|
Prof. Dr. Sinsi
|
İslamiyetde İbadetler , Taharetler
İslamiyetde İbadetler , Taharetler
Farz
Yapılması din yönünden kesin şekilde gerekli olan herhangi bir görevdir Farz, kat´î ve zannî diye ikiye ayrıldığı gibi, farz-ı ayın ve farz-ı kifaye olarak da kısımlara ayrılır
Farz-ı Kat´î (Kesin farz)
Kesin olarak şer´î bir delil ya Kur´anın açık bir âyeti yahut peygamberimizin sağlam bir hadisi ile yapılması emredilen ve istenen görevdir Namaz ve zekât gibi  
Farz-ı Zannî
Müçtehidlerce kesin sayılan delile yakın bir derecede kuvvetli görülen ve böylece zannî bir delil ile sabit olan görevdir Amel bakımından kesin farz kuvvetinde bulunur Buna Farz-ı Amelî (amel bakımından farz) da denir Aynı zamanda böyle bir farza, delilinin zannî olmasından dolayı "Vacib" adı da verilir Buna göre farz-ı amelî, farz kısımlarının zayıfı, vacib kısımlarının da kuvvetlisi bulunmuş olur Nitekim abdest almakta başa mutlak olarak meshetmek kesin bir farzdır Fakat başın dörtte biri kadarını meshetmek ise, amelî bir farzdır
Farz-ı Ayn
Yükümlü (mükellef) olan herkesin yapmak zorunda olduğu farzdır Beş vakitte kılınan namazlar gibi  
Farz-ı Kifaye
Yükümlülerden bazılarının yapmaları ile diğerlerinden düşen ibadetlerdir Cenaze namazı gibi  
Farzların yapılmasında büyük sevablar vardır Özürsüz olarak yapılmamaları da, Allah´ın azabını gerektirir Kifaye olan farzı, müslümanların bir kısmı yapmadığı takdirde, bundan haberi olan ve bunu yapmaya gücü yeten bütün müslümanlar Allah katında sorumlu olup günah işlemiş bulunurlar
Kesin olan farzı inkâr etmek küfür olur Amelî olan bir farzı inkâr bid´attır, günahı gerektirir Bütün bunlar farzların hükmüdür Farzın çoğulu feraizdir
Vacib
Dinimizde yapılması kesinlik derecesinde bir delil ile sabit olmayan ve yine kuvvetli bir delil ile sabit görülen şeydir Vitir ve bayram namazları gibi  Vaciblerin yapılmasında sevab vardır Terk edilmeleri de azabı gerektirir Vacibin inkâr edilmesi bid´attır ve günahtır Bunlar, vaciblerin hükmüdür "Vecibe" sözü, bazan farz yerinde ve bazan da vacib yerinde kullanılır Çoğulu Vecaib´dir
Sünnet
Resulü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimizin farz olmayarak yaptığı işlerdir Müekked sünnet ve gayr-i müekked sünnet kısımlarına ayrılır Sünnet-i şerifin bir manası da kitabın başlangıç bölümünde geçmişti Sünnetin çoğulu "Sünen" dir
Sünnet-i Müekkede (Müekked, kuvvetli sünnet)
Peygamber Efendimizin devam edip de pek az yapmadıkları ibadetlerdir Sabah, öğle ve akşam namazlarının sünnetleri gibi  
İslâm dininde önemle benimsenen ezan, ikamet ve cemaate devam gibi sünnetlere "Sünen-i Hüda" denir Bunlar da birer müekked sünnettir
Gayr-i Müekked Sünnet
Peygamber Efendimizin ibadet maksadı ile bazan yapmış oldukları şeylerdir: Yatsı ve İkindi namazlarının ilk sünnetleri gibi  
Peygamber Efendimizin yiyip içmeleri, giyinip kuşanmaları, oturup kalkmaları gibi, kendi öz hallerine ait işlere de, "Sünen-i Zevaid" adı verilmiştir Bunlar da birer gayr-i müekked sünnet demektir
Müekked sünnetlerle "Sünnet-i Hüda" adı verilen sünnetlerin yapılmaşında sevab vardır Kasden terk edilmelerinde azab yoksa da, ayıplama vardır Gayr-i müekked ile "Zevaid" sünnetlerin yapılması çok güzeldir Sevgili peygamberimize uymanın bir nişanı olduğundan, bunları yapmak sevaba ve Peygamberimizin şefaatına kavuşmaya bir yoldur Bunların yapılmaması azarlanmayı gerektirmez İşte bunlar sünnetlerin hükümleridir
