Yalnız Mesajı Göster

İslam Ansiklöpedisi (F)

Eski 11-04-2012   #7
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İslam Ansiklöpedisi (F)



El-GAFFÂR

Çok örten ve perdeleyen manasına gelen Allah'ın (cc) sıfatlarından biri Arapça -ğafere- örttü, perdeledi, bağışladı fiilinden mübalağalı ism-i fâildir Allah'ın sıfatı olarak şu anlamlara gelir:

Günâhları çok örten, mağfireti çok olan, kullarının günâhlarını pek çok bağışlayan Yüce Allah

"Hiç şüphe yoktur ki ben; tövbe ve iman edenleri, iyi amel işleyenleri, sonra da doğru yolda (ölünceye kadar) sebat edenleri elbette çok yarlığayacağım" (Tâhâ, 20/82)

Bu ayetteki Gaffâr kelimesinin meâli "çok yarlığayıcıyım' dır Fakat aynı manaya gelen ve aynı kökten olan Gafur ism-i şerifi Kur'ân-ı Kerîm'de daha fazla geçmektedir

Cenâb-ı Hak; Gafûr-Gaffâr ve Rahîm olduğunu birçok ayet ve hadislerde haber vermektedir

"Ey Muhammed, kullarıma haber ver ki; hakikaten ben, çok yarlığayıcr, kemâliyle esirgeyiciyim" (el-Hicr, 15/49)

"De ki: Ey kendilerinin aleyhinde (günahta) haddi aşanlar, Allah'rn rahmetinden ümidinizi kesmeyin Çünkü Allah bütün günahları mağfiret eder Şüphesiz ki O, çok mağfiret edici, çok esirgeyicidir" (ez-Zümer, 39/53)

Resulullah (sas) şöyle buyurur:

"Hayatım kudret elinde olan Allah'a yemin olsun ki, siz günah işlemezseniz Allah sizi dünya sahnesinden giderir ve (sizin yerinize) başka bir ümmet getirir: Onlar, günah işlerler sonra Allah'tan bağışlanmalarını isterler Allah da onları mağjiret eder, bağışlar" (Müslim, Tevbe,1 1 ; Tirmiî, Cennet, 3)

Meşhur bir hadîs-i kutsîde şöyle buurulmaktadır:

"Ey kullarım, hiç şüphesiz ki siz, gece-gündüz hata işliyorsunuz Ben ise bütün günahlarr mağfiret ederim O halde benden bağışlanmanızı isteyiniz sizi bağışlayayım"(et-Tâc, V,148)

Maddî kir ve pisliklerden temizlemek için su ve sabunu vasıta kılan Allah (cc) ruh ve kalpleri günah kirlerinden temizlemek izin de Gafûr ve Gaffâr isimlerinin tecellisini mağfirete ve bağışlamaya sebep kılmıştır Bu isimler, günahların varlığını ister Onun için Hz Peygamber (sas), " Eğer siz, hiç günah işlemezseniz Allah sizi yeryüzünden giderir" buyurdu Her insan az veya çok günah işler Günah işlemeyen; günahtan korunmuş (mâsum) kişiler yalnızca peygamberlerdir Fazilet; hatada ve günah işlemekte ısrar etmemek, Gaffâru'z-Zunûb olan (günahları çok bağışlayan) Allah'ın rahmet kapısını tövbe ile çalmak, O'ndan mağfiret talep etmektir

Allah, kendisine şirk koşmanın dışındaki bütün günahlara mağfiret edeceğini bildirmektedir:

"Şüphesiz ki Allah, kendisine şirk koşulan günahı bağışlamaz Şirkin dışındaki günahları, dilediği kimse için mağfiret eder Kim Allah'a şirk koşarsa muhakkak ki o, uzak bir sapıklıkla sapmıştır" (en-Nisâ, 4/116)

Mümin, tövbe ve mağfiret ile ilgili olarak daima korku ile ümid arasında bulunmalıdır Müslüman, ne kadar ibadet ederse etsin, Allah'ın azabından güven içerisinde olamaz; ne kadar günahkar olursa olsun Allah'ın mağfiretinden ve bağışlamasından ümidini kesemez Bundan dolayıdır ki; vitir namazının son rekâtında okunması vacib olan kunut dualarının sonunda "Ya Rabb; rahmetini umar, azabından korkarız" diye dua edilmektedir Yine aynı prensip ve kaideden hareketle İslâm, ibadete teşvik ile günahlardan caydırmak için azap ile korkutmaktadır Yani müslüman cennetle müjdelenmiş, cehennemle korkutulmuştur

