Prof. Dr. Sinsi
|
Esma'ül-Hüsna Nedir? ..
ESMA'ÜL-HÜSNA Nedir?
Esmâ-i Husnâ, ALLAH'ın güzel isimleri demektir
Bir âyet-i kerîmede:
"En güzel isimler O'nundur (ALLAH'ındır)" (el-Haşr, 24) buyurulmaktadır
Diğer bir âyette de; en güzel isimlerin ALLAH'a ait olduğu belirtildikten sonra, bu isimlerle dua edilmesi tavsiye olunmaktadır (el-A'râf, 180)
ALLAH'ın isimleri tevkifîdir Yâni, ALLAH hakkında ancak âyet ve hadîslerde zikri geçen ve söylenmesine izin verilmiş olan isimler kullanılabilir Rastgele isim izafe edilemez
Esmâ-i Husnâ ile ilgili olarak Buhârî ve Müslim'de:
"ALLAH'ın 99 ismi vardır Kim bunları ezberlerse (îman eder ve ezbere sayarsa) Cennete girer" buyurulmuştur
Tirmizî, İbn-i Hibban ve Hâkim'in bu konudaki rivâyeti ise, şöyledir:
"Kim bunları (Esmâ-i Husnâ'yı) mânâlarını anlayarak sayar, bunlarla ALLAH'ı zikrederse Cennete girer "
Bir mânası da, bu esmâ-i şerîfin mûcibince amel etmektir Meselâ: Rezzâk ismini söylediği zaman, rızkı için asla endişe etmemeli Mütekebbir ismini söyleyince, ALLAHü Teâlâ'nın azametini ve kibriyâsını düşünmelidir "
Hadîslerde zikri geçen 99 isim şunlardır:
ALLAH, er-Rahmân, er-Rahîm, el-Melik, el-Kuddûs, es-Selâm, el-Mü'min, el-Müheymin, el-Azîz, el-Cebbâr, el-Mütekebbir, el-Hâlık, el-Bâri', el-Musavvir, el-Gaffâr, el-Kahhâr, el-Vehhâb, er-Rezzâk, el-Fettâh, el-Alîm, el-Kâbıd, el-Bâsıt, el-Hâfıd, er-Râfi, el-Muiz, el-Müzill, el-Basîr, es-Semi', el-Hakem, el-Adl, el-Lâtîf, el-Habîr, el-Halîm, el-Azîm, el-Gafûr, eş-Şekûr, el-Aliyy, el-Kebîr, el-Hafîz, el-Mukît, el-Hasîb, el-Celîl, el-Kerîm, er-Rakîb, el-Mücîb, el-Vâsi', el-Hakîm, el-Vedûd, el-Mecîd, el-Bâis, eş-Şehîd, el-Hakk, el-Vekîl, el-Kaviyy, el-Metîn, el-Veliyy, el-Hamîd, el-Muhsî, el-Mübdî, el-Muîd, el-Muhyî, el-Mümît, el-Hayy, el-Kayyûm, el-Vâcid, el-Mâcid, el-Vâhid, es-Samed, el-Kâdir, el-Muktedir, el-Mukaddim, el-Muahhir, el-Evvel, el-Âhir, ez-Zâhir, el-Bâtın, el-Vâli, el-Müteâlî, el-Berr, et-Tevvâb, el-Müntakim, el-Afüvv, er-Raûf, Mâlikü'l-Mülk, Zü'l-Celâli ve'l-İkrâm, el-Muksit, el-Câmi', el-Ganiyy, el-Muğni, el-Mâni', ed-Dârr, en-Nâfi', en-Nûr, el-Hâdi, el-Bedî', el-Bâkî, el-Vâris, er-Reşîd, es-Sabûr
ALLAH
Bu ism-i şerif, Cenâb-ı Hakk'ın has ismidir Bu itibarla diğer isimlerin ifade ettiği bütün güzel vasıfları ve İlâhî sıfatları içine alır Diğer isimler ise, yalnız kendi mânalarına delâlet ederler Bu bakımdan ALLAH isminin yerini hiçbir isim tutamaz
Bu isim, ALLAH'tan başkasına ne hakikaten ve ne de mecazen verilemez Diğer isimlerin ise, ALLAH'tan başkasına isim olarak verilmesinde bir mahzur yoktur İnsanlara Kadir, Celâl ismini vermek gibi Yalnız bu isimlerin başına, insanlara izafe edildiklerinde, "kul" mânâsına gelen "abd" kelimesinin ilâvesi güzeldir Abdülkadir ismi gibi  
ER-RAHMÂN 
Ezel'de bütün yaradılmışlar hakkında hayır ve rahmet irade buyuran;
Sevdiğini, sevmediğini ayırdetmiyerek bütün mahlûkatını sayısız nimetlere garkeden  
Hayatları için lüzumlu olan bütün rızıkları veren  
ER-RAHÎM 
Pek ziyade merhamet edici;
Verdiği nimetleri iyi kullananları daha büyük ve ebedî nimetler vermek suretiyle mükâfatlandırıcı  
Rahmân ism-i şerîfinden ALLAH Teâlâ'nın ezelde bütün mahlûkatı için hayır ve rahmet irade buyurduğu anlaşılır Rahîm ism-i şerîfi ise, mahlûkatı arasında irade sahipleri, hususan mü'minler için rahmet-i İlâhiyyenin tecellisini ifade eder
EL-MELİK 
Bütün mahlûkatın hakikî sâhibi ve mutlak hükümdârı  
ALLAH'ın, ne zâtında ve ne de sıfatında hiçbir varlığa ihtiyacı yoktur Bilâkis herşey zâtında, sıfâtında, varlığında ve varlığının devamında O'na muhtaçtır Bütün kâinatın hakikî sâhibi, mutlak hükümdârıdır
EL-KUDDÛS 
Hatâdan, gafletten, aczden ve her türlü eksiklikten çok uzak ve pek temiz  
ALLAH, hissin idrâk ettiği, hayâlin tasavvur ettiği, vehmin tahayyül ettiği, fikrin tasarladığı her vasıftan münezzeh ve müberradır O hatâdan, gafletten, acizden ve her türlü eksiklikten çok uzak ve pek temiz olandır Bu bakımdan her türlü takdîse lâyıktır
İnsan su'-i ihtiyârı karışmadığı müddetçe kâinatta fıtrî olarak bulunan umumî temizlik hakikatı da, Cenâb-ı Hakk'ın KUDDÛS isminin tecellîsidir
ES-SELÂM 
Her çeşit ârıza ve hâdiselerden sâlim kalan;
Her türlü tehlikelerden kullarını selâmete çıkaran;
Cennet'teki bahtiyar kullarına selâm eden  
Bu ism-i şerif, Kuddûs ismi ile yakın bir mânâ ifade etmekte ise de Selâm ismi, daha ziyade istikbale aittir Yani, Cenâb-ı Hakk'ın gerek zâtı, gerek sıfatı ileride en ufak bir tegayyüre, bir değişikliğe, bir za'fa uğramaktan münezzehtir O, ezelde nasılsa ebedde de öyledir
EL-MÜ'MİN 
Gönüllerde îman ışığı yakan, uyandıran;
Kendine sığınanlara aman verip onları koruyan, rahatlandıran  
ALLAH Teâlâ, kalblere îman ve hidâyet bağışlayarak oralardan şübhe ve tereddüdleri kaldırmıştır
Kendine sığınanlara aman verip korumuş, emniyetle rahatlandırmıştır
