11-04-2012
|
#1
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Ruh Üflendi Kainata...
Ruh üflendi Kainata 
Ruh Üflendi Kâinata
Ümit Şimşek
BİG BANGDAN SONRA 10 000 000 000 senesi civarıydı Bugünkünden daha küçük, ama daha hızlı ve hareketliydi kâinat Büyüyor, serpiliyor, genişliyor, bir hedefe doğru aceleyle koşuyordu Yuvasından henüz çıkmış genç kuşlar gibi uçuşan yıldızlar, ışıl ışıl kandillerini yakmış dev filolar misâli birbiriyle yarışan galaksiler  Hepsi o kadar Güzel, muhteşem, muazzam bir kâinat—fakat birşeyler eksik
Derken, Yerel Galaksi Kümesi içinde, tıpkı yüz bin milyon kardeşi gibi uzun saçlarını savura savura dönüp duran bir galaksi güzeli, bir yıldıza hâmile kaldı Görünüşte diğerleri gibi, fakat istikbâli farklı bir yıldızdı bu
B B S 10 000 000 000 yılında birgün, Samanyolu nurtopu gibi bir güneş doğurdu Güneşle beraber bir dizi gezegen ve içinde bir de mavi dünya doğdu
Minik ve mavi yavru, doğar doğmaz özel bir ilgiye mazhar oldu İlk andan itibaren çehresi şekilden şekle girmeye başladı Jeolojik takvim milyarları birer saat gibi sayarken, onun üzerinde denizler yaratıldı, kıtalar kaydırıldı, dağlar dikildi, nehirler ve vadiler açıldı Görünmez bir Sanatkârın elinde şekilden şekle giren dünyanın simasında hatlar ve kıvrımlar belirmeye başladı Sonra kayalar ufalandı, yeryüzüne toprak serpildi Etrafına kat kat koruyucu bir atmosfer geçirildi Ve mavi dünya, milyarlarca sene boyunca bir beşik gibi hazırlandı
Sonra da hayale gelmeyen şeyler geçti dünyanın başından Yerden hayat fışkırdı! Hiçten, yoktan, görünmezden ortaya çıkan canlılar birbiri ardınca beliriverdi
Yine de birşeyler eksikti
En sonunda insan manzarayı tamamlar gibi oldu Çünkü etrafında olup bitenlere bir anlam verebilen sadece o vardı Bütün bu hazırlıklar birisi için yapılmışsa, bu ancak insan olabilirdi Nitekim binlerce sene boyunca yüz binlerce muallim, insanlara etrafındaki varlıkları anlattı ve mânâlarını öğretti
Ama gün geldi, insanlık bütün öğrendiklerini unuttu Ve kâinat, milyarlarca yıl erişmek için çabaladığı şeyi bulduğu anda yeniden kaybetti
Sonraki yüzyıllar boyunca güneş ve yıldızlar hergün doğdu, fakat gören bir göz göremeden battı Çiçeklerde, dağlarda, denizlerde nakış nakış Esma dokundu; ama okuyan nerede? Kuşlar yine cıvıldaştı, kuzular yine meledi, hiçbiri tesbihatını eksik etmedi; ama işiten kim?
Yüzyıllar geçtikçe karanlık da bastırdıkça bastırdı Canlı canlı nişan tâlimlerine hedef yapılan develerin, babasının eteğindeki tozları minik elleriyle temizlemeye çalışırken kendisini toprak altında bulan diri kız çocuklarının feryatları eklendi hazin çığlıklara
Asırlar boyunca her gece ve her gün, melekler yeryüzünden Arşa dualar taşıdı
Gökler ve yer, gözü yaşlı Hazret-i Âdemin Cennet kapısındaki sözlerine hep beraber âmin dedi:
“Çabuk gel evlât, gel de bizi felâketlerden kurtar!”
Garibiz, gel! Yetimiz, gel! Mazlumuz, gel! Yeter artık; biz bunun için yaratılmadık Gel de niçin yaratıldığımızı göster!
SONRA, beldelerden bir mutlu beldede, gecelerden bir mutlu gecede dualara cevap geldi
Âlemlerin Rabbinden, Âlemlere Rahmet geldi
Yerel Galaksi Kümesinin kuşlarından Samanyolunun merkezine 30 bin ışık yılı uzaktaki bir yıldıza 150 milyon kilometre mesafedeki bir mavi gezegenin üzerinde, Mekke sokaklarından birindeki bir mütevazi evde Muhammed Aleyhisselâm doğdu
B B S 15 000 000 000 yılında kâinata ruh üflendi
O GELİNCE herşey yerli yerine oturmaya başladı Bir elindeki kitabın sayfasını çevirdi, bir kâinat kitabının Okudu ve okuttu:
Bir elinde güneşi, diğer elinde mehtabı tuttu:
Gökyüzünü gösterdi:
Bulutları işaret etti:
Yağmuru gösterdi:
Sonra başka bir yeri işaret etti:
Sonra dünyayı gösterdi:
İnsanlara ellerini uzatmış ağaçları ve yüzlerine gülümseyen çiçekleri gösterdi:
|
|
|