Bu korku; Allah'ın sevgisinden, O'nun mağfiretinden ve rahmetinden mahrum olma korkusu ve endişesidir Korku ile ümid arasındaki dengenin korunması İslâmî akîde gereğidir Zira Gaffâr olan yüce Allah aynı zamanda Kahhâr'dır

Yahya ALKIN

GAFÛR

Örten, perdeleyen, gizleyen; eşyayı kabın içine yerleştiren Allahu Teâlâ'nın esmâ-i hüsnâsından biri Kullarını dünya ve ahirette rezil etmeyen onların günahlarını gizleyen, örten ve günahlarından dolayı cezalandırmayan Gafûr ve Gaffâr mübâlağa ifade eden isimlerden olduğundan, yalnız Allah için kullanılır (Beyhâkî, el-Esmâ' ve's-Sıfât, s 104-106)

Allah, iyiyi-güzeli açığa çıkaran, kötüyü-çirkini örtendir Günahlar çirkin davranışların neticesidir Allah dünyada üzerlerine örtü örtmek, ahirette de cezalarını vermekten vazgeçmek suretiyle bunları örter (İmam Gazâlî, Esmâü'l Hüsnâ, terc Y Arıkan s 128) Allah'ın affediciliğini ifade eden "Ga-fe-re" kökünden ism-i fâil olan Gâfir de Allah'ın sıfatlarındandır Gafîr; günahkarı rezil-rüsva etmemek için hatasını gizleyen, onu cezalandırmayandır (Beyhakî, age, s 104) Kur'an'da iki defa geçen Gâfîr, mübâlağa anlamında olmadığından Allah'ın dışındakiler için de kullanılabilir: "Sen bağışlayanların (Gâfir) en iyisisin" (el-A'râf, 7/155) Gaffâr Kur'an'da beş defa geçmektedir:

"Tövbe eden, iman ederek iyi işler yapan, sonra da doğru yoldan ayrılmayanları bağışlarım (Gaffâr)" (Tâhâ, 20/82) Gafûr ise Kur'an'da sık ve diğer isimler ile beraber ayet sonlarında fezlekeler hâlinde zikredilmektedir Gaffar Kur'an'da doksan defa geçmiştir: "Rabbin gafûrdur, merhametlidir" (el-Kehf,18/58)

Günahların açıkça işlenmesi, teşhir edilmesi toplumun diğer fertlerine kötü örnek olacağı gibi, insan şahsiyetini de zedeler İnsanlar yaptıkları kötülükleri başkalarının da işlediğini görünce psikolojik olarak rahatlar; musîbetin paylaşılması elem yükünü hafifletir ve o kötülüğün daha rahat ve cesurca işlenmesine psikolojik zemin hazırlar İnsan, hayatının zayıf bir döneminde yapmış olduğu bir kötülüğü terkettikten sonra unutmak ve başkalarının da unutmasını ister Ancak günahını başkalarına anlatmışsa, insanlar onu hayat boyunca o kötülüğü ile hatırlayacaktır Bunun için kötülüğün şuyûunun vukûundan daha zararlı olduğu kabul edilmiştir

Allah, Gafûr sıfatını insanlara hatırlatarak, günahların örtülmesi ve gizlenmesinin gerekliliğine dikkat çekmektedir

Kişinin günahını gizlemesi bir nevi pişmanlık olduğundan, tövbenin kabulü için ilk adım sayılmış ve Allah, günahını gizleyen insanları affedeceğini bildirmiştir Hz Peygamber "Allah (cc) kıyamet gününde mümin kuluna yaklaşır, şefkatiyle örterek insanlardan gizler; "Şu, şu günahını biliyor musun?' der; kul Evet Rabbim biliyorum' der Allah tekrar "Şu şu günahını da biliyor musun?' der; o kul Evet Rabbim' der Böylece o insan bütün günahlarını ikrar eder Artık ben kurtulamam diye düşünmeye başlayınca Allah, "Ben senin bütün o günahlarını dünyada örttüm İşte bugün de onları mağfiret edeceğim' der" (Buhârî, Mezâlim, 3)