EL-MÜHEYMİN
Gözetici ve koruyucu  
ALLAH, yarattığı mahlûkatının amellerini, rızıklarını, ecellerini bilip muhafaza eder Bütün varlığı görüp gözeten, yetiştirip varacağı noktaya ulaştıran ancak O'dur Hiçbir zerre, hiçbir lâhza, Onun bu lûtuf ve âtıfetinden boş değildir 
EL-AZÎZ 
Mağlûb edilmesi mümkün olmayan galib
Bu ism-i şerîf, kuvvet ve galebe mânâsına gelen İZZET kökünden gelir ALLAH Teâlâ mutlak sûrette kuvvet ve galebe sâhibidir
İzzet sıfatı, Kur'an'da birçok yerlerde azab âyetleri bahsinde gelmiştir Fakat bu ism-i şerîfin yine birçok defa Hakîm ism-i şerîfi ile birleştiği görülür Bunun mânası: ALLAH Teâlâ'nın kudreti galibdir, fakat hikmeti ile kötülerin cezasını te'hir eder, kötülük edip durmakta olan insanları cezalandırmakta acele etmez, demektir
EL-CEBBÂR 
Kırılanları onaran, eksikleri tamamlayan;
Dilediğini zorla yaptırmaya muktedir olan  
Bu ism-i şerif cebir maddesindendir Cebir, "kırık kemiği sarıp bitiştirmek, eksiği bütünlemek" mânasına geldiği gibi, "icbar etmek", yani, "zorla iş gördürmek" mânasına da gelir
Bu mânaya göre ALLAH Teâlâ Cebbâr'dır Yani, kırılanları onarır, eksikleri tamamlar, her türlü perişanlıkları düzeltir, yoluna kor
Cebbâr'ın ikinci mânasına göre de; ALLAH Teâlâ kâinatın her noktasında ve her şey üzerinde dilediğini yaptırmağa muktedirdir Hüküm ve iradesine karşı gelinmek ihtimali yoktur
EL-MÜTEKEBBİR
Her şeyde ve her hâdisede büyüklüğünü gösteren  
Büyüklük ve ululuk, ancak ALLAH'a mahsustur, varlığı ile yokluğu ALLAH'ın bir tek emrine ve iradesine bağlı bulunan kâinattan hiçbir mevcut, bu sıfatı takınamaz
EL-HÂLIK 
Herşey'in varlığını ve varlığı boyunca görüp geçireceği halleri,
hâdiseleri tayin ve tesbit eden ve ona göre yaratan, yoktan vâr eden  
Bu ism-i şerîfin mânasında iki husus vardır:
1 Bir şey'in nasıl olacağını tayin ve takdir etmek,
2 O takdire uygun olarak o şey'i îcad etmek
EL-BÂRİ' 
Eşyayı ve her şey'in âzâ ve cihazlarını birbirine uygun bir halde yaratan  
Her şey'in vücudu mütenasib, yani, âzası, hayat cihazları ve aslî unsurları keyfiyet ve kemmiyet bakımından birbirine münasib olarak yaratıldığı gibi, hizmeti ve faydası da umumî âhenge uygun yaratılmıştır
EL-MUSAVVİR 
Tasvîr eden, herşey'e bir şekil ve hususiyet veren  
ALLAH Teâlâ herşey'e bir sûret, bir özellik vermiştir Herşey'in kendisine göre şekli, dıştan görünüşü vardır ki, başkalarına benzemez
Meselâ: İnsanlar arasında tamamiyle birbirinin aynı iki insan yoktur
Bundan daha garibi, parmak uçlarındaki çizgilerdir Bu çizgiler, insanların sayısı kadar değişik gidiyor ve hiçbiri ötekine uymuyor Şu halde insanın hiç taklit olunamayacak imzası, bastığı parmak izidir
İşte bunlar, ALLAH Teâlâ'nın MUSAVVİR isminin tecellîleridir
EL-ĞAFFÂR 
Mağfireti pek bol olan  
Gafr, örtmek ve sıyânet etmek (korumak) mânâsınadır ALLAH mü'minlerin günahlarını örter Dilediği kullarını da günahlardan sıyânet eder, korur Bu, onlar için en büyük nimetlerden biridir
EL-KAHHÂR 
Herşey'e, her istediğini yapacak surette galib ve hâkim  
Kahr, bir şey'e, onu hor ve hakîr kılacak veya mahv ve helâk edebilecek sûrette galib olmaktır ALLAH Teâlâ Kahhâr'dır, her vechile üstün ve daima galibdir Kuvvet ve kudretiyle her şey'i içinden ve dışından kuşatmıştır Hiçbir şey O'nun bu ihâtasından dışarı çıkamaz Ona karşı herşey'in boynu büküktür Kahrına yerler, gökler dayanamaz Kahr ile nice azıp sapmış ümmetleri ve milletleri mahv ve perişan etmiştir
EL-VEHHÂB 
Çeşit çeşit nimetleri devamlı bağışlayıp duran  
Vehhâb kelimesi hibe kökünden gelmektedir Hibe, "herhangi bir karşılık ve menfaat gözetmeden birine bir malı bağışlamak" mânasınadır Vehhâb ise, "Her zaman, her yerde ve her şey'i çok çok ve bol bol veren ve karşılık beklemeyen" demektir
ER-REZZÂK 
Yaratılmışlara, faydalanacakları şeyleri ihsân eden  
Rızık, ALLAH Teâlâ'nın bilhassa yaşayan mahlûkatına faydalanmalarını nasib ettiği her şeydir Rızık yalnız yenilip içilecek şeylerden ibaret değildir Kendisinden faydalanılan herşey'e rızık denir
Maddî rızık, her türlü yiyecek ve içecek, giyilecek ve kullanılacak eşya, para, mücevher, çoluk-çocuk, vücudun çalışma kudreti, bilgi, mal-mülk, servet v s gibi şeylerdir
Mânevî rızık ise, ruhun ve kalbin gıdası olan şeylerdir Başta îman olmak üzere insanın mânevî hayatına ait bütün duygular ve o duyguların ihtiyacı olan şeyler, hep mânevî rızıktır
EL-FETTÂH 
Her türlü müşkilleri açan ve kolaylaştıran  
Fettâh kelimesi, feth'den gelmektedir Feth ise, "kapalı olan şey'i açmak" mânasınadır
Kapalı bir şey'i açmak:
a Maddî olur; bir kapıyı, bir kilidi açmak gibi
b Mânevî olur; kalbden tasaları, kederleri atıp gönlü açmak gibi
Bitkilerin çiçek açması, tohum ve çekirdeklerin sünbül vermesi, rızık ve rahmet kapılarının açılması hep Fettâh ism-i şerifinin tecellîsindendir
