalganın oluşum aşamaları görülmüktedir Dalgalar suyun üzerinde esen rüzgarlar sayesinde oluşur Rüzgarlarla birlikte su zerrecikleri dairesel olarak hareket etmeye başlar Bu hareket kısa bir süre sonra arka arkaya eklenen dalgaları oluşturacak ve dalgalarla birlikte oluşan hava kabarcıkları havaya yayılacaktır İşte bu yağmurun oluşmasındaki ilk aşamadır Bu oluşum ayette de aşılayıcılar olarak rüzgarların gönderilmesi ve bu sayede gökten su indirildiği şeklinde haber verilmektedir

HAREKETLERİMİZİ YÖNLENDİREN BÖLGE
“Hayır; eğer o, (bu tutumuna) bir son vermeyecek olursa, andolsun, onu perçeminden tutup sürükleyeceğiz; O yalancı, günahkar olan alnından
(Alak Suresi, 15-16)

Yukarıdaki ayetlerde geçen "yalancı, günahkar olan alın" tanımlaması son derece dikkat çekicidir Çünkü son yıllarda yapılan araştırmalar, kafatasının ön alın bölgesinde, beynin bazı faaliyetleri yöneten bölümünün bulunduğunu göstermiştir 1400 yıl önce Kuran'da dikkat çekilen bu bölge ve görevi hakkındaki bilgilere günümüz bilim adamları ancak son 60 yıl içinde açıklama getirilebilmişlerdir Kafatasının içine, başın ön kısmına bakıldığında beynin ön alın bölgesi görülecektir Bu bölgenin fonksiyonları hakkında fizyoloji dalında yapılan araştırmalar neticesinde elde edilen bilgiler Essentials of Anatomy and Physiology isimli kitapta şu şekilde geçmektedir: "Hareketlerin motivasyonu, planlama öngörüşü ve başlatılması alın loblarının ön kısmı olan ön alın bölgesinde (cerebrum) gerçekleşir Burası çağırışım (birlik) korteksinin bir bölgesidir…"
Kitapta bu bölge ile ilgili ayrıca şu ifadeler yer almaktadır: "Hareketle olan ilgisiyle beraber, ön alın bölgesinin aynı zamanda saldırganlığın da fonksiyonel merkezi olduğu düşünülmektedir…"

Bu açıklamalardan da anlaşıldığı gibi, beynin ön alın bölgesi, planlama, motivasyon ve iyi veya kötü hareketlerin başlatılması, yalan veya doğrunun söylenmesi ile ilgili faaliyetlerin tümünü yürütmektedir Görüldüğü gibi Alak Suresi'nde geçen "yalancı günahkar olan alın" ifadesi ile yukarıdaki tanımlama büyük bir paralellik göstermektedir Bilim adamlarının son altmış yıl içinde keşfettikleri bu gibi bilimsel gerçekler Kuran ayetlerinde asırlarca önce Allah tarafından insanlara haber verilmiştir

DENİZLERİN BİRBİRİNE KARIŞMAMASI

Denizlerin, araştırmacılar tarafından çok yakın bir geçmişte tespit edilen bir özelliği, Kuran'ın Rahman Suresi'nde şöyle bildirilir: “Birbirleriyle kavuşmak üzere iki denizi salıverdi İkisi arasında bir engel vardır; birbirlerinin sınırını geçmezler (Rahman Suresi, 19-20)
Birbirine açılan fakat suları kesinlikle birbiriyle karışmayan denizlerin ayette bildirilen bu özelliği, okyanus bilimciler tarafından çok yakın bir zaman önce keşfedilmiştir "Yüzey gerilimi" adı verilen fiziksel bir kuvvet nedeniyle, komşu denizlerin sularının karışmadığı ortaya çıkmıştır Denizlerin farklı yoğunluklarından kaynaklanan yüzey gerilimi, adeta bir duvar gibi sularının birbirine karışmasını engeller11