Ashab-ı Kiram´ın hal ve tutumlarına, onların izledikleri zühd ve takva yollarına da, biz Hanefilerce sünnet denir
Müstahab
Lûgat manası, sevilmiş şey demektir Din deyiminde, Peygamber Efendimizin bazan yaptıkları ve bazan da terk ettikleri ibadettir Kuşluk namazı gibi Bu bir nevi müekked olmayan Sünnettir
Peygamber Efendimiz, müstahab denilen bazı şeyleri sevmiş ve benimsemiştir İlk devrin değerli müminleri de bunları seve seve yapmışlar ve bunların yapılmasını din kardeşlerine öğütlemişlerdir
Müstahab olan şeylere, "mendub, fazilet, nafile, tatavvu, edeb" adı da verilir Şöyle ki: Müstahab olan şeye, sevabı çok olup yapılması istendiğinden ötürü mendub ve fazilet denilir Farz ve vacib üzerine ilâve olarak yapıldığı için de ona "Nafile" denilir Kesin bir emre dayanmaksızın sadece bir sevab isteği ile yapıldığı için ona "Tatavvu" adı verilir Güzel ve övgüye değer bir iş olduğu için de ona "Edeb" denmiştir Bunun çoğulu Adâb´dır Edeb üzerinde bilgi için bu eserin ahlâk bölümüne müracaat edilsin
Müstahab olan şeyin yapılmasında sevab vardır Terk edilmesinde azarlama ve ayıplama olmadığı gibi, tenzih yolu ile de kerahet yoktur Bunlar da, müstahabların hükümleridir
Şafiî ve Hanbeli Mezheblerinin fıkıh alimlerine göre sünnetler, müstahablar ve mendublar birdir Herhangi bir sünnete müstahab yahut mendub da denir
Helal
Dinde caiz görülen herhangi bir şeydir Yapılmasından ve kullanılmasından dolayı ayıplama gerekmez Helalın her çeşit lekeden arınmış olan saf ve tertemiz kısmına "Tîb ve Tayyib" denir
Mubah
Yapılması ve yapılmaması dinde caiz görülen şeydir Ne yapılmasında, ne de yapılmamasında günah vardır Helal olan bir yemeği yahut meyveyi yeyip yememek gibi  
Mekruh
Lûgat´ta sevilmeyen ve hoş görülmeyen şey demektir Din deyiminde, yasaklığı sabit olmakla beraber, ona aykırı olarak da bir delil veya işaret görülen şeydir Yapılması doğru olmayıp yapılmaması iyi olan bir iştir
Kerahet
Bir şeyi fena görmek, ona razı olmamak demektir Kerahet iki kısma ayrılır: Kerahat-ı Tahrimiyye ki, harama yakın olan mekruhtur Kerahat-ı Tenzihiyye ki, helala yakın olan kerahettir Bu târif İmam-ı Azam ve İmam Ebû Yusuf´a göredir İmam Muhammed´e göre, tahrimen mekruh olan bir şey, haramdan sayılır Haram gibi âhiret azabını gerektirir Tenzihen mekruh olan bir şey ise, ittifakla helala yakındır Böyle bir kerahetin yapılması azabı gerektirmez Ancak yapılmaması sevab kazandırır
Fıkıh kitablarında bir kayda bağlanmaksızın mutlak olarak "Kerahet´´ sözü anılınca, bundan genellikle tahrimen kerahet kasdedilir İleride görülecektir
Haram
Bir şeyin yapılması, kullanılması, yiyilip içilmesinin İslâm dininde kesin bir delille yasaklanmış olmasıdır Bu da "Haram liaynihi ve Haram ligayrihi" kısımlarına ayrılır
Liaynihi Haram
Aslı itibariyle herkes için haram olan şeydir Şarab, akan kan ve lâşe gibi  
Ligayrihi Haram
Aslında helal olup başkasının hakkından dolayı haram olan şeydir Şeriat çerçevesinde sahibinin izni olmadıkça o şeyden başkaları faydalanamaz Başkasına ait kıymetli bir malı veya yemeği izinsiz almak gibi  
Haram olan şeylere "Muharremat" denir Haramın yapılmamasından sevab kazanılır Yapılması ise azabı gerektirir Haram olduğu ittifakla kesin şekilde sabit olan bir şeyi helal saymak, insanı imandan çıkarır
Sahih
Rükün ve şartlarını toplayan herhangi bir ibadet veya işlemdir Farz ve vaciblerini gözeterek kılınan bir namazın sahih olması gibi  
Caiz