EL-ALÎM 
Her şey'i çok iyi bilen  
ALLAH, her şey'i tam mânasıyla bilir Her şey'in, içini, dışını, inceliğini, açıklığını, önünü, sonunu, başlangıcını, bitimini çok iyi bilendir O Olmuşları bildiği gibi, olacakları da aynı şekilde bilir Onun için, olmuş - olacak, gizli - açık söz konusu değildir Bunlar, insanlar hakkında geçerli olan mefhumlardır İnsanların bilmesi nisbî ve ârızîdir ALLAH'ın bilmesi ise, - bütün isim ve sıfatlarında olduğu gibi - zâtî'dir Onun için O'nun bilmesinde dereceler bulunmaz
EL-KÂBID 
Sıkan, daraltan  
EL-BÂSIT 
Açan, genişleten  
Bütün varlıklar ALLAH Teâlâ'nın kudret kabzasındadır İstediği kulundan, ihsân ettiği servet ve sâmânı, evlâd ve iyâli, yahut hayat zevkini, gönül ferahlığını alıverir O adam zenginken fakir olur, yahut evlâd acısına boğulur, yahut iç sıkıntısına, ıstırap ve huzursuzluk içine düşer
İşte bu haller, Kâbıd isminin tecellileridir
ALLAH, istediği kuluna da yepyeni bir hayat verir, neş'e verir, rızık bolluğu verir, bu da Bâsıt isminin tecelliyatıdır
EL-HÂFID 
Yukarıdan aşağıya indiren, alçaltan  
ALLAH Teâlâ, istediği kulunu yukarıdan aşağı atıverir Şan ve şeref sâhibi iken, rezîl ve rüsvây eder ve bu muamelesi çok defa, kendisini tanımıyan, emirlerini dinlemeyen âsiler, başkalarını beğenmiyen mütekebbirler ve hak, hukuk tanımayan zâlim zorbalar hakkında tecellî eder 
ER-RÂFİ' 
Yukarı kaldıran, yükselten  
ALLAH Teâlâ, istediği kulunu indirdiği gibi, istediği kulunu da yükseltir Şan ve şeref verir Bâzı gönülleri îman ve irfan ışığı ile parlatır, yüksek hakikatlardan haberdâr eder
ALLAH'ın yükselttiği insanlar, çok defa melek huylu, tatlı dilli, insanların ayıplarını, kusurlarını örtüp eksiklerini tamamlayan; onlara malıyla, bedeniyle, bilgisiyle, nasihatiyle yardım eden nâzik, kibar insanlardır Onlar bu istikametten ayrılmadıkça ALLAH da bu nimeti kendilerinden almaz
EL-MU'IZZ 
İzzet veren, ağırlayan 
EL-MÜZİLL 
Zillete düşüren, hor ve hakîr eden  
İzzet ve zillet, birbirine zıd mânalardır İzzet kelimesinde "şeref ve haysiyet", Zillet kelimesinde ise "alçaklık" mânası vardır
Bunlar hep ALLAH Teâlâ'nın, mahlûkatı üzerindeki tasarrufları cümlesindendir
ES-SEMİ' 
İyi işiten  
ALLAH Teâlâ işitir Kalblerimizdeki sözleri ve işitilmek şânından olan her şey'i işitir Mesafeler, onun işitmesine perde olamaz Birini işitmesi, ötekilerini işitmesine mâni olmaz Her hâdiseyi aynı derece açık olarak işitir
EL-BASÎR 
İyi gören  
ALLAH Teâlâ herkesin gizli açık yaptığını ve yapacağını görüp durmaktadır Karanlıklar O'nun görmesine mâni olamaz Karanlık gibi, yakınlık - uzaklık, büyüklük - küçüklük gibi insanların görmelerine engel olan şeyler de O'nun görmesine mâni olmaz
EL-HAKEM 
Hükmeden, hakkı yerine getiren  
ALLAH Teâlâ Hâkim'dir, her şey'in hükmünü O verir ve hükmünü eksiksiz icra eder Hâkimlerin hâkimliğine, hükümdarların hükümdarlığına hüküm veren de ancak O'dur O'nun hükmü olmadan hiçbir şey, hiçbir hâdise meydana gelemediği gibi, O'nun hükmünü bozacak, geri bıraktıracak, infazına mâni olacak hiçbir kuvvet, hiçbir hükûmet, hiçbir makam da yoktur
EL-ADL 
Tam adâletli  
Adalet, zulmün zıddıdır Zulüm kelimesinde; incitme, can yakma mânası vardır Zulmetmiyerek herkese hakkını vermek ve her şey'i akıl ve mantığa, hikmet ve maslahata uygun olarak yapmak da adalet demektir
ALLAH Teâlâ Âdil'dir Zâlimleri sevmez Zâlimlerle düşüp kalkanları ve hattâ sadece uzaktan onlara imrenenleri ve sevenleri de sevmez
EL-LÂTÎF 
En ince işlerin bütün inceliklerini bilen, nasıl yapıldığına nüfuz edilemeyen en ince şeyleri yapan;
İnce ve sezilmez yollardan kullarına çeşitli faydalar ulaştıran  
ALLAH Teâlâ Lâtîf'dir En ince şeyleri bilir Çünkü onları yaratan O'dur Nasıl yapıldığı bilinmiyen, gizli olan en ince şeyleri yapar
EL-HABÎR 
Her şey'in iç yüzünden, gizli taraflarından haberdar olan  
En küçüğünden en büyüğüne kadar bütün eşya ve hâdiselerden ALLAH haberdardır Onun haberi olmadan hiçbir hâdise cereyan etmez
EL-HALÎM 
Hilm, suçluların cezasını vermeye gücü yetip dururken bunu yapmamak, onlar hakkında yumuşak davranmak ve cezalarını geriye bırakmaktır Suçluyu cezalandırmağa iktidarı olmayana halîm denmez Halîm, kudreti yettiği halde, bir hikmete binaen cezalandırmayana denir
ALLAH Teâlâ Halîm'dir Her günah işleyeni hemen cezalandırmaz Hışım ve gazabda acele etmez, mühlet verir Bu mühlet içinde yaptıklarına pişman olup tevbe edenleri afveder Israr edenler hakkında, hüküm artık kendisine kalmıştır
EL-AZÎM 
Bütün büyüklüklerin sâhibi  
Azamet, büyüklük mânasınadır Hakikî büyüklük ALLAH'a mahsustur Yerde, gökte, bütün varlık içinde mutlak ve ekmel büyüklük, ancak O'nundur ve herşey O'nun büyüklüğüne şâhiddir Bu sıfatta da ALLAH'a herhangi bir denk bulunması muhaldir
EL-ĞAFÛR 
Mağfireti çok  