Cebelitarık Boğazı'nın uydudan çekilmiş fotoğrafı

Elbette ki işin ilginç yanı, insanların, ne fizikten, ne yüzey geriliminden, ne de okyanus biliminden haberdar olmadıkları bir devirde bu gerçeğin Kuran'da bildirilmiş olmasıdır

Akdeniz'de ve Atlas Okyanusu'nda büyük dalgalar, güçlü akıntılar ve gelgitler vardır Akdeniz'in suyu, Cebelitarık Boğazı'nda Atlas Okyanusu ile karşılaşır Ama bu karşılaşma sonucu kendi sıcaklık, tuzluluk ve yoğunluk özellikleri değişmez Çünkü iki deniz arasında görülmeyen bir sınır vardır
İNSANIN DOĞUMU

Kuran'da insanlar imana çağırılırken oldukça farklı konulardan bahsedilir Allah, kimi zaman gökleri, kimi zaman yeryüzünü, bazen hayvanları ve bitkileri insana delil gösterir Yine birçok ayette insanın bizzat kendi yaratılışına dönüp bakması öğütlenir İnsanın nasıl yeryüzüne geldiği, hangi aşamalardan geçtiği ve temel maddesinin ne olduğu sık sık hatırlatılır Örneğin bir ayette şöyle denir: “Sizleri Biz yarattık, yine de tasdik etmeyecek misiniz? Şimdi (rahimlere) dökmekte olduğunuz meniyi gördünüz mü? Onu sizler mi yaratıyorsunuz, yoksa yaratıcı Biz miyiz?„ (Vakıa Suresi, 57-59)
İnsanın yaratılışı ve bunun mucizevi özelliği, daha pek çok ayette vurgulanır Ancak bu vurgular arasında öyle bilgiler vardır ki, bunlar 7 yüzyılda yaşayan insanların asla bilemeyeceği detaylardır İşte bunlardan bazıları:
1) İnsan, meni sıvısının tamamından değil, aksine çok küçük bir parçasından (spermadan) yaratılır
2) Bebeğin cinsiyetini erkek belirler
3) İnsan embriyosu ana rahmine adeta bir sülük gibi yapışır
4) İnsan ana rahminde üç karanlık bölge içinde gelişir
Kuran'ın indirildiği yüzyılda da insanlar elbette doğumun temel maddesinin cinsel ilişki sonrasında erkekten gelen meni ile ilgili olduğunu biliyorlardı Çocuğun ortalama 9 ayda doğduğu da rahatlıkla gözlemlenen, bilmek için araştırma gerektirmeyen bir konu idi Ancak yukarıda sıraladığımız bilgiler o devrin insanının bilgi seviyesinin çok üstündeydi Bunlar, ancak 20 yüzyıl bilimi tarafından keşfedildi
Şimdi bu bilgileri sırasıyla inceleyelim
MENİDEN BİR DAMLA

Yukarıdaki resimde rahime dökülen meni görülmektedir Erkekten atılan 250 milyon kadar spermden çok az bir miktarı yumurtaya ulaşmayı başarır Yumurtayı dölleyecek olansa sağ kalmayı başaran 1000 kadar spermden sadece bir tanesidir İnsanın bütün meniden değil, meninin içindeki çok küçük bir parçadan oluştuğu, Kuran'daki "akıtılan meniden bir damla su" tanımlaması ile haber verilmiştirMeniden Bir Damla