Allah insanı üç çeşit örtü ile örtmüştür İlk örtü; insanın ayıp ve çirkin görünen yerlerini gizleyen elbiseleridir İkincisi; insanın fikir, düşünce ve hayallerinin kalbinde gizlenmesidir Üçüncüsü ise; Allah kulunun günahlarını örtmüş, gizlemiş; günahlarını sevaba çevirmiş, sanki hiç günah işlememiş gibi ahirette yalnızca sevaplarını yazan kitabını vermiştir (Gazâlî, age, s 128)

Hz Ebû Bekir Resulullah (sas)'e,

"Bana namazlarımda edebileceği bir dua öğret" dedi Hz Peygamber, "Ey Allah'ım, ben nefsime çok zulmettim, günahları ancak sen bağışlarsın, fadlından günahlarımı mağfiret et; şüphesiz ki Gafûr ve Rahîm olan ancak sensin" de buyurdu (Buhârî, Ezân, 149; Müslim, Zikir, 47)

Zübeyr TEKKEŞİN

GALLE

Arazilerden elde edilen mahsul ve gelirler Fıkıh ıstılahında galle kelimesi, daha çok vakfın geliri anlamında kullanılır Vakıf bahçelerinin meyveleri, binalarının kiraları, vakıf paralarının sağladığı kârlar, hep vakfın gallesidir

Vakfın gallesi (geliri)'nin ne şekilde taksim edileceği ve ondan nasıl yararlanılacağı fıkıh eserlerinde "kitâbu't-vakf" adı altında önemli bir konu olarak incelenir

Vakıf gallesinin görünmesi ve meydana gelmesi, vakfın çeşidine göre değişir Meselâ; tahıl cinsinden olan gallenin ortaya çıkması, ekinlerin yetişip dane bağlaması veya değer verilebilecek bir hale gelmesiyle olur Meyvaların gallesinin meydana gelmesi meyvelerin yetişip tabiî afetlerden emin bir hale gelmesiyle olur Kira bedelinden ibaret olan bir gallenin meydana gelmesi, ödeme zamanının gelmesi ile olur

Bir kimse vakfının bütün gallesini, yakınlık derecesine göre akrabalarına verebilmeyi şart koşsa, gallenin tamamı, en yakın akrabasına verilir (Geniş bilgi için bk Vakıf)

Şâmil İA

GANİMET

Daru'l-Harb*de yaşayan gayr-i müslim (kâfir)lerle yapılan savaş esnasında veya savaşan iki ordunun karşılaşmaları sırasında gazilerin kuvveti ile düşmandan alınan mal Ganimet mallarından taşınabilir olanlarına, ganâim-i me'lufe; taşınmaz mallara, ganaim-i gayr-i me'lufe denir Enfâl de denilen ganimet mallarına, genel anlamda ganâim-i hâlise; beşte biri devlet hazinesine ayrıldıktan sonra gazilere dağıtılan ganimet mallarına, ganâim-i maksûme; düşmandan alınıp da henüz gaziler arasında taksim edilmeyen ganimet mallarına, ganâim-i gayr-ı maksûme; devlet başkanının veya ordu emîrinin, savaşa teşvik için gazilere fazladan verdiği ganimet mallarına neıl (çoğulu enfâl) denir Kur'an'ın sekizinci suresine, ganimetlerden bahsettiği için "el-Enfâl Sûresi" denilmiştir Düşmandan harbetmeksizin alınan ganimete de "fey" denir

"Allah'ın onlardan Peygamber'ine verdiği fey'e gelince, siz bunun üzerine ne ata, ne deveye binip koşmadınız"

"Allah'ın, o kent halkından, Resulune verdiği ganimetler Allah'a, Resule, ve ona akrabalığı bulunanlara, yetimlere, yoksullara, (yolda kalmış) yolcuya aittir '

"(Bilhassa o fey'), hicret eden fakirlere aittir" (el-Haşr, 59/6, 7, 8)

"Sana savaş ganimetlerinden sorarlar; de ki: Ganimetler, Allah'ın ve Resulunundur" (el-Enfâl, 8/1)