ALLAH Teâlâ'nın mağfireti çoktur Bir kulun kusuru ne kadar büyük ve çok olursa olsun onları örter, meydana çıkarıp da sâhibini rezîl etmez
Kusurları insanların gözünden gizlediği gibi, melekût âlemi sâkinlerinin gözünden de gizler İnsanların görmediği bâzı şeyleri melekût âlemi sâkinleri görürler Gafûr ism-i şerîfi, kusurların onların gözünden de gizlenmesini ifade eder 
EŞ-ŞEKÛR 
Kendi rızâsı için yapılan iyi işleri, daha ziyadesiyle karşılayan  
Şükür, iyiliği, iyilikle karşılamak demektir Şükür, ALLAH Teâlâ'ya karşı kulun yapması gereken bir vazifesidir
Şekûr ise, az tâat karşılığında çok büyük dereceler veren, sayılı günlerde yapılan amel karşılığında âhiret âleminde sonsuz nimetler lûtfeden demektir Bu mânaya ALLAH'dan başka hakikî sâhip yoktur
EL-ALİYY 
Her hususta, herşeyden yüce olan  
ALLAH Teâlâ yücedir, yüksektir
Yüksekliğin hakikî mânası şudur:
1 ALLAH'tan daha üstün bir varlık düşünülmesi imkânsızdır
2 Bir benzeri veya ortağı veya yardımcısı yoktur
3 Şânına yaraşmayan her şeyden uzaktır
4 Kudrette, bilgide, hükümde, iradede ve diğer bütün kemâl sıfatlarında üstündür Şu halde Aliyy, her şey kendisinin dûnunda, emrinde ve hükmü altında olan Zât demektir
EL-KEBÎR 
Büyüklükte kendisinden daha büyüğü düşünülemeyen  
ALLAH Teâlâ kibriyâ sâhibidir Kibriyâ, zâtın kemâli demektir Her bakımdan büyük, varlığının kemâline hudut yoktur Bütün büyüklükler O'na mahsustur
EL-HAFÎZ 
Yapılan işleri bütün tafsilâtıyla tutan, her şey'i belli vaktine kadar âfât ve belâlardan saklıyan  
Hıfz, korumak, demektir Bu koruma iki şekilde olur
Birincisi, varlıkların devamını sağlamak, muhafaza etmektir
İkincisi, birbirlerine zıd olan şeylerin, yekdiğerlerine saldırmasını önlemek, birbirlerinin şerrinden onları korumaktır
ALLAH her mahlûkuna, kendine zararlı olan şeyleri bilecek bir his ilham buyurmuştur Bu Hafîz ism-i şerîfinin tecelliyatındandır Bir hayvan kimyevî tahlil raporuna muhtaç olmadan kendine zararlı otları bilir ve onları yemez Kulların amellerinin yazılması, zâyi olmaktan korunması da Hafîz isminin iktizasıdır Bu bakımdan âhirette yeniden dirilme ve yaptıklarından hesaba çekilme ile Hafîz isminin yakından alâkası vardır
EL-MUKÎT 
Her yaratılmışın azığını ve gıdasını tayin eden, azıkları beden ve kalblere gönderen  
Bu mânaya göre Mukît, Rezzak mânasınadır Yalnız Mukît, Rezzâk'tan daha hususîdir Rezzak, azık olanı da olmayanı da içine alır
EL-HASÎB 
Herkesin hayatı boyunca yapıp ettiklerinin, bütün tafsilât ve teferruatiyle hesabını iyi bilen;
Her şey'e ve herkese her ihtiyacı için kâfi gelen  
ALLAH Teâlâ, neticesi hesapla bilinecek ne kadar miktar ve kemmiyet varsa hepsinin neticelerini hiçbir ameliyeye (işleme) muhtaç olmadan doğrudan doğruya ve apaçık bilir
ALLAH Teâlâ, herkese her ihtiyacı için kâfidir Bu kifâyet, O'nun varlığının devam ve kemâlini gösterir
EL-CELÎL 
Celâdet, ululuk ve heybet sâhibi, celâl sıfatları ile muttasıf  
Celâdet ve ululuk, ALLAH'a mahsustur Onun zâtı da büyük, sıfatları da büyüktür Fakat bu büyüklük, cisimlerdeki gibi hacim veya yaşlılık itibarı ile değildir Zamanla ölçülmez, mekânlara sığmaz
EL-KERÎM 
Keremi, lütuf ve ihsânı bol  
ALLAH vaad ettiği zaman sözünü yerine getirir, verdiği zaman son derece bol verir, muktedirken afveder
ER-RAKÎB 
Bütün varlıklar üzerinde gözcü, bütün işler murakabesi altında bulunan  
Bir şey'i koruyan ve devamlı kontrol altında bulundurana rakîb derler; bu da bilgi ve muhafaza ile olur
ALLAH Teâlâ, bütün varlıkları her lâhza gözetip duran bir şâhid, bir nâzırdır Hiçbir şey'i kaçırmaz Her birini görür ve herkesin yaptığına göre karşılığını verir
EL-MÜCÎB 
Kendine dua edip yalvaranların isteklerini işitip cevab veren, onları cevabsız bırakmayan  
Burada bir hususu iyi bilmek gerekir: Cevab vermek ayrıdır, kabûl etmek ayrıdır Âyet-i kerîmede, ALLAH tarafından her duaya cevab verileceği va'dedilmiştir Fakat kabûl edileceği va'dedilmemiştir Zira kabûl edip etmemek Cenâb-ı Hakk'ın hikmetine bağlıdır Hikmeti iktiza ederse istenenin aynını, aynı zamanda kabûl eder Dilerse istenenin daha iyisini verir Dilerse o duâyı âhiret için kabûl eder, dünyada neticesi görülmez Dilerse de kulun menfaatine uygun olmadığı için hiç kabûl etmez
EL-VÂSİ' 
Geniş ve müsaadekâr  
ALLAH'ın ilmi, rahmeti, kudreti, afv ve mağfireti geniştir ve her şey'i kaplamıştır ALLAH'ın ilminden hiçbir şey gizlenemez, ikram ve ihsanına bir nihayet yoktur
EL-HAKÎM 
Bütün işleri hikmetli  
ALLAH Hakîm'dir Faydasız, boş ve tesadüfî bir işi yoktur Her emir ve filinin her yönüyle sonsuz fayda ve maslahatları vardır Her yarattığı mahlûk, her yaptığı iş bütün kâinat nizamı ile alâkalıdır Kâinatın umumî nizamı ile tenâkuz teşkil eden hiçbir hâdise, bir mahlûk, bir iş yoktur
EL-VEDÛD 
İyi kullarını seven, onları rahmet ve rızasına erdiren, sevilmeye ve dostluğu kazanılmaya biricik lâyık olan  