Cinsel birleşme sırasında erkekten bir kerede ortalama 250 milyon sperm atılır Spermler yumurtaya varana kadar annenin vücudunda zorlu bir yolculuk geçirirler Bu yolculukta 250 milyon spermin ancak bin kadarı yumurtaya ulaşmayı başarır Beş dakika sonra sona erecek yarışın sonunda yarım tuz tanesi büyüklüğündeki yumurta, spermlerden yalnızca birini kabul edecektir Yani insanın özü, meninin tamamı değil, ondan küçük bir parçadır Kuran'da bu gerçek şöyle açıklanmıştır: “İnsan, kendi başına ve sorumsuz' bırakılacağını mı sanıyor? Kendisi, akıtılan meniden bir damla su değil miydi?„ (Kıyamet Suresi, 36-37)
Dikkat edilirse Kuran'da, insanın meninin tamamından değil, onun içinden alınan küçük bir parçadan yapıldığı haber verilmektedir! Bu ifadedeki özel vurgunun, ancak modern bilim tarafından keşfedilen bir gerçeği açıklaması ise, ifadenin İlahi kaynaklı bir bilgi olduğunun delilidir
MENİDEKİ KARIŞIM
Menideki Karışım
Meni olarak adlandırılan ve spermleri taşıyan besleyici sıvı, sadece spermlerden oluşmaz Aksine meni, birbirinden farklı sıvıların karışımından oluşur Bu sıvıların, spermin gerek duyduğu enerjiyi karşılayacak olan şekeri bulundurmak, baz özelliğiyle ana rahminin girişindeki asitleri nötralize etmek, spermin hareket edeceği kaygan ortamı sağlamak gibi görevleri vardır

Ne ilginçtir ki, Kuran'da meniden söz edilirken, modern bilimin ortaya çıkardığı bu gerçeğe de işaret edilmekte ve meni "karmakarışık" bir sıvı olarak tarif edilmektedir: “Şüphesiz Biz insanı, karmaşık olan bir damla sudan yarattık Onu deniyoruz Bundan dolayı onu işiten ve gören yaptık (İnsan Suresi, 2)
Bir başka ayette ise yine meninin karışım olduğuna işaret edilir, insanın ise bu karışımın "özünden" yaratıldığı vurgulanır: “O, yarattığı herşeyi en güzel yapan ve insanı yaratmaya bir çamurdan başlayandır Sonra onun soyunu bir özden, basbayağı bir sudan yapmıştır (Secde Suresi, 7-8)
Burada "öz" diye çevrilen Arapça "sulala" kelimesi, öz ya da bir şeyin en iyi kısmı demektir Hangi şekilde alınırsa alınsın "bir bütünün bir kısmı" anlamına gelir Bu durum, Kuran'ın, insanın yaratılışını en ince detayına kadar bilen bir İrade'nin sözü olduğunu açıkça göstermektedir Bu İrade, insanı yaratmış olan Allah'a aittir

Kuran'da erkeklik ve dişiliğin, "rahime dökülen meniden" yaratıldığı bildirilmiştir Oysa yakın zamana kadar cinsiyetin anne hücreleri tarafından belirlendiği sanılıyordu Kuran'da verilen bu bilgiyi bilim 20 yüzyılda keşfetmiştir Kuran'da insanın yaratılışı ile ilgili olarak buna benzer asırlar öncesinden haber verilmiştir

