Prof. Dr. Sinsi
|
Hz. Mevlanadan İbretlik Sözler
Hz Mevlanadan İbretlik Sözler
Allah, senden o işin ayıbını örttüğünden canla başla o işe girişebilirsin
Hararetle sahip olduğun fikrinde ayıbı senden gizlidir
Sana o fikirdeki ayıp ve kusur belli olsaydı ondan kaçardın  canın bu fikirle aramda keşke-mağriple maşrık arası kadar uzaklık olsaydı der!
Nihayet ondan usanır, pişman olursun ya  bu hal, evvel olsaydı hiç ona koşar mıydın

Şu halde ona girişelim, kaza ve kadere uygun olarak o işi görelim , diye önce ondaki ayıbı, kusuru bizden gizlemiştir Kaza ve kader hükmünü izhar edince göz açılır; pişmanlık gelir, çatar!
Bu pişmanlık da ayrı bir kaza ve kaderdir  bu pişmanlığı bırak da Allah a tap!
Pişman olmayı kendine adet edinirsen boyuna pişman olur-durur, nihayet bu pişmanlığa da daha ziyade pişman olursun!
Ömrünün yarısı perişanlıkta geçer, öbür yarısı da pişmanlıkta heder olur gider
Bu fikri, bu pişmanlığı terk et de daha iyi bir hal, daha iyi bir dost ve daha iyi bir iş ara!
Delinin elinden silahı al da adalet ve sulh, senden razı olsun!
Fakat elinde silahı olur, aklı da bulunmazsa bağla elini  yoksa yüzlerce zarar yapar
Aklı, zekayı sat da hayranlığı satın al   akıl ve zeka,; zandır, hayranlıksa bakış görüş!
Aklı, Mustafa (a s ) nın önünde kurban et  Hasbiyallah de, yani Allah ım bana yeter !
Kalıbın, cesedin mektuptur, ona dikkat et, padişaha layık mı, değil mi Bir anla da sonra gönder!
Bir bucağa git, mektubu aç, oku! bak bakalım, içindeki sözler, padişahlara layık olan sözler mi
Layık değilse o mektubu yırt, çaresine bak, başka bir mektup yaz!
Fakat ten mektubunu açmayı kolay sanma Yoksa herkes gönül sırrını apaçık görürdü!
Bu mektubu açmak ne güçtür, ne sarptır! Erlerin işidir, bu çocuk işi değil!
Hepimiz, fihriste kani olmuş, kalmışız  çünkü heva ve hevese, hırsa bulaşmışız!
Halbuki o fihrist, ona baksınlar da metni de öyle sansınlar diye halka bir tuzaktır
Mektubu aç, bu sözden baş çevirme! Allah doğruyu daha iyi bilir!
Mektubun fihristi, dille ikrar etmeye benzer  halbuki sen gönül mektubunun metnini sına!
Bak bakalım, ikrarınla muvafık mı Buna bak da işin, münafıkların işine dönmesin!
Gümüş bedenli güzellerin vücudu seni avladıysa ihti-yarlıktan sonra bir de pamuk tarlasına dönen bedene bak!
Zekidir, ince şeyleri bilir  bilir ama değil mi ki kıblesi dünyadır, onu ölü bil sen!
Akıl, iki akıldır: Birincisi kazanılan akıldır  sen onu mektepte çocuk nasıl öğrenirse öyle öğrenirsin
Kitaptan, üstattan, düşünceden, anıştan, manalardan, güzel ve dokunulmadık bilgilerden
Aklın artar, başkalarından daha fazla akıllı olursun, fakat bu ezberlemekle de ağırlaşır, sıkılırsın!
Geze dolaşa adeta bir ezberleme levhası kesilirsin  Halbuki bunlardan geçen levh-i mahfuz olur!
Öbür akıl, Hak vergisidir  onun kaynağı candadır
Gönülden bilgi ırmağı coştu mu ne bakar, ne kesilir, ne de sararır!
Kaynağı, yolu bağlı ise ne gam! Çünkü o anbean ev içinden coşup durmaktadır!
  Gönlüne kin yüzünden çirkin sûretler gelmesin!
  Olmayacak söze, kim söylerse söylesin, inanma!
  Geçmiş, gitmiş şeye gam yeme  fırsatı fevt ettin mi acıklanma artık!
Uykuya dalmış bilgisiz kişiye öğüt vermek, çorak yere tohum saçmaktır
Aptallık ve bilgisizlik yama kabul etmez  ey öğütçü, ona hikmet tohumunu pek saçma!
Hızır, gemiyi: kötü kişilerin ellerinden kurtarabilmek için, deldi, kırdı
Mâdem ki kırık gemi kurtuluyor, sen de kırıl! Emniyet yoksulluktandır, yürü yoksul ol!
Hakiki olmayan padişahlığı ne el bil, ne yen!
Çalma-çırpma padişahlık; cansız, gönülsüz ve gözsüzdür
Sana padişahlığı halk verdiyse borç alır gibi yine senden alır!
İğreti padişahlığı Allah a ver de Allah sana herkesin kabul edeceği bir padişahlık versin!
  Her oyunun faydasını, ondan sonrakinde gör!
Kulak ver, Çok ağlayın dedi Ağlayın da yaratıcı Rabbinin ihsan sütü aksın
Dünyanın direği bulutun ağlamasıdır, güneşin yakması Sen bu iki ipe iyi sarıl
Akıllardaki bu aykırılık, bil ki mertebe bakımından yerden göğe kadardır
Akıl vardır, güneş gibi Akıl vardır, zühre yıldızından da aşağıdır, yıldız akmasında da
Akıl vardır, bir sarhoş mumu gibi; akıl vardır, bir ateş kıvılcımı gibi
O güneş gibi aklın önünden bulutlar kalktı mı Hak nurunu gören akıllar faydalanırlar
Akl-ı cüz-i aklın adını kötüye çıkarmıştır Dünya muradı insanı muradsız bir hale getirmiştir
O, bir avdan avcının güzelliğini görmüştür Bu, avcılığa düşmüş, bu yüzden bir avın derdine uğramıştır
O, hizmetle hizmet edilme nazına erişmiştir; bu kendisine hizmet edilmeyi dilemiş, yüce yolundan geri dönmüştür
O, Firavunlukla suya tutsak olmuş, İsrailoğlu, tutsaklık yüzünden yüzlerce Suhrab kuvvetini elde etmiştir
Bu aykırı bir oyundur, yaman bir ferzin-benttir Hileye az başvur, devlet ve baht işidir, bu
Hayal ve hileyi az doku Çünkü gani Hak hileciye az yol gösterir Hile edeceksen iyi hizmet etme yolunda hile et de bir ümmet içinde peygamberlik elde edesin
Hile et de kendi bedeninden ayrıl, hilenden kurtul, tek kal!
Hile et de en aşağı bir kul ol Aşağılıkla yürü de efendi kesil
Ey koca kurt, hile ve hizmetle efendilik elde etmeyi umma
Fakat pervane gibi ateşe atıl, o ateşi kesene doldurup ağzını büzme, her şeyden kurtul!
Gücü, kuvveti bırak, ağlamaya giriş A yoksul, ağlayı-şa acınır
Susuz ve aciz kişinin ağlayışı manevidir, doğrudur Soğuk soğuk ağlayışsa, o azgının yalanından ibarettir
Yusuf un kardeşlerinin ağlamaları hileden ibarettir Çünkü içleri hissetle, illetle doludur
Duymuşsundur ya, saltanat kısırdır derler Padişahlık davasında olan korkusundan akrabalığı filan hep keser, hepsinden vazgeçer
Çünkü saltanat kısırdır, onun oğlu yoktur Ateş gibi kimseyle dostluğu olamaz
Kimi bulursa yakar, yırtar Kimseyi bulamazsa kendi kendisini yer
Hiç ol da onun dişinden kurtul O katı yürekliden merhameti az um!
Hiç oldun mu o katı yürekliden korkma Her sabah mutlak yokluk tan ders al
Ululuk, ululuk ıssı, Allah ın elbisesidir Kim onu giyme-ye kalkışırsa vebale girer
Taç onundur, kemer bizim Vay haddini aşana!
Bu tavusluk kanadı, sana bir sınamadır Buna kapıldın mı Hakk a ortak olmaya, onun gibi noksan sıfatlardan ari olduğunu davaya kalkışırsın
Bir çok naz vardır ki, suç olur; kulu, padişahın gözünden düşürür
Nazlanmak, şekerden tatlıdır ama az çiğne, yüzlerce tehlikesi vardır
Niyaz yolu emin bir yoldur Nazı bırak da o yola düş!
Nice nazlananlar vardır ki kol-kanat çırpar ama nihayet o hal, adama vebal olur
Nazın güzelliği seni bir an yüceltse bile onun gizli korkusu, seni eritir, mahveder
Bu yalvarışa gelince: Seni zayıflatır Zayıflatır ama parlak ayın on dördü gibi baş köşeye geçirir
Ölüden diriyi çekip çıkarınca ölen, doğru yolu bulur
Diriden ölüyü çıkarınca da diri nefis, ölüm tarafında yönelir, ölüm tarafına dönüp dolaşır
Öl ki, hiçbir şeye ihtiyacı olmayan diri Allah, ölüden diri meydana getirsin Allah, bu ölü bedenden bir diri meydana getirsin
Kış olursan baharın gelişini, gece kesilirsen gündüzün oluşunu görürsün
Bedende Nefs-i Mutmainne nin yüzünü düşünce tırnakları yaralar
Kötü düşünceyi zehirli tırnak bil Bu tırnak, derinleştikçe can yüzünü tırmalar
Müşkül düğümleri açmak ister; fakat bu, adeta altın bir kaba aptes bozmaya benzer
Ey işin sonuna varan, düğümü çözülmüş say Bu düğüm, boş keseye vurulmuş kuvvetli ve çözülmez bir düğümdür
Düğümleri açmakla uğraşa uğraşa kocadın, başka bir kaç düğümü de çözülmüş sayıver!
Asıl boğazımızdaki çözülmez düğüm şudur: Sen kendini bil, bakalım, aşağılık bir adam mısın, yoksa bahtı yaver bir adam mı
Adamsan bu müşkülü çöz İnsan nefsine sahipsen nefesini bu yolda sarf et
Ayan ve arazı bildin tut, ne çıkar Asıl, kendi haddini bil ki bundan kaçıp kurtulmaya imkan yok
Kendi haddini bilince de artık bu hadden kaç da ey toprak eleyen, hadsiz aleme ulaş
Ömrün mahmul ve mevzu derdiyle geçti Gözün açılmadı, hayatın duyduğun şeylerle geçip gitti
Neticesiz ve tesirsiz her delil boş çıktı Sen kendi neticene bak!
Filozof, davasında delilleri çoğaltıp durur Halbuki kalbi temiz Allah kulu, onun aksine delillere bakmaz bile
Delilden ve hicaptan kaçar, delalet edilenin peşine düşer, başını yakasının içine çeker
Filozofa göre duman, ateşe delildir ama bizce dumansız olarak ateşe atılmak daha hoştur

Hele yakınlıktan, sevgiden meydana gelen şu ateş yok mu O bize dumandan daha yakındır
Hasılı cana arız olan hayallere kapılıp dumana koşmak ve bu yüzden candan olmak, pek kötü bir iştir, pek bahtsızlıktır!
Kanadını yolma, onun sevgisini gönlünden sök, çıkar Çünkü savaşmak için düşmanın bulunması şarttır
Düşman olmadıkça savaş imkanı yoktur Şehvetin olmazsa ondan kaçınma emrine uyman mümkün değildir
Meylin olmazsa sabrın manası yok Düşman yoksa ordu sahibi olmana ne hacet
Kendine gel de kendini hadım etme, papaz olma Çünkü çekinmek ve temiz durmak, şehvetin zıddıdır
Heva ve heves olmadıkça Heva ve hevesten çekinin denmesi mümkün değildir Ölülere gazilik taslanmaz ya!
Yoksullara verin, onları doyurun denmiştir, şu halde kazan Çünkü elinde eskiden kazandığın bir şey olmadıkça harcedemezsin ki
Gerçi o mutlak olarak Yoksulları doyurun demiştir, ama sen Kazanın da sonra yoksulları doyurun diye oku!
Yine böyle, o padişah Sabredin buyurdu Bir istek olmalı ki ondan yüz çeviresin
Yiyin emri, şehvet için bir tuzaktır, ondan sonra gelen israf etmeyin emriyse temizliktir
Şehvet olmazsa ondan kaçınmaya imkan olabilir mi
Sabretme ezasına uğramadıkça karşılığında bir müka-fat ve hayır elde edemezsin
Ne hoştur, o şart ve ne sevinçli şeydir, o mükafat O gönüller açan, canlara can katan mükafat!
Nice hüner ve sanatlar vardır ki ham kişiyi helak eder Çünkü o, taneye koşar, bu yüzden de tuzağı görmez
İhtiyarına sahip olmak, Sakının emrine uyan ve kendisine sahip olan adam için iyidir
Kendini koruyamıyor, kötülüklerden çekinemiyorsan sakın, o aleti uzaklaştırır, ihtiyarı bırak
Cansız değilsen gönül sahibini ara Padişaha zıt değilsen gönülle aynı cinsten olmaya bak
Zamanede sana üç yoldaş vardır; biri vefakardır, ikisi gaddar
Biri dostlarındır, öbürü malın mülkün, üçüncüyse iyi işlerdir ve bu vefalıdır
Mal, seninle beraber gelmez, evden dışarı bile çıkmaz Dost gelir, gelir ama mezar başına kadar
Ölüm gününde dost, sana hal diliyle der ki; Sana buraya kadar yoldaşım, bundan öteye gidemem Mezarının başında bir zamancağız dururum
Fakat yaptığın işler vefakardır; onlara sarıl ki onlar; mezarın içine kadar seninle gelirler
Şu halde kibir elbisesini bedeninden çıkar Bir şey belleyip öğrenme hususunda aşağılık bir elbiseye bürün
Bilgi sahibi olmanın yolu sözledir Sanat öğrenmenin yolu işle
Yokluk istiyorsan o, konuşup görüşmeyle kaimdir Bu hususta ne dilin işe yarar, ne elin
Can, yokluk bilgisini bir candan beller Bu bilgi, ne defterden bellenir, ne dilden!
Ruh bağışlayan güzelden ruhunu esirgeme O, seni kıratın üstüne bindirir
Taçlar veren o başı yüce erden başını çekme O, gönlünün ayağındaki yüzlerce düğümü çözer
Fakat kime söyleyeyim Bütün köy içinde nerde bir diri Âbıhayatın bulunduğu tarafa koşan kim
Sen, bir horluk, görür görmez aşktan kaçmadasın Bir addan başka aşktan ne biliyorsun ki
Aşkın yüzlerce nazı, edası ululuğu var Aşk, yüzlerce nazla elde edilebilir
Aşk vefakar olduğu için vefakar olanı satın alır Vefasız adama bakmaz bile
İnsan bir ağaca benzer, ahdi de ağacın köküne Kökün iyileşmesine, sağlamlaşmasına çalışmak gerek
Bozuk düzen ahit, çürümüş köktür, kökü çürümüş ağaç meyve vermez
Ağacın dalları, yaprakları yeşil bile olsa kök çürümüş, kokmuşsa faydası yok
Fakat kökü sağlam da yeşil yaprakları yoksa nihayet günün birinde yüzlerce yaprak, el salar
İlminle gururlanma da ahdini bütünlemeye bak Çünkü bilgi kabuğa benzer, ahitse onun içindir
Kim benlikten kurtulursa bütün benlikler onun olur Kendisine dost olmadığı için herkese dost kesilir
Nakışsız bir ayna haline gelir, değer kazanır Çünkü bütün nakışları aksettirir
Tut ki bütün doğuyu, batıyı zaptettin, her tarafın saltanatına sahip oldun Mâdem ki bu saltanat, kalmayacak, sen onu bir şimşek farzet; çaktı, söndü
Gönül, ebedi olmayan mülkü, bir rüya bil!
Cellat gibi boğazına yapışan debdebeyi, şan ve şöhreti ne yapacaksın ki
Bil ki bu alemde de bir emniyet bucağı vardır Yalnız münafığın sözünü az duy; çünkü o söz, zaten söz değildir
Şu halde bil ki çektiğin zahmet, yaptığın bir suçun sonucudur Sana inen bu tokat bir şehvetin sebebidir
İbret almaz, o suçu bilmezsen bile hiç olmazsa derhal ağlamaya, sızlamaya koyul, yarlıganma dile!
Secde et, yüzlerce defa Ya Rabbi de, bu gam, yaptı-ğım suçun karşılığıdır, ancak!
Ey Rabbim, sen zulümden, sitemden temizsin Nasıl olur da suçsuz olarak insana bir ders, bir gam verirsin
Ben suçu belli beyan bilmiyorum, fakat bu derde sebep de mutlaka bir suçtur
Sebebi örttüğün gibi o suçu da ört
Bu zamanda zıddı nefyetmeden başka anlatış çaresi yok Bu alemde bir an bile yok ki bir tuzak olmasın
Ey akıllı, fikirli er, sevgiliyi perdesiz görmek istiyorsan ölümü seç, o perdeyi yırt
Fakat, ölür, mezara gidersin hani, o ölümü değil Seni değiştiren, nura götüren ölümü seç
Bu dünya pazarında sermaye altındır; orada da aşk ve ıslak iki göz
Kim eli boş pazara giderse ömrü geçer, tamamıyla ham ve eli boş olarak geri döner
Kardeş neredeydin Hiçbir yerde! Ne pişirdin Hiçbir şey!
Müşteri ol da elim oynasın, gebe olan madenimden la l doğsun
Fakat, müşteri, gevşek ve soğuk bile olsa yine sen onu çağır Çünkü böyle emredilmiştir
Doğan kuşunu uçur, ruh güvercinini tut Davet yolunda Nuh un yolunda yürü
Allah için hizmette bulun Halkın kabul etmesiyle, reddetmesiyle ne işin var senin
O göç zamanının Hadi, kalk kalk! sesi geldi mi bütün dedikodular yok olur, gider,
Sükut alemi gelir, çatar Bari sen o gelmeden sus Vay o kişiye ki ölümle ünsiyeti yoktur!
Gönlünü bir iki günceğiz cilala da o aynayı kendine defter edin
  Fikrin donmuşsa, düşünemiyorsan yürü, zikret
Zikir, fikri titretir, harekete getirir Zikri bu dönmüş fikre güneş yap
İşin aslı cezbedir Fakat kardeş, işten kalıp cezbeyi bekleme
Çünkü işi bırakmak, nazlanmaya benzer Canıyla oynayan hiç nazlanabilir mi
Oğul, ne kabul edilmeyi düşün, ne reddedilmeyi Sen daima emri, nehyi gör, gözet!
Derken cezbe kuşu, birdenbire çerden çöpten yapılmış yuvasından uçar, görünüverir Onu gördün mü sabah oldu demektir, mumu o vakit söndür
Gözler perdeleri delip hakikati görmeye başladı mı bu nur, onun nurudur artık Bu nura sahip olan dışa bakar, içi görür
Zerrede ebedi varlık güneşini görür Katrada bütün denizi
Kardeş, elini duadan ayırma Kabul edilmiş, edilmemiş, bununla ne işin var senin
Ekmek bile bu gözyaşına mani olursa elini ekmekten yumak gerek
Kendine çekidüzen ver, çevikleş, yan yakıl da ekme-ğini gözyaşlarınla pişir!
Bu atalar sözü, alemde söylenir durur: Şeytanın canı azapta gerek
Çünkü bilgisiz kişi, hocadan utanır, kalkar, gidip yeni bir dükkan açar
Ustana danışmadan açtığın o dükkan, bil ki kokmuş bir dükkandır, akreplerle, yılanlarla doludur a sûretten ibaret adam!
Çabuk yık bu dükkanı da yeşilliğe, gül fidanlarının, içilecek suların bulunduğu yere dön!
Belayı def etmenin çaresi, sitem etmek değildir Buna çare ihsandır, aftır, keremdir
Peygamber, Sadaka, belayı def eder dedi Ey yiğit, hastalığı sadakayla tedavi et
Düşünceleri, gökyüzünün yıldızları say Fakat bunlar, başka bir gökyüzünde dönmedeler
Kutluluk gördün mü şükret, ihsanda bulun Kötülük gördün mü sadaka ver, yarlıganma dile, çark vur!
Ayın nurlarıyla ruhu parlat Çünkü tutulma yerine geldi, zararlar gördü can simsiyah oldu
Onu hayalden, vehimden, zandan kurtarır Yine kuyudan çıkar, cefa ipinden halâs et
Bu sûretle de bir gönül, senin güzel gönül alışınla kanatlansın, uçsun, şu balçıktan kurtulsun!
Su kabı, ey akıllı adam, sakanın elindedir Öyle olmasa kendi kendine nasıl dolar, boşalır
Sen de her an dolmada, boşalmadasın Bil ki, onun sanat elindesin
Gözündeki bağ, kalktı mı sanatın, sanatkârın elinde halden hale girmekte olduğunu anlarsın
Gözün varsa kendi gözünle bir bak Hiçbir şeyden haberi olmayan bir ahmağın gözüyle bakma
Kulağın varsa kendi kulağınla dinle, duy Neden sersemlerin kulağına kapılıyorsun
Taklide uymaksızın bakmayı âdet edin, kendi aklını koru, onu düşün sen (6/264/3339-3344)
Lezzet, dışardan gelmez, içten gelir, bunu böyle bil Köşkleri, kaleleri aramayı ahmaklık say
Birisi mescid bucağında sarhoş ve neşelidir Öbürü, bağda bahçede suratını asar, muradına erişmez, bir zevk bulamaz
Köşk bir şey değildir Bedenini yık Define, yıkık yerdedir, a benim beyim!
Görmüyor musun bunu Şarap meclisinde sarhoş yıkılınca zevk alıyor
Ev, sûretlerle dolu amma yık onu Yık da defineyi bul, sonra yine yap

Tasvir ve hayal nakışlarıyla dolu bir ev şu resimlerde vuslat definesinin üstüne çekilmiş perdeye benzer Şu gönülde sûretler coşup duruyor ya Onların hepsi, definenin ışığı, altınların parlayışı Su arı-durudur, fakat üstünü köpük kaplamış Köpük, suya bir şey vurmasına mani oluyor Değerli can da latiftir, coşkundur Fakat insanın bedeni onun üstüne çekilmiş bir perdedir Halkın dilinde söylenen atalar sözünü duysana: Bize bizden gelir, her ne gelirse! Bu köpeğe tapan susuzlar da köpük yüzünden arı-duru sudan uzaklaşmışlardır Ne temiz mimar ki, gayb âleminde sözle, afsunla kaleler yapar Sözü, sır köşkünün kapısının sesi bil Bu ses, kapının açılmasından mı geliyor, kapanmasından mı Buna dikkat et Kapı sesi duyulur, kapı görünmez Bu sesi görürsünüz, kapıyı görmezsiniz Hikmet çengi, hoş bir ses verdi mi dikkat et Bakalım, cennet kapılarından hangisi açıldı
|