Vedûd'un iki mânası vardır: 1 Seven, 2 Sevilen
ALLAH Teâlâ, kullarını çok sever, onları lütuf ve ihsanına garkeder Sevilmeye lâyık ve müstehak olan da ancak O'dur
EL-MECÎD 
Zâtı şerefli, ef'âli güzel olan, her türlü övgüye lâyık bulunan  
Bu ism-i şerîfin mânasında iki mühim unsur vardır:
Biri: Azamet ve kudretinden dolayı yaklaşılamaz olmak
İkincisi: Yüksek huylarından, güzel işlerinden dolayı övülüp sevilmek  
EL-BÂİS 
Ölüleri diriltip kabirlerinden kaldıran; gönüllerde saklı olanları meydana çıkaran  
ALLAH Teâlâ insanları, onlar ölüp toprak olduktan sonra âhiret günü dirilterek kabirlerinden kaldıracak ve ruhları ile cesedleri birlikte olarak hesaplarını görecek, sonra da yine ruh ve cesedleri birlikte olarak mükâfat veya cezalarını verecektir
EŞ-ŞEHÎD 
Her zamanda hâdiselerin dış yüzünü bilen ve her yerde hâzır ve nâzır olan  
ALLAH, mutlak surette herşey'i bilmesi bakımından Alîm'dir Hâdiselerin esrarını, iç yüzünü bilmesi yönünden Habîr'dir Dış yüzünü bilmesi yönünden de Şehîd'dir
EL-HAKK 
Varlığı hiç değişmeden duran  
Hakk, varlığı hakikî bulunan zâtın ismidir Yani, varlığı daima sâbittir ALLAH Teâlâ'nın zâtı, yokluğu kabûl etmediği gibi, herhangi bir değişikliği de kabûl etmez Hakikaten vâr olan yalnız ALLAH'tır
EL-VEKÎL 
Usûlüne uygun şekilde, kendisine tevdi edilen işleri en güzel şekilde neticelendiren  
Kendisine iş ısmarlanan zâta vekîl denir ALLAH Teâlâ en güzel ve en mükemmel vekîl'dir İşlerin hepsini tedvîr, tedbîr ve idare eden O'dur Fakat kendisi hiçbir işinde vekîle muhtaç değildir ALLAH Teâlâ, kendisine tevekkül edenlerin işlerini en iyi neticeye ulaştırır
EL-KAVİYY 
Çok kuvvetli  
EL-METÎN 
Çok sağlam  
Kuvvet, tam bir kudrete delâlet eder Metânet ise, kuvvetin şiddetini ifade eder
ALLAH'ın kuvveti de öteki sıfat ve isimleri gibi nâ-mütenâhîdir, tükenmez, gevşemez, hudut içine sığmaz, ölçüye gelmez ALLAH'ın kudreti bahsinde zorluk - kolaylık söz konusu değildir Bir yaprağı yaratmakla kâinatı yaratmak birdir
ALLAH Teâlâ tam bir kuvvet sahibi olmak bakımından, Kaviyy, gücünün çok şiddetli olması bakımından Metîn'dir
EL-VELİYY 
İyi kullarına dost olan, yardım eden  
ALLAH, sevdiği kullarının dostudur Onlara yardım eder Sıkıntılarını, darlıklarını kaldırır, ferahlık verir İyi işlere muvaffak kılar Her çeşit karanlıklardan kurtarır, nurlara çıkarır Artık onlara korku ve hüzün yoktur Herkesin korktuğu zaman, onlar korkmazlar
EL-HAMÎD 
Ancak kendisine hamd ü senâ olunan, bütün varlığın diliyle biricik övülen, medhedilen  
Hamd; ihsan sâhibi büyüğü övmek, tâzim fikri ve teşekkür kasdiyle
medh ü senâ etmektir
Her mevcûd, hâl diliyle olsun, kâl diliyle olsun, ALLAH Teâlâ'yı tesbih ve takdîs etmektedir Bütün hamd ü senâlar O'na mahsustur Hamd ve şükürle kendisine tâzim ve ibâdet olunacak veliyy-i nimet ancak O'dur
EL-MUHSÎ 
Herşey'in sayısını bir bir bilen  
İlmi herşey'i ihâta eden ve herşey'in miktarını bilip eksiksiz tastamam sayabilen ALLAH'dır
ALLAH Teâlâ, herşey'i olduğu gibi görür ve bilir, yani, bütün mevcûdatı toptan bir yığın hâlinde birbirinden seçilmez karışık bir şekilde değil; cinslerini, nev'ilerini, sınıflarını, ferdlerini, zerrelerini birer birer saymış gibi gayet açık görür ve bilir
EL-MÜBDİ' 
Mahlûkatı maddesiz ve örneksiz olarak ilk baştan yaratan  
Mübdi, bir mânada îcad demektir Muîd ism-i şerîfi de îcad mânasına gelir İcadın bir benzeri daha evvel yaratılmış, meydana getirilmiş ise, iâde; değilse, yani, benzeri, maddesi olmayan yeni bir şey ise ibdâ denir
EL-MUÎD 
Yaratılmışları yok ettikten sonra tekrar yaratan  
Herşey mukadder olan ömrünü tamamlayıp öldükten sonra, ALLAH'tan başka kimse kalmaz, fakat varken yok olan bu insanları âhiret günü ALLAH Teâlâ diriltip yeniden hayatlandırır, yeniden yaratır Sonra da dünya hayatlarında yaptıkları işlerden hesaba çeker
EL-MUHYÎ 
Hayat veren, can bağışlayan, sağlık veren  
ALLAH Teâlâ, cansız maddelere hayat ve can verir
Her gün, her saat, her saniye yeryüzünde milyonlarca varlık hayat bulup dünyaya gelmektedir Bütün bunlar, ALLAH'ın emr ü fermaniyle, yaratmasıyle ve müsaadesiyle olmaktadır ALLAH yoğu var edip hayat verdiği gibi, ölüyü de tekrar canlandırabilir Buna ihyâ, yani, diriltme denir Hayatı hiç yoktan veren zâtın, ölülere yeniden hayat verip diriltmesi elbette son derece kolaydır
EL-MÜMÎT 
Canlı bir mahlûkun ölümünü yaratan  
ALLAH, yarattığı her canlıya muayyen bir ömür takdîr etmiştir Canlı varlıklar için ölüm mukadder ve muhakkaktır Hayatı yaratan ALLAH olduğu gibi, ölümü yaratan da yine O'dur
Ancak bu ölüm, yok oluş, hiçliğe gidiş değil, bil'akis fâni hayattan bâkî hayat geçiştir
EL-HAYY 
Diri; her şey'i bilen ve her şey'e gücü yeten  
Hayy, diri demektir, bunun zıddına meyyit denir ki, ölü mânasına gelir