" bilin ki ganimet aldığınız şeylerin beşte biri, Allah'a, Resulune ve (Resul ile) akrabalığı bulunanlara, yetimlere, yoksullara ve yolculara aittir"(el-Enfâl 8/41) (Ayrıca bk: Âl-i İmrân 3/161, en-Nisâ, 4/94, el Ahzâb 33/50, el-Fetih 48/15, 19, 20)

"Artık elde ettiğiniz ganimetten helâl ve temiz olarak yeyin" (el Enfâl, 8/69)

Vaktiyle müslümanlar tarafından fethedilerek ya mücâhidlere veya diğer müslümanlara, mülk olarak verilen arazilerin (Arap yarımadası ve Basra arazisi gibi) mahsullerinden öşür (onda bir, yahut yirmide bir hisse) adıyla alınan vergi ile tüccardan alınan gümrük vergisi İslâm devletinin önemli bir geliri idi Bunlar; fakirlere, parasız kalan yolculara, borcunu ödeyemeyen borçlulara, hürriyeti için anlaşma bedelini ödeyemeyen kölelere harcanırdı

Müslümanlar tarafından zorla zapt ve fethedildiği halde müslüman olmayan eski sahibinin elinde bırakılan veya hariçten gayr-i müslim vatandaşlara mülk olarak verilen yahut sulh ile fethedilip de bir vergi karşılığında gayr-i müslim halka terk olunan arazilerden alınan haraç (adı altında alınan vergi), İslâm ülkesinde yaşayan gayr-i müslimlerden, korunma karşılığı alınan cizye, yabancılardan alınan hediyeler ve harpsiz olarak elde edilen sulh bedelleri de İslâm devletinin gelirlerindendir Bu gelirler, müslümanların menfaati olan sınırları koruma, yol, köprü yapım ve tamiri, asker ailelerinin geçimini sağlama, devlet memurlarının ve ilim ile uğraşanların maaşlarını ödeme gibi yerlerde harcanırdı Rikâz adı verilen madenler ile bulunup çıkarılan hazinelerin ve harp neticesinde düşmandan alınan ganimetlerin muayyen bir kısmı fakirler, kimsesiz yetimler ve borcunu ödeyemeyen borçlulara sarfedilirdi

Vâris bırakmadan ölenlerin malları, velisi bulunmayan maktullerin kan bedelleri, sahibi bulunmayan yitik mallar, sahibi bilinmeyen terk edilmiş çocukların ve velisi olmayan fakir çocukların nafakalarına, tedavi ücretlerine, techiz ve tekfinlerine, hastahanelere sarf edilirdi

Ganîmetlerin Taksimi:

Halkına karşı savaş açılan bir ülke, ya sulh yoluyla, ya da savaşmak suretiyle zorla fethedilir Müslümanlar, bir yeri sulh yoluyla fethettikleri takdirde hem o zamanki devlet başkanı, hem de ondan sonra devlet başkanı olacak şahıs, anlaşma şartlarına uymak mecbûriyetindedir Araziler, anlaşmayı kabul eden karşı tarafın elinde bırakılır Böyle bir yerin arazisi üzerine anlaşma şartlarına göre bir vergi konulmamışsa, o arazi öşr suyu ile (yağmur, dere, kuyu, çeşme) sulanıyorsa, öşr üzerine; haraç suyu (fetih öncesi sahiplerinin açtığı kanal suyu) ile sulanıyorsa, haraç üzerine anlaşma yapılır, buna göre vergi alınır Müslümanların gayr-i müslimlerden savaşarak elde ettikleri araziler hakkında şu hükümler geçerlidir; devlet başkanı bu hükümlerden herhangi birini tatbik etmekte serbesttir

1) Araziyi eski sahipleri elinde bırakır, kendilerine diğer ganimet mallarından barınabilecekleri miktarda mal verir Arazilerinden haraç, kendilerinden de cizye alır Hz Ömer Irak'ı fethettiğinde böyle yapmıştır

2) Fethettiği bölge ahâlisini oradan çıkarır, yerlerine hariçten getirilen gayr-i müslimler yerleştirilir Bu tür arazi, "haraç arazisi" diye adlandırılır