BEBEĞİN CİNSİYETİ
Bebeğin Cinsiyeti

Yakın bir zamana kadar, insanlar, bebeğin cinsiyetinin anne hücreleri tarafından belirlendiğini sanıyorlardı Ya da en azından, anne ve babadan gelen hücrelerin birlikte cinsiyet belirledikleri zannediliyordu Ancak Kuran'da bu konuda farklı bir bilgi verilmiş ve erkeklik ve dişiliğin, "rahime dökülen meniden" yaratıldığı bildirilmiştir: “Rahime dökülen meniden erkek ve dişi iki çifti O yarattı (Necm Suresi, 45-46)
Kuran'da verilen bu bilginin doğruluğu, genetik ve mikrobiyoloji bilimlerinin gelişmesiyle birlikte bilimsel olarak da ispatlandı Cinsiyetin tümüyle erkekten gelen sperm hücreleri tarafından belirlendiği, kadının ise bu işte hiçbir rolünün olmadığı anlaşıldı
Cinsiyet belirlenmesindeki etken, kromozomlardır İnsan yapısını belirleyen 46 kromozomdan iki tanesi cinsiyet kromozomu olarak adlandırılır Bu iki kromozom erkekte XY, kadında ise XX olarak tanımlanır Bunun sebebi söz konusu kromozomların bu harflere benzemesidir Y kromozomu erkeklik, X kromozomu ise kadınlık genlerini taşır
Bir insanın oluşması, erkek ve kadında çiftler halinde yer alan bu kromozomların birer tanesinin birleşmesi ile başlar Kadında yumurtlama sırasında ikiye ayrılan eşey hücresinin her iki parçası da X kromozomu taşır Oysa erkekte ikiye ayrılan eşey hücresi, X ve Y kromozomları içeren iki farklı sperm meydana getirir Kadında bulunan X kromozomu, eğer erkekteki X kromozomunu içeren spermle birleşirse doğacak bebek kız olacaktır Eğer Y kromozomu içeren spermle birleşirse, bu kez doğacak çocuk erkek olur
Yani doğacak çocuğun cinsiyeti, erkekteki kromozomlardan hangisinin kadının yumurtasıyla birleşeceğine bağlıdır
Kuşkusuz genetik bilimi ortaya çıkıncaya dek, yani 20 yüzyıla kadar bunların hiçbiri bilinmiyordu Aksine pek çok kültürde, doğacak çocuğun cinsiyetinin kadın bedeni tarafından belirlendiği inancı yaygındı Hatta bu nedenle kız çocuk doğuran kadınlar kınanırdı
Oysa Kuran'da, insanlara genlerin keşfinden 13 yüzyıl önce bu batıl inanışı reddeden bir bilgi verilmiş, cinsiyetin kökeninin kadın değil, erkekten gelen meni olduğu bildirilmiştir

X kromozomu dişilik, Y kromozomu ise erkeklik özelliklerini taşır Anne yumurtasında yalnızca dişi cinsiyeti belirleyen X kromozomu bulunur Babadan gelen menide ise hem X hem de Y kromozomu taşıyan spermler bulunur Dolayısıyla bebeğin cinsiyeti annenin yumurtasını dölleyen spermin X ya da Y kromozomu taşımasına bağlıdır Yani ayette belirtildiği gibi bebeğin cinsiyetini belirleyen etken, babadan gelen menidir Kuran'ın indirildiği asırda kesinlikle bilinemeyecek olan bu bilgi, Kuran'ın Allah sözü olduğunu kanıtlayan delillerden biridir

RAHME ASILIP TUTULAN ALAK
Rahime Asılıp Tutunan “Alak"
Kuran'ın insanın oluşumu hakkında verdiği bilgileri incelemeye devam ettiğimizde, yine çok önemli bazı bilimsel mucizelerle karşılaşırız
Erkekten gelen sperm ve kadındaki yumurta birleştiğinde, doğacak bebeğin ilk özü de oluşmuş olur Biyolojide "zigot" olarak tanımlanan bu tek hücre, hiç zaman yitirmeden bölünerek çoğalacak ve giderek küçük bir "et parçası" haline gelecektir
Ancak zigot bu büyümesini boşlukta gerçekleştirmez Rahim duvarına asılıp tutunur Sahip olduğu uzantılar sayesinde toprağa yerleşen kökler gibi, buraya yapışır Bu bağ sayesinde de, gelişimi için ihtiyaç duyduğu maddeleri annenin vücudundan emebilir

İşte burada çok önemli bir Kuran mucizesi ortaya çıkmaktadır Allah Kuran'da, anne rahmine tutunarak gelişmeye başlayan zigottan söz ederken, "alak" kelimesini kullanmaktadır: “Yaratan Rabbin adıyla oku O, insanı bir "alak"tan yarattı Oku, Rabbin en büyük kerem sahibidir (Alak Suresi, 1-3)
"Alak" kelimesinin Arapça'daki anlamı ise, "bir yere asılıp tutunan şey" demektir Hatta kelime asıl olarak deriye yapışarak oradan kan emen sülükler için kullanılır Kuşkusuz, anne karnında gelişmekte olan zigotu bu özelliğiyle tarif eden bir kelime kullanılması, Kuran'ın Alemlerin Rabbi olan Allah tarafından indirildiğini bir kez daha ispatlamaktadır