ALLAH Teâlâ ölmez, daima hâzır ve nâzırdır Yaşayan mahlûkatın hayatını veren de O'dur O olmasaydı hayattan eser olmazdı O daima fenâdan, zevalden, hatâdan münezzehtir Her an Alîm, her an Habîr, her an Kadîr'dir
EL-KAYYÛM 
Gökleri, yeri, her şey'i ayakta tutan  
Kayyûm, kâim'in mübalâğasıdır "Her şey üzerinde kâim" demektir Bunun mânası "Bir şey'in kıyâmı, yani, bir varlık sâhibi olarak durabilmesi neye bağlı ise, onu veren" demektir
ALLAH Teâlâ, her şey'in mukadder olan vaktine kadar durması için sebeblerini ihsân etmiştir Onun için herşey Hak ile kâimdir
EL-VÂCİD 
Hiçbir şey'e ihtiyacı olmayan; istediğini, istediği vakit bulan Kendisi için lüzumlu olan şeylerin hiç birinden mahrum olmayan  
Ulûhiyet sıfatları ve bunların kemâli hususunda kendisine gerekli olan herbir şey, şânı yüce olan ALLAH'ın zâtında mevcuddur
EL-MÂCİD 
Kadr ü şânı büyük, kerem ve semâhati bol  
ALLAH Teâlâ'nın kendisiyle âşinalığı olan kullarına kerem ve semâhati ifadeye sığmaz, ölçüye gelmez Meselâ: Onları temiz ahlâk sâhibi olmaya, iyi işler yapmaya muvaffak kılar da, sonra yaptıkları o güzel işleri, hâiz oldukları seçkin vasıfları sebebiyle onları över, sitayişlerde bulunur Kusurlarını afveder, kötülüklerini mahveder
EL-VÂHİD 
Tek  
Zâtında, sıfatlarında, işlerinde, isimlerinde, hükümlerinde asla
şerîki (ortağı) veya nazîri (benzeri) ve dengi bulunmayan  
ES-SAMED 
Hâcetlerin bitirilmesi, ızdırapların giderilmesi için tek merci', ihtiyaç ve dileklerde kendisine müracaat edilen, arzu ve bütün istekler kendisine sunulan  
ALLAH Teâlâ, her dileğin biricik merciidir Yerde, gökte bütün hâcet sâhipleri yüzlerini O'na döndürmekte, gönüllerini O'na bağlamakta, el açarak yalvarmalarını O'na arzetmektedirler Buna lâyık olan da yalnız O'dur
EL-KÂDİR 
İstediğini, istediği gibi yapmağa gücü yeten  
ALLAH Teâlâ, kudretine bir ayna olmak üzere kâinatı yaratmıştır Gök boşluğunun ölçülmesi mümkün olmayan genişliği içinde, akıllara hayret ve dehşet verecek derecede birbirlerine uzak mesafelerde milyarlarca güneşleri yandırmak  Fezalarda, sayısı belirsiz âlemleri birbirine çarpmadan koşturmak  Bir damla suyun içinde, birbirine temas etmeden hesapsız hayvanatı yüzdürmek Kâdir isminin tecelliyatındandır
EL-MUKTEDİR 
Kuvvet ve kudret sâhipleri üzerinde istediği gibi tasarruf eden  
ALLAH Teâlâ her şey'e karşı mutlak ve ekmel surette Kâdirdir Her şey'e kâdir olduğu içindir ki, dilediği şey'i yaratır ve isterse onda dilediği kadar kuvvet ve kudret de yaratır
EL-MUKADDİM 
İstediğini ileri geçiren, öne alan  
ALLAH Teâlâ bütün mahlûkatı yaratmıştır Fakat, ancak seçtiklerini ileri almıştır İnsanların bâzısını dince, dünyaca bâzısı üzerine derece derece yükseltmiştir Fakat bu yükseltme ve seçme, kulların kendi amelleri ile ona lâyık olmaları neticesinde olmuştur
EL-MUAHHİR 
İstediğini geri koyan, arkaya bırakan  
ALLAH Teâlâ istediğini ileri, istediğini geri aldığı gibi, bâzan da kullarının teşebbüslerini, onların bekledikleri zamanda semerelendirmez, maksadlarını arkaya bırakır Bunda birçok hikmetleri vardır Bu hikmetleri araştırmalı, sezmeğe çalışmalıdır
EL-EVVEL”İ- 75 
Her varlıktan mukaddem olan, başlangıcı olmayan  
ALLAH Teâlâ bütün varlıklar üzerine mukaddem olup kendi varlığının evveli yoktur Kendisi için asla başlangıç tasavvur olunamaz Onun için Ona EVVEL demek, "ikincisi var" demek değildir "Sâbık'ı, yani, kendisinden evvel bir varlık sâhibi yok" demektir
EL-ÂHİR 
Sonu olmayan  
Herşey biter, helâk ve fenaya gider, ancak O kalır Varlığının sonu yoktur Evveliyetine bidayet olmadığı gibi, âhiriyetine nihayet yoktur Onun için Ona "Âhir" demek, "Bir sâbık'ı yani, kendisinden evvel bir varlık sâhibi var" demek değildir "Bir lâhıkı yok" demektir
EZ-ZÂHİR 
Âşikâr olan, kat'î delillerle bilinen  
ALLAH Teâlâ'nın varlığı herşeyden âşikârdır Gözümüzün gördüğü her manzara, kulağımızın işittiği her nağme, elimizin tuttuğu, dilimizin tattığı her şey, fikirlerimizin üzerine çalıştığı her mâna, hâsılı, gerek içimizde, gerek dışımızda şimdiye kadar anlayıp sezebildiğimiz her şey O'nun varlığına, birliğine, kemal sıfatlarına şâhiddir
EL-BÂTIN 
Gizli olan; duyu organları ile idrâk edilemeyen  
ALLAH Teâlâ'nın varlığı hem âşikardır, hem gizlidir
Âşikârdır, çünkü varlığını bildiren delil ve nişanları gözsüzler bile görmüş ve bu hakikatler hakikatı yüce varlığa, eşyanın umumî şehadetini sağırlar bile işitmiştir
Gizlidir Çünkü biz Onu künhüyle bilemeyiz Amma varlığını kat'î surette biliriz
EL-VÂLÎ 
Mahlûkatın işlerini yoluna koyan;
Bu muazzam kâinatı ve her an biten hâdisatı tek başına tedbîr ve idare eden  
ALLAH Teâlâ bütün varlığı idare eden, biricik ve en büyük vâlidir Diğer vâliler ve hükümdarların idaresi, O'nun izni ve müsaadesi iledir Ve onların velâyet ve idaresi, son derece nâkıstır
ALLAH'ın velâyet ve tedbiri ise sınırsız, gerçek ve hakikîdir Her şey emri ve iradesi altındadır Herşey'i bilir Ondan habersiz mülkünde hiçbir