Dince yapılması yasak sayılmayan şey demektir Bazan sahih yerinde, bazan da mübah yerinde kullanılır Bazı işlemler dünya ahkâmı bakımından sahih olduğu halde, âhiret ahkâmı bakımından caiz olmaz Cuma namazını kılmakla yükümlü olan bir kimsenin cuma ezanı okunurken yaptığı alışveriş muamelesi gibi Böyle bir muamele sahihtir ve geçerlidir Fakat manevî sorumluluğu gerektirdiği için caiz değildir
Fasid
Kendi başına sahih ve meşru iken, gayri meşru bir şeye yakınlığı sebebiyle meşru olmaktan çıkan şeydir İbadet konusunda fasid ile batıl aynı hükümdedir
Meşru olan bir işi bozan, hükümsüz kılan şeye de "Müfsid" denir Kasden yapılması azaba sebeb ise de, yanılarak yapılması azabı gerektirmez Namaz içinde gülmek gibi Gülmek, aslında sahih olan namazı bozar
Batıl
Rükünlerini veya şartlarını büsbütün veya kısmen kendisinde toplamayan herhangi bir ibadet ve muameledir Bir özür bulunmaksızın abdestsiz kılınan namaz gibi
Taharet
Lûgat manası temizlik ve nezafet demektir Din deyiminde taharet, pislik ve necasetten arınmış olmak veya hades (abdestsizlik) denilen şer´i bir engelin kalkması halidir Temiz olan şeye tahir, temizleyici şeye de "Tahûr veya Mutahhir" denir Temizleme işine de, "Tathir" denir Taharetler, Kübra (büyük) ve Suğra (küçük) diye ikiye aynlır
Taharet-i Suğra (Küçük Temizlik)
Abdestsizlik denilen hali gidermek için yapılan temizliktir Abdest almak gibi
Taharet-i Kübra (Büyük Temizlik)
Cünüblük ile hayız ve nifas denilen hallerden çıkmak için yapılan yıkanmadır ki, ağıza ve burna su vermek şartı ile bütün vücud yıkanır Buna "gusül, iğtisal, boy abdesti"de denilir
Hades
Bazı ibadetlerin yapılmasına şer´an engel olan ve hükmen necaset sayılan bir haldir Hades-i asgar (küçük hades) ve hades-i ekber (büyük hades) kısımlarına ayrılır
Hades-i asgar (Küçük Hades)
Yalnız abdest (taharet-i suğra) ile giderilen haldir İdrar yapmak, vücudun herhangi bir yerinden kan çıkmak sebebiyle gelen abdestsizlik hali gibi  
Hades-i ekber (Büyük Hades)
Ağız ve burun dahil bütün vücudun yıkanması (Büyük Temizlik) ile giderilen taharetsizlik halidir Bu hal da cünüblükten, hayız ve nifas denilen hallerden meydana gelir Bunların ayrıntılı olarak açıklamaları ileride gelecektir
Habes
Maddeten temiz ve pak olmayan herhangi bir şeydir Buna "necis, gerçek necaset, pislik" de denir Şöyle ki: Aslen veya geçici olarak temiz bulunmayan bir şeye necis ve necaset denir Bunun çoğulu "Encas"dır Örnek: Sidik aslen necis olduğu gibi, bulaştığı bir elbise de necis, pis ve murdardır
Aslen murdar olan şeye "Neces"de denir
Hakîkî necasetler, namazda bağışlanan miktarlarına göre, "Necaset-i hafife "ve" Necaset-i galiza, mugallaze" kısımlarına ayrıldığı gibi, akıcı olup olmamaları bakımından da, "mayi" ve "camid" kısımlarına ve görülüp görülmemeleri bakımından da "necaset-i mer´iyye" ve "necaset-i gayr-i mer´iyye" kısımlarına ayrılır
Necaset-i Hafife (Hafif Pislik)
Pis olduğu konusunda şer´î delil olmakla beraber aksine bir görüş de bulunan şeydir Bu tür necasetler bir delile göre murdar görülmekte ise de, diğer bir delile göre murdar sayılmazlar Eti yenen hayvanların sidikleri gibi  
Necaset-i Galize (Ağır Pislik)
Pisliği hakkında şer´i bir delil olup aksine başka bir delil bulunmayan şeydir İnsan ve hayvan tersleri gibi  
Necaset-i Mer´iyye (Görünür Pislik)
Yoğunluğu olan veya kuruduktan sonra görülebilen herhangi pis bir maddedir Akan kanlar gibi  
Necaset-i Gayr-i Mer´iyye (Görünmeyen Pislik)
Donup kalmayan veya bulaştığı yerde kuruduktan sonra görülmeyen herhangi pis bir maddedir Sidik gibi
|