Anne karnındaki bebek, gelişiminin ilk aşamasında annesinin kanından beslenebilmek için rahim duvarına yapışıp tutunan bir zigot halindedir Yukarıdaki resimde bir et parçası görünümüde olan zigot görülmektedir Modern embriyolojinin tespit ettiği bu oluşum Kuran'da, "asılıp tutunan" anlamına gelen, deriye yapışıp kan emen sülükler için de kullanılan "alak" kelimesiyle 14 yüzyıl önceden mucizevi bir biçimde bildirilmiştir
KEMİKLERİN KASLA SARILMASI
Kemiklerin Kasla Sarılması

Kuran ayetlerinde haber verilen bir diğer önemli bilgi ise, insanın anne rahmindeki oluşum aşamalarıdır Ayetlerde, anne karnında önce kemiklerin oluştuğu, daha sonra ise kasların ortaya çıkarak bu kemikleri sardığı haber verilmektedir: “Sonra o su damlasını bir alak (hücre topluluğu) olarak yarattık; ardından o alak'ı bir çiğnem et parçası olarak yarattık; daha sonra o çiğnem et parçasını kemik olarak yarattık; böylece kemiklere de et giydirdik; sonra bir başka yaratışla onu inşa ettik Yaratıcıların en güzeli olan Allah, ne yücedir (Müminun Suresi, 14)
Anne karnındaki gelişimi inceleyen bilim dalı embriyolojidir Ve embriyoloji alanında, yakın zamana kadar kemiklerle kasların birlikte ortaya çıkarak geliştikleri sanılmıştır Bu yüzden bazı kimseler uzun bir süre bu ayetlerin bilime ters düştüğünü iddia etmiştir Ancak gelişen teknoloji sayesinde yapılan daha ileri mikroskobik incelemeler, Kuran'da bildirilenlerin eksiksiz bir şekilde doğru olduğunu ortaya koymuştur
Bu mikroskobik incelemeler göstermektedir ki, anne karnında, tam ayetlerde tarif edildiği gibi bir gelişme gerçekleşir Önce embriyodaki kıkırdak doku kemikleşir Daha sonra ise kas hücreleri kemiklerin etrafındaki dokudan seçilerek biraraya gelir ve bu kemikleri sarar Bu durum, "Developing Human" yani "Gelişen İnsan" adlı bilimsel bir yayında şöyle tarif edilmektedir:
6 haftada kıkırdaklaşmanın devamı olarak ilk kemikleşme köprücük kemiğinde ortaya çıkar 7 hafta sonunda uzun kemiklerde de kemikleşme başlamıştır Kemikler oluşmaya devam ederken kas hücreleri kemiği çevreleyen dokudan seçilerek kas kitlesini meydana getirirler Kas dokusu bu şekilde kemiğin etrafında ön ve arka kas gruplarına ayrışır17
Anne karnındaki gelişimini tamamlayan bebeğin kemikleri belli bir dönem sonra kaslarla sarılmaktadır
Kısacası insanın Kuran'da tarif edilen oluşum aşamaları, modern embriyolojinin bulgularıyla tam bir uyum içindedir

İ
nsanın anne karnındaki gelişiminin pek çok aşaması Kuran'da haber verilmiştir Müminun Suresi'nin 14 ayetinde bildirildiği gibi anne karnındaki embriyonun ilk aşama olarak kıkırdak dokusu kemikleşir Ve daha sonra bu kemikler kas hücreleri tarafından sarılmaya başlanır Allah bu gelişimi, "daha sonra o çiğnem et parçasını kemik olarak yarattık; böylece kemiklere de et giydirdik" ifadesiyle en açık şekilde tarif etmiştir

Alıntı Yaparak Cevapla