şey cereyan etmez Âdile mükâfatını, zâlime cezasını eksiksiz verir  Sebebler, O'nun icraat ve idaresinde yardımcı değil, sadece izzet ve haşmetini gösteren birer perdedirler Hakikî te'sir, O'nun kudretindendir
EL-MÜTEÂLÎ 
Yaratılmışlar hakkında aklın mümkün gördüğü her şeyden, her hal ve tavırdan pek yüce ve pek münezzeh  
Meselâ, bir zengin hakkında, "Bu adam yarın fakir düşebilir", denebilir ve adam da zenginken fakir olabilir Fakat ALLAH Teâlâ hakkında, bu gibi ihtimallerin düşünülmesi mümkün değildir O, her türlü noksanlık, eksiklik, zaaf, âcizlik, hatâ ve kusurdan münezzehtir İsteyenler çoğaldıkça ihsanı artar, herkese hikmet ve iradesine göre verir Verdikçe hazîneleri tükenmez  
EL-BERR 
Kulları hakkında kolaylık isteyen; iyilik ve bahşişi çok olan  
ALLAH Teâlâ kulları için daima kolaylık ve rahatlık ister, zorluk istemez, zorluk çıkaranları da sevmez Yapılan kötülükleri bağışlar, örter Bir iyiliğe en az 10 mükâfat verir Kul gönlünden iyi bir şey geçirmişse, onu yapmamış olsa bile, yapmış gibi kabûl edip mükâfat verir Aksine kötülükleri ise yapmadıkça cezalandırmaz
ET-TEVVÂB 
Tevbeleri kabûl edip, günahları bağışlayan  
Bu ism-i şerîf, tevbe'nin mübalâğa sîgasıdır Tevbenin asıl mânâsı dönmektir Kulun isyan yolundan dönmesi demektir
EL-MÜNTEKIM 
Suçluları, adaleti ile müstehak oldukları cezaya çarptıran  
ALLAH Teâlâ'nın intikamı vardır Âsîlerin belini kıran, cânilerin hakkından gelen, taşkınlık yapan azgınlara hadlerini bildiren şübhesiz ki O'dur 
EL-AFÜVV 
Afvı çok  
ALLAH Teâlâ, günahları silen, onları hiç yokmuş gibi kabûl edendir
Bu mânaya göre bu isim, Gafûr ismine yakındır Ancak arada şu fark vardır: Gufran: Günahları örtüvermek demektir Afv ise, günahları kökünden kazımaktır Günahları kökünden kazımak, o şey'i örtmekten daha iyidir
ER-RAÛF 
Çok re'fet ve şefkat sâhibi  
Mahlûkat içinde bilhassa insanlar için, ALLAH'ın inâyeti, kerem ve re'feti hiçbir ölçüye ve ifadeye sığmayacak kadar geniş ve büyüktür
MÂLİKÜ'L-MÜLK 
ALLAH Teâlâ mülkün hem sâhibi, hem hükümdârıdır Mülkünde dilediği gibi tasarruf eder Hiçbir kimsenin O'nun bu tasarrufuna itiraz ve tenkide hakkı yoktur  Dilediğine verir, dilediğinden alır Mülkünde hiçbir ortağa ve yardımcıya ihtiyacı yoktur
ZÜ'L-CELÂLİ ve'l-İKRÂM
Hem büyüklük sâhibi, hem fazl-ı kerem  
Celâl; büyüklük, ululuk mânasınadır Büyüklük alâmeti olan ne kadar kemâlât varsa hepsi ALLAH'a mahsustur Mahlûkattaki kemâlât, O'nun kemâlinin zayıf bir gölgesi ve işaretidir
ALLAH Teâlâ aynı zamanda büyük bir fazl-ı kerem sâhibidir de  Mahlûkat üzerine akıp taşmakta olan sayıya gelmez, sınır kabûl etmez nimetler hep O'nun ihsanı ve ikrâmıdır O nimetlerin zerresinde olsun hiç kimsenin hakkı yoktur
EL-MUKSİT 
Bütün işlerini denk, birbirine uygun ve yerli yerinde yapan
Mazlûma acıyıp zâlimin elinden kurtaran
ALLAH Teâlâ en üstün bir adalet ve merhametin sâhibidir Her işi birbirine denk ve lâyıktır Zerre kadar da olsa haksızlığı tervic etmez Kullarına muamelesi merhamet ve adalet üzeredir Yapılmış olan hiçbir iyiliğin zerresini bile karşılıksız bırakmaz İnsanların birbirlerine karşı işledikleri haksızlıkları da düzelterek hakkı yerine getirir
EL-CÂMİ' 
İstediğini, istediği zaman, istediği yerde toplayan
Birbirine benzeyen, benzemeyen ve zıd olan şeyleri bir araya getirip tutan  
Cem, dağınık şeyleri bir araya toplama demektir ALLAH Teâlâ, vücudlarımızın çürüyerek suya, havaya, toprağa dağılmış zerrelerini tekrar birleştirecek, bedenlerimizi yeni baştan inşa edecektir
ALLAH Teâlâ birbirine benzeyen şeyleri bir araya getirip topladığı gibi, birbirinden ayrı varlıkları da bir araya getirmektedir Onların iç içe birlikte yaşamalarını te'min etmektedir Sıcaklık ile soğukluk, kuruluk ile
nemlilik gibi birbirine zıd unsurları bir arada tutması da yine ALLAH'ın Câmi'
EL-GANİYY 
Çok zengin ve her şeyden müstağnî  
Ganiy, hiçbir şey'e ihtiyacı olmayan, herşey yanında mevcud bulunduğu için hiçbir şekilde başkasına müracaat mecburiyetinde kalmayan zât demektir
EL-MUĞNÎ 
İstediğini zengin eden  
ALLAH Teâlâ dilediğini zengin eder, ömür boyunca zengin olarak yaşatır Dilediğini de ömür boyunca fakirlik içinde bırakır
Bâzı kullarını zenginken fakir, bazılarını da fakirken zengin yapar
"Kıyamet günü fakirlik ve zenginlik tartılmayacak; fakirliğe ne ölçüde sabredildiği, zenginliğe de ne ölçüde şükredilmiş olduğu hesab edilecek
Mesele, çok fakir veya çok zengin olmak değil, çok sabretmek veya çok şükretmektir "
Yahya bin Muaz
EL-MÂNİ' 
Bir şey'in meydana gelmesine müsâade etmeyen  
İyiden ve kötüden pek çok arzularımız vardır ki biri bitmeden biri ortaya çıkar Yaşadığımız müddetçe bunlar ne biter, ne de tükenir  Biz de bu arzularımızı elde etmek için çalışır dururuz Her arzumuz bir takım sebeblere, sebebler de Mâni' ve Mu'tî olan ALLAH'ın emrine bağlıdır ALLAH Teâlâ isteyenlerin isteklerini, dilerse verir; o zaman isteyenin tuttuğu sebebler çabucak meydana gelir Mu'tî ism-i şerîfinin mânası budur ALLAH Teâlâ bâzı isteklere de müsaade etmez O zaman isteyenin yapıştığı sebebler kısır kalır, ne kadar çabalanırsa çabalansın netice vermez Bu da Mâni' ism-i şerîfinin tecellîsidir
Kullarının başına gelecek felâket ve musibetleri önlemek, geri çevirmek de yine Mâni' ism-i şerîfinin tecelliyatındandır
ED-DÂRR 
Elem ve zarar verici şeyleri yaratan  
EN-NÂFİ' 
Hayır ve menfaat verici şeyleri yaratan  
Menfaatları ve mazarratları, hayır ve şerleri yaratan ALLAH Teâlâ'dır İnsana menfaat ve zararlar belli bâzı sebebler altında geliyorsa da, o sebebler o menfaat ve zararların sâhibi ve müessiri değil, birer perdesidir Gerçekte zararın da faydanın da, hayrın da şerrin de yaratıcısı ALLAH'tır
EN-NÛR 
Âlemleri nurlandıran; istediği sîmalara, zihinlere ve gönüllere nûr yağdıran  
Bütün eşyayı aydınlatannûr, şübhesiz ki, ALLAH'ın zâtının nûrundandır Çünkü göklerin ve yerin nûru O'dur
Nasıl ki, güneşin aydınlattığı her zerre, güneşin varlığına bir delildir, kâinatın her zerresinde görünen aydınlık da, o aydınlığı yaratan varlığın mevcud olmasına bir delil teşkil etmektedir 
EL-HÂDÎ 
Hidayeti yaratan
İstediği kulunu hayırlı ve kârlı yollara muvaffak kılan, muradına erdiren
Her yarattığına, neye ihtiyacı varsa, ne yapması gerekiyorsa onu öğreten  
Hidâyet; ALLAH Teâlâ'nın lütuf ve keremiyle kullarına, sonu hayır ve saadet olacak isteklerin yollarını göstermesi veya o yola götürüp muradına erdirmesi demektir Sadece hayır yolunu ve sebeblerini göstermeğe irşâd; neticeye erinceye kadar o yolda yürütmeye de tevfîk denir
Hidâyetin karşılığı dalâlettir Dalâlet, doğru yoldan bile bile veya iğfale kapılarak sapmak demektir Hidâyetin neticesi îman, dalâletin neticesi îmansızlık ve küfürdür  
EL-BEDÎ' 
Örneksiz, misalsiz, acîb ve hayret verici âlemler îcad eden  
Zâtında, sıfatında, fiillerinde, emsâli görülmemiş olan  
Bedî', mübdî mânasınadır Mübdî, ibdâ eden, yani örneği bulunmayan bir şey'i îcad eden demektir
ALLAH herhangi bir kuluna peygamberlik veya velîlik vererek üstün kılmışsa, bu üstünlükle o kul, kendi zamanındaki sair insanlara nisbetle bedî' olmuştur Bâzı âlimlere verilen Bediüzzaman lâkabı gibi Bu tâbir, zamanının eşsiz, misilsiz âlimi 
EL-BÂKÎ 
Varlığının sonu olmayan  
Bu ism-i şerîf "varlığın devamını" bildiren bir kelimedir Varlığın devamı, önü ve sonu olmamakladır Önü olmamak mülâhazasıyla ALLAH Teâlâ'ya Kadîm, sonu olmamak mülahazasıyla Bâkî denir Bu mânalara yakın Ezelî ve Ebedî ism-i şerifleri de vardır
ALLAH Teâlâ'nın varlığı, devam bakımından zaman mefhumu içine girmez Çünkü, zaman denilen şey, kâinatın yaratılmış olduğu andan itibaren sonsuzluğa doğru akışının derecelerini gösteren bir mefhumdur Şu halde, zaman yaratılmışlar başlamıştır ve onlarla bitecektir Kâinat yokken zaman da yoktu, fakat ALLAH Teâlâ vardı Kâinat biter, zaman da biter, fakat ALLAH BÂKÎdir
EL-VÂRİS 
Servetlerin geçici sâhipleri elleri boş olarak yokluğa döndükleri zaman servetlerin hakikî sâhibi  
ALLAH Teâlâ mülkün gerçek sâhibi olduğu gibi, gerçek vârisidir de İnsanların mülk sâhibi olmaları geçici olduğu gibi, varislikleri de geçici ve muvakkattır Mülkün gerçek vârisi, mülk sâhibi ALLAH'tır Kıyâmet hengâmında bütün canlılar ölecek, bütün mülk tamamıyla O'na kalacaktır
ER-REŞÎD 
Bütün işleri ezelî takdîrine göre yürütüp, bir nizam ve hikmet üzere âkıbetine ulaştıran;
Her şey'i yerli yerine koyan, en doğru şekilde nizama sokan  
Reşîd isminde iki mâna vardır:
1 Doğru ve selâmet yolu gösteren Bu mânada Hâdî ismiyle eş mânaya gelir
2 Hiçbir işi boş ve faydasız olmayan, hiçbir tedbîrinde yanılmayan, hiçbir takdîrinde hikmetsizlik bulunmayan zât mânasındadır
ES-SABÛR 
ALLAH, bir işi, vakti gelmeden yapmak için acele etmez Yapacağı işlere muayyen bir zaman koyar ve onları koyduğu kanunlara göre - zamanı gelince - icra eder Önceden çizdiği zamandan, - bir tenbelin yaptığı gibi, - geciktirmez Ve kezâ - bir acelecinin yaptığı gibi - zamanı gelmeden yapmağa kalkmaz Bil'akis her şey'i, hangi zamanda yapılmasını takdîr buyurmuş ise, o zaman yapar
Kur'ân-ı Kerîm'de ALLAH ism-i şerîfi 2800 defa zikredilmiştir ALLAH isminden sonra Kur'an'da en çok zikri geçen isim, Rab ismidir 960 yerde zikredilmektedir
Rab isminden sonra, Kur'an'da en çok yer alan isimler ise; Rahmân, Rahîm ve Mâlik isimleridir Fâtiha sûresinde "ALLAH" isminden sonra sıra ile zikredilen bu dört ism-i şerîfe, Cenâb-ı Hakk'ın Rubûbiyet Sıfatları adı da verilmektedir
Terbiye etmek, büyütmek, yetiştirmek mânalarını ihtiva eden Rab kelimesinin asıl mânası: "Bir şey'i derece derece yükselterek, gayesi olan en mükemmele erişinceye kadar kollayan" demektir  
|