3) O belde ahâlisi kendi istekleriyle müslüman oldukları takdirde, arazileri kendilerine bırakılır veya o arazi ganimetler (ganimeti hak eden muhâripler) arasında taksim edilir Resulullah (sas)'in feth edilen Hayber arazisi hakkındaki uygulaması böyledir

4) Bir kısmı gaziler arasında taksim edilir, diğer kısmı da hazine masraflarına karşılık devlet için alıkonulur Bu şekilde ahâliye verilen veya gaziler arasında taksim edilen araziye "öşrî arazi" denilir

5) Herhangi bir taksimat yapılmaksızın bütün arazi, müslümanlar adına devlet tarafından muhâfaza edilir Böyle araziye "memleket arazisi, mirî veya, emîrî arazi" denir

İmam Mâlik'e göre savaşarak fethedilen araziler, gânimler arasında taksim edilmez; devlet tarafından vakıf olarak muhâfaza edilir Elde edilen haraçı müslümanların, cihad, mescid, köprü gibi masraflarına sarfedilir

İmam Şâfiî'ye göre böyle araziler diğer ganimetler gibi beş kısma ayrılır Bunlardan bir kısmı devlet hazinesine, beşte dördü ise mücâhidlere taksim edilir

Hanefi mezhebine göre gaziler arasında taksimatı yapılmasına karar verilen araziler, diğer ganimet malları oranına göre taksim edilir Ganimetlerden menkul (taşınabilir) malların taksimi: Ganimet mallarının beşte biri Allah'a (ayette geçen bu ifade, teberrüken zikredilmiştir), Resulune, onunla akrabalığı bulunanlara, yetimlere, yoksullara ve yolculara aittir (el-Enfâl, 8/41) Yolculardan maksat, yolda parası kalmayanlardır Geriye kalan beşte dördü ise muhâriplere taksim edilir Muhâriplerden piyade olanlar bir, süvari olanlar ise iki hisse alırlar Kumandan da bir fert gibi hisse alır

Bizzat harbe katılanlar hisse aldığı gibi bunlara yardım için hazır bulunan erler, savaş sahasında bulundukları halde hastalık ve benzeri özür nedeniyle savaşa katılmamış olanlarla, ganimet malları henüz İslâm yurduna getirilmeden evvel vefat eden muhâriplerle cihada yardım eden kadınlara, çocuklara, kölelere, zimmîlere ganimetten, gazilerin paylarından daha az bir miktar verilir Buna "razh" denilir Ganimet mallarının taksiminden sonra geriye kalan mal (taksimi mümkün olmayacak) kadar az bir miktar ise veliyyü'l-emr tarafından fakirlere dağıtılır

Ganimet mallarını taksim edene "sahibi mekasım, emîri kısmet" denir Bu memur isterse, taksimdeki güçlük nedeniyle, ganimet mallarını satar, elde ettiği parayı taksim eder

Bu taksim, veliyyü'l-emr'in izni olmadıkça yapılamaz Düşman ülkesi fethedilmediği halde elde edilen ganimetin beşte biri ayrıldıktan sonra geriye kalanı komutan tarafından muhâriplere taksim edilir Ganimet mallarından az da olsa bir şey çalmak, bu mallardan daha taksim edilmeden hıyanet yoluyla birşey almak büyük günahtır Buna "gulûl" denir Ganimet toplayanlardan biri ganimet mallarından birşeyi telef etse ödemez; İmam Şâfiî'ye göre ise öder Muhâriplerin, gayr-i müslimlerin yurdunda, denizlerinden çıkardıkları balık ve benzeri şeyler ile karada elde ettikleri av hayvanları, madenler, hazineler ganimet malından sayılır Muhâriplerin, İslâm diyarı ile küfür diyarı arasında bulunan ormanda veliyyü'l-emr'in izniyle kesip İslâm yurduna götürdükleri ağaç, ganimet mallarından sayılır; mancınık ve gemi yapımı için kesilenler ise ganimetten sayılmazlar Ganimet malları, İslâm yurduna götürülmeden taksimi yapılmaz Harp hâlinde de taksimat caiz değildir Şâfiî, Hanbelî, Malikî ve Zâhirî müctehidlerine göre bu taksim, düşman yurdunda da yapılabilir Ganimet malları İslâm diyarına hükümetçe taşınması mümkün değil ise, mücâhidler arasında geçici olarak taksim edilir, onlar vasıtasıyla İslâm yurduna taşınır, tekrar hepsi bir yerde toplanır Esas taksim bundan sonra (ilk taksime göre) yapılır Muhâripler taksimattan önce ganimet malını satamazlar; yenilip içilecek cinsten olanlardan istifade edebilirler, fakat saklayamazlar Silah, elbise, at gibi mallardan da geçici olarak istifade edilebilir, sonra taksimata tabi tutulur Taksimattan evvel düşman ülkesinde ölen muhâribin vârislerine ganimetten birşey verilmez Ancak İslâm yurduna döndükten sonra ve ganimetin taksiminden evvel ölen muhâribin mirasçılarına ganimetten hissesi verilir İmam Şâfiî ve diğerlerine göre, düşmanın mağlubiyeti kesinlik kazandıktan sonra ölen muhâribin vârislerine ganimetten hissesi verilir

Enfâl suresinin kırk birinci ayetinde de belirtilen Hz Peygamber'in hissesi O'nun vefatından sonra sözkonusu değildir Abdulmuttalib oğullarının hisseleri de yoktur Bu hisseler tamamen devlet hazinesine bırakılır; devlet kanalıyla da fakir yetimler ile diğer miskinler ve parasız kalmış yolculara harcanır Bu hususta diğer mezhebler değişik görüş iler: sürerler Veliyyü'1-emr veya komutan lüzum görürse fazla bir pay veya muayyen bir para vermek suretiyle mücâhidleri harbe teşvikte bulunabilir Buna "tenfil" denir

Savaş esirleri hakkında yapılacak işlem: Savaş neticesinde elde edilen esirler hakkında veliyyü'1-emr serbesttir Bu esirlerden fiilen savaşa katılanları öldürebilir; köle ve câriye yapabilir; İslâm zimmetinde emân vererek hepsine hürriyetini verebilir; İslâm esirleriyle değiş tokuş yapabilir Arap müşriklerinin esir erkekleri ise ya İslam'ı kabul ederler ya da öldürülürler

Evzâî, Hasan İbn Muhammed et-Temîmî, Hasan el-Basrî, Hammâd b Süleyman gibi müctehidlere göre esirleri öldürmek câiz değildir Öldürülmelerinin câiz olduğunu ileri süren müctehidler, bu konuda gereğine göre hareket etmede veliyyü'1-emr'in serbest olduğunu söylerler Müslümanların eline esir düşmeden evvel müslüman olan ise sadece köle yapılır Düşmana âit köleler, müslüman olarak İslâm ülkesine iltica etseler veya müslüman olduktan sonra bulundukları ülke müslümanlar tarafından zabtedilse ya da müslüman olmaksızın İslâm ordusuna iltihak etseler, derhal hür olurlar

Düşmandan alınan esirler hakkında köleleştirme kararı verilince bunların (diğer ganimet malları gibi) beşte biri devlet bütçesine âit olarak ayrılır, geriye kalanı gânimetler arasında paylarına göre taksim edilir Bu' durumda kölelerin öldürülmesi câiz değildir Esiri, taksimden evvel öldüren bir mücâhide sadece ta'zir cezası verilir, keffâret ve diyet ödetilmez Komutan, isyan etmeleri veya taraflarınca kurtarılma ihtimalleri olmadıkça, esirleri öldürmeye yetkili değildir Bir yetki devlet başkanına âittir Esir edilen kadınlar, çocuklar öldürülmez Esir edilen kadınlar İslâm yurduna getirilince eski kocalarıyla nikâh ilişkileri kesilmiş olur Kocaları da kendileri gibi esir olan kadınların nikâhları devam eder Bakıma muhtaç olan esir çocuklar, esir analarından ayrılmazlar Hanefîlere göre esirleri karşılıksız salıvermek caiz değildir

İmam Şâfiî hariç, diğer mezhebler de aynı görüştedir Ekonomik şartlar zorlamadıkça esirleri para karşılığı azat etmek Hanefilere göre caiz değildir İmam Şâfiî bu görüşte değildir Düşmandan alınan esirler, müslüman esirlere mukabil değiştirilebilir Buna "müfâdatu'l-üserâ" denir Esir düşen müslümanları para, silah, hayvan karşılığı kurtarmak caizdir İslâm'ı kabul eden bir esir, müslüman esir karşılığında değiştirilmez (İlgili hadisler için bk Sahih-i Buhârî Tecrîd i Sarih Tercümesi, VII, 426, VIII, 438, X, 340)

"Artık elde ettiğiniz ganimetten helâl ve temiz olarak yeyin" (el-Enfâl, 8/69) Allah'ın insanlar için takdir ettiği rızkın en helâl olanlarından biri ganimet mallandır Savaş ganimet için yapılmaz; Allah'ın kelâmını yüceltmek, İslâm'ı hâkim kılmak ve küfrün galebesine son vermek ve İslâm adaletini başka ülkelere götürmek gibi ulvî gayeler için yapılır Böyle bir gayenin gerçekleşmesi için meydana gelen savaşta ölenlere Allah şehid sıfatıyla cenneti nasib ederken; sağ olan gazilere de gösterdikleri gayrete bir lütuf olarak, düşmandan alınan ganimetleri helâl kılmıştır Geçmiş ümmetlere ganimetten istifadeye izin verilmezken bu lütuf Muhammed (sas)'in ümmetine takdir edilmiştir

Hamdi DÖNDÜREN

el-GANÎ

Zengin olmak, başkasına ihtiyacı olmamak anlamına gelen "Gınâ" mastarından sıfat olan Allah'ın güzel isimlerinden biri el-Ganî ismi ve sıfatı Kur'an-ı Kerîm'de yedi yerde Allah hakkında kullanılmıştır

Allah'ın ganî olması, zat ve sıfatları itibariyle başkasından müstağnî olması anlamındadır Gerek zat ve sıfatlarında, gerek işlerinde hiçbir zaman, hiçbir sûrette, hiçbir şeye muhtaç olmayan, bunun yanında herşeyin kendisine muhtaç olduğu tek zengin O'dur:

"Ey insanlar, siz Allah'a muhtaçsınız; Allah ise, işte zengin ve hamde lâyık olan O'dur" (el-Fâtır, 35/15) "Allah zengindir, sizler fakirsiniz" (Muhammed, 47/38)

Allah'ın, başkasının kendisine ibadet etmesine de ihtiyacı yoktur İnsanların O'na inanıp ibadet etmeleri, kendisine bir yararı olmadığı gibi, inanmamaları ve emirlerine itaat etmemelerinin de kendisine bir zararı yoktur

"Ve Musa dedi ki: "Siz ve yeryüzünde bulunanlar hep nankörlük etseniz, iyi bilin ki Allah zengindir, (sizin Şükrünüze muhtaç değildir, zatında) övülmüştür" (İbrahim, 14/8): "Kim şükrederse kendisi için şükreder, kim nankörlük ederse muhakkak ki, Allah zengindir ve övgüye lâyıktır" (Lokman 31/12)

Allah'ın bu ismi Kur'an'da, diğer isimlerinden Halîm, Hamîd, Kerîm gibi isimlerle zikredilmektedir Böylece Allah'ın, başkalarına muhtaç olmamakla birlikte yaratıklara ve özellikle insanlara karşı ilgisiz, ihtimamsız olmadığı belirtilmektedir Allah, "rahmet sahibi gânîdir" (Suad Yıldırım, Kur'an'da Ulûhiyet, İstanbul 1987, s 206)

Allah'ın ibadetlerimize bir ihtiyacı yoktur Kur'an-ı Kerîm bunu gayet açık ve birçok ayetinde ifade etmektedir: O'nun rızası için kesilen "kurbanlık hayvanların ne etleri, ne kanları Allah'a ulaşmaz; O'na ancak sizden takva ulaşır" buyurur (el-Hacc, 22/37) O halde insan Allah'a kulluk ederken, O'nun emirlerini yerine getirirken Allah'a minnet etme gibi bir duyguya kapılmamalıdır

Kula yaraşan, Rabbini bu şekilde tanıması; O'na muhtaç olduğunu hatırından çıkarmaması, bütün ihtiyaçlarında O'na yönelmesidir

M Sait ŞİMŞEK

Alıntı Yaparak